Gebelikte uçak yolculuğu

--------------------------------------------------------------------------------

Geçtiğimiz günlerde ünlü bir sanatçımızın yapılan muayenesinde çocuğunu düşürdüğü ve bunun da Amerika’dan yaptığı uzun ve yorucu uçak seyahatine bağlı olduğu anlatıldı.


Yine bir başka ünlü sanatçımızın Antalya’daki bir konserine gitmek için karayolunu kullandığı, çünkü gebeliğin ilk üç ayında uçakla İstanbul’dan Antalya’ya uçmanın tehlikeli olduğunu medyada gördük.

Bütün bu bilgilerin ışığında kamuoyunun ve bütün gebelerimizin ve gebe olmayı planlayan kadınların uçak yolculuğunun gebelikte tehlikeli olduğu konusunda yanlış bir yönlendirme ile karşı karşıya bulunduğunu tahmin ederek, konuya bilimsel olarak yaklaşmanın ve bazı gerçekleri bir kez daha anlatmanın zamanı geldiğini düşündüm.

Hemen şunu belirtmem gerekir ki, gebeliği normal seyreden hastalarımız için gebelikte uçak yolculuğu tehlikeli değil, bilakis en emniyetli yolculuktur. Dünyada bu yazının okunduğu anda dahi binlerce gebenin uçakla yolculuk yaptığını hatırlatmalıyım. Pek çok uçak şirketinin gebeleri doğum tarihine 7 gün kalaya kadar, bazılarının 2 hafta bazılarının ise 4 hafta kalana kadar kabul ettiğini bilmemiz gerekir. Bu konuda en hassas olması gereken uçak şirketleri bilimsel gerçeklere dayanarak kendilerine bu kısıtlamayı getirmişlerdir. Görüldüğü gibi bu kısıtlama, gebelikte uçmanın en azından doğum tarihine 4 hafta kalıncaya kadar sakıncalı olmadığını göstermektedir.

Bu konuda bilimsel dünyanın en büyük otoritesi sayılabilecek Amerika Birleşik Devletleri Kadın Hastalıkları Doğum Birliği de uçakla uçmanın doğum tarihine 4 hafta kalıncaya kadar izin verilebilir olduğunu belirtmiştir.

Bütün gebelik süresi 40 hafta olarak kabul edilmektedir ve dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri Kadın Hastalıkları Doğum Birliği, 40 haftanın ilk 36 haftasında uçmanın emniyetli olduğunu söylemiştir.

Bütün bunlara rağmen yine de insanları bu konuda yanlış düşünmeye sevk eden korkuların neler olduğunu ve bunların cevaplarını vermek istiyorum.


Öncelikli olarak havayolunu kullandığımız zaman ne gibi değişikliklerle karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekir. Bilindiği üzere Türkiye’de şehirlerarası ve yurt dışı uçakları, uçak içi basıncı ayarlı jet uçakları ile yapılmaktadır. Bu uçaklardaki kabin içi basıncı yaklaşık 2000–2500 metre yüksekliğe ayarlıdır. Yani uçakla uçtuğumuzda Uludağ’daki kayak merkezlerinin bulunduğu seviye civarında bir basınçla karşı karşıyayız. Bu basınç, deniz kenarı basınçtan az olmakla birlikte, ülkemizde Doğu Anadolu’daki pek çok şehirdeki yükseklik veya Uludağ’a giden hamilelerimizin bulundukları yükseklikteki basınçla eş değerdedir. Nasıl ki, gebelere “Uludağ’a gitmeyin” veya “Erzurum’da oturmayın” diyemiyorsak, uçağa da basınç yüzünden binmeyin diyemeyiz. Bu yükseklikler gebeler için sakıncalı değildir.


Örneğin, çok ağır akciğer ve ağır kalp hastalığı olanların bazen bu basınçlardan rahatsız olduğu biliniyor. Bu kişiler bu yüksekliklerde bazen oksijen takviyesine ihtiyaç duyabilir.

Dolayısıyla bir gebenin bu yüksekliklerde kalamayacak kadar ağır kalp ve akciğer hastalığıyla gebe kalması ve buna izin verilmesi zaten pek olası değildir. Diyelim ki, böyle bir hasta grubu var onların da yine uçaklara binmeleri oksijen takviyesi ile mümkündür.
Sonuç olarak insan fizyolojisinde ve gebelik fizyolojisinde uçaktaki kabin içi basıncı bir sorun oluşturmaz.

Basıncı ayarlanmamış küçük uçaklarda uçmak ise ayrı bir konudur. Pervaneli uçaklarla veya helikopterlerde 2000 metrenin çok üzerinde uçmak, oksijen basıncındaki ciddi azalmadan dolayı bazen sıkıntı yaratabilir. Bunun için hastalarımıza bu tarz uçaklarda uçtukları zaman 2000 metreyi geçmemelerini öneriyoruz. Ama konumuz bu tarz uçaklarda uçanlar değil, İstanbul’dan Antalya’ya veya Amerika’dan Türkiye’ye uçan büyük jet uçaklarıdır ki, dediğim gibi bunlarda basınç sorunu yoktur.

Uçaklarda bütün insanlar için oluşan diğer bir tehlike ise gebeler için de mümkündür. Bu da uzun süreli ve sıkışık bir biçimde oturmaktan kaynaklanan, bacaklardaki dolaşımın ağırlaşması ve bacak damarlarındaki pıhtı oluşumudur. Uzun süreli oturmak, gebelerde normal insanlara göre daha sakıncalıdır. Çünkü gebelerdeki büyümüş karın, alt bacaklara basınç yaparak, dolaşımı zorlaştırmaktadır. Pıhtılaşma olaylarına daha sıklıkla yol açmaktadır. ‘Ekonomi sınıfı sendromu’ dediğimiz bu hastalığı önlemek için gebelerin uzun süreli oturmalarına (uçakta, otomobilde veya trende vs.) izin vermemekte ve gebelerin en az 2 saatte bir ayağa kalkarak, uçakta ise koridorda ileri-geri yürümelerini önermekteyiz. Ama aynı sakınca otomobiller için de geçerlidir. Otomobillerde de en az 2 saatte bir durarak otomobilden dışarı çıkmak ve biraz yürümek faydalıdır. Keza trenlerde en az 2 saatte bir ayağa kalkıp, tren koridorunda yürümek gereklidir.

Gebeler, uçakta iken yine her uçakta bulunan ayak ve bacak egzersizleri broşürünü alıp, onları uygulamalıdır. Zaten bu uygulamalar sadece gebeler için değil, diğer yolcular için de uzun uçak yolculuklarında faydalıdır.

Türkiye içi uçuş süresi 2 saati bulmadığı için Türkiye içi uçaklarda bu tarz bir önleme gerek yoktur.

Gebelerin uçağa bindiklerinde genellikle koridordaki koltuğu tercih etmelerini öneriyorum. Çünkü koridor tarafındaki oturma genişliği daha rahattır ve serbest harekete daha çok müsaade etmektedir.

Gebelerin ‘exit koltuğu’ dediğimiz kapılar önündeki daha geniş aralıklı koltuklarda oturmaları daha da uygundur. Gerçi bu koltuklarda, pek çok uçak şirketi uçağın başına bir kaza geldiği sırada, diğer yolculara yardımcı olacak şekilde güçlü, kuvvetli insanların oturmasını tercih etmekte, çok yaşlıları, çocukları ve gebeleri oturtmamayı yeğlemektedir. Yine de bu kural çok sıkı uygulanmaz ve gebeler mümkün olduğu kadar exit kapısı önündeki nispeten daha geniş koltuklarda oturabilirler.

Gebelere Öneriler:

Gebelerin uçakta serbest ve bol elbiseler giyinmelerini öneriyorum uçaktaki hava normalden biraz daha kuru olduğu için sıvı kaybı olabiliyor. Bunun için gebelerin uçak yolculuğunda bol bol sıvı almaları uygun olacaktır. Gerçi bütün sağlıklı insanlar ve gebeler bu düşük nem oranına vücutlarındaki bazı değişiklikler ile hemen uyum sağlarlar. Örneğin, terleme azalır, idrar çıkışı azalır ve dolayısıyla vücuttaki su kaybedilmez.
Yapılan çalışmalarda gebeliğin ilk 3 ayındaki uçuşlarda düşük riskinin artmadığı defalarca ispatlanmıştır.

Uçuşlarda karşılaşılabilecek diğer bir sorun da radyasyon tehlikesidir. Bilindiği gibi dünyamıza uzaydan her zaman bir radyasyon bombardımanı vardır. “Kozmik radyasyon” dediğimiz bu ışınların etkisi yukarılara çıktıkça artmaktadır. Ama yine yapılan çalışmalar göstermiştir ki, gebelikte müsaade edilen radyasyonun alınabilmesi için kişinin 9 ay boyunca yaklaşık 5000 kere kıtalar arası uçması gereklidir! Gebelikte şehirlerde yaşayan gebelerin ve bebeklerin yaklaşık 300 milira kadar kozmik radyasyona uğradığını biliyoruz. Bu radyasyondan hiç kimse kaçamaz. Uçaktayken de yaklaşık 10 saatlik bir uçuşta yaklaşık 1 milira kadar ışın alınmaktadır. Dolayısıyla bu miktarın bir gebenin yerde 1 günde aldığı kozmik radyasyonun hemen hemen aynısı olduğunu vurgulamak gerekir. Sonuç olarak uçakta bulunmanın kozmik radyasyon açısından tehlikesi de kesinlikle mevcut değildir.

Havaalanlarındaki detektörlerden geçmekte de hiçbir sakınca yoktur. Çünkü bu manyetik detektörlerden gebeler ışın almazlar sadece büyük bir mıknatısın içinden geçiyormuş gibi olur. Hiç bir tehlikesi yoktur.

Gebelerin özellikle ileri aylarda ağır kaldırmamalarını bel sağlığı için önermekteyiz. Bu yüzden gebelerin büyük bavullar almamalarını, kendi kendine çekilebilen tekerlekli bavulları seçmelerini ve mümkünse uçağa ağır bagajlarla değil, ufak torbalarla binmelerini öneririm.

Gebelikte uçak yolcuğundaki temel korkulardan biri de uçuş esnasında doğum ağrıları başlarsa, bunun yaratacağı sorunlardır. Zaten bütün uçak şirketleri ve Amerikan Kadın-Doğum Birliği de son 4 haftada veya 2 haftada uçulmamasını önerirken, esas olarak bu sorunu düşünmektedir.


Bu konuyla ilgili yine bilimsel gerçekleri hatırlamamızda fayda vardır. Genellikle birinci doğumlar ilk ağrıların başlamasından sonra ortalama 14 saat sürmektedir. İkinci doğumlar için bu süre 8 saati geçmektedir. Dolayısıyla Türkiye içi uçan uçaklarda hamile, doğum ağrıları çekerek uçağa binse bile Türkiye’nin diğer ucuna en çok 1–1,5 saatte henüz doğum olmadan rahatlıkla varabilir!

Kıtalar arası uçuşlarda ise bunun en çok 10 saat sürdüğünü düşünürsek yine hasta uçağa binerken doğum ağrıları başlamışsa uçaktan inmeli, başlamamışsa da büyük ihtimalle emniyetli bir şekilde gideceği yere varmalıdır. Bütün bunlara rağmen uçaklarda nadiren de olsa doğumlar gerçekleşmekte veya doğum ağrısı başlarsa da uçak en yakın bir şehre inmektedir. Normal bir gebe, gebeliğinin son 2 haftasına kadar Türkiye içi, son 4 haftasına kadar kıtalar arası uçuşlarda uçtuğu zaman başına uçakta doğum gelmesi ihtimali Türkiye içi uçuşları için hemen hemen sıfır, yurt dışı için de binde 4’ler seviyesindedir. Dolayısıyla uçaklarda, uçarken karşılaşılan sağlık sorunları çoğu kez hamilelerin doğum ağrılarıyla doğurmaya başlamaları değil, çoğu kez uçaktaki diğer yüzlerce yolcunun başına gelebilecek kalp krizleri, beyin kanamaları, yemek zehirlenmeleri gibi şeylerdir ve uçak mürettebatı bu konularda özellikle eğitilmiştir. Aynı eğitim doğum için de verilmektedir. Ama biz tabi bütün gebelerin arzu ettikleri şehirde, hastanede ve doktoruyla doğum yapmalarını yeğliyoruz.

Günümüz dünyasında 9 ay 10 gün süren gebelik sürecinde gebelerin, bulundukları şehirden bir başka yere gitmemelerini istemek düşünülemez. Çağ, seyahat ve turizm çağıdır ve gebelerin artık bugün önemli bir kısmı çalışan anne adayları olduğu için gerek işleri nedeniyle gerekse turizm amacıyla bu uzun sürede mutlaka ziyaret etmek isteyeceklerdir.

Havayoluna alternatif olarak gösterilen ve daha iyi olduğu söylenilen karayolu yolculuğu nasıldır?


Bilindiği gibi ülkemiz büyük gelişmelere rağmen hala karayolları ağının kısıtlı olduğu, yolların çok iyi olmadığı bir ülkedir. Özellikle trafik kazalarıyla ölümlerde ve yaralanmalarda hala Avrupa’nın lideri ve dünyanın da önde gelen ülkelerinden biriyiz! Dolayısıyla trafik kazaları açısından bir gebenin başına gelebilecek sorunlar karayollarında, uçaklara göre daha fazladır. Özellikle şunu vurgulamalıyım ki, trafik kazaları gebeleri, gebe olmayanlara göre daha fazla etkilemektedir. Ani bir duruş veya araç çarpışmasında gebenin, aldığı darbe yüzünden daha çok kanaması ve bebeği ile ilgili rahim içi kanamalara daha çok rastlanması ve bu yüzden kendi vücuduna bir şey olmasa da rahim içindeki bebeğin rahimden kopması, uçakla uçan bir gebenin başına gelebilecek sorunlardan çok daha fazladır. Karayollarında ne yazık ki, sürücü ne kadar dikkatli olursa olsun, karşı taraftan, arkadan veya yandan geçenlerin üzerinde bir kontrolümüz olmadığı için trafik kazaları hala karayolu yolculuğunda korkulu rüyamızdır. 2006’da resmi kaynaklar karayolunda 9125 ölümcül, 167.000 yaralanma ile karşılaşacağımızı söylemektedir. 2006’da beklenen trafik kazası sayısı 824.000’dir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/saglik/24954-gebelikte-ucak-yolculugu.html#post47354

Bu gerçeklerin ışığında sanatçılarımızın İstanbul’dan Antalya’ya karayolu ile gitmeleri değil uçak ile gitmeleri çok daha emniyetlidir ve gerek Avrupa gerekse kıtalar arası uçuşların da normal bir gebede doğuma 4 haftaya kala yapılmasında bir sakınca yoktur.

Günümüzde bütün havayolları, gebe olduğunu bildiği kişilerin kendi doktorlarından uçuşla ilgili rapor istemektedirler. Dediğim gibi doktorlar da Amerikan Kadın-Doğum Derneği’nin önerisi doğrultusunda özel bir sorunu olmayan gebelere ülkü dışı 36’ncı haftaya, ülke içinde 38’inci haftaya kadar izin vermelidirler

Gebelikte uçuşun sakıncalı olduğu durumlar var mıdır?

Elbette vardır ama bunlar uçak yolculuğundan çok kişinin her türlü seyahatine kısıtlama getirebilecek sorunlardır. Örneğin, gebelikte kanaması olanlar, erken doğum şüphesi olanlar, yüksek tansiyonu olanlar, plasentanın bebeği çok iyi besleyemediği dolayısıyla bebekte gelişme geriliği olan olgular ve çok ağır kansızlıklar gibidir.

Daha önce de söylediğimiz gibi bu tehlikelerin hastanın kendi doktoru tarafından değerlendirilmesi ve doktorundan uçmak veya şehri terk edip, başka bir şehre hangi yolla olursa olsun gitmek için izin alması gereklidir. Yani bu sorunlar da uçak yolculuğu ile ilgili özel bir sorun değil, her türlü yolculuğa engel özel bir sorun bulunmaktadır.

Gebelikte karayoluyla, uçakla vs. ile gideceğiniz şehirde doktorunuza danışarak herhangi bir acil durumda nereye başvuracağınızı öğreniniz. Mutlaka gebelik kayıtlarınızın bir fotokopisini yanınızda götürünüz. Size bakan doktor veya doktor grubunun telefonlarını cep telefonlarına kadar almayı ihmal etmeyiniz.

Gebelikte çok yorucu seyahatler sakıncalı olabilir. Örneğin, Avrupa’daki 3 şehri 5 günde gezmek gibi yolculukları önermemekteyim. Bunlar gerçekten normal insanlar için dahi çok yorucu olabilmektedir. Uçaktan inme, hemen otele transfer, ardından şehir turu, 2 gün sonra bavulu toparlayıp başka bir şehre gitmek, orada bir gün kalıp, tekrar başka bir şehri gitmek gibi “az zamanda çok iş” tarzı turistik seyahatler gebeler için yorucu olabilir.

Biz genellikle gebenin gideceği yere uçakla uçması değil, gittiği yerde nasıl bir hayat yaşayacağı ile ilgiliyiz. Turistik seyahatlerin en büyük sakıncası gebelerin diğer insanlarla birlikte indikleri şehirde çok yoğun turistik aktivitelere katılmaları yani çok uzun müze gezileri, ayakta kalmalar gibi yorucu aktivitelerden etkilenmeleridir. Bu tarz uzun yürüyüşler, arabalarla şehirden şehre gitmek ayaklarda şişme, rahimde kontrolsüz sertleşmeler ve kasılmalar yaşanabilir.

Özellikle gebeliğin ilk 3 ayında bulantı, kusma hazımsızlık, gaz gibi şikâyetler çok fazla olduğu için gebelerin bunlarla ilgili bir takım ilaçları yanlarına almalarında fayda olacaktır. Özellikle çok uzun süre ile seyahat eden gebelerin, çok sallantılı yolculu örneğin, karayolu ve bazı deniz yolu seyahatlerine çıkmamaları ve oralara havayolu ile gitmeleri önerilebilir.


Bu arada deniz yolculuğu ile ilgili de bir kaç cümle söylemek istiyorum. Gebelik 9 ay 10 gün boyunca etkin sağlık kurumlarından çok uzakta geçirilmemesi gereken bir dönemdir. Yani nasıl kalp krizi geçirmiş hastaların çok ücra yerlerde bulunmalarını, yaşamalarını istemiyorsak gebeler de her an başlarına bir sorun gelebilecek düşüncesi ile çok ücra yerlerde, sağlık kuruluşlarından çok uzak yerlerde bulunmamalıdırlar. Dolayısıyla bir gebenin kısa bir uçak yolculuğu ile Türkiye’nin ücra bir köyüne gidip, tatil yapmasından çok uzun bir uçak yolcuğu ile büyük bir Avrupa veya Amerika şehrine gitmesini bebeğinin ve kendi sağlığı açısından daha faydalı bulmaktayım. Aynı sorun gemi yolculuğunda da mevcuttur. Gebeler özellikle Türkiye’nin bazı sahillerindeki mavi yolculuklara çıkarken doktorlarından izin almalıdır. Çünkü bazı mavi yolculuklarda geminin herhangi bir yanında kanaması veya ağrısı olduğunda oradan kendisine başarılı bir şekilde bakabilecek üst kalitede sağlık merkezine ulaşması çok süre alabilir ve bu da sakıncalıdır. Aynı zamanda Akdeniz veya dünyanın değişik denizlerindeki büyük gemilerle yapılan seyahatleri de sakıncalı bulmaktayım. Çünkü bu tarz bazı seferlerde karadan çok uzaklaşılmakta, herhangi bir acil sağlık sorunu olduğu zaman gemideki sistem buna cevap vermeyebilir ve kişinin etkin bir sağlık kuruluşuna nakli çok uzun süre alabilir.

Bir hamile uçakta veya uzun bir deniz yolculuğu sırasında kanaması olduğunda ne yapmalıdır?

Önce kesinlikle utanmadan, sıkılmadan gemideyse kaptana, uçaktaysa hostese haber vermelidir. Durumun ağırlığına göre uçağın da en yakın şehre inip, bir sağlık kuruluşuna ulaştırmakla yükümlüdürler. Aynı şey deniz yolculuğunda da geçerlidir. Kişinin bu esnada düz bir şekilde yatırılması ve gerekiyorsa serum takılması uygun olur.

Kişinin kasılmaları başlar ve bunlar muntazam bir hale gelerek doğum ağrısı gibi başlarsa ne yapılmalıdır?

Bu durumda da yine etrafa haber verilmelidir. İkinci doğumunu yapanlar bu konuda deneyimli olduğu için ilk doğum yapanlarla ilgili özellikle şunu hatırlatmak istiyorum:
Doğum ağrıları adet ağrısı taklit eder, adetteki ağrınız nerede ise aynı bölgede ağrıyı hissedeceksiniz. Doğum ağrılarının en büyük özelliği ritmik olmalı, yani belli aralıklarla olmasıdır. Saat tutunuz ve bunlar 15, 10 veya 5 dakikada bir muntazaman geliyorsa, bunun doğum ağrısı olma şansı daha yüksektir. Ancak düzensiz olarak geliyorsa bunun hazırlık ağrısı, yalancı doğum ağrısı ve adale ağrısı gibi kabul etmek mümkündür. Muntazam ağrılar başlarsa ne olur? Yine pilotlar veya gemi kaptanları mümkün olan en kısa sürede karaya ulaşıp, sizleri bir sağlık kuruluşuna yöneltmekle yükümlüdürler. Mecbur kalınırsa bir şarap kadehi kadar alkol, ağrıları azaltmak için kullanılabilir. Alkol, 15 yıl öncesine kadar doğum ağrılarını durduran en iyi yöntemlerden biriydi. Alkolü damardan direkt olarak hastaya verirdik. Şimdi ise çok daha etkin ilaçlar mevcuttur. Ancak yine de bu ilaçların bulunmadığı ortamda hiç olmazsa ağızdan alınan orta miktarda alkol size zaman kazandırabilir!

Uçaklarda kalp hastaları için bulundurulabilmesi mümkün midilat denilen bir ilaç vardır ki, bugün en etkin doğum ağrılarını kesme ilacı olarak kullanıyoruz. Ağrıların sıklaşmaya başladığını hissettiğinizde uçakta da kadın-doğum uzmanı yoksa pilota söyleyerek bu ilaçtan 10 mg. yarım saatte bir 4 kez alabilirsiniz ki bu da size yere inene ya da denizden karaya varana kadar uzun bir zaman kazandırabilir.

Gemide veya uçakta doğum anının başlaması gebeler için dehşet verici bir korkudur. Ama daha önce de söylediğim gibi Kıtalar arası 36 haftayı, Türkiye içi uçuşları 38 haftayı geçirmezse böyle bir olayın başınıza gelme şansı nadirdir.

Bütün bunları anlattıktan ve uçuşun gebeler için en emniyetli seyahat aracı olduğunu belirttikten sonra uçan gebelerimize ne gibi önerilerimiz olacaktır?

•Önce kendi doktorlarıyla görüşüp, mutlaka izin almalıdırlar ve bunu özellikle kâğıt ile almalıdırlar ki, uçağa binerken bir sorunla karşılaşmasınlar.

•Uçağa binişte rahat ve gevşek elbiseler giyinmelidirler. Dar bluejean, sıkı montlar giyinmemeli, daha çok etek, eşofman tarzı rahat giysiler kullanılmalıdır. Çorap giyilecek ise bunun basınçsız çorap olmasında fayda vardır ki, uzun oturmalarda bacakların dolaşımı daha etkili olsun.

Ayakkabı özellikle çok rahat olmalı hatta mümkünse ayakkabı çıkarılarak erkek çorabı giyilmelidir. Uçaklarda klimalar çok soğuk olduğu için mutlaka hosteslerden battaniye, başı ve boynu örten bir kumaş istenmelidir. Uzun yolculuklarda gebelerde bel ağrısına daha sık rastlandığı için bel arkasına küçük bir yastık konulmalı hatta boyun da küçük bir boyunlukla desteklenmelidir. Hemen söylemeliyim ki, bunları genellikle uzun yolculuklar için öneriyorum ve pek çok uçakta battaniye, yastık ve boyunluklar bulunmaktadır.

•Uçakta bol sıvı alınmalı, alkol, kahve ve kafeinli içeceklerden sakınılmalıdır.

•Sık sık ayağa kalkıp, koridor boyunca yürünmelidir.

•Uçakta, broşürdeki eksersizleri sık sık yapmakta fayda vardır.

•Emniyet kemeri uçuş boyunca takılmalıdır ve kemer karındaki şişliğin üzerinden değil altından kasıklardan geçirilmelidir.

•Uçakta bacak bacak üstüne atmamak, yine alt bacaklarında kan dolaşımı açısından faydalı olacaktır.

•Gebeler mümkün olduğu kadar exit kapısı önündeki nispeten daha geniş koltuklarda oturmalıdır.