Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


2 sonuçtan 1 ile 2 arası
  1. #1
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Deprasyona karşı umre tedavisi

    Deprasyona karşı umre tedavisi

    Psikanaliz medeniyeki tedavi edeyim derken ruh sağlığını da bozuyor diyen psikiyatr Mustafa Merter, deproasyona girenler için umreye gitmeyi bir tedavi olarak öneriyor.


    ‘Her insanda, doğduğu andan itibaren onun gölge gibi izleyen bir ölüm korkusu var. İnsan çok hassas bir varlık. Bir sabun köpüğü gibi her an patlamaya hazır. İşte bu sabun köpüğünü güçlü kılmak ve ölümsüz hale getirmek için sürekli buna bir şeyler katmak istiyor insan, gerek maddî gerek manevi açıdan; iktidar, güç, işte ne varsa. Yaşlanıp güzelliği gidince, bir sevdiğini kaybedince, işinde bir şekilde sarsıntı geçirince o katmak istedikleri dökülmeye başlıyor. Ölüm korkusu sarıyor insanı.’

    DİN DÜŞMANLIĞI VE ‘BEN’

    Bu ifadeler Psikiyatr Mustafa Merter’e ait. Ona göre insan çok katlı bir yapıya benziyor. Nefs katları denilen bu katmanlarda yükselmeyen insanda, aynı kattaki yatay uğraşılarına rağmen bir tatminsizlik başlıyor. Yükselme dinamiği devreye girmediği müddetçe bu derinleşiyor; hatta daha aşağıya, karanlık katlara doğru iniyor. Hayatı sabit katta kalmış ve yaşlandıkça yavaş yavaş aşağılara doğru inmeye başlamış bir insan çok yoğun biçimde ölüm korkusu yaşıyor. Bir ömür boyu dinî değerleri hayatında tatbik etmiş insan ise hadis-i şerifteki gibi “ölmeden evvel öl”düğünden, yani bir şekilde rolleri öldürüp yükselmeye başladığından ölüm korkusu hissetmiyor. “Bireyin psikolojik açıdan iki temel fonksiyonu var. Birincisi nefs katlarında yükselmeyi sağlamak, ikincisi ölüm korkusunu azaltmak.” diyen Merter, ara katta sıkışıp kalmış ve ontoloji (varlıkbilim) ile ilgili olarak bu alanda bir daral yaşayan insanlarda bütün dinî sembollerin ciddi kaygı uyandırdığını söylüyor:

    “Bizim Bodrum’daki otelde akşamları ney taksimi yapılır. Bir hanımefendi hışımla geldi ve ‘Kapatın şunu, bana ölümü hatırlatıyor’ dedi. Alt katlarda sıkışıp kalmış insanın yaşadığı bir trajediydi bu aslında. İnsanların bu konuda verdiği tepkilere bir de bu açıdan bakmak lazım. Kendisine ölümü hatırlatacak her türlü sembolle karşı mücadeleye başlıyor; başörtüsü, sakal, oruç, hac, kurban bir şekilde onun acısını depreştiriyor çünkü…”

    ŞAŞIRTAN SORU!

    Son zamanlarda Türkiye’de yaşanan olağanüstü gelişmelere dair zihinlerdeki fotoğrafı da bir anlamda netleştiriyor Merter, yaptığı bu değerlendirmeyle. Ruh sağlığı, din, maneviyat sahalarındaki çalışmalarıyla dikkat çeken bir isim kendisi. Transpersonal psychology, yani ‘benötesi psikoloji’ adını verdiği psikoloji konusunda Türkiye’de çalışma yapan tek kişi. Yaptığı, modern ruhbilimcilerin dışladığı maneviyat alanında, Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler, Mesnevi ve İbn-i Arabi gibi kaynakların yardımıyla İslami bir bakış açısı getirmek. 10 yıllık çalışmalarını “Dokuz Yüz Katlı İnsan” adlı kitabında toplamış: “Türkiye’de başka orijinal bir çalışma yok bildiğim kadarıyla. Ama bizim böyle abuk sabuk söylemeye çalıştığımız şeyleri mürşid-i kâmiller asırlardır söylüyor. Mesnevi, baştan aşağıya bunu anlatır. Biz onların anlattıklarını psikoloji diline tercüme etmeye çalışıyoruz, kitleler daha iyi anlasın diye.”
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/27373-deprasyona-karsi-umre-tedavisi.html#post52510

    Mustafa Merter durup dururken böyle bir çalışmaya girişmemiş tabii ki. 25 yılını geçirdiği İsviçre’den döndükten sonra Bodrum’a yerleşen Merter’i, yaptığı grup terapilerinden birinde karşılaştığı bir soru kendine getirir: “Terapi bittikten sonra bir hanım ‘Şimdi ne olacak?’ dedi. ‘Ya ben ne bileyim şimdi ne olacak. Ben psikiyatrım. Sizi buraya kadar getirdim.’ dedim. Aslında ben onun ne demek istediğini anladım; ama biz bu eğitimden geçmemişiz ki. Bir süre sonra bu hanım ve grup terapisine katılanlar Hinduizm, Taoizm, Budizm, Şamanizm gibi bazı yeni çağ manevi arayışlarına girip felaket üstüne felaket yaşadı. O zamana kadar oluşturmaya çalıştığımız her şey birdenbire gümbürdeyip gitti. İşte o zaman dedim ki, ben bu kadının sorusunun cevabını araştırmalıyım.”

    Nereden ve nasıl başlayacağını tam bilemese de 1992’de Batı kaynaklarını tarayarak işe koyulur. Transpersonal psychology’yi fark eder, Türkçeye de ‘benötesi psikoloji’ şeklinde çevirir. Bu arada Mesnevi-i Şerif’e, İbn-i Arabi’ye kulak verir: “Tabii Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler… Batılıların söylediklerini ise filtreden geçirerek aldım. Efendimiz’in (sas) hadis-i şeriflerinde buyurdukları gibi, ‘Hikmet müminin malıdır. Bulduğu yerde alır.’ Batılıların söylediklerinde kesinlikle hikmet var. Ama çok da yanlış var. Tasavvufla psikolojiyi, yani benötesi psikolojisini bir araya getirebilir miyiz diye düşündüm. Yazdığım kitap bu arayışın ürünüdür.”

    Batı’daki bu arayışın temelinde, aydınlanma paradigmasının, insanı fizik ve kimya süreçlerini anladığı gibi anlamak isteme yanlışlığı vardır. Önce Freud’a itirazlar başlar. Ardından Jung, Adler, Amerikan ve İngiliz psikoanalitik ekolleri devreye girer. Sonra da insancıl psikoloji denen ekoller, Abraham Maslow’lar, Karen Horney’ler, Carl Rogers’lar ortaya çıkar. Duyular yani ampirik araştırmalar insanı hakkıyla kavramaya yetmez. Böylece Transpersonal Psikoloji 1960-70’lerde pozitivizme, materyalizme, ampirizme karşı bir reaksiyon olarak yavaş yavaş ön plana çıkar.

    EVHAM ÇAĞI: NEFSİN DÜŞÜŞ ÇAĞI

    Bu aşamada Merter, nasıl ki Freud’un bir yapısal modeli varsa, başta Kur’an ve hadis-i şerifler olmak üzere İslami kaynaklardan yaptığı araştırmalardan istifade ederek kendi modelini ortaya koyar. Bunun için öncelikle nefs’in yapısının anlaşılması gerektiğini söylüyor Merter. Ona göre çağımız insanı hiç de iç açıcı bir durumda değil: “Nefsi çok katlı bir binaya benzetirsek, sürekli alt katlara doğru bir iniş var. Daha karanlık, daha ümitsiz, daha kaygı veren katlara doğru bir iniş bu. Onun için sosyologlar ‘evham çağı’ diyorlar bu çağa. Terapiye gelen hastaların büyük bir çoğunluğu kronik evham ve kaygı, panik atak, anksiyete ağırlıklı depresyon yaşayan hastalar. Eğer insan davranışını düzeltmez ise bu süreç böyle devam edeceğe benziyor. Ama bizim çok büyük avantajımız var. Çünkü İslam, nefs katlarında aşağıya doğru inmeyi durduran tek geçerli sistem; ayrıca yükselmeyi sağlayan sistem de yine İslam.”

    Peki, çağlar boyu gerekmedi de neden şimdi ihtiyaç haline geldi psikoloji? Mustafa Merter’e göre bugün insanın beyni elektronik sistemler, TV, cep telefonları, sinema, reklâm endüstrisi sayesinde sürekli veri bombardımanı altında. Bu haldeyken insanın sekîne, selam gibi İslamî halleri yaşaması çok zor. Bütün gün cep telefonuyla vs. bombardıman altında olan biri, camiye gidip namazını kılınca rahatlıyor. Felahı yaşıyor. Ama ne kadar? Telefon çalıncaya kadar…”

    DEPRESYONA KARŞI UMRE MUCİZESİ

    - Sizce 50-60 sene sonra nereye gidecek insanlık?

    Tek kurtuluşumuz İslam’ı tam anlamıyla yaşamak. Farz namazlardan başka nafilelere de ağırlık vermek lazım bu çağda. Çünkü işimiz eskiye nazaran daha zor. Çok ciddi bunalıma girenlere umreye gitmelerini tavsiye ediyorum. Umre, boyut değiştirme gibi bir şey, doğru dürüst yapanlar için.
    -Terapiye gelenlere mi söylüyorsunuz?

    Evet.

    -Umreye gidin deyince nasıl tepki veriyorlar size?

    Benim derdim, onların derdine derman olmak. Acılarını azaltmak. Dolayısıyla birinci önceliğim hidayet aşılamak değil. Hal böyle olunca karşımdaki söylediklerimden o kadar da rahatsız olmuyor. Bazıları da hazırlıklı geliyor terapiye. Mesela kişi, dini bir şekilde pazarlık olarak yaşıyor. Yani kronik kaygıları var, bir şeyler yaparak Allah’a bir ‘rüşvet’ verecek. Onu da uyarıyorum. Bu iş bu kadar basit değil.

    -Nasıl rüşvet mesela?

    İlkel bir şekilde tabii ki. Şunu verdim; bunun karşılığında bunu istiyorum gibi. Korku ve kaygı temeline oturan bir pazarlık halinde. Obsesif kompulsif insanlar bu şekilde yapar. Dini bir cendere haline getirir. Oysa dinin temeli sevgidir, muhabbettir. Bakarım ki kişi acımasız bir Allah kavramı ile yaşıyor. Din bu değil diyorum onlara. Amel-i salih çok önemli. İnfak ve izhar da… İnfak ve izharı doğru dürüst yapmadan dindar gibi görünen çok insan var. Duruma göre gereken şeyleri aklımın erdiği kadar söylemeye çalışıyorum.

    Mesela terapiye bir bürokrat geliyor. Günde 12 saat çalışma, trafik, derken depresyona girmiş. O şartları da terk edemiyor. Ne yapmak lazım? Bu adamın gönlünü değiştirmek lazım. İnsanın bir beyni bir de gönlü var. Bu adamcağızın derdi gönlüyle. Gönlü devreye girmiyor. Kafası aşırı çalışıyor. Bu adama kalkıp işini değiştir, tatil yap diyemem. Yapamıyor da zaten. Eğer bulunduğu ortamda gönlüne inebilirse, o şartlara rağmen daha bir rahatlayacak. Kendisine umre size iyi gelir diyorum. Oraya gittikten sonra önceliklerinizi gözden geçirebilirsiniz. Orada yaşayacağınız bazı güzel haller işyerinde size belirli bir rahatlama, ferahlama getirebilir tavsiyesinde bulunuyorum.

    -Bu tavsiyenizi yerine getirenlerde daha sonra nasıl değişiklikler gözlemliyorsunuz?

    Oooo! Ünlülerden biri geldi bana. Efendi bir hanım kız. Çıkardı gazeteyi. “Bakın benim halime.” dedi, “Ben böyle olmak istemiyorum. Öleyim mi böyle olmamak için?” Ben de orada, tutarken dilimi, boşaldım ve yapması gerekenleri söyledim. Geçenlerde elektronik posta atmış, “Annem ve babamla umreye gidiyorum.” diye. Hayatı değişiyor kızın. Edebi, ahlâkı görüyor. Yani bir metamorfoz yaşıyor insanlar.

    Yine biz homoseksüel terapisiyle de ilgileniyoruz mesela. Yeni başladık araştırmaya, böyle bir terapi var mı yok mu diye. Homoseksüellerin anne baba ilişkileri çok yüklü. Genel bir teoriye göre, babasından beklediği ilgi ve alakayı bulamayan insanlar bir şekilde başka erkeklerde onu arıyor. Psikoterapik olarak homoseksüellik cinsellik arayışı değil, erkekten sevgi ve muhabbet arayışı. Yönlerinden bir tanesi bu. Bir çocuk geldi. Kendisine dedim ki, ister misin babanla, ailenle umreye gitmeyi? Eminim bu çocuk umreye gitsin gelsin, benim işim iki misli kolaylaşacak. Hiç şüphe yok. Ortada bir umre mucizesi var. Çok ağır manik depresif rahatsızlığı olan, aynı zamanda psikodinamik olarak babası ile çok yoğun krizler yaşayan birisi geldi bundan yaklaşık bir sene önce. Babasına telefon açıp, “Lütfen, kızınızı alın umreye gidin.” dedim. Gittiler.

  2. #2
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Deprasyona karşı umre tedavisi

    AHMET MUHTAR MERTER’İN TORUNU

    -Siz umreyi önemli bir terapi unsuru olarak kullanıyorsunuz.

    Evet. Yeni sosyoterapi metotları bunlar. Mahzun olmamak, yani depresyona girmemek ve korkmamak için, ki bu çağ korku çağı, yapmamız gerekenlerden bir tanesi amel-i salih frekansına girmek ve bunu bir terapi metodu haline getirmek. Yani profilaktik olarak bunu yapmamız lazım. Çünkü belirli bir süre sonra, bu ritm devam ederse herkes psikosomatik (psikolojik kökenli fiziksel rahatsızlıklar) bir rahatsızlık yaşayacak. Hastaneye giden hastaların yüzde 60-70’i psikosomatik rahatsız. İşte adam aşırı yükten, stresten, şundan bundan mide ülseri, astım, alerji yaşıyor.

    Şimdi biraz gerilere gidelim ve Mustafa Merter’i daha yakından tanıyalım. Merter, bu noktaya, Paulo Coelho’nun Simyacı’sında İspanya’dan kalkıp Mısır Piramitleri’nin eteklerinde hazinesini arayan; fakat aradığı hazinenin aslında yaşadığı yerde olduğunu öğrenen Endülüslü çoban Santiago’nun hayat hikâyesine benzer bir hayat sürerek gelmiştir. Türk aydınının içine düştüğü durumu göstermesi bakımından da önemli onun hikâyesi.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/27373-deprasyona-karsi-umre-tedavisi.html#post52511

    Mustafa Merter, bugün adını İstanbul’daki Merter semtine veren bir ailenin ferdi. Kuzey Arnavutluk’taki Bayramsuri adlı bir yerden 150-200 yıl önce İstanbul’a gelen Sipahi Mehmet Efendi’nin torunlarından biri kendisi. Beykoz’daki aile yadigârı meşhur Subaşı Çiftliği’nin sahibi işte bu Sipahi Mehmet’tir. Ailenin en çok tanınanı, Yunan İşgali’ne karşı Trakya-Paşaeli Cemiyeti’nde yüzün üzerinde silahlı adamıyla millî müdafaayı organize ederek önemli roller üstlenen ve Mustafa Merter’in de dedesi olan Ahmet Muhtar Merter’dir. Ahmet Bey, kardeşi Hüseyin Subaşı ile birlikte İstiklal Savaşı sırasında Anadolu’ya silah sevkıyatını da yürütür. Bu hizmetlerinden dolayı hâlihazırda resmi Anıtkabir’de asılı bulunmaktadır. Haznedar Çiftliği’nin sahibi olan aileye buralar padişah tarafından verilmiştir. Sebebi de ailenin hazinedarlık yapmış olmasıdır. Osmanlı’nın, sondan bir önceki vak’anüvisi Lütfi Efendi de, Mustafa Merter’in babaannesi tarafından büyük dedesidir. Yine bu koldan paşalar da çıkarmıştır aile. Merter’in annesi Ayhan Hanım’ın büyük dedesi ise Beylerbeyi Camii’nde müezzinlik yapmış birisidir. Hatta Sultan Abdülhamit geldiği zaman ‘Ezanı Küçük müezzin okusun’ diyecek kadar sesi güzel birisidir o.

Benzer Konular

  1. Umre nasıl yapılır?.
    By Beyza in forum İslamın Şartları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.Nisan.2013, 10:45
  2. HAC ve UMRE ile İLGİLİ KURBANLAR
    By Mustafa Uyar in forum İslamın Şartları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.Ekim.2012, 20:37
  3. Umre İle İlgili Hadisler
    By Mustafa Uyar in forum İslamın Şartları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.Aralık.2009, 21:17
  4. Umre İle İlgili Ayetler
    By Mustafa Uyar in forum İslamın Şartları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.Aralık.2009, 21:14

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.