-
Kulak burun boğaz
Allerjik rinit saman nezlesi
Allerji Ne Demektir: Alerji vücuda giren ya da temas eden bir maddeye karşı vücudun kendine zarar verecek derecede reaksiyon göstermesidir. Bu reksiyonlar normal düzeyinde olursa vücudu korumak içindir. Ancak alerjik kişilerde reaksiyonlar zararlı olacak derecede fazladır. Burun bu tür alerjik reaksiyonlardan en fazla etkilenen organlardandır. Alerjinin genetik bir yatkınlığı vardır ve her yaşta başlayabilir. Allerjenin vücuda girmesinden 2-3 dakika sonra histamin adı verilen maddeler salgılanır. 15 dakika içinde maksimum seviyeye ulaşır. Alerji her zaman olabileceği gibi sadece belli mevsimlerde de görülebilir.
Rinit Ne Demektir: Burun içini döşeyen mukozanın her türlü iltihabına rinit denir. Eğer bu iltihaba alerjik faktörler neden olmuşsa buna alerjik rinit denir.
Neler Alerji Yapar: Alerji yapabilecek bilinen ya da bilinmeyen çok sayıda faktör vardır. En sık görülenler arasında toz, polenler, küf mantarları, bazı yiyecekler (süt, yumurta, çilek vs.), kimyasal maddeler, ev hayvanları sayılabilir.
Ne Gibi Belirtiler Yapar: Alerjinin KBB ile ilgili semptomları arasında en sık görülenler burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, kaşıntı, geniz akıntısı, boğazda gıcık, kronik öksürük, orta kulakta basınç problemleri sayılabilir. Alerjik kişilerde alerjik olmayan kişilere göre daha çok sinüzit, burunda et büyümesi (konka hipertrofisi veya polip), astım ve cilt reaksiyonları görülür.
Muayenede Ne Görülür: Alerjik rinitli hastaların muayenesinde burun akıntısı direk olarak görülebilir. Ayrıca burun içinde soluk renk, saydam salgı artışı, ödem(şiş), eğer varsa et büyümesi görülür. Burun içinin görüntüsü bazen hastanın şikayetlerinin dinlemeden bile teşhis koydurucudur. Ağız içinden bakıldığında geniz akıntısı ve farenjit görülebilir.
Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Muayene sonrasında allerjiden şüphelenildiğinde en sık uygulanan tetkik deri testleridir. Ancak bu testlerin negatif çıkması hastada alerji olmadığını göstermez. Deri testlerinde çalışılmayan bir allerjene reaksiyon olma ihtimali veya bir allerjenin ciltten girdiğinde alerji yapmayıp solunumla girdiğinde alerji yapıyor olma ihtimalleri vardır. Deri testleri ile hangi maddeye ne kadar alerji olduğu öğrenilebilir. Bu testlerin dışında kanda İgE denilen bir maddenin miktarı ölçülebilir. Ayrıca cilt testlerine göre daha güvenilir ancak uygulaması zor ve pahalı bazı kan testleri de vardır.
Nasıl Teşhis Konur:Alerjik Rinit teşhisinde en önemli konu hastanın anlattıkları (anamnez) ve muayene bulgularıdır. Bu bulgulara göre alerji teşhisi düşünülüyorsa o hasta alerjik olarak kabul edilir. Deri testeleri ve diğer kan testleri allerjenin ne olduğunu anlmaya yöneliktir. Bu testler negatifte çıksa hastaya alerji tedavisi başlanır.
Nasıl Tedavi Edilir: Alerjik Rinit tedavisinde 3 ana kategori vardır.
1-Allerjenden korunma
2-İlaç Tedavisi
3-İmmünoterapi (Aşı Tedavisi)
Allerjenden korunma alerjik rinitin temel tedavi yöntemidir. Ancak bu genellikle mümkün değildir. Hem allerjenin tam olarak belirlenememesi, hem birden fazla maddeye alerji olması hem de allerjen belirlense bile hastanın bu maddeden uzak durmasının mümkün olmaması gibi faktörler tedaviyi zorlaştırır. Ancak yine de hastanın alabileceği bazı önlemler vardır.
- Tozlu ve dumanlı ortmalarda bulunmamak, eğer zorunlu ise maske takmak
- Isı ve nemim ayarlanması
- Polenlerin yoğun olduğu mevsimlerde mümkün olduğunca içeride olmak ve kapı pencerelerin kapalı tutulması
- Ev içinde mümkün olduğunca halı, kilim battaniye yerine deri, vinlex ve plastik eşyalar kullanılmalı
- Evde bitki ev hayvan bulundurulmamalı
- Özel hazırlanmış nevresim ve çarşaflar kullanılması eğer temin edilemiyorsa tüm çarşaf ve nevresimlerindüzenli olarak sıcak su ile yıkanması
- Elektrik süpürgesinin dışarıya toz vernmediğine dikkat edilmesi
- Tüylü oyuncaklardan uzak durulmalı
- Hasta hangi ortam ve durumlarda şikayetlerinin başladığını veya arttığını hissederse ona göre önlemini kendi almalı
İlaç Tedavisi olarak en sık kullanılan madde antihistaminiklerdir. Bu ilaçlar alerjik reaksiyonlarda rol oynayan histamini azaltmaya yöneliktir. Genellikle de çok faydalıdırlar. Allerjene maruz kalmadan önce kullanıldığında daha faydalıdırlar. Özellikle kaşıntı, akıntı ve hapşırma üzerine etkilidirler. Ancak hangi antihistaminiğin hastaya daha faydalı olacağı biraz deneme yanılma yoluyla belirlenir. Artık etkisi azalmaya başlarsa da başka bir antihistaminikle değiştirilmelidir. Bu ilaçların en önemli yan etkisi uyku hali, ağız kuruluğu, çarpıntı, idrar zorluğu, göz içi basıncının artmasıdır. Ancak son kuşak antihistaminiklerde bu yan etkiler oldukça azalmıştır.
Antihistaminklerden sonra faydasının en çok olduğuna inandığım ilaç kortikosteroidlerdir (kortizon). Bu ilaçlar ağızdan ya da kalçadan uygulandığında etkisi daha fazladır ancak yan etkilkeri de dah afzladır. Bu nenle burun spreyi olarak kullanılırlar. Burun spreyi olarak kullanıldığında yan etkisi çok azdır ve etkinliği iyidir.
Ayrıca dekonjestan denilen burun spreyleri ve kromolin adı verilen ve alerjik reaksiyonları önleyen ilçalar da vardır.
İmmünoterapi (aşı tedavisi) hastanın alerjik olduğu maddeyi düşük dozdan başlayarak artacak şekilde hastanın vücuduna verme tedavisidir. Bu şekilde vücut bu maddeyi tanıyarak alerjik reaksiyon göstermememsi prensibine dayanır. Ancak her zaman iyi sonuç vermez. Başlangıçta haftada bir olmak üzere senelerce aşı olmayı gerektirir. Bazen iyi sonuçlar alınmasına rağmen her zaman önerilmez.
Hangi Durumlarda Ameliyat Gerekir: Alerjiye bağlı et büyümeleri ve sinüzitin kronikleşmesi ilaç tedavilerinin başarısını olumsuz etkiler ve bu durumlarda ameliyat gerekebilir
-
--->: Kulak burun boğaz
Ağız içi iltihaplarıAğıziçinin tipik iltihapları ağızdaki nedenlerden kaynaklanıyorsa birincil, başka hastalıklardan kaynaklanıyorsa ikincil olarak nitelenir. Stomatit ağız mukozasının akut ya da kronik biçimde iltihaplanmasıdır. Ağız mukozasında enfeksiyona yol açabilecek duruma gelmiş çeşitli mikropların varlığına bağlı olarak gelişir. Kanamalı Stomatit kolayca kanayan dişeti mukozasının kızarması ve şişmesi ile kendini belli eder. Çoğu kez genel bir hastalığa, zehirlenmeye ya da vitamin yetmezliğine bağlıdırYunanca'da stoma "ağız", itis "ilti*hap" demektir. Stomatit geniş anlamıy*la ağız içindeki bütün iltihaplan içerir. Dar anlamıyla ise gerçek ağız boşluğu mukozasıyla sınırlı olarak kullanılır. İl*tihap dildeyse glossit, dişeti mukozasındaysa jinjivit adını alır. Ağız mukozası doğrudan doğruya ağızdaki nedenlerle kolayca hastalanır. Ayrıca bazı genel hastalıkların da ilk belirtileri ağızda or*taya çıkar. Bu nedenle ağız içi iltihapları birincil ve ikincil olarak ikiye ayrılır. İlki başka hastalıklara bağlı olmadan gelişir. İkincil olanlar başka organlann hastalanmasından sonra ortaya çıkar.Ağıziçi iltihabının başlıca türleri arasında ağız nezlesi ile eksüdalı, ülser*li, kangrenli, kanamalı ve aftlı iltihaplar sayılabilir.• Ağız nezlesi- En sık görülen ve en az zararlı türdür. Ağızdaki yerleşik bakteri florasının, genel ve yerel çeşitli durum*lara bağlı olarak hastalık yapabilme ye*teneği kazanmasından kaynaklanır. Her yaşta görülebilir. Özellikle iyi beslen*meyen çocuklarda, diş çıkaran bebek*lerde ve kızamık, kızıl, suçiçeği, kızamıkçık gibi döküntülü hastalıklar sıra*sında ortaya çıkar. Erişkinlerde başlıca nedenleri diş taşları ve uygun olmayan diş protezlerinin kullanılmasıdır. Sindi*rim bozuklukları, yüksek ateş, örseleyi*ci yiyecekler, çok sıcak içecekler ve si*gara da ağızda bu tip iltihap yapabilir. Ağız nezlesinin sık rastlanan bir başka nedeni vitamin eksikliğidir. Artık iskorbüt ve beriberi gibi ağır vitamin yet*mezliklerinden kaynaklanan hastalıklar dengeli beslenme bilinci ve olanakları*nın bulunduğu ülkelerin gündeminden çıkmıştır. Ama yetersiz ve dengesiz beslenmeye ya da vücuttaki işlev bo*zukluklarına bağlı olarak gizli vitamin eksikliği hastalıkları görülmektedir.Ağız nezlesi genellikle ağız boşlu*ğunda kırmızılıkla ortaya çıkar. Çoğukez dil ve dudaklarda yaygın ve tekdüze kızarıklıklar görülür. Hasta ağzında kuru*ma ve yanma duyar. Yutma ve çiğneme hareketleri güçleşir. Bu tip ağıziçi ilti*hapları, mikrop öldürücü gargaralar kul*lanılarak tedavi edilebilir. Ayrıca ağrı ve yanma duyumunu ortadan kaldıran hafif uyuşturucu ve mikrop öldürücü ilaçlar yararlı olabilir. İltihap vitamin eksikliğine bağlıysa tedavi eksik olan vitaminle*rin karşılanmasına dayanır.• Eksüdahlı ağıziçi iltihabıMukozada üstü beyaz renkli ağır bir iltihaplanma biçiminde ortaya çıkar. Genellikle ülserli stomatitin başlangıcıdır. Başlıca nedenleri ağız nezlesininkiyle aynıdır. Bazı meslek hastalıkları ve kimyasal maddelerin yol açtığı kronik zehirlenmeler de ağızda bu tip iltihaba neden olur. Bunların başında gelen kurşun ve civa zehirlenmeleri özellikle dişeti ve bazen dil iltihabına yol açar. Ağızdaki iltihaplanma bütün vücudu etkileyen hastalıkla birlikte tedavi edilir.• Ülserli ağıziçi iltihabıAğız nezlesinden de, eksüdalı ağıziçi iltihabından da ağırdır. Genellikle salgın biçiminde ortaya çıkar ve ağız boşluğunun temizliğine özen gösterilmemesi durumunda kolayca bulaşır. İltihap dişçilerinde başlar. Daha sonra bütün ağza yayılır. Diş köklerine, hatta dudaklara da yayılan sarımsı bir eksüdaya ve ağrılı şişkinliğe neden olur. Ülserli ağıziçi iltihabı Fusobacterium ve spiroketlerin etken olduğu Vincent anjini gibi yutak enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. İlk şişkinlik evresinin ardından çok yavaş iyileşen ülser ve yaraların belirdiği bu tip ağıziçi iltihabında mikrop öldürücü gargaralar yeterli değildir. Ayrıca antibiyotik ve sülfamitlere dayanan genel bir tedavi uygulanır; bazı olgularda kortizon da gerekebilir.• Kangrenli ağıziçi iltihabıÜlserli tipin son evresidir. Organizmanın aşın ölçüde güçten düştüğü durumlarda görülür ve doku ölümüne yol açar.• Kanamalı ağıziçi iltihabıKanamalarla ortaya çıkan ağız mukozası iltihabıdır. Genellikle ağızdaki belirli bir nedenden kaynaklanmaz. Pıhtılaşma bozuklukları, karaciğer ve kalp-damar hastalıkları, zehirlenmeler ve vitamin yetmezlikleri (niyasin ve C vitamini eksikliği) gibi genel hastalıkların bir belirtisidir. Akut lösemi, B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık, tifo, sıtma gibi hastalıklar sırasında da sık görülür. Tedavi genel hastalığa bağlı olarak yürütülür.• Aftlı ağıziçi iltihabıÇoğu kez virüslerden kaynaklanır. Genellikle süt çocuklarında, gebe kadınlarda ve sindirimbozukluğu çekenlerde görülür. Bazı insanlarda ceviz, badem, çilek gibi belirili besinlerin yenmesiyle aftlı oluşumların yinelendiği göz önüne alınırsa bu hastalığın alerjik bir boyutu da olduğu söylenebilir.Hastalık titreme ve ateş yükselmesiyle birden ortaya çıkar. Daha sonra ağız boşluğunda çok ağrılı ülserlere dönüşen sıvı dolu kabarcıklar görülür. Hastalık hızlı gidişlidir ve 1-2 haftada iyileşir. Gargara biçiminde bölgesel tedavinin yanı sıra antibiyotikler ve kortizonla genel tedavi uygulanır.• Kronik bakteri ve mantar enfeksiyonlarına bağlı ağıziçi iltihabıActi-nomyces ağız boşluğunda iltihaba yol açan önemli bir bakteri grubudur. Bu bakteriler ağızdaki kemik ve kas dokusuna yerleşir. Oluşturdukları fistüllerden çıkan irin çok miktarda tipik tanecikler içerir. Bu bakterilerin giriş yollan genellikle diş çürükleridir.Oldukça sık rastlanan pamukçuk ağızda mantarlara bağlı bir iltihaptır. Ağız boşluğu mukozasında Candida albicans türü mikroskopik bir mantarın gelişmesiyle oluşur. Dişetlerini, dili, yanak iç yüzeylerini ve bademcikleri kaplayabilen kesilmiş süte benzer. Ağızda birbirleriyle birleşmeye eğilimli beyaz alanlar ortaya çıkar. Kolayca kaldırılabilen bu oluşumların altında kırmızı bir yüzey görülür. Pamukçuk daha çok yenidoğanlarda görülür. Yerel olarak uygulanan mantar öldürücü ilaçlar ve metilen mavisiyle kolayca tedavi edilebilir. Ama bu hastalık zayıf düşmüş ve organizmanın savunma yetenekleri azalmış yaşlılarda da ortaya çıkabilir. Bu durumda enfeksiyon derindeki dokulara, yani solunum ve sindirim mukozalarına yayılabilir.• İkincil ağıziçi iltihaplarıGenel bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. Kızıl, kızamık, kızamıkçık ve suçiçeği gibi döküntülü hastalıklar, iskorbüt ve hemofili gibi kanamalı hastalıklar, lösemi, agranülositoz ve B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık gibi kan hastalıkları, civa, bizmut, kurşun, gümüş, bakır gibi kimyasal madde zehirlenmesine bağlı çeşitli meslek hastalıkları sırasında görülür.Özgül mikropların neden olduğu başlıca ağıziçi iltihaplan şunlardır: Frengide birinci evre lezyonu, ikinci evreye özgü kabartı ya da kızarıklıklar ve üçüncü evreye özgü göm (yumuşak şişkinlikler) ve ülserler biçiminde iltihaplar (frengi stomatiti); veremde ülserler ve çatlaklarla birlikte görülen iltihaplar (verem stomatiti); cüzamda zamanla ülserleşen derin düğümcük oluşumlan (cüzam stomatiti); belsoğukluğunda hastalık etkeni olan gonokoklara bağlı iltihaplar; difteri, yılancık ve impetigo etkenlerine bağlı ağıziçi iltihaplan.
-
--->: Kulak burun boğaz
Ağız kokusu halitosis
Ağız kokusu, insanı olumsuz etkileyen bir durum olarak bilinir.
Erişkinler veya küçüklerin, yaşamlarında mutlaka ağız kokusundan şikayetçi oldukları zamanlar olmuştur. Bazılarının ise, bu durumdan şikâyeti kroniktir.
Ağız kokusu; etkilediği bireyler için sosyal ve psikolojik yönden olumsuz bir durum haline gelmiştir.
Kötü ağız hijyeni , dişler üzerindeki gıda birikimi, ağızdaki çürük kaviteleri , çekim yaraları , ülserler , dental ve tonsiller, apseler (diş ve bademcikle ilgili apseler) ; gingivitis, periodontitis ve stomatitis gibi diş eti hastalıkları , ağız kuruluğu , kıllı dil gibi ağız içindeki problemlerden oluştuğu gibi, üremi , diabetik ketoasidoz , karaciğer rahatsızlıkları , kronik pulmoner hastalıklar , mide rahatsızlıkları gibi sistemik nedenlerle de görülebilir.
Diş hekimleri ağız kokusunun, lokal mi, yoksa sistemik faktörlere mi bağlı olduğunu tespit etmeli ve doğru teşhisi koyup ona göre tedavi yöntemini belirlemelidir.
Solunum sisteminden gelen hava , ağızdan dışarı yayılırken oral kavitedeki (ağız boşluğu) kötü kokulu uçucu karışımla birleşerek dışarı çıkar ve kişilerin kendisini de, çevresini de rahatsız eden hoş olmayan kokular oluşur.
Bu konuda yapılan araştırmalar sonucunda ağız kokusu vakalarının çoğunluğunun oral kaviteden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Kötü ağız kokusunun oluşmasına etki eden faktörler arasında, tükürüğün önemli rol oynadığı kabul edilmektedir.
Sağlıklı ağızdan alınan tükürüğe göre , periodontitisli ağızlardan alınan tükürüğün daha hızlı kokuştuğu belirtilmiştir.
Aktif periodontitisli hastalardan alınan tükürükte çok parçalanmış epitel hücresi vardır . Ve bu hücreler önemli ölçüde bakterilerle kaplıdır. Ayrıca tükürükte zarar görmüş lökositler de mevcuttur. Lökositler, çok miktarda kükürt taşıyan aminoasitlere sahiptir ve bunlar uçucu sülfür bileşiği üretiminde kullanılırlar. Lökositler, periodontal hastalıklar sırasında göç ederek , periodontal hastalıklı bireylerin tükürüklerinda artarlar.
Hem oral mukazadan serbest epitelyal hücreler , hem mikroorganizmalar, hem de lökositler bakteri plağına dahil olup dilin arka yüzüyle , dişlerin fizyolojik ve mekanik temizlemeye uygun olmayan bölgelerinde toplanır. Periodontitisli hastalarda bu duruma bir de dişetlerinden oluşan kanamanın eklenmesi ile tablo daha da ağırlaşır.
Ağız kokusu oluşumu tükürük akımının azalması , uzun süre besin ve sıvıların alınmamasına da bağlıdır.
Uyku hali buna iyi bir örnektir. Sabah kalkınca hissedilen ağız kokusu bu durumla ilgilidir.
Aşırı tütün içimi, özellikle sigara tüketimi yalnızca kötü kokulu nefes oluşturmakla kalmayıp , bir de kıllı dil durumuna yol açar ki bu da besin artıklarının ve tütün kokusunun tutulmasına neden olur. Ayrıca tükürük salgısında azalma ve hastalık durumunun şiddetle artışına neden olur. Dilin arka bölümü mekanik olarak temizlenemediği için birikimler orada oluşur. Çoğu ağız kokusu durumlarının tedavisine dilin fırçalanması ile başlanır.
Protez dişler, uygun yapılmamış kuron ve köprüler, ağız dokusuna uygun olamayan materyaller de ağız kokusunu oluşturan faktörlerdendir.
Halitozis oluşturabilecek diğer durumlarsa postnatal sızmayla karakterize kronik sinüzitis , faranjitis, tonsillitis, sifilitik ülserler, burun tümörleri , ağız tümörleri , kronik bronşitis ve orofarengial kavitelerin habis neoplazmalarıdır.
Nefesteki kokunun yoğunluğu yaşla birlikte artar. Ayrıca farklı yaş grupların spesifik ağız kokuları tespit edilmiştir.
Buna göre yaşları 2-5 yıl arasında değişen küçük çocuklar, tonsillerinde barınan besin ve bakterilerden ötürü oluşan bir ağız kokusuna sahiptir.
Orta yaş grubundaki kişilerde çok şiddetli biçimde sabah nefes kokusu oluşur.
İleri yaş grubundakilerde ise ağız kokusu temiz olmayan protez ve akışkanlığını yitiren tükürüğün kokuşmasından kaynaklanır.
Sistemik hastalıklar sonucunda da ağız kokusu oluşur. Bu durumun en iyi bilinen örneği diabettir. Bu hastalarda ağızdan aseton , tatlı, meyva kokusu duyulur.
Nefesteki amonyak ve idrar kokusu , üremi ve böbrek yetmezliğini akla getirmektedir.
Ciddi karaciğer yetmezliğinde nefes tatlımsı bir amin kokusu , taze kadavra kokusuna benzemektedir.
Tatlı bir asit kokusu, akut romatizmal ateşi çağrıştırır. Kötü kokuşmuş nefes , çürümüş et kokusuna benzer , bu da akciğerin apseleşmesine ya da bronş iltihabının yayılmasıyla oluşan bronşiyektaziye işaret eder.
Gastrointestinal bozukluklarda da nefes kokusu kötüdür. Duygusal yıkımlar da sindirimi etkiler ve vücut kimyası bazen nefesi etkileyebilir.
C vitamini yetersizliği ile oluşan Kronik skorbüt hastalığı olan kişilerde de kötü kokulu nefese rastlanır.
Yenilen yiyecekler de ağız kokusunda önemli rol oynar. Bir vejeteryan, çok fazla et yiyen bir kişiden daha az halitozise sahiptir. Çünkü sebzelerde protein maddelerin yıkım ürünleri çok azdır.
Et genellikle yağ içerir ve gastrointestinal sistemde oluşan uçucu yağ asitleri kana absorbe edilip nefesle salgılanır. Sarımsak, soğan , pırasa, alkol vb. maddelerin dolaşım sisteminde önce absorbe edilip sonra da akciğerlerce hava olarak dışarıya verilmesiyle kötü koku oluşur. Aşırı alkol içimi mikrobiyal floranın değişiminde başlıca rol oynar ve halitozis oluşturan koku fermente edici organizmaların poliferasyonuna neden olur.
Açlıkta oluşan ağız kokusu; pankreatik sıvının midede açlık periyodunda bozuşmasından kaynaklanır. Bu kokunun giderilmesi kolaydır. Hatta diş fırçalamasıyla bile ortadan kaldırılabilir.
İlaçların sistemik etkisine bağlı olarak da halitozis oluşabilir. Bazı antineoplastik ajanlar, antihistaminler, amphetaminler, trankilizanlar, diüretikler, fenotiaminler , atropin benzeri ilaçlar tükürük üretimini azaltırlar ve böylece oral kavitenin kendi kendini temizleme yeteneği azalmış olur ve buna bağlı halitozis oluşur.
Yaşlanma, çok sigara içimi , tükürük bezi aplazisi, 800 raddan fazla radyasyon tedavisi, kadında menopoz, yüksek ateş, dehidratasyonlu sistemik ve metabolik rahatsızlıklar, aşırı baharat kullanımı ağız kuruluğuna neden olur ve bu yüzden de halitozis oluşur.
Diş hekimi ağız kokusunun tanımını yapmak için önce iyi bir muayene yapmalı, aldığı anamnezleri dikkâtlice incelemeli , basit yöntemlerle koku ayrımını yapmalıdır.
Sistemik hastalıklarda oluşan kokular için medikal konsültasyona gidilmelidir. Kokuların lokal ya da sistemik faktörlerden oluştuğunun belirlenmesi oral kaviteden veya akciğerlerden kaynaklandığının belirlenmesi için hastaya basit bir yöntem uygulanır.
Diş hekimi hastadan dudaklarını sıkıca kapatmasını ve nefesini burun deliklerinden bırakmasını ister. Bu durumda koku on cm. uzakta duran başka bir kişi tarafından değerlendirildiğinde, koku varsa sistemik faktörlerden kaynaklanıyor demektir.
Hasta parmakları ile burnunu tıkayıp , dudaklarını da kapatıp soluk vermeyi bir an için durdurduktan sonra açıp soluk verdiğinde koku ağız yoluyla ortaya çıkıyorsa kokunun oral kavitedeki lokal faktörlerden kaynaklandığı söylenebilir.
Koku bu şekilde basit bir yöntemle değerlendirilebileceği gibi, denemesi ve tekrarı kolay olan gaz ölçen monitörlerle de ölçülebilir. Yapılan klinik çalışmalarla lokal faktörlerin neden olduğu ağız kokusu olgularının %90’nın başarı ile tedavi edileceği tespit edilmiştir.
Patolojik ve nonpatolojik orijinli halitozis genellikle patolojik durumun tedavi edilmesi ve oral hijyenin iyi derece de yerine getirilmesi ile düzelir.
Periodontal ceplerin yok edilmesi , oral hijyenin geliştirilmesi gıda birikimine sebep olan yerlerin düzeltilmesi, çürük dişlerin tedavisi , restorasyonun mümkün olmadığı durumlarda diş çekimi , diş eti hastalıklarının tedavisi ile ağız kokusu ortadan kaldırılır.
Yemek sonrası dil ve dişlerin fırçalanmasıyla da ağız kokusu etkili oranda azaltılabilir.
Ağız kokusunu oluşturan bileşenlerin birincil alanı dildir. Sabah şiddetli ağız kokusundan şikayet eden kişilerde dişlerin ve dilin yemek sonrası fırçalaması ve ağzın bir gargara ile çalkalanması ile sorun kontrol altına alınabilir.
Protez kullananlar protezlerini fırçalayarak ve dezenfektan solüsyonlarda tutarak temizlemelidirler.
Ağız kokusunu önlemek için doğal kaynaklardan da yararlanılabilir. Nane bunlardan biridir. Naneli sakızlar, şekerler kullanılabilir. Nanenin tükürük üzerinde de etkisi vardır. Naneli ürünlerin emilmesi tükürük oranını artıracak, tükürüğün alışkanlığını düzenleyecek , yiyecek artıklarının böylelikle uzaklaşması bir ölçüde sağlanacaktır.
Sakız çiğnemek, çiğneme kasları , yanak ve dilin çiğneme hareketleri ile yakından ilgilidir. Sakız besin artıklarının taşınması ve uzaklaştırılması ile oral kavitenin temizlenmesini sağlar.
Ağız suları, kokulu ürünler, naneli ağız spreyleri nefesteki kokuyu geçici olarak önlemeye yarayacaktır.
-
--->: Kulak burun boğaz
Akustik travma
Akustik travma işitme kaybının sık görülen bir türüdür. Ekseriyetle kulağa gelen bir darbe veya patlama sonunda hava basıncı çok fazla aniden değişir. Bu da kulağın hassas kemikleri-ne ve mekanizmasına zarar verir. Ayrıca yüksek makine sesini ve aşırı yüksek müzik sesini uzun zaman dinlemek durumunda kalanlarda da görülür.
Belirtiler
- işitme kaybı
- Kulak çınlaması.
Teşhis
Yakındaki bir patlamadan ya da kulağa gelen bir darbeden sonra meydana gelen işitme kaybı sık görülen bir durumdur. Kısmi sağırlığa, yüksek perdeli bir kulak çınlaması da eşlik edebilir.
Doktorunuz bir dizi test yaparak, hangi tipte bir işitme kaybı olduğunu belirleyecektir.
Tedavi
Travmanın neden olduğu ağır işitme kaybının etkili tek tedavisi işitme aletleridir.Bazı yöntemler de kısmi sağırlığa uyum sağlamayı kolaylaştırabilir; bunlar arasında yüz ifadesine dikkat etmek ve dudak okumak bulunmaktadır.
Önlem
Eğer yüksek sesle işyerinde çalışacağınızı biliyorsanız, özel olarak yapılmış kulaklık kullanın. Bunlar aşağı yukarı tüm gürültüyü keser ve takan kimse diğer kimselerle iletişim kurabilsin diye bunlara mikrofon ve alıcı yerleştirilebilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Allerjik nezle rinit
Allerjik Nezle
Allerjik nezle, hapşırma, burunda tıkanıklık, kızarıklık, kaşıntı ve akıntı ile seyreden ve toplumda sık görülen bir hastalıktır. Allerjik nezle mevsimsel bir seyir izleyebilir ya da belirtiler yıl boyunca hiç azalmadan devam edebilir.
Mevsimsel seyir izleyen tip daha sıktır, ilkbahar ve sonbaharda çeşitli polenlerin ortaya çıkması ile belirtilerde artış gözlenir. Yıl boyunca süren allerjik nezleye ise sebep olarak ev tozu gibi sürekli ortamda bulunabilen allerjenler gösterilmektedir.
Allerjik nezlenin tedavisi için temel amaç allerjiye neden olan uyaranın ortamdan uzaklaştırılmasıdır. Polenlerden korunmak için bahar aylarında pencereleri kapalı tutmak ve hava filtresi kullanmak düşünülebilir. Sabah erken saatlerde, kuru ve sıcak havalarda dışarıya çıkmamak polenlerden kaçınmak için çözüm olabilir. Tatil zamanlarını bahar aylarının dışında planlamak da faydalı bir önlem olabilir. Evcil hayvanların tüy, salya, dışkı ve idrarları ile temas etmemeye özen göstermek gerekir. Ev ve işyerinde küf oluşmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Akarlar ev tozu üzerinde yaşarlar ve dışkıları ile allerjik nezleye neden olurlar. Akarları ortamdan uzaklaştırmak için düzenli olarak elektrik süpürgesi ile temizlik yapmak ve yatak takımları ile perdeleri sıcak suyla yıkamak yerinde olacaktır.
Allerjik nezle tedavisi için kullanılan birkaç çeşit ilaç vardır;
Antihistaminikler
Sıkça başvurulan ilaçlardır. Histaminin etkisini bloke ederek allerjik nezle belirtilerini önlemeye yönelik bir yaklaşımdır. Fakat histamin salınımı allerjik nezleye yol açan mekanizmalardan sadece bir tanesidir. Antihistaminikler muhtemelen burun akıntısını iyileştirecektir ancak tıkanıklık konusunda fazla bir şey yapamayacaktır. Antihistaminikler yan etki olarak en sık sersemlik hissine yol açarlar.
Dekonjestan
İlaçlar burundaki damarları daraltarak rahatlama sağlamayı hedefler. Bu ilaçlar bazı kişilerde sıkıntı hissi ve uykusuzluğa neden olabilir. Dekonjestan ilaçlar fazla kullanılırsa allerjik nezle belirtilerini daha da kötüleştirebilirler; Örneğin burun tıkanıklığı daha da artabilir.
Buruna Uygulanan Anti-Enflamatuar İlaçlar
Bugün allerjik tedavi için etkin tedavi imkanı sunan ilaçlar olarak görülmektedir. Doğrudan buruna uygulanan Flutikazon propiyonat burun bölgesinde anti enflamatuar etki göstererek tedavi sağlar. Allerjik nezle belirtilerinin temelinde yatan ana neden burundaki enflamasyon olduğu için, bu anti enflamatuar etki burundaki kaşıntı, akıntı, tıkanıklık ve hapşırmanın gerilemesini sağlar. Ağızdan alınarak bütün vücuda dağılmış olan antihistaminik ve dekonjestan ilaçlardan farklı olarak Flutikazon propiyonat, sersemlik hissine yol açmaz. Tedavide ilacı sadece ihtiyaç duyulan bölgeye yani buruna uygulamak mümkün olur.
Kime Başvurmak Gerekir?
Allerjik nezle konusunda hangi tedaviyi almak gerektiğine başvurulan Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı hekim karar verebilecektir.
-
--->: Kulak burun boğaz
bademcik ve geniz eti ameliyatı
BADEMCİK VE GENİZ ETİ
Bademcik (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid) olarak isimlendirilen dokular lenfoid hücrelerden oluşmuştur. Lenfosit yapımında rolü vardır. Yeni doğanda anneden geçen immünglobulinler nedeniyle küçüktürler. 4-5 yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. İleri yaşlarda küçülme eğilimi gösterirler. Geniz etinin büyük olması burundan solunuma engel oluşturur. Ayrıca kulak ve sinüslerin boşalımını bozarak değişik boyutta problemlere yol açarlar. Bu çocuklarda işitme kayıpları, horlama, ağızdan soluma, gece öksürükleri, burun akıntıları gözlenmektedir. Kronik geniz eti iltihapları veya büyümeleri ortodontik bozukluklar, yüz gelişiminde bozukluklar ve konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir.
Bademcik ve geniz eti büyümeleri üst solunum yolunu daraltacak boyuta ulaştığında horlama ve apne dediğimiz uykuda nefessiz kalma gibi ciddi sorunlar başlatır. Bu durumlarda bir KBB uzmanı ile görüşülmesinde yarar vardır.
Romatizmal ateş olarak bilinen hastalık A grubu beta hemolitik streptokoklara karşı oluşturulan antikorların yol açtığı bir komplikasyondur. Kalp kapakçıklarında bozukluklara yol açabilmektedir.
BADEMCİKLER VE GENİZ ETİ HANGİ DURUMLARDA ALINMALIDIR?
Bademcik ve geniz eti ameliyatları KBB kliniklerinde sık uygulanmaktadır. İlaç tedavisinden fayda görülmediğinde cerrahi olarak bunların çıkartılmasına baş vurulmaktadır. Bu ameliyata karar vermek için kullanılan iki kriter vardır.
Kesin ve göreceli olarak ameliyatın gerekliliği belirlenir.
Kesin ameliyatı gerektiren durumlar:
Üst solunum yolunun bademcik ve geniz eti büyüklüğüne bağlı olarak tıkanması
Bademcik etrafında abse (Peritonsiller abse)
Kötü huylu tümör şüphesi
Çene yapısını bozan geniz eti ve bademcik büyümeleri.
Göreceli kriterlerin en başında sık tekrar eden bademcik enfeksiyonları gelmektedir. Bademcik ameliyatlarının %40'ı bu nedenle yapılmaktadır.
Son bir yılda 7 defa veya son iki yılda yıl başına 5 'şer defa veya son üç yılda yıl başına 3 'er defa yada daha sık ateşli bademcik iltihaplanması geçirilmesi
Difteri (Kuş palazı) mikrobu taşıyıcıları
Kalp kapak bozukluğu olan kişiler.
Bademcik ve geniz eti iltihaplanmasına bağlı olarak sık orta kulak iltihabı geçirilmesi.
Bu gibi durumlarda kronik bademcik iltihaplanması olarak adlandırılır. Çözümünde cerrahi tedavisi önerilir, planlanır.
BU AMELİYATLAR HANGİ YAŞTA YAPILIR?
Bademcik hastalıkları çocuk yaş grubu sorunu olarak bilinmekle birlikte erişkin işinde aynı kurallar geçerlidir. Ameliyata engel oluşturacak herhangi bir ciddi sağlık problemi olmayan erişkinlerde de bademcik ameliyat uygulanmaktadır. Alt yaş sınırı zorunlu haller dışında 4-5 yaş olarak belirlenmiştir. Üst yaş sınırını belirlemek mümkün değildir. Genel olarak ileri yaşlarda bu hastalığın görülme oranı düşüktür ve çoğu zaman basit çözümler tercih edilmektedir.
BADEMCİK AMELİYATI RİSKLİ MİDİR?
Bademcik ameliyatları riski oldukça düşük orandadır. İstatistiklerde 14.000 ameliyattan birinde anesteziye veya cerrahiye bağlı ciddi komplikasyon bildirilmektedir. Ameliyat sonrası ciddi kanama oranı 5/1000 gibi düşük orandadır. Bademcik ameliyatından sonra vücudun savunma sistemi ile ilgili bir çok bilimsel çalışma yapılmış ancak net bir sonuç elde edilmemiştir. Bademcikleri alınmış insanlarda lenfositlerin bazı tiplerinin sayısında azalma gösterilmiştir. Ancak bunun klinik olarak sorun doğurduğuna rastlanılmamıştır. Bademcik ameliyatından sonra daha kolay farenjit olunduğu yolunda bir inanış vardır. Bademciği alınmış yada alınmamış insanlarda farenjit görülme oranı aynı sıklıktadır. Bademciklerin alınması farenjit olma oranını artırmamaktadır.
-
--->: Kulak burun boğaz
BAROTRAVMA: BASINÇ DEĞİŞİKLİĞİ TRAVMASI
Orta kulağın hava dolu boşlukları temporal (kulak kemiği)kemikteki pnömatizasyon(havalanma) derecesine göre 2.5ml ile 13 ml arasında çok farklı gaz hacmine sahiptir. Orta kulaktaki hava, uçakta yükselirken genişler. Basınç farkı 20 m bar’a ulaşınca tuba (öztaki borusu-kulakla boğaz arasındaki kanal) pasif olarak açılır ve genişleyen gazlar nazofarenks (bogazın üst bölümüne)’e geçer.
Alçalış sırasında durum farklıdır. Çevre basıncın artmasına bağlı olarak orta kulakta bulunan gazın hacmi küçülür. Bunun eşitlenmesi için nazofarenks’den orta kulağa hava gelmesi gerekir. Ancak tuba’nın tek yönlü valf mekanizması gibi çalışması nedeniyle nazofarenks’den orta kulağa hava gönderilmesi pasif olarak geçekleşmez. Bunun için mutlaka yutkunma, esneme gibi hareketler veya bilinen basınç eşitleme (Valsalva, Frenzel, vb) manevraları yardımı ile tuba’nın aktif olarak açılması zorunluluğu vardır.
Basınç değişikliğinin çok hızlı oluştuğu hallerde (jet savaş uçakları) tuba’nın aktif olarak açılma zorunluluğu önem gösteren bir konudur. Bu basınç eşitlemesi yapılmadığı takdirde nazofarenks ve orta kulak arasında basınç farkı artar, tuba artık açılmaz ( tuba blokajı) ve basınç farkı 80-120 m bar’a ulaştığı takdirde orta ve iç kulak barotravmaları (basınca bağlı travmalar) oluşabilir.
Barotravmalar
Dış kulak yolu barotravması (DKYB): Uçak gürültüsünü azaltmak için kullanılan kulak tıkacı veya buşon ile kulak zarı arasında oluşan havalı sahadan kaynaklanır. Alçalış sırasında bu havalı boşluktaki gaz küçülür. Bunun sonucu olarak dış kulak yolu derisi ve kulak zarının epitel tabakasında hemorajik büller meydana gelir. Dış kulak yolu osteomları(kemik çıkıntıları) ve yabancı cisimleri de DKYB’na neden olabilen faktörlerdir.
Orta kulak barotravması (aerotitis media): Orta kulaktaki basınç azlığını gidermek için basınç eşitleme manevraları geç yapılacak olursa , basınç farkı 80-120 cc su basıncına ulaşır ve tuba artık açılmayabilir (tuber blokaj). Tuba’nın açılma sıklığı jet savaş uçaklarında, dalışlarda dakikada 3-5 kez, pike yapan uçaklarda ise 15-20 kez olmalıdır.
Barotravma’ların meydana çıkışında diğer bir etken, tuba’nın geçirgenlik derecesi ve tuba çevresindeki epitel ile çevre dokuların durumudur. Başlangıçta kulak zarında retraksiyon (gerilme) olur. Böylelikle orta kulaktaki basınç azalması %10’a kadar eşitlenebilir . Basınç azalması devam ettiği takdirde önce manibrium mallei(Malleus denilen minik kemiğin kulak zarı üzerine yapıştığı alan) üzerinde, daha sonra tüm kulak zarında hiperemi (kızarıklık) meydana gelir. Daha sonra hemorajik büller (içi kan ile dolu kesecikler) oluşur. Orta kulaktaki düşük basınç vantuz mekanizmasıyla orta kulak mukozasında ödem (şişme) yaratır, submüköz hemoraji (mukoza altı kanaması) görülür.
Orta kulak boşluğunda seröz ve hemorajik eksuda(sıvı ve kan toplanması ) meydana gelir. Eksuda, orta kulaktaki negatif basıncı dengelemek için damar çeperlerinin geçirgenliğinin bozulmasıyla ortaya çıkan negatif basınç derecesine göre az veya çok olabilir. Bu sıralarda tuba açılır ve basınç dengelemesi olursa eksuda kaybolur. Eğer tedavi edilmezse ve sık sık yinelerse timpanoskleroz’a(kulak zarı kireçlenmesine) dönüşebilir. Basınç farkı 0.4-0.6 bar’dan itibaren kulak zarının yırtılmasına neden olur. Perforasyon (yırtılma)genellikle çizgi biçiminde ve kenarları kanlıdır.
Basınç farkı 20 m bar’dan itibaren kulak ağrısına neden olur. Kulakta dolgunluk hissi, uğultu, fenalık hissi, bulantı, baş dönmesi ve işitme eksikliği görülür.
Çevre basıncının azalması yani uçakla yükseliş sırasında orta kulaktaki gazlar genişler. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e geçmesini engelleyecek (iltihap, polip,vb) bir durum varsa, gaz orta kulakta birikir. Zar dışarı doğru itilir. Kulakta dolgunluk hissi, işitme kaybı, kulak ağrısı ve baş dönmesi görülür. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e rahatça geçmesini engelleyen bir patoloji(hastalık) yoksa, bu geçiş pasif olarak yapılacağından yükseliş sırasında barotravma olma olasılığı azdır.
Orta kulak barotravma’sının sebebi uçuş sırasındaki hava basıncı değişikliklerinde yatmaktadır. Çoğunlukla üst solunum yollarında akut bir enfeksiyon vardır. Bunun dışında paranazal sinüs enfeksiyonları, nazal polip (burun etleri), allerjik rinit (saman nezlesi) gibi tuba ağzındaki mukozada iltihap ve ödem yapan faktörler tubuler fonksiyonun bozulmasına neden olurlar.
İç kulak barotravma (İKBT): İç kulak barotravma’sının oluşma mekanizması için sadece hipotez mevcuttur. Tuba fonksiyon bozuklularında uçucu, alçalış sırasında orta kulaktaki gaz hacmini eşitlemek için şiddetle orta kulağa hava vermesi veya zorlu bir Valsalva sırasında östakinin birden açılması sonucu orta kulağa aniden basınçlı hava gönderilmesi sonucu yuvarlak pencereyi örten segonder(ikincil) zar bombe yapar ve rüptüre (yırtılabilir) olabilir. Bu mekanizma eksplosiv (dış basınçla ) iç kulak barotravma’sı olarak adlandırılır . Düşünülen diğer bir mekanizma ise implosiv(iç basınçla) mekanizma olup, tuba’yı açmak amacıyla kuvvetli bir Valsalva manevrası tatbik edildiği zaman yuvarlak pencere orta kulağa doğru bombeleşir ve rüptür meydana gelebilir.
Semptomlar 8belirtiler) ani iç kulak tipi işitme kaybı, tinnitus8kulak çınlaması), vertigo (baş dönmesi) ve denge kaybıdır.
Tedavi
Profilaksi(önleme) : Basınç eşitleme tekniği, basınç eşitleme bozukluğu olan her uçucu ile konuşulmalı ve kontrol edilmelidir. Orta ve iç kulak Barotravmalarından kaçınmak için basınç eşitleme manevraları mutlaka yapılmalıdır. En iyi profilaksi bunun bilinmesi olup, basınç eşitlemenin zamanında ve doğru yapılmasıdır gereklidir.
Uçucu seçimi de profilakside çok önemli yer kaplar. Pilotaj muayeneleri esnasında uçuşa engel teşkil edecek hastalıkların belirlenerek bu kişilerin uçmalarının engellenmesi gerekmektedir.
Yolcular açısından ; yolcuların yere iniş sırasında uyumaları sakıncalıdır. Aksi takdirde basınç farkı büyük olmakta ve tuba blokajı meydana gelebilmektedir. Basınç eşitlemede sakız çiğnemek, ufak yudumlarla su almak, bebeklere biberondan sıvı içermek uygundur. ÜSYE, sinüzit, farenjit, tonsillit gibi durumlarda uçulmamalıdır. Yapılan çalışmalarda daha evvel uçuş sırasında kulak ve sinüs ağrısı çeken hava yolu yolcularında özellikle çocuklarda barotitis gelişme riski fazladır. Valsalva manevrası çocukların 1/3’ de, yetişkinlerin ise yarısında orta kulaktaki negatif basıncı düzeltmede yeterli olmaktadır. Ancak Valsalva manevrasının başarısız olması halinde uçağın alçalışı sırasında veya daha evvel Otovent şişirmenin çocuklarda ve yetişkinlerde etkili olduğu gösterilmiştir .
Alternobarik vertigonun tedavisi de profilaktiktir. Uçucuların ÜSYE, sinüzit, farenjit gibi durumlarda uçmalarına engel olunulması, böyle bir tablonun ortaya çıkmasına mani olacaktır.
Dış kulak yolu barotravması : Dış kulak yolundaki ufak hemorajik sahalar tedavi gerektirmez. Ancak büyük hemorajik büller enjektör yardımı ile veya insize edilerek boşaltılır. Dış kulak yolu Castellani solüsyonu ile temizlendikten sonra terracortril pomat ile bulanmış steril bez yahut weak kulak yoluna yerleştirilir.
Orta ve iç kulak barotravma: Orta kulak barotravmaların da; sıcak tatbikatı, antibiyotik, antienflamatuar, mukolitik, topikal ve sistemik pödoefedrinli ilaçlar verilir. Orta kulakta serözite varsa parasentez yapılarak boşaltılır. Uçuşa tubal fonksiyonlar düzelinceye kadar müsaade edilmez. Kronik tuba disfonksiyonlarında havalandırma tüpü yerleştirilir. Uçucunun işitme sorunu yoksa, havalandırma tüpü ile uçmasında sakınca yoktur.
Travmatik perforasyon oluşması halinde zorunlu olmamakla birlikte önlem olarak yukarıdaki tedavi verilir ve ek olarakta uçucunun bir süre sümkürmemesi istenir. Büyük perforasyonlar ise miringoplasti ile kapatılır.
Eğer rüptür şüphesi varsa timpanotomi yapılmalı ve fistül kapatılmalıdır.
Orta kulağın hava dolu boşlukları temporal (kulak kemiği)kemikteki pnömatizasyon(havalanma) derecesine göre 2.5ml ile 13 ml arasında çok farklı gaz hacmine sahiptir. Orta kulaktaki hava, uçakta yükselirken genişler. Basınç farkı 20 m bar’a ulaşınca tuba (öztaki borusu-kulakla boğaz arasındaki kanal) pasif olarak açılır ve genişleyen gazlar nazofarenks (bogazın üst bölümüne)’e geçer.
Alçalış sırasında durum farklıdır. Çevre basıncın artmasına bağlı olarak orta kulakta bulunan gazın hacmi küçülür. Bunun eşitlenmesi için nazofarenks’den orta kulağa hava gelmesi gerekir. Ancak tuba’nın tek yönlü valf mekanizması gibi çalışması nedeniyle nazofarenks’den orta kulağa hava gönderilmesi pasif olarak geçekleşmez. Bunun için mutlaka yutkunma, esneme gibi hareketler veya bilinen basınç eşitleme (Valsalva, Frenzel, vb) manevraları yardımı ile tuba’nın aktif olarak açılması zorunluluğu vardır.
Basınç değişikliğinin çok hızlı oluştuğu hallerde (jet savaş uçakları) tuba’nın aktif olarak açılma zorunluluğu önem gösteren bir konudur. Bu basınç eşitlemesi yapılmadığı takdirde nazofarenks ve orta kulak arasında basınç farkı artar, tuba artık açılmaz ( tuba blokajı) ve basınç farkı 80-120 m bar’a ulaştığı takdirde orta ve iç kulak barotravmaları (basınca bağlı travmalar) oluşabilir.
Barotravmalar
Dış kulak yolu barotravması (DKYB): Uçak gürültüsünü azaltmak için kullanılan kulak tıkacı veya buşon ile kulak zarı arasında oluşan havalı sahadan kaynaklanır. Alçalış sırasında bu havalı boşluktaki gaz küçülür. Bunun sonucu olarak dış kulak yolu derisi ve kulak zarının epitel tabakasında hemorajik büller meydana gelir. Dış kulak yolu osteomları(kemik çıkıntıları) ve yabancı cisimleri de DKYB’na neden olabilen faktörlerdir.
Orta kulak barotravması (aerotitis media): Orta kulaktaki basınç azlığını gidermek için basınç eşitleme manevraları geç yapılacak olursa , basınç farkı 80-120 cc su basıncına ulaşır ve tuba artık açılmayabilir (tuber blokaj). Tuba’nın açılma sıklığı jet savaş uçaklarında, dalışlarda dakikada 3-5 kez, pike yapan uçaklarda ise 15-20 kez olmalıdır.
Barotravma’ların meydana çıkışında diğer bir etken, tuba’nın geçirgenlik derecesi ve tuba çevresindeki epitel ile çevre dokuların durumudur. Başlangıçta kulak zarında retraksiyon (gerilme) olur. Böylelikle orta kulaktaki basınç azalması %10’a kadar eşitlenebilir . Basınç azalması devam ettiği takdirde önce manibrium mallei(Malleus denilen minik kemiğin kulak zarı üzerine yapıştığı alan) üzerinde, daha sonra tüm kulak zarında hiperemi (kızarıklık) meydana gelir. Daha sonra hemorajik büller (içi kan ile dolu kesecikler) oluşur. Orta kulaktaki düşük basınç vantuz mekanizmasıyla orta kulak mukozasında ödem (şişme) yaratır, submüköz hemoraji (mukoza altı kanaması) görülür.
Orta kulak boşluğunda seröz ve hemorajik eksuda(sıvı ve kan toplanması ) meydana gelir. Eksuda, orta kulaktaki negatif basıncı dengelemek için damar çeperlerinin geçirgenliğinin bozulmasıyla ortaya çıkan negatif basınç derecesine göre az veya çok olabilir. Bu sıralarda tuba açılır ve basınç dengelemesi olursa eksuda kaybolur. Eğer tedavi edilmezse ve sık sık yinelerse timpanoskleroz’a(kulak zarı kireçlenmesine) dönüşebilir. Basınç farkı 0.4-0.6 bar’dan itibaren kulak zarının yırtılmasına neden olur. Perforasyon (yırtılma)genellikle çizgi biçiminde ve kenarları kanlıdır.
Basınç farkı 20 m bar’dan itibaren kulak ağrısına neden olur. Kulakta dolgunluk hissi, uğultu, fenalık hissi, bulantı, baş dönmesi ve işitme eksikliği görülür.
Çevre basıncının azalması yani uçakla yükseliş sırasında orta kulaktaki gazlar genişler. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e geçmesini engelleyecek (iltihap, polip,vb) bir durum varsa, gaz orta kulakta birikir. Zar dışarı doğru itilir. Kulakta dolgunluk hissi, işitme kaybı, kulak ağrısı ve baş dönmesi görülür. Eğer östaki borusunda genişleyen gazın nazofarenks’e rahatça geçmesini engelleyen bir patoloji(hastalık) yoksa, bu geçiş pasif olarak yapılacağından yükseliş sırasında barotravma olma olasılığı azdır.
Orta kulak barotravma’sının sebebi uçuş sırasındaki hava basıncı değişikliklerinde yatmaktadır. Çoğunlukla üst solunum yollarında akut bir enfeksiyon vardır. Bunun dışında paranazal sinüs enfeksiyonları, nazal polip (burun etleri), allerjik rinit (saman nezlesi) gibi tuba ağzındaki mukozada iltihap ve ödem yapan faktörler tubuler fonksiyonun bozulmasına neden olurlar.
İç kulak barotravma (İKBT): İç kulak barotravma’sının oluşma mekanizması için sadece hipotez mevcuttur. Tuba fonksiyon bozuklularında uçucu, alçalış sırasında orta kulaktaki gaz hacmini eşitlemek için şiddetle orta kulağa hava vermesi veya zorlu bir Valsalva sırasında östakinin birden açılması sonucu orta kulağa aniden basınçlı hava gönderilmesi sonucu yuvarlak pencereyi örten segonder(ikincil) zar bombe yapar ve rüptüre (yırtılabilir) olabilir. Bu mekanizma eksplosiv (dış basınçla ) iç kulak barotravma’sı olarak adlandırılır . Düşünülen diğer bir mekanizma ise implosiv(iç basınçla) mekanizma olup, tuba’yı açmak amacıyla kuvvetli bir Valsalva manevrası tatbik edildiği zaman yuvarlak pencere orta kulağa doğru bombeleşir ve rüptür meydana gelebilir.
Semptomlar 8belirtiler) ani iç kulak tipi işitme kaybı, tinnitus8kulak çınlaması), vertigo (baş dönmesi) ve denge kaybıdır.
Tedavi
Profilaksi(önleme) : Basınç eşitleme tekniği, basınç eşitleme bozukluğu olan her uçucu ile konuşulmalı ve kontrol edilmelidir. Orta ve iç kulak Barotravmalarından kaçınmak için basınç eşitleme manevraları mutlaka yapılmalıdır. En iyi profilaksi bunun bilinmesi olup, basınç eşitlemenin zamanında ve doğru yapılmasıdır gereklidir.
Uçucu seçimi de profilakside çok önemli yer kaplar. Pilotaj muayeneleri esnasında uçuşa engel teşkil edecek hastalıkların belirlenerek bu kişilerin uçmalarının engellenmesi gerekmektedir.
Yolcular açısından ; yolcuların yere iniş sırasında uyumaları sakıncalıdır. Aksi takdirde basınç farkı büyük olmakta ve tuba blokajı meydana gelebilmektedir. Basınç eşitlemede sakız çiğnemek, ufak yudumlarla su almak, bebeklere biberondan sıvı içermek uygundur. ÜSYE, sinüzit, farenjit, tonsillit gibi durumlarda uçulmamalıdır. Yapılan çalışmalarda daha evvel uçuş sırasında kulak ve sinüs ağrısı çeken hava yolu yolcularında özellikle çocuklarda barotitis gelişme riski fazladır. Valsalva manevrası çocukların 1/3’ de, yetişkinlerin ise yarısında orta kulaktaki negatif basıncı düzeltmede yeterli olmaktadır. Ancak Valsalva manevrasının başarısız olması halinde uçağın alçalışı sırasında veya daha evvel Otovent şişirmenin çocuklarda ve yetişkinlerde etkili olduğu gösterilmiştir .
Alternobarik vertigonun tedavisi de profilaktiktir. Uçucuların ÜSYE, sinüzit, farenjit gibi durumlarda uçmalarına engel olunulması, böyle bir tablonun ortaya çıkmasına mani olacaktır.
Dış kulak yolu barotravması : Dış kulak yolundaki ufak hemorajik sahalar tedavi gerektirmez. Ancak büyük hemorajik büller enjektör yardımı ile veya insize edilerek boşaltılır. Dış kulak yolu Castellani solüsyonu ile temizlendikten sonra terracortril pomat ile bulanmış steril bez yahut weak kulak yoluna yerleştirilir.
Orta ve iç kulak barotravma: Orta kulak barotravmaların da; sıcak tatbikatı, antibiyotik, antienflamatuar, mukolitik, topikal ve sistemik pödoefedrinli ilaçlar verilir. Orta kulakta serözite varsa parasentez yapılarak boşaltılır. Uçuşa tubal fonksiyonlar düzelinceye kadar müsaade edilmez. Kronik tuba disfonksiyonlarında havalandırma tüpü yerleştirilir. Uçucunun işitme sorunu yoksa, havalandırma tüpü ile uçmasında sakınca yoktur.
Travmatik perforasyon oluşması halinde zorunlu olmamakla birlikte önlem olarak yukarıdaki tedavi verilir ve ek olarakta uçucunun bir süre sümkürmemesi istenir. Büyük perforasyonlar ise miringoplasti ile kapatılır.
Eğer rüptür şüphesi varsa timpanotomi yapılmalı ve fistül kapatılmalıdır.
KAYNAK : Doç. Dr. M. Faruk Ildız
KBB Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı & Uçuş Doktoru
-
--->: Kulak burun boğaz
Baş dönmesi
Baş Dönmesi Nedir: Baş dönmesi diyince hastanın dengesini sağlamadaki her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir. Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.
Denge Nasıl Sağlanır: Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak (labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve Nöroloji doktorları muayene etsede göz, dahiliye veya fizik tedavi branşlarında da muayene olmak gerekebilir.
Ne Gibi Şikayetler Hissedilir: Baş dönmesi her hasta tarafından farklı anlatılır. Her taraf dönüyor, yer ayağımın altından kayıyor, bir yana doğru kayıyorum, kafamın içi boşalıyor, gözlerim kararıyor şeklinde açıklamalar sık duyulur. Bunkarın hepsine birden baş dönmesi denir. Baş dönmesi olan hastalarda, sebebin ne olduğuna göre başka belirtilerde olur. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde bereberinde kulak çınlaması, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak akıntısı ve gözlerde anormal hareketler (nistagmus) saptanabilir. Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı, uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler olabilir. Baş dönmesi ile bulunabilecek diğer şikayetler çok değişken olabilir. Ancak birçok hastada da sadece baş dönmesi mevcuttur.
Sebepleri Ne Olabilir: Yukarıda anlatıldığı gibi baş dönmesi birçok organa bağlı olabilir. Ancak burada daha çok iç kulaktaki baş dönmesi yapan hastalıklardan bahsedilecektir. İç kulaktaki herhangi bir hastalık diğer kulak şikayetleri ile beraber baş dönmesi yapabilir. Ancak sadece baş dönmeside oluşabilir. Baş dönmesi yapan kulak hastalıkları arasında şunlar sayılabilir:
-ÜSYE (üst solunum yolu infeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
-Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
-Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
-Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
-Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
-Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
-İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümöral hastalıklar
Yukarıda belirtilen iç kulak hastalıkları hakkında kendi bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi verilecektir.
Muayenede Ne Görülür: Baş dönmesi eğer iç kulaktaki bir hastalığa bağlı ise genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmez. Sadece orta kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi varsa kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülür. Hastada anormal göz hareketleri saptanabilir. Bu göz hareketlerinin yönü hangi kulağın hasta olduğuna dair bazı bilgiler verebilir. Baş dönmesi gözle görülen bir problem olmadığı için mümkün olduğunca çok bilgi edinilmelidir. Bu amaçla doktorunuz ayakta yada yatarken hatta yürürken bazı testlere tabi tutacaktır.
Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Baş dönmesi için ne gibi tetkiklerin yapılacağı muayene sonunda elde edilen bilgilere göre yapılır. Eğer muayene sonucunda kulakla ilgili bir hastalık olmadığı kararına varılırsa doktorunuz sizi diğer branşlara sevkedecektir. Ancak buna karar verirken muayene sonrası bazı tetkikler genellikle yapılır. Bu tetkikler arasında en sık başvurulan odiometri adı verilen ve hem işitme hemde iç kulak fonksiyonları hakkında bize bilgi veren test uygulanır. Ayrıca yine kulakla ilgili normal filmler, bilgisayarlı tomografi veya manyetik resonans (MR) tetkiki yapılabilir. Bu testlere bazı kan tahlilleri de eklenebilir. Ancak birçok kulak hastalığında dahi odiometri, bilgisayarlı tomografi ya da MR' ile bile birşey görülmemektedir. Bu gibi testler genellikle tümör gibi daha ciddi problemleri ekarte etmek için uygulanır.
Nasıl Tedavi Edilir: Baş dönmesi kendisi bir hastalık olmayıp başka hastalığın belirtisi olduğu için öncelikle asıl sebebin tedavisi gerekir. Ancak birçok başdönmesi hastasında ortaya net bir sebep konamamaktadır. Bu nedenle asıl amaç baş dönmesini ortadan kaldırmak haline dönmektedir. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (tümörler hariç) genellikle kısa ya da uzun zamanda kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Çünkü diğer kulak zaman içinde hasta kulağın problemini kompanse etmektedir. Bu bazen 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabilir. Baş dönmesi eğer pozisyonel baş dönmesi (BPPV) ise bunun tedavis Epley manevrası denen ve doktorunuzun size muayene masasında uygulayacağı bazı hareketlerle olmaktadır. Bu hareketler iç kulaktaki bazı partiküllerin yerine oturmasını sağlamaktadır. Diğer sebeplerde ilaç tedavisi kullanmak gerekir. Bu amaçla değişik ilaçlar kullanılsada hemem hemen hepsi belli oranda baş dönmesini azaltırlar. Baş dönmesi şiddetli olan hastalar bazen serum takılıp hastaneye yatırmak gerekebilir. Tümörlere bağlı baş dönmelerinin tedavisi tümörün çıkarılmasıdır yani ameliyattır. İlaç tedavisine cevap vermeyen Meniere hastalığında da bazen ameliyat yapılır.
Nelere Dikkat Etmeliyim: Baş dönmesi olan hastaların, bu durumu azaltmak için evde uygulayabileceği bazı hareketler vardır. Bunları ya doktorunuz size tarif edecektir ya da verilecek broşürlerle size bilgi verilecektir
-
--->: Kulak burun boğaz
Baş ve boyun kanserleri
Erken teşhis edildiklerinde baş-boyun kanserleri tedavi edilebilirler. Baş-boyun kanserlerinin çoğu da erken belirtiler verirler. Erken belirtileri bilmekle, doktorunuzu uyarabilir ve teşhisi kolaylaştırabilirsiniz. Unutmayınız: baş-boyun kanserlerinin tedavisinin başarılı olması, erken teşhise bağlıdır. Baş-boyun kanserlerinin belirtilerini bilmek ve bunların farkına varmak hayatınızı kurtarabilir.
Dikkat etmeniz gereken belirtiler :
Deri değişiklikleri
Deri kanserleri, en sık görülen baş ve boyun bölgesi kanserleridir. Deri kanserleri doğru yöntemler zamanında kullanıldığında genellikle ciddi sorunlar oluşmadan tedavi edilebilirler. Baş ve boyunda en sık görülen deri kanseri türü "bazal hücreli kanser"dir. En sık alın, yüz ve kulak kepçesi gibi güneş ışınlarına daha fazla maruz kalan bölgelerde görülmekle birlikte, her yerde oluşabilir. Bazal hücreli deri kanseri başlangıçta küçük ve soluk renkli bir leke şeklinde başlar; daha sonra orta kısmında küçük bir yara gelişir. Bu yaranın bazı bölgeleri zaman içinde iyileşme gösterebilir, ancak yara tamamen kaybolmaz.
Baş ve boyun bölgesinde "yassı hücreli kanser" ve "malign melanom" gibi diğer deri kanseri türleri de görülebilir. Yassı hücreli kanserler genellikle alt dudak ve kulak kepçesinde ortaya çıkar. Görünümleri bazal hücreli kansere benzeyebilir ve erken teşhis edilip tedavi edildiklerinde bazal hücreli kanserlerden daha tehlikeli değildirler. Dudak, yüzün alt bölümü veya kulak kepçesi derisinde iyileşmeyen bir yara farkederseniz şüphelenmeniz gerekir. "Malign melanom" deride koyu siyah veya koyu mor renk değişikliğine neden olur; bazen de ortadaki bir lekenin etrafında daha küçük lekeler görülür. Baş veya boyun derisinde özellikle büyüklüğü artan siyah veya koyu mor renkli bir leke farkederseniz muayene olmanız gerekir.
Ses değişiklikleri
Gırtlak kanserlerinin çoğu ses değişikliklerine neden olur. İki haftadan uzun süren ses kısıklığı veya herhangi bir ses değişikliğinde muayene olmanız gerekir. Ses tellerinizin incelenmesi için bir Kulak-Burun-Boğaz hastalıkları uzmanına başvurmanız gerekir. Ses değişikliklerinin çoğunun nedeni kanser değildir; ancak, şansınızı zorlamayınız ve iki haftadan uzun süren ses kısıklığı halinde bunun kansere bağlı olup olmadığını anlamak için muayene olunuz.
Ağız içinde şişlik
Ağız ve dil kanserlerinin çoğu ağız içinde yara veya şişliğe neden olurlar. Bu yara ve şişlikler iltihaplanmadıkça genellikle ağrısızdırlar. Kanama da görülebilir, ancak bu genellikle geç bir belirtidir. Ağız içinde bir yara ve şişlik ile birlikte boyunda da şişlik varsa mutlaka muayene olunuz. Teşhis için muhtemelen bir biyopsi (dokudan örnek alınarak inceleme) yapılması gerekecektir.
Yutma problemleri
Boğaz ve yemek borusu kanserlerinde özellikle katı gıdalarda olmak üzere yutma güçlüğü görülebilir. Yutma güçlüğünde alınan gıda boğazda belli bir noktada takılır, daha sonra yutulabilir veya geri çıkartılır. Her yutma işlemi sırasında sorun yaşanıyorsa muayene olmanız gerekir. Teşhis için yemek borusunun ilaçlı bir röntgen filminin çekilmesi ve yemek borusunun içini görmek için endoskopi yapılması gerekebilir.
Tükürmekle veya öksürmekle kan gelmesi
Bu belirtilerin nedeni genellikle kanser değildir. Ancak burun, ağız, boğaz veya akciğer kanserlerinin belirtisi de olabilir. Tükrükte veya balgamda birkaç günden uzun süreli kan gelmesi şikayetiniz varsa muayene olmanız gerekir.
Sürekli kulak ağrısı
Kulakta veya yutkunma sırasında kulak bölgesinde hissedilen sürekli ağrı olması, boğazda iltihaplanma veya bir tümörün erken belirtisi olabilir. Kulak ağrısıyla birlikte yutma güçlüğü, ses kısıklığı veya boyunda şişlik de varsa bu durum genellikle önemlidir ve muayene olmanız gerekir.
Boyunda şişlik
Baş ve boyun bölgesinde başlayan kanserler, genellikle vücudun başka bölgelerine yayılmadan önce boyundaki lenf bezlerine yayılırlar. Boyunda 2 haftadan uzun süredir varolan bir şişlik, doktora gitmenizi ve muayene olmanızı gerektirir. Boyundaki bütün şişlikler kanser değildir; ancak boyundaki şişlik ağız, boğaz, gırtlak, tiroid bezi, lenf ve kan kanserlerinin erken belirtisi de olabilir. Kanserlerin neden olduğu şişlikler genellikle ağrısızdırlar ve zamanla büyürler.
--------------------------------------------------------------------------------
Baş ve boyun kanserleri için risk faktörleri
Baş ve boyun kanserlerinin yaklaşık %90'ının nedeni bazı risk faktörleriyle uzun süreli temastır. Tütün (sigara, puro, pipo içimi ve tütün çiğneme) ve alkol kullanımı, ağız, boğaz, yemek borusu, gırtlak ve dil kanserlerinin oluşumunda en önemli faktörlerdir (Tütün ve alkol kullanmayan erişkinlerde ağız ve boğaz kanseri hemen hemen hiç görülmez). Dudak ve deri kanserleri için en önemli risk faktörü ise güneş ışınlarına aşırı maruz kalmaktır.
Ne yapmalısınız ?
Yukardaki belirtilerin hepsi kanser dışındaki hastalıklarda da görülebilir ve genellikle teşhis kanser değildir. Emin olmak için, belirtiler ortaya çıktığında doktorunuza muayene olmanız gerekir.
UNUTMAYINIZ Baş ve boyun bölgesindeki kanserler erken teşhis edildiklerinde ciddi sorunlar olmadan tedavi edilebilirler. Belirtilerin ortaya çıkması ile teşhis koyulup tedavinin başlaması arasındaki gecikme, genellikle hastaların doktora geç başvurmasından kaynaklanmaktadır. Hastaların belirtilerin çıkmasını takiben erken muayene olup erken teşhisin gerçekleşmesi ile bu kanserlerin tamamen iyileştirilebilme oranları artacaktır.
KENDİNİZİ GARANTİYE ALINIZ Doktora erken müracaat ediniz! Başta sigara içimi olmak üzere kanser için risk taşıyan alışkanlıklardan kaçınınız ve sağlıklı yaşam için gerekli düzenlemeleri kendi hayatınıza uygulayınız.
-
--->: Kulak burun boğaz
Bebeğim duyuyormu?
BEBEĞİM NORMAL DUYUYOR MU?
Çocuğunuzun işitme kaybının olup olmadığının belirlenmesi:
Çocuğunuzun işitme kaybı olduğunu düşünüyorsanız haklı olabilirsiniz. Aşağıdaki kontrol listesi, çocuğunuzun bir işitme kaybı olduğunun belirlenmesinde yardımcı olacaktır. Her maddeyi dikkatlice okuyun ve sadece size, ailenize veya çocuğunuza uyan faktörleri dikkate alın.
İşitme kaybı için göstergeler:
Uyan her maddeyi kontrol edin.
Anne hamilelik sırasında
Kızamıkçık, viral bir enfeksiyon ve grip geçirmiş
Alkollü içecek tüketmiş
Yenidoğan (doğumdan ilk 28 güne kadar)
Doğumdaki kilosu 1600 gramdan düşük
Yüz ve kulaklarının görüntüsü farklı
Doğumda sarılığı oldu ve kan değişimi uygulandı.
Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde beş günden fazla kaldı
Damardan iğne ile antibiyotik aldı
Menenjit geçirdi
Ailemde
Erken yaşlarda olan veya gelişmiş, kalıcı veya ilerleyen işitme kaybı olan, bir veya daha fazla birey var
Bebeğim(29 gün ile 2 yaş arası)
Damardan antibiyotik aldı.
Menenjit oldu
Nörolojik bir bozukluğu var
Kulaktan kanamanın olduğu veya olmadığı kafatası kırığı olan ciddi bir yaralanma geçirdi
3 aydan fazla süren, kulakta sıvının olduğu tekrarlayan kulak enfeksiyonu var.
Çevreye Cevap Verme (konuşma ve lisan gelişimi)
Yenidoğan (doğumdan 6 aya kadar)
Beklenmedik yüksek sesli gürültülerle irkilmiyor, hareket etmiyor, ağlamıyor veya her hangi bir şekilde tepki vermiyor.
Yüksek sesli gürültülerle uyanmıyor
Kendiliğinden sesleri taklit etmiyor
Sadece sesle sakinleştirilemiyor
Başını sesime doğru çevirmiyor
Küçük bebeğim (6 ay-12 aya kadar)
Sorulduğunda tanıdık kişi veya eşyaları gösteremiyor
Konuşma sesi çıkarmıyor yada konuşma sesi çıkarmayı bıraktı
12 aylıkken, “el salla” ,”elini çırp” gibi basit sözleri yalnız dinlemekle anlamıyor
Büyük bebeğim (13 ay-2 yaş )
Hafif bir sesle ilk seslenişte doğru yöne dönmüyor
Çevreden gelen seslere duyarsız
İlk seslenişte cevap vermiyor
Sese cevap vermiyor veya sesin nereden geldiğini anlıyamıyor
Tanıdık insanlar ve evde çevresindekiler için basit kelimeleri kullanmaya ya da taklit etmeye başlamadı.
Benzer yaştaki diğer çocuklar gibi ses çıkarmıyor ve konuşamıyor
Normal ses yüksekliğinde televizyon seyretmiyor
Anlama ve iletişim için kelimelerin kullanımında yeterli gelişmeyi göstermiyor
Ne Yapmanız Gerekir?
Bu göstergelerden bir veya daha fazlasını tespit ettiyseniz, çocuğunuzun işitme kaybı olması ihtimali olabilir.
Çocuğunuzda bu göstergelerden bir veya daha fazlası varsa, çocuğunuzu kulak muayenesi ve işitme testine götürmeniz gerekir. Bu herhangi bir yaşta, doğumdan hemen sonra bile yapılabilir.
Bu faktörlerden hiçbirini belirlemediniz, fakat çocuğunuzun normal duymadığından şüpheleniyorsanız, çocuğunuzun doktoru endişelenmiyorsa bile çocuğunuzun işitmesini ölçtürün.
İşitme kaybı olmasa bile testin ona bir zararı olmaz. Ne var ki, çocuğunuzda işitme kaybı varsa, geç teşhis konuşma ve lisan gelişimini etkileyebilir.
Bu kontrol listesi maddelerinin hiçbiri bulunmasa bile işitme kaybı mevcut olabilir.
18 yaşın altındaki bir çok çocukda farklı derecelerde işitme kaybı vardır. Siz ebeveynler ve onların ana babaları bebeklerinizdeki işitme kaybını keşfedecek kişilersiniz. Çünkü onlarla en fazla vakit geçiren sizsiniz. Eğer herhangi bir zaman bebeğinizin işitme kaybı olduğunu düşünürseniz bunu doktorunuzla görüşün.
Bebeğinizin duyması profesyonel olarak herhangi bir yaşta test edilebilir. Bilgisayarlı işitme testleri yenidoğanları taramayı mümkün kılar. Bazı bebeklerin diğerlerine göre ortalamadan daha fazla işitme kaybı olasılığı vardır. Bu listedeki herhangi bir maddeyi belirlerseniz, mümkün olan en kısa zamanda çocuğunuza işitme testi yaptırmalısınız.
Okula başlamadan önce tüm çocuklara işitme testi yapılmalıdır. Bu anne, baba veya çocuğun farketmediği hafif işitme kayıplarını ortaya koyabilir. Tek kulaktaki bir kayıp bu yolla saptanabilir. Böyle bir kayıp, belirgin olmasa da konuşma ve lisanı etkileyebilir.
İşitme kaybı kulak kiri veya kulakta sıvı birikmesinden bile kaynaklanabilir. Bu tipte geçici işitme kaybı olan bir çok çocuğun, ilaç tedavisi veya küçük bir cerrahiyle işitmesi düzeltilebilir.
Geçici işitme kaybının tersine bazı çocukların kalıcı olan sinir kaynaklı sağırlığı vardır. Bu çocukların çoğunluğunun bir miktar kullanılabilir işitmesi olur. Çok azı tamamen sağırdır. Erken teşhis, erken işitme cihazı uygulanması ve özel eğitim programlarına erken başlamak, çocuğun mevcut işitmesini en yüksek seviyeye getirmeye yardımcı olabilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Çok faydalı bılgıler ozellıkle Alerjı konusunda tesekkurler rambo
-
--->: Kulak burun boğaz
Boğazda Beta Hemolitik Streptokok İltihabı
A Grubu Beta hemolitik streptokoklar, bakteri türü mikroplardır. Özellikle kış aylarında kapalı ortamlarda birarada bulunan insanlarda boğaz iltihaplanmalarına (farenjit) neden olurlar. Streptokoklar, solunum yollarından havayla çıkan damlacıkların insandan insana geçmesiyle bulaşırlar. En sık 5-15 yaş arasındaki çocuklarda hastalık yaparlar.
Belirti ve Bulguları:
Boğaz ağrısı ve ateşi olan çocukların yaklaşık %10'unda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı vardır. Boğazın (farenks) iltihaplanması olan farenjit nedeniyle çocuğun yutkunması ve beslenmesi güçleşir. Streptokok farenjiti olan çocuğun ateşi genellikle 38°C'den yüksektir; titremeler, vücutta ağrılar ve iştahsızlık olur. Birlikte karın ağrısı, bulantı ve kusma gibi karın belirtileri de bulunabilir. Bakıldığında bademcikler ve boğazda kızarıklık, şişlik ve beyaz lekelenmeler görülür. Alt çene kemiğinin köşesinde ve boyunda lenf bezleri şişmiş olabilir.
Bazen streptokok iltihaplarında, mikropların salgıladığı toksinler deride yaygın kızarık biş döküntüye neden olur. Bu durumda hastalığın adı "kızıl"dır ve genellikle boğaz iltihabının 2.gününden 6.gününe kadar sürer.Tedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilmiş streptokok iltihapları, nadiren ateşli romatizma adı verilen ve kalp romatizması ile eklem iltihaplarına neden olabilen bir hastalığa da yol açabilirler. A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının bir diğer nadir komplikasyonu da, hastalığın başlangıcından 2-3 hafta sonra ortaya çıkabilen böbrek iltihabıdır. Streptokoklar ayrıca sinüzit 'e, orta kulak iltihabı 'na, zatürreye ve deri iltihaplarına da neden olabilirler.
Hastalığın önlenmesi :
Streptokoklara bağlı boğaz iltihaplarını önlemenin kesin bir yöntemi yoktur. En güvenli yol, evde boğaz iltihabı olan bir kişi varsa, bu kişiyle çok yakın temasta bulunmamak ve genel temizlik kurallarına dikkat etmektir.
Bazı kişiler, özellikle de çocuklar, kendilerinde hiçbir hastalık belirtisi olmadan streptokok mikrobunun taşıyıcısı olabilirler. Okul çağındaki çocukların yaklaşık %5-15'inde taşıyıcılık görülebilir.
Hastalığın süresi :
A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının inkubasyon dönemi (bulaşma ile hastalık oluşma arasında geçen süre) genellikle 7-10 gündür. Boğaz iltihaplarında ateş genellikle 5 gün içinde düşer, bunu takiben boğaz şikayetleri de azalır. Antibiyotik tedavisi genellikle 10 günde tamamlanır. Eğer belirtiler düzelmişse ve ateş yoksa, antibiyotik tedavisinin başlanmasını takibeden 48.saatten sonra çocuğunuz okula gidebilir. Şikayetler kısa sürede kaybolsa bile, ilaçlar doktorunuz tarafından önerilen süre ve dozda kullanılmaya devam edilmelidir.
Evde uygulanabilecek tedavi :
Eğer çocuğunuz boğaz ağrısı nedeniyle yemek yemekte güçlük çekiyorsa yumuşak veya sıvı gıdaları tercih edin. Çocuğunuzun bol sıvı almasını (su, meyve suları, vs.) ve istirihat etmesini sağlayın.
Oda havasının nemlendirilmesi, çocuğunuzun boğaz şikayetlerini azaltacaktır. Eğer boyunda ağrılı lenf bezi şişlikleri varsa, boyuna nemli ve ılık bir havlu koymak onu rahatlatabilir.
İlaçları doktorunuzun önerdiği süre ve dozda kullanmaya özen gösterin. Bu, ateşli romatizma ve bademcikler etrafında abse gelişmesi gibi komplikasyonların önlenmesi için mutlak gereklidir.
Tıbbi tedavi :
Çocuğunuzun boğazında A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabından şüphelendiğinde, doktorunuz boğaz kültürü yapılmasını isteyecektir. Eğer boğaz kültüründe üreme olursa bu, mikrobun türünü tayin edecek ve hangi antibiyotiklerin tercih edilebileceğini bildirecektir.
Çocuğunuzda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı olduğu kesinleşirse, ağızdan ya da enjeksiyon şeklinde verilebilen penisilin veya başka türde bir antibiyotik ile tedavi edilmesi gerekecektir. Ağızdan verilen ilaçlarda allerji ihtimali daha düşük olduğundan birçok doktor bu şekilde evde tedaviyi tercih etmektedir. Bu durumda çocuğunuz evde 10 gün süreyle ilaçlarını almalıdır.
Doktorunuza ne zaman başvurmalısınız ?
Çocuğunuzun boğazında streptokok iltihabının belirtileri varsa, özellikle de evde veya okulda başka birisinin yakın zamanda streptokok iltihabı geçirdiğini biliyorsanız doktorunuza başvurunuz.
Eğer çocuğunuz streptokok iltihabı için tedavi altındayken şu belirtilerden birini görürseniz yine doktorunuza başvurunuz: ateşin düştükten birkaç gün sonra tekrar yükselmeye başlaması, deri döküntüsü, kulak ağrısı, koyu veya kanlı burun akıntısı, öksürük ve balgam çıkartma, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü ve aşırı halsizlik, havale geçirme, eklemlerde şişlik ve ağrılı kızarıklık, bulantı ve kusma
-
--->: Kulak burun boğaz
Daha devam ediyorum gezgin teşekkürler yorumun için
-
--->: Kulak burun boğaz
Boyun lenf bezlerinde şişme
Servikal Adenit
Boyundaki derin ve yüzeyel fasyalar arasında yer alan tonsiler, submandibuler, submental, oksipital, yüzeyel ve derin juguler, nukkal, spinal aksesuar ve transvers servikal lenf bezlerinin enfeksiyonudur. Etkenler genellikle viruslar, S. aureus, grup A streptokok, diğer streptokoklar, anaerob bakteriler, Bartonella henseleae, atipik mikobakteriler ve Gram negatif basillerdir. Akut bilateral adenitler daha çok viruslara ve grup A streptokoka, akut tek taraflı adenitler S. aureus, grup A streptokok, anaerob bakteriler ve viruslara, subakut ve kronik adenitler ise atipik mikobakteriler, tüberküloz, toksoplazmozis ve kedi tırmığı hastalığı (Bartonella henseleae)’na bağlıdır. Nadiren M. tuberculosis, mantarlar, T. gondii, F. tularencis, Y. pestis, HIV ve C. diphtheriae da etken olarak karşımıza çıkabilir. Mikroorganizmalar genellikle üst solunum yolu, tonsiller ve dişlerden veya travma yolu ile, nadiren kan yolu ile lenf bezlerine gelir.
Klinik: Lenf bezi büyümesinin süresine ve tek veya iki taraflı olmasına bağlı olarak değişir. Sistemik semptomlar genellikle yok veya hafiftir. Birlikte etraf dokuda sellülit veya bakteriyemi varsa, yüksek ateş görülebilir. Özellikle streptokok adenitlerinde başlangıçta üst solunum yolu enfeksiyonu semptomları olabilir. Lenf bezi büyüklüğü 2-6 cm kadar olabilir, en sık submandibular (% 50-60) ve üst servikal bezler (% 25-30) etkilenir. Bez üzerindeki deri genellikle hiperemiktir ve lokal ısı artımı vardır. Vakaların yaklaşık ¼’ünde fluktuasyon alınır. Daha çok S. aureus ve mikobakteri enfeksiyonlarında süpürasyon olabilir. Lenf bezlerinin yoğun olarak bulunduğu diğer bölgeler (klavikula üstü, aksilla ve inguinal bölge) kontrol edilmeli, dalak ve karaciğer büyüklüğü araştırılmalıdır. Vücutta yaygın lenfadenopati ve hepatosplenomegali varsa, servikal lenfadenopati genellikle sistemik bir hastalığa (EBV, CMV gibi viral enfeksiyonlar, toksoplazmozis, tüberküloz, kollajen doku hastalıkları, lösemı) cevap olarak gelişmiştir. Ağız boşluğu, farinks, burun, kulak, saçlı deri gibi lenf drenajı boyundan geçen bölgelerin muayenesi ile muhtemel primer kaynak ile ilgili bilgi elde edilir.
Komplikasyonlar: Abse formasyonu, sellülit, bakteriyemi, internal juguler ven trombozu, etkene bağlı komplikasyonlar (akut romatizmal ateş, glomerulonefrit, haşlanmış deri sendromu)
Tanı: Hafif vakalarda klinik tanı yeterlidir. Ancak antibiyotik tedavisine cevap alınamazsa, iğne aspirasyonu veya insizyon ile örnek alınıp Gram, Wright ve Ziehl-Nielsen boyaları ile boyanıp incelenmeli, gerekirse sitolojik ve patolojik yönden değerlendirilmelidir. Ağır vakalarda tedaviye başlamadan örnek alınması uygun olur. Persistan, 8-12 haftada tanı konamamış adenitlerde ve neoplazi ile uyumlu bulgular varsa (alt servikal ve supraklavikular lenfadenopatiler, kilo kaybı, düşmeyen ateş, deriye ve derin dokulara yapışıklık)
Ayırıcı Tanı: Kabakulak, bakteriyel parotitis, diş abseleri, konjenital boyun kitleleri (tiroglossal kanal kisti, brankial yarık kisti, kistik higroma, epidermoid kist), boyun tümörleri (lenfoma, nörojenik tümörler, tiroid tümörleri, parotis tümörleri, Kawasaki hastalığı, ilaç reaksiyonları, kollajen doku hastalıkları, sarkoidoz, retiküloendotelyozlar, depo hastalıkları.
Tedavi: Lenf bezinin fazla büyümediği, hassasiyetinin az olduğu ve primer enfeksiyon odağının bulunmadığı hafif vakalarda antibiyotik tedavisine gerek yoktur, lenf bezi küçülmeye başlayıncaya kadar haftalık kontrollerle izlenmesi yeterlidir.
Büyüme devam ederse veya hasta başvurduğunda lenf bezi büyük (ancak 3 cm’den küçük), hassas, deri kızarık ve primer enfeksiyon odağı yoksa oral empirik antibiyotik tedavisi başlanıp, küçülme oluncaya kadar izlenir. Bu hastalarda antibiyotik olarak flucloxacillin, cephalexin, clindamycin veya amoxicillin/clavulanate kullanılabilir.
Lenf bezi 3 cm veya daha büyükse, inflame ise, birlikte sellülit varsa ve/veya sistemik semptom ve bulgular varsa, başlangıç antibiyotik tedavisine cevap vermemişse, hastanın hospitalize edilmesi ve insizyon veya dreya drenaj ile örnek alınıp incelenmesi uygun olur. Etken saptanamamışsa, veya sonuçları beklerken parenteral clindamycin, cefazolin + metronidazole, sulbactam/ampicillin veya vankomycin (veya teikoplanin) + metronidazole tedavilerinden biri başlanabilir.
Burun estetiği
Burun Şekil Bozukluğu (Burun Estetiği)
Burun, en göz önünde olan organlarımızdan bir tanesidir. Her ırk ve kişinin, belli bir burun şekli vardır. Çoğunlukla travmaya bağlı bazen de yapısal olarak burun şeklinde bozukluklar olabilir. Doğallıktan uzak görüntüler kişiyi rahatsız ederse, kişinin "burun şeklinin değiştirilmesi"ni isteme hakkı vardır.
Burun şekil bozukluklarının en sık karşılaşılanları, burun sırtında kemer şeklinde eğrilik, burun ucunun kalın ve düşük olması, burunun yüze göre geniş olmasıdır.
Ameliyatımı Kime Yaptırmalıyım?
Burun birçok görevi olan bir organdır. İlk ve en önemli görevi nefes alıp vermektir. Çünkü normal solunum burundan yapılır. Böylece solunan hava burunda ısıtılır, nemlendirilir, temizlenir ve akciğerlere öylece gönderilir. Ayrıca burunun koku ve tat alma görevleri de çok önemlidir. Burun içerisine açılan sinüsler ve bunların rahatsızlıkları da son yıllardaki teknlojik gelişmelerle oldukça değişiklikler ve başarılar kazanmıştır. Burunun görevlerinin sağlıklı olmasından ihtisas eğitimi sırasında her türlü burun rahatsızlığının ilaç ve cerrahi tedavisinin öğretildiği kulak, burun, boğaz hekimleri sorumludur. Kulak, Burun, Boğaz uzmanı aynı zamanda bir baş-boyun cerrahıdır.
Burun estetik operasyonu, yüz estetik operasyonlarının içerisinde değerlendirilir. Amerikan Yüz Plastik ve Rekostrüktif Cerrahi Cemiyetinin üyelerinin %60'ı Kulak, Burun, Boğaz uzmanları tarafından oluşturulmaktadır. Burun estetik operasyonları günümüzde kulak, burun, boğaz hekimleri ve plastik ve rekonstrüktif cerrahlar tarafından yapılmaktadır. Her iki branştaki hekimlerin özel ilgileri olabilir.
Bizim estetik ameliyat prensibimiz, kişinin yüzüne uyan, abartılı, müdahale edilmiş görüntüsü vermeyen burun şeklini kazandırmaktır. Bunun belirlenmesi için, kişinin ve hekimin yapılacak değişiklikleri, fotoğraf üzerinde konuşması ve kişinin beklentilerinin anlaşılması çok önemlidir. Güzel burun yoktur, güzel görünen burun vardır.
Burunu sadece estetik özellik arzeden bir organ olarak görmemekte, diğer önemli görevlerinin de mutlaka sağlanması gerektiğine inanmaktayız. Tıkalı, fakat çok estetik kabul edilen bir burun şekli bizim için hiç muteber değildir. Kişi de bunun yarattığı tıbbi şikayetlerle ergeç karşı karşıya kalacaktır.
Burun şekil bozukluğu olan kişilerde çoğunlukla burun içerisinde de eğrilik olduğu için aynı ameliyatta o da düzeltilir.
Günümüzde endoskopik sinüs ameliyatları ile aynı anda estetik ameliyatı da yapılabilmektedir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Burun gerisine akıntı nazal akıntı
BURUN GERİSİNE AKINTI (BGA)
Burun Gerisine Akıntı (BGA) boğazda akıntı toplandığını hissetmek veya burnun gerisinden akıntının aktığının farkına varmaktır. BGA egzersiz, kalın salgı veya boğaz kasları ve yutma ile ilgili sorunlardan ötürü de ortaya çıkabilir.
Normal olarak, burnu ve sinüslerin içini kaplayan salgı bezleri günde 250-500 ml. salgı üretmektedir. Bu mukozanın yüzeyinde ancak mikroskopla görülebilen hareketli küçük kıllar vardır. Bunlar salgının geriye doğru hareket etmesini sağlar. Daha sonra bu bilinçsiz olarak farkına varmadan yutulur. Bu salgı zarları ıslatır ve temizler, enfeksiyonlara karşı savaşır. Bu salgının üretilmesi ve temizlenmesi sinirler, kan damarları, salgı bezleri, hormonlar, ve küçük kılcıklar arasında ki ilişkiye bağlıdır.
NORMAL OLMAYAN SALGlLAR
Artmış ince ve temiz salgı soğuk algınlığı, grip (üst solunum yolu viral enfeksiyonu), alerji, soğuk hava, parlak ışık, bazı besinler ve baharatlar, gebelik ve hormonal değişiklikler, doğum kontrol hapları ve bazı tansiyon ilaçlarının da içinde olduğu ilaçlar, ve burun içi kemik eğriliği gibi durumlarda görülür.
Vazamotor rinit allerjik olmayan aşırı salgılı ve tıkalı burun şikayeti yapan bir hastalıkdır. Artmış kalın salgı sıklıkla kış aylarında nemlendirme yapılmadan ısıtılan, nemin düştüğü ev ve binalarda görülür. Bunun yanında sinüs ve burun enfeksiyonlarında ve kümes hayvanlarının ürünlerine karşı oluşan allerjilerde de görülmektedir. Eğer soğuk algınlığında ki salgı zaman içinde kalınlaşıp sarı, yeşil renk almaya başlıyorsa muhtemelen bakterilerin yol açtığı bir cismin belirtisi olabilir (fasulye, bezelye, bir parça kağıt, oyuncağın bir parçası v.b.) Salgının azalması aşağıda ki nedenlerden birinden dolayı olabilir:
Uzun süre çevreye ait tahriş edici maddelere maruz kalmak burnu kurutup zarların zarar görmesine neden olabilir (sigara dumanı, endüstriel dumanlar, araba dumanları). Salgı azaldığında normalden daha kalındır ve yanlış olarak artmış hissi verir.
Yapısal bozukluklar (burun septumu düzensizlikleri) hava akımını değiştirerek burun zarlarının kurumasına neden olur.(Yapısal bozukluğa bağlı olarak salgıyı arttırır veya azaltır.)
Yaşın ilerlemesiyle mukus zarlar büzüşür ve kurur. Bu normalden daha az ve kalın salgı yapılmasına ve kişinin BGA hissine kapılmasına yol açar.
Diğer az rastlanan nedenler de zarlarda değişiklik yaparak bu hisse neden olurlar.
YUTMA PROBLEMLERİ
Yutma ağızda ki sıvı ve katı gıdaların yemek borusuna geçmesinden oluşan karmaşık bir olaydır. Bu ağızdaki, boğazdaki ve midedeki sinir ve kasların koordinasyon içinde çalışması ile olur. Yutma problemleri katı veya sıvı gıdaların boğazda birikmesine daha sonra ses tellerinin olduğu bölgeye dökülmesine ve bunun sonucunda ses kısıklığı, boğaz temizleme hissi veya öksürük ortaya çıkabilir.
Yutma güçlüğünün birçok nedeni vardır: Yaşla birlikte yutma kasları hem güçlerini hem de koordinasyon yeteneklerini kaybederler. Bundan dolayı bazen normal salgı bile mideye geçemeyebilir.
Uyku sırasında yutkunma daha az olur ve salgı ağızda birikir. Uyanırken öksürme veya boğaz temizleme hissi duyulabilir
Her yaşta sinirlilik ve stres boğaz kaslarında kasılmaya ve bunun sonucunda boğazda birşey varmış hissine neden olmaktadır. Sıksık boğaz temizlemek tahrişi daha da arttırarak durumun kötüleşmesine neden olur. Besinlerin geçtiği yol üzerindeki büyümeler veya şişlikler katı ve /veya sıvı gıdaların geçişini yavaşlatır veya engeller.
Yutma bozuklukları midedeki besinlerin veya asidin yemek borusuna veya boğaza geri geldiği Gastroözafageal Reflü (GER) veya Larengofarengeal Reflu (LPR) olarak tanımlanan durumundan da kaynaklanabilir. Yanma hissi hazımsızlık ve boğazda rahatsızlık belli başlı bulgulardır ve bunlar özellikle yemek yedikten sonra yatınca daha da artmaktadır. Yemek borusu ile midenin birleşim yerinde meydana gelen torba şeklindeki fıtıklarda buna neden olur.
TEDAVİ
Tedaviye başlamadan önce mutlaka teşhis konulmalıdır. Bu detaylı bir Kulak Burun Boğaz muayenesi ve muhtemel bazı laboratuar, endoskopik ve röntgen çalışmalarını içermektedir.
Bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotikler ile tedavi edilir ancak bunlar geçici bir iyileşme sağlar. Kronik sinüzite kapalı sinüslerin ağzını açmak için yapılacak cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç vardır.
Allerji; sebebini ortadan kaldırmakla kontrol edilebilir. Antihistaminikler ve dekonjestanlar, kromolin ve steroid burun spreyleri, diğer şekillerdeki steroidler ve hiposensitizasyon (aşı tedavisi) tedavi için kullanılabilir. Ancak bazı antihistaminikler kurumaya neden olup salgıyı daha da kalınlaştırırlar. Dekonjestanlar kan basıncının artmasına, kalp ve tiroid rahatsızlıklarının şiddetlenmesine neden olurlar. Steroid spreyler tibbi kontrol altında genellikle yıllarca güvenle kullanılabilir. Ancak kısa dönemde yan etkisi olmayan ağızdan alınan ve enjeksiyonla verilen steroidlerin uzun dönem kullanımlarında muhakkak sıkı bir kontrol ve gözlem yapılmalıdır.
Gastroözafageal Reflü tedavisine yatağın baş tarafını 12-15 cm kaldırmak, az ve sık yemek yemek, alkol ve kafeinin yasaklanması, yorucu olmamak şartıyla spor yapılması gibi yaşamı düzenleyici önerilerle başlanır. Antiasit veya bu hastalıkda çok etkili olan mide asit üretimini durduran ilaçlar doktor kontrolunda verilmelidir. pH ölçümü gibi kesin teşhis yöntemleri vardır..
Yapısal bozukluklar cerrahi uygulama gerektirir. Septum deviasyonu sinüslerin normal olarak boşalmasını engeller ve kronik sinüzite neden olur. Septumdaki bir çıkıntı tahrişe ve anormal salgıya sebeb olacaktır. Septumdaki bir delik kabuk bağlamaya neden olur. Genişlemiş veya şekli bozulmuş konkalar (burnun yan duvarlarında çıkan ve hava akımının ayarlıyan, nemlendiren yapılar) veya polipler (enfeksiyon, allerji veya tahriş sonucunda oluşan selim büyümeler) de aynı şikayetlere yol açabilir.
Her zaman bir neden bulmak mümkün olmayabilir. Tıbbi tedavi cevap vermezse hasta cerrahi tedaviye karar vermelidir.
Bazı durumlarda özel bir neden bulunamaz. Düzeltilebilecek bir hastalık yoksa tedavi daha kolay akabilmesi için salgının inceltilmesi yönünde olur. Bu daha ziyade sıvı alımı yetersiz olan yaşlı kişiler için geçerlidir. Bu hastalar günde en az sekiz bardak su içmeliler, Kafeini bırakmalılar ve eğer uygunsa idrar söktürücü kullanmamalıdırlar. Salgıyı inceltecek guaifenesin veya organik iyot kullanıldığında tükrük bezlerinde şişme veya vücutta döküntü gelişirse ilaç kesilmelidir.
Burunun su ile yıkanması kalın ve azalmış salgının düzeltilmesine yardımcı olur. Bu burun için yapılmış özel cihazlarla günde iki ila altı defa uygulanabilir. Sıcak suyun içine yemek sodası veya tuz ilave edilerek bu sıvı yapılabilir. Son olarak da reçete gerektirmeyen basit tuz çözeltiler burnu nemlendirmek için kullanılır.
KRONİK BOĞAZ KIZARIKLIĞI (FARENJİT)
BGA sıklıkla kırmızı, tahriş olan bir boğaza neden olur. Boğaz kültürlerinden genellikle bir sonuç alınmaz ama bademcikler ve diğer dokular şişerek rahatsızlığa neden olurlar. BGA tedavi edildiğinde bu olayda ortadan kalkacaktır
-
--->: Kulak burun boğaz
Burun kanaması
Burun kanaması KBB alanındaki en çok görülen şikayetlerden biridir. Hemen herkes hayatında bir kezde olsa burun kanaması geçirmiştir. Genellikle basit nedenlere bağlı ve kolayca durdurulan bir durum olmasına rağmen bazen sebebi çok ciddi olup hayatı tehdit eden şiddette kanamalar olabilir.
Burun Neden Sık Kanar: Burun içi oldukça yoğun ve yüzeyel damarlar içerir. Özellikle burun boşluğunu ikiye ayıran bölmenin ön kısmı buruna gelen damarların birbiriyle birleştiği ve bu damarların oldukça yüzeyel olduğu bir bölümdür. Özellikle çocuklarda bu kısım hiç bir etki olmadan bile kanayabilir. Burun boşluğunun her iki kenarında bulunan ve konka adı verilen etlerde damar açısından çok zengindir ve bazı kanamaların sebebidir.
Burun Kanamasının Nedenleri Nelerdir: Burun kanaması hem buruna ait sebeplere (lokal sebepler) hemde burun dışındaki problemlere (genel sebepler) bağlı olarak gelişir
.
Lokal Sebepler:
-Burun içi iltihapları
-Sinüzit
-Buruna gelen darbeler
-Çocukların burun karıştırmaları
-Buruna sokulan yabancı cisimler
-Burun içi ve sinüs tümörleri
-Burunda kemik eğriliği (septum deviasyonu)
-Allerjik rinit
Genel Sebepler:
-Hipertansiyon
-Kan Hastalıkları (Kanama-pıhtılaşma bozuklukları,lösemi vs.)
-Barsak Parazitleri
Hangi Tetkiklerin Yapılması Gerekir: Özellikle şiddetli burun kanamalarında genellikle ilk yapılan iş, sebebine bakılmaksızın kanamanın durdurulmasıdır. Kanama durdurulduktan sonra sebebi konusunda bazı araştırmalar yapılmalıdır. Sebebin araştırılmasında yapılması gereken ilk şey hastanın muayenesidir. Birçok kez muayene ile sebep anlaşılır. Şüphelenilen sebebe göre yapılabilecek tetkikler şunlardır
-Tansiyon ölçülmesi
-Sinüzit filmlerinin çekilmesi (normal filmler ya da tomografi)
-Barsak paraziti araştırılması
-Kanama-Pıhtılaşma testleri
-Kan hastalıkları ile ilgili testler
Bu testler her zaman her hastaya uygulanmaz. Doktorun şüphelendiği sebebe göre bir kısmı yapılarak sebep bulunmaya çalışılır.
Nasıl Tedavi Edilir: Birçok burun kanaması kendiliğinden ya da hastanın burun ucunu tutması ve soğuk uygulaması ile durur. Ancak bu şekilde durmayan kanamalar doktor müdahelesini gerektirir. Kanamayı durdurmak için yapılabilecek müdaheleler şunlardır:
-Damarın Yakılması: Hafif derecedeki sık tekrarlayan kanamalar için kullanılır. Burun bölmesinin ön kısmındaki damar ağına kimyasal maddeler uygulanarak kanamanın önlenilmesine çalışılır. Her iki tarafa uygulandığında veya aşırı kimyasal madde uygulandığında burun bölmesinin delinmesi riski vardır.
-Tampon konulması: Sık uygulanan bir tedavi yöntemidir. Burun ucunun tutulması ya da soğuk uygulama ile durdurulamayan kanamalarda kullanılır. Burun boşluğuna konan tampon kanayan damar üzerine baskı yaparak kanamayı durdurur. Tampon olarak antibiyotikli kremler sürülmüş gazlı bez kulanılabileceği gibi, ortasında hastanın nefes almasını sağlayacak borunun bulunduğu daha konforlu tamponlar da kullanılabilir. Tamponlar genellikle 48 saat kalarak çıkarılır. Daha uzun süre kalması bazen problem infeksiyonlara yol açabilir. Tampon süresince hastaya antibiyotik verilmesi ihmal edilmemelidir.
Bazen burun kanamasının kaynağı burnun arka bölümleridir ve önden konan tamponlarla durdurulamaz. Bu durumda arka (posteriör) tampon denen ve ağız içinden sokularak burnun arka kısmına yerleştirilen tampon kullanılır.
Damarların Bağlanması: Bu işlem bir ameliyattır ve hastanın hayatını tehdit edecek şiddette olan ve tampon konmasıyla durmayan kanamalarda kullanılır. Kanamanın yerine göre belirlenen damar bazen sinüs içinden bazen de boyun açılarak bağlanır.
Hastaya yapılan müdaheleler esnasında hastanın rahatlatılması önemli yer tutar. Özellikle yaşlı ve hipertansiyonlu hastalarda bu amaçla hastaya diazem ya da diğer sakinleştirici ilaçların verilmesi gerekebilir.
Burnum Kanadığında Evde Ne Yapabilirim: Birçok kez hastanın kendi uyguladığı yöntemler kanamayı durdurabilir. Hastanın ilk yapması gereken şey burun ucunu sıkıca tutarak başın öne doğru eğilmesidir. Eğer baş arkaya doğru eğilirse kanın genizden boğaza gitme ihtimali artar. Burun üzerine soğuk uygulaması da faydalıdır. Hatta hasta burun ön kısmına tampon görevini üstlenecek bir gazlı bez de koyabilir. Ancak hastanın kendi uyguladığı yöntemler kanamayı durdursa da mutlaka uygun zamanda bir KBB uzmanına muayene olmalıdır.
ben hiç burnumun kanadığını hatırlamıyorum
-
--->: Kulak burun boğaz
Burun travmaları ve kırığı
Burun,konumu gereği travmalara çok açık bir organdır. KBB pratiğinde,düşme, trafik kazası veya saldırı nedeniyle burun kırığı çok görülen bir durumdur.
Burun Kemiği Nasıl Bir Kemiktir: Burun sırtında elle yokladığımızda ele gelen burun kemiği sağ ve solda iki tane olmak üzere üstte alın kemiğine, yanlarda da üst çene kemiğine tutunan yassı ve düz kemiklerdir. Burun travmalarında kıkırdak kısımlar daha esnek olduğu için genellikle kemikte kırılma görülür.
Burun Kırığı Nasıl Oluşur: Yüze gelen travmalarda en çok hasar gören kemik burun kemiğidir. Burun kemiğine önden veya yandan darbe gelebilir. Kırılma daha çok yandan gelen darbeler sonucu olur. Burun kırığı bazen kemiğin yer değiştirmesine neden olmadan hafif bir çatlakla kendini göstermesine rağmen, şiddetli travmalarda kemikte çok parçalı ve çökmelerin olduğu kırıklar gelişebilir. Burun kırığı ile beraber diğer yüz kemiklerinde de kırıklar oluşabilir.
Ne Gibi Belirtiler Olur: Burun kırığında belirtiler travmaya bağlıdır. Burun üzerinde ve yüzün diğer bölgelerinde kanama, kesikler, morarma ve ödem gibi bulgulara rastlanır. Burun içinde de yine kanama, ödem ve burun tıkanıklığı görülebilir.
Muayenede Ne Görülür: Burun kırığı olan hastaların muayenesinde yine ön planda yüz bölgesindeki morarma, kesikler, kanamalar, ciltteki ezikler görülür. Burnun bir tarafa doğru kaydığı görülebilir. Burnun elle muayenesinde hassasiyet artışı, kemiklerde oynama saptanır. Burun içi muayenesinde bir ya da iki tarafta burnun kırık kemik veya kıkırdak tarafından kapanması, mukoza da yırtıklar ve kanama görülür.
Nasıl Teşhis Konur: Hastanın muayenesinde kemiklerde oynamanın saptanması teşhis için yeterlidir. Bu durumda adli vakalar haricinde röntgen çekmeye gerek yoktur. Ancak kırığın şüpheli olduğu durumlarda röntgen çekmek gerekir. Ancak burun kemiği röntgenleri her zaman kırığı göstermeyebilir. Bu durumda muayene daha önemlidir.
Nasıl Tedavi Edilir: Burun Kırığı olan hastalarda eğer yer değiştirme yoksa sadece burun içine tampon konup destek sağlanması yeterli olabilir. Ancak yer değiştirme ve şekil bozukluğu olan hastalarda bunun düzeltilmesi gereklidir. Burun kemiklerinin düzeltilmesi için en ideal zaman ilk birkaç saattir. Bu süre içinde henüz ödem gelişmediğinden işlem daha kolaydır. Eğer ödem çok olursa burnun şekli iyi değerlendirilemeyeceğinden müdahele 3-5 gün ertelenir. Ancak 2 haftadan fazla zaman geçen hastalarda kemiklerde kaynama başlayacağından müdahele 6 ay sonra rinoplasti teknikleriyle yapılır. İlk müdahele genellikle lokal anestezi altında yapılır. Ancak bazen özellikle çocuklarda genel anestezi verilmesi gerekebilir. Burun lokal anestezi ile uyuşturulduktan sonra, bir yandan burun içine sokulan elevatör ile, diğer yandan da dışarıdan elle burun kemikleri eski şekline getirilmeye çalışılır. Bu bazen zor olabilir. Burun kemikleri yerine oturtulduktan sonra burun içinden tamponlarla desteklenmesi gereklidir. Tampon olarak genellikle antibiyotik emdirilmiş gazlı bez konur. Burun kemiklerinin dışarıdan da desteklenmesi gereklidir. Bunun için dışarıdan alçı ya da flasterler kullanılabilir. Müdahele sonunda hastaya antibiyotik, antihistaminik ve ağrı kesici vermek gerekir.
Nelere Dikkat Etmeliyim: Burun kırığı düzeltildikten sonra dikkat edilecek en önemli konu buruna yeni bir darbe almamaktır. Bunun dışında genellikle 3 gün sonra burun içi tamponları çıkarılır. Burnun dışındaki alçı veya flasterlerde 1 hafta sonra çıkarılır.
Kendimize dikkat edelim
-
--->: Kulak burun boğaz
Burunda et büyümesi
Burunda et kavramı bazen karışıklığa yol açmaktadır. Değişik hastalıklar burunda et var şeklinde hastaya anlatılabilir. Daha çok çocuklarda görülen ve burnun arka kısmında, geniz adı verilen kısımda ki et büyümesi bademcik ve geniz eti kısmında anlatılmıştır. Ayrıca herkeste burun içinde konka adı verilen etler vardır. Her iki tarafta 3'er tane bulunan bu etler burun içi yüzeyini arttırarak nemlendirme ve ısıtma görevini sağlarlar. Konkaların büyümeside burunda et şeklinde hastaya anlatılır. Diğer bir burunda et olarak tarif edilen hastalıkta nasal poliptir. Nasal polip genellikle alerjik nedenlere bağlı olmak üzere sinüs içinden buruna doğru et büyümesidir. Burun içindeki tümöral büyümelerde hastaya burnunda et var şeklinde sunulabilir.Bu kısımda burunda et büyümesi olarak anlatılacak olan önce konkaların büyümesi sonra da nasal poliptir.
KONKA HİPERTROFİSİ
Konka Ne Demektir: Konkalar burun ile sinüslerin arasındaki duvarda yerleşen ve her iki tarafta 3'er tane bulunan kemik ve bunu saran yumuşak dokudan ibarettir. Alt, orta ve üst konka şeklinde isimlendirilirler. Burun çevresindeki sinüslerin birçoğu alt ve orta konka arasındaki boşluğa açılır.
Konkalar Neden Büyür: Konkalar burnun normal işleyişine göre bazen büyüyüp bazen küçülürler. Ancak burun tıkanıklığı yapacak kadar büyümeleri genellikle alerjik veya iltihabi sebeplere bağlı olarak gelişir. Bu tür büyüme genellikle alt konkada görülür. Orta konkadaki büyümeler sıklıkla konka içinde hava kisti bulunmasına bağlıdır. Eğer hastada bir tarafa doğru septum deviasyonu varsa diğer taraftaki alt konkada büyüme görülebilir.
Ne Gibi Belirtiler Yapar: Konka büyümesinin en önemli ve çoğu zaman tek şikayeti burun tıkanıklığıdır. Bu tıkanıklık bir veya iki tarafta birden olabilir. Hasta hangi tarafının üzerine yatarsa o tarafta daha fazla tıkanıklık olur. Burun tıkanıklığı dışında horlama, geniz akıntısı, sinüzit veya alerjiye bağlı şikayetler oluşabilir.
Muayenede Ne Görülür: Burun muayenesinde özellikle alt konkalardaki büyüme farkedilir. Orta konkadaki büyümeyi farketmek daha zordur. Beraberinde akıntı veya alerji bulguları saptanabilir.
Teşhis Nasıl Konur: Teşhis, büyümenin gözle görülmesiyle konur. Ancak tüm konkaların boyutlarını görmek, sinüzit olup olmadığını görmek, hava kistlerinin varlığını belirlemek ve ameliyat düşünülüyorsa yapılacak işlemleri belirlemek için bilgisayarlı tomografi çektirmek gerekir.
Nasıl Tedavi Edilir: Konkaların küçülmesi için başlangıçta ilaç tedavisi uygulanır. Bu amaçla en çok kortizonlu burun spreylerinin etkili olduğu görülmüştür. Bazen direk konkanın içine de injekte edilebilir. Alerjiye bağlı konka büyümelerinde alerjinin tedavisi konkanın küçülmesini sağlayabilir. Ancak sıklıkla ilaç tedavisi yeterli olmaz ve ameliyat gerekir. Orta konkadaki hava kistleri ancak ameliyatla tedavi edilir.
Ameliyat Nasıl Yapılır: Konkaları küçültmek için şimdiye kadar birçok ameliyat şekli tarif edilmiştir. Bunlar arasında konkanın yakılması (koterizasyonu), konkanın dışa doğru kırılması sayılabilir. En etkili yöntem konkanın tamamen ya da kısmen çıkarılmasıdır. Son zamanlarda radyofrekans dalgaları da konka küçültmek için kullanılmaktadır. Konkanın çıkarılması dışındaki ameliyatlarda, yeniden büyüme sık görülür. Ameliyat hem genel hemde lokal anestezi ile yapılabilir. Ameliyattan sonra genellikle burun içine tampon konur. Burun dışında herhangi bir ameliyat izi olmaz.
Ameliyatın Riskleri Nelerdir: Anestezi komplikasyonları dışında konkalar için uygulanan ameliyatlarda en sık görülen problem kanamadır. Konkalar kanlanması çok fazla olan organlar olduğu için bu durum bazen şiddetli olmaktadır. Bunun dışında genel olarak güvenli ameliyatlardır.
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim: Ameliyattan sonra hasta için genellikle pek problem olmaz. Tamponlardan dolayı biraz baş ağrısı ve huzursuzluk olabilir. Tamponlar çıktıktan sonra burun içinde kabuklanma olabilir. Doktorunuz bunları kendi belirleyeceği periyotlarda, uygun şekilde temizleyecektir.
NASAL POLİP
Nasal Polip Nedir: Nasal Polip sinüslerden kaynaklanan ve burun içine doğru büyüyen etlerdir. Konka büyümesinden farkı, normalde burun içinde olmayan etler olmasıdır. Konka büyümesine göre daha fazla burun tıkanıklığı yaparlar ve büyümeye daha fazla meyillidirler. Bazen burun ucundan dışarı veya genizden boğaza doğru sarkabilirler.
Nasal Polip Neden Oluşur: Nasal polip oluşmasının en önemli sebebi alerjilerdir. Ancak bazen kronik sinüzite bağlı olarak ta gelişebilir. Sinüs içini döşeyen mukoza alerji veya iltihaba bağlı olarak şişer ve sinüslerin ağzından çıkıp burun içine doğru büyür. Nasal polip genellikle her iki tarafta birden oluşur.
Ne Gibi Belirtiler Yaparlar: Nasal poliplerin en önemli belirtisi burun tıkanıklığıdır. Bunu dışında horlama, ses tonunda bozulma, burun akıntısı, baş ağrısı ve alerji ya da sinüzitin diğer belirtileri görülebilir.
Muayenede Ne Görülür: Burun Muayenesinde her iki tarafta ya da tek tarafta soluk renkli, ödemli ve burnu tıkayan bir kitle görülür. Etrafında akıntı görülebilir.
Teşhis Nasıl Konur: Teşhis burunda etin görülmesiyle konur ancak yaygınlığını görmek için mutlaka bilgisayarlı tomografi çekilmesi gerekmektedir.
Nasıl Tedavi Edilir: Çok küçük polipler bazen kortizonlu sprey ya da tabletlerle küçülsede tedavi büyük oranda ameliyatla yapılır. Ameliyat öncesi bir süre ilaç tedavisi verilmelidir. Bu ameliyatı daha kolay hale getirir.
Ameliyat Nasıl Yapılır: Nasal polip için yapılan ameliyatlar son yıllarda endoskopik yöntemle(görüntülü yöntem) yapılır. Nasal polip sinüsler içinde de bulunduğu için ilgili sinüsünde tedavisi gerekir. Endoskopik yöntemde, ışık kaynağı, kamera ve monitör kullanılarak burun içinden girilir ve burun içi ile sinüslerdeki polip temizlenir. Burnun yan tarafındaki maksiller sinüse girmek için bazen dudak altından girilmesi gerekebilir. Ameliyat hem lokal hem de genel anestezi ile yapılabilir. Polip temizlendikten sonra sinüslerin burun içine açılım yerlerinin normale dönmesi sağlanmaya çalışılır.
Ameliyatın Ne Gibi Komplikasyonları Vardır: Anestezi komplikasyonları dışında endoskopik ameliyatta en sık görülen problem kanamadır. Bu bazen cerrahın çalışmasını engelleyecek kadar şiddetli olur ve ameliyatta asıl amaç kanamayı durdurmak haline gelmektedir. Bunun dışında burun ve sinüslerin çevresinde önemli organlar bulunduğu için ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bunlar arasında göz çukuru içine girilerek göz küresi ve sinirinin zedelenmesi, beyin zarının delinerek beyin sıvısının burun içine akması, beyine giden büyük damarların yaralanması, beyin absesi gibi ciddi problemlerin yanı sıra bazı küçük ve daha sonra tedavi edilebilen komplikasyonlar da vardır
Ameliyattan Sonra Nelere Dikket Etmeliyim: Endoskopik yöntemle yapılan ameliyattan sonra en önemli konu pansumanların uygun yapılmasıdır. Polip ameliyatında pansuman burun içinin uygun şekilde temizlenmesi anlamına gelir. Bunun için başlangıçta birkaç günde bir daha sonra daha seyrek olarak doktorunuza gitmeniz gerekecektir. Kaç günde bir temizlenmesi gerektiği ameliyatın seyrine ve doktorun tercihine göre değişir. Doktorunuz her pansumandan sonra bir sonraki görüşme zamanını söyleyecektir. Hasta kendisi burun içini serum fizyolojikle yıkayarak yapışma ve birikintileri önlemeye çalışabilir
-
--->: Kulak burun boğaz
Dengesizlik ve baş dönmesi
Denge Sistemi: Vestibüler Sistem
Vestibüler sistemin iki işlevi vardır.
Dengenin korunması ve böylece yaralanmanın önlenmesi
Gözün konumunun korunması ve bakılan nesnenin en yüksek çözünürlüğünün eldesi yoluyla ayrıntıların görülmesi
Sistemin duyu organları:
İç kulağın Vestibüler Kısmı (Vestibüler Labirent)
Gözler
Somatosensorlar (Kas, kiriş, eklem ve deri)
Duyu organları doğrudan beyin sapıyla bağlantılıdır, aynı zamanda beyincik ve beyinle de bağlantıları vardır. Zemin, duvar, tavan gibi görsel bilgilerin ve yer çekiminin etkilerinin beyinde yorumlanması vucut oryantasyonu hakkında değerli ipuçları verir. Beyincik, denge duyu organlarından gelen bilgileri birbirleriyle kıyaslar, işler ve sonuçta vucudun duruşunun ve gözün konumunun korunması için tüm vucut kaslarına refleks şeklinde yanıtlar gönderir.
İç kulağın vestibüler kısmının iki işlevi vardır:
Vucudun tabii dik duruşunun refleks olarak ayarlanması
Vucudun o andaki durumu hakkında bilgi sağlamak (vucut oriyantasyonu)
İç kulağın vestibüler kısmının sezici organları:
Yarım daira kanalları: Her biri birbirine dik düzlemde bulunan yarım daire şeklindeki 3 kanaldan oluşur. Bir tanesi yatay düzlemle 30 derece açı yapar. Her kanal kendi düzlemindeki dönme gibi açısal eylemleri sezer ve yanıt verir.
Utrikül: Makulası (sezgi yapısı) yatay düzlemdedir, dik alçalma ve doğrusal ivmeye yanıt verir.
Sakkül: Makulası utriküldekine diktir, doğrusal ivmeye yanıt verir.
--------------------------------------------------------------------------------
Postür (Vucudun Dik Duruşu)
İç kulaktan kaynaklanan refleksler, diğerleriyle birlikte, postürün korunmasıyla ilgilidir. Postüral refleksler 2 türdür.
Statik refleksler: Bunlar istirahat durumundaki bedenin postüral tepkileridir. Kas, eklemler ve diğer yapılardan çıkan reflekslerle birlikte iç kulağın ( özellikle utrikül'den) reflekslerini içerir.
Tonik labirent refleksleri: Beden, el, kol, ayak, bacak, boyun ve gözleri etkiler.
İçkulağın dik duruş refleksleri: Vucut anormal bir konumda durursa vucudu normal duruş konumuna döndürür.
Kinetik Refleksler: Hareket eden vucudun postüral tepkileridir. İvmesi olan eylemler tarafından üretilir.
Açısal: Herhangi bir düzlemdeki dönme eylemlerindeki gibi
Progresif: Doğrusal eylemlerindeki gibi
Vucudun bir yanı hareket ettiğinde dengeyi korumak için postürün refleks ayarı gereklidir.
Genel olarak kinetik refleksler vucudu normal duruşuna getirir, statik refleksler normal duruşu korur.
--------------------------------------------------------------------------------
Vestibüler sistemin bozuklukları iki sınıfa ayrılır:
Periferik: İç kulak ve denge siniri ile ilgili
Santral: Beyin sapındaki denge sinirinin girdiği denge merkezleri, beyincik ve beyin ile ilgili
Vestibüler sistemin periferik bozuklukları beyindeki vestibüler merkezler tarafından telafi edilir. Bu telafi işlemi, iç kulaktan gelen denge bilgileri yerine gözden ve kas-eklem-deriden oluşan somatosensor sistemden gelen denge bilgileri konularak yapılır ve 3 ile 6 haftada telafi işlemi tamamlanır ve denge tam olarak sağlanır. Bu telafi mekanizmasına "Santral Vestibüler Kompenzasyon" adı verilir.
Vestibüler sistemin santral bozuklukları da aynı mekanizmayla telafi edilirse de denge hiçbir zaman tam olarak sağlanamaz.
Vestibüler sistemin bozukluğunda ortaya çıkan yakınmalar:
Baş dönmesi ve
Dengesizlik
olup nistagmus adı verilen göz hareketleri tek bulgudur.
Başdönmesinde mutlaka bir dönme hissi vardır; ya kendinizin döndüğünü ya da çevredeki duvar veya cisimler sizin etrafınızda döndüğünü hissedersiniz. Bu durum iç kulakta vestibuler sistem etkilendiğinde ortaya çıkar.
Vestibüler bozukluklarda dönme hissi hemen hemen daima nistagmusun hızlı hareketi yönündedir.
Dengesizlikte ise bir sersemlik hissi, denge bozukluğu hissi, yürümekte zorluk hissidir, ve bir çok sebebi olabilir.
--------------------------------------------------------------------------------
Nistagmus
Nistagmus gözün postür'ündeki (normal duruşundaki) bozulmadır ve özelliği gözde az çok ritmik bir sallantı olmasıdır. Göz hareketlerinin hızı her iki yönde aynı olabilir, veya bir yönde diğer yöne göre daha hızlı olabilir. yavaş ve hızlı hareketler arasında aralık yoktur. Göz hareketleri yatay, düşey veya rotatuar (burgu gibi dönmeli) olabilir.
Gözün postürü görsel ve vestibüler uyarılara dayanır. Görsel uyarılar görmek istediğimiz cisimle ilgilidir.
Vestibüler sistem ise başın ve vucudun hareketine göre gözün konumunu ayarlayarak cismin görülmesini devam ettirir. Gözün postürü denge sisteminden göz kaslarına gelen uyarılarla düzenlenir.
Gözün postürünü düzenleyen uyarıların oluşmasında veya iletilmesinde bozukluk olduğunda nistagmus ortaya çıkar.
Periferik Vestibüler Sistemden kaynaklanan nistagmusun bir hızlı bir de yavaş hareketi vardır.
Hastalıklı olan yavaş hareket olmasına karşın hızlı hareketin yönü nistagmusun yönü olarak kabul edilmiştir. Hızlı hareket aslında yavaş hareketin merkez tarafından telafisi olarak ortaya çıkar.
Spontan Nistagmus: İleri bakışta ritmik göz hareketleri varsa buna Spontan nistagmus adı verilir.
Sağa ya da sola bakışta ortaya çıkan nistagmuslar da kolaylık olsun diye spontan nistagmuslar adı altında değerlendirilir.
İç kulaktan kaynaklanan nistagmusun dört özelliği vardır:
Baş dönmesi ile birlikte olur.
Tek yönlüdür.
Hızlı hareket yönüne bakılınca çoğalır.
Karanlıkta, göz kapatıldığında veya kalın mercekli gözlük takılarak cisimler net görülemediğinde çoğalır.
Bir iç kulak tamamen tahrip olduğunda ortaya çıkan nistagmus genellikle 4 haftada tamamen yok olur. Fakat karanlıkta telafi mekanizması aksayacağı için yeniden ortaya çıkabilir.
İç kulaktan kaynaklanan nistagmusların yönünü belirtmek kadar derecesini belirtmek de gerekir.
Birinci-Derrece-Nistagmus: Hızlı hareket yönüne bakılınca ortaya çıkan nistagmustur.
İkinci-Derrece-Nistagmus: Hızlı hareket yönüne bakılınca ve ileriye bakılınca ortaya çıkan nistagmustur.
Üçüncü-Derrece-Nistagmus: Hızlı hareket yönüne bakılınca ve ileriye bakılınca ortaya çıkan nistagmustur.
Örneğin, sağ iç kulağı hızla tutan tahrip edici bir hastalık gözlerin sağa doğru yavaş hareketle, sola doğru hızlı hareketle sallanmasına neden olur. Bu sola nistagmus demektir. Hastalığın ilk günlerinde üçüncü-derece-nistagmus vardır ve vertigo şiddetlidir. Sonraki günlerde "santral telafi mekanizması" işler ve nistagmus ikinci-dereceye ve birinci-dereceye dönüşürken vertigo da giderek azalır ve 4 hafta sonra " santral telafi" tam oluşunca nistagmus ve vertigo hiç kalmaz.
--------------------------------------------------------------------------------
Tedavi
Denge sisteminin mükemmel bir telafi mekanizması vardır ve tedavide bu mekanizmadan büyük olçüde yararlanmak gerekir. Herkes buz üzerinde kaymayı ya da kayak yapmayı öğrenebilir. Sistemin bir kısmında sorun çıksa bile sıkı bir eksersiz-eğitim ile birkaç haftada telafi edilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Doğuştan sağırlık
Sağırlık irsi bozukluklardan (anormalliklerden) kaynaklanabilir. Kalıtıma bağlı bir böbrek hastalığı olan irsi nefritle (Alport Sendromu) beraber gelişmiş olabilir. Kalıtıma bağlı daha birçok sağırlık türleri vardır. Guatrla birlikte sağırlık (Pendred Sendromu), dış kulak, yüz ve boyun sakatlıklarının doğurduğu sağırlık, cilt anormalliklerinden kaynak!anan sağırlık, zihinsel geriliğin neden olduğu sağırlık; retinitis pigmentosa (gece körlüğü) ve periferal nöropatiye bağlı sağırlık (duyma özürü) bu tür sağırlıklardır.
Sık rastlanmayan ve başka anormalliklerle (bozukluklarla) ilgisi olmayan sağırlık türleri de vardır. Bunlar yaygın sayılmaz. Eğer ailenizden birinde veya çocuğunuzda bu tür bir sağırlık belirlenirse bir uzmandan genetik konuda bilgi edinin. Sağır bir bebek veya çocuk için uygun tedavi ve eğitime gecikmeden başlanmalıdır.
Eğer bir hamile anne adayı kızamıkçık geçirirse, gelişen bebeğin etkilenme riski vardır. Eğer kızamıkçık (German measles) hamileliğin ilk üç ayı içinde olursa, çocuğun sağır olarak doğma olasılığı vardır. Ayrıca katarakt, kalp problemleri ve beyin veya sinir sistemi bozuklukları gibi başka ciddi sakatlıklar da olabilir. Hamileliğin daha sonraki aylarında geçirilen kızamıkçık işitme kaybı yapabilir, fakat diğer sakatlıklara neden olma olasılığı azdır. Erken doğum (prematüre), doğum sırasında veya hemen doğum sonrası oksijensiz kalmak, kan uyuşmazlıkları ve menenjit genç yaşlarda sağırlık yapabilir.
ALLAH KORUSUN
-
--->: Kulak burun boğaz
DİFTERİ
Difteri, ateş, halsizlik ve solunum güçlüğü ile seyreden kapsüllü bir bakterinin neden olduğu, en çok çocuklarda görülen bir enfeksiyon hastalığıdır.
Bulaşma yolları
Öksürme, aksırma ile havaya yayılan bakteri ağız, boğaz ve buruna yerleşerek enfeksiyona yol açar. Duyarlı bir kişide mikrop en sık olarak boğaza yerleşir, burada ürer ve toksin salgılar. Hastalanan her 10 kişiden 1’i her türlü tedaviye rağmen solunum yollarının tıkanması , kalp yetmezliği ve felçler nedeniyle yaşamını kaybeder.
Hastalığın görülme özellikleri
Difteri, özellikle ılımlı iklimlerde dünyanın her tarafında görülen bir hastalıktır. Sonbahar ve kış aylarında görülme olasılığı artar. Hastalığın yaş ile ilgisi vardır. Yenidoğanların büyük bir çoğunluğu hastalığa bağışıktır. Hastalık ilk 6 ayda nadirdir. En fazla 2-5 yaşlarında görülür. 10 yaşına doğru bağışıklık oranı yeniden artar. Büyük yaşlarda görülen nadir vakalar ise hafif seyir gösterir. Aşının düzenli olarak uygulandığı ülkelerde difteri hemen hemen ortadan kalkmış ve sıklığı ileri yaşlara kaymıştır.
Hastalığın belirtileri
Difterinin kuluçka dönemi 1-7 gündür. Hastalık oluştuğu yere göre klinik tiplerine ayrılır.
Difteri anjini (boğazda bademcikler çevresindeki difteri): Hastalık en sık bu bölgede görülür. Hasar boğazda noktalar şeklinde başlar ve 12-24 saat içinde beyaz veya grimtrak, yüzeyi düz, kaldırmakla kanayan bir zar haline dönüşür. Bu zar bademcik üzerinde kalabilir veya her iki bademciğe, küçükdile, yumuşak damağa, yutak duvarına, buruna yayılabilir. Boynun her ik yanında bezeler difteri anjinine eşlik eden belirtilerdir. Klinik tablonun ağırlığı ve sistemik belirtiler toksemi derecesine bağlıdır.
.
Nadir difteri lokalizasyonları
Deri difterisi : Sınırları belirli ve kaidesinde membran bulunan bir ülser olarak belirir.
Göz difterisi : Konjunktiva difterisi şeklindedir. Göz kapaklarını ilgilendiren bir kızarıklık vardır, sonra buna ödem (şişlik) ve psödomembran eklenir.
Kulak difterisi : Dış kulak yolunda devamlı irinli bir akıntı vardır.
Vajinal difteri : Ülseratif lezyonların ve yaraların birleşmesi şeklinde kendisini gösterir.
Hastalığın neden olduğu kötü sonuçlar
Difterinin neden olduğu kötü sonuçların sıklığı ve derecesi mikrobun zehirleme derecesi ve tedaviye başlama zamanına göre değişir. Ön planda kalp-damar ve sinir sistemini ilgilendirir.
Toksik miyokardit : Ağır difteride hemen her vakada rastlanılan bir komplikasyondur. Kalp kasının iltihabıdır. Belirtileri ilk 1-2 hafta içinde, bazen de ilk günlerde ortaya çıkar. Miyokardit sık olarak kalpte iletim bozukluklarına yol açar. Dinlenme ile birinci kalp sesinin hafiflemesi ve hızlı atımı, miyokardit işaretidir. Ağır vakalarda miyokardit çoğunlukla ilerleyicidir. Difterili hastalarda ilk 3 hafta içinde en başta gelen ölüm nedeni kalp yetersizliğidir. Kalp komplikasyonları ilk 2 haftada çıkarsa erken, 3. haftadan 50. güne kadar görülürse geç olarak nitelendirilir.
Felçler : Ağır difteri zehirinin sinir dokusuna yaptığı zarar ile felçler görülebilir. Difteri felçlerinin karakteri simetrik ve ağrısız olmaları ve kalıcı hasar bırakmamalarıdır.
Yumuşak damak felci, difteride en sık rastlanılan ve en erken gelişen felç tipidir. Anjinden 1-3 hafta sonra ortaya çıkar. Yutma güçlüğü, sulu gıdaların burundan gelmesi, burundan konuşma (hımhım konuşma) ile kendini gösterir. 1-2 haftada tamamen geriler.
3-6.haftalarda gözde göz merceğinin kendini ayarlamasını yapan kasların felci ile yakını görmede güçlük (okuyamama, iğneye iplik geçirememe).
Hastalığın neden olduğu diğer kötü sonuçlar
Difterili süt çocuklarında sekonder bronkopnömoniler (zatürre) sıktır. Bazı vakalarda geçici nefrit (böbrek iltihabı) belirtileri ortaya çıkabilir. Nadir olarak plörezi (göğüs zarının iltihabı), apseleşen lenfadenitis (lenf bezi iltihabı; genellikle streptokoksik) gelişebilir.
Bağışıklık
Difteri hastalığının geçirilmesi yaşam boyu süren bir bağışıklık vermez. Anne kanında difteri antitoksini varsa yenidoğan çocuk difteriye karşı bağışıktır ve bu pasif bağışıklık 3-4 ay sonunda kaybolur. Difteriye karşı bağışıklık durumu Schick testi ile tayin edilir. Schick testi difteri ile temas etmiş kişilerde bağışıklık durumunun saptanmasında, ayrıca immun yetersizlik sendromlarının tanısında kullanılan bir deri testidir.
Korunma
En iyi korunma şekli aşıdır. Difteri aşısı her sağlıklı çocuğa rutin olarak uygulanmalıdır. Aşı uygulanmasına çocuk 2 aylıkken başlanır ve 2 aylık aralarla üç doza tamamlanır. Üçüncü aşıdan 1 yıl sonra bir doz daha verilir. Bunu izleyerek 3 yıl sonra bir rapel, daha sonra 10 yıllık aralarla hatırlatma dozları yapılır.
Difterili hastanın diğer kişilerden ayrı tutulması şarttır. Karantina birer hafta aralar ile yapılan boğaz kültürü negatif olana kadar devam ettirilir. Taşıyıcıların saptanması ve tedavisi korunmada çok önemlidir.
-
--->: Kulak burun boğaz
-
--->: Kulak burun boğaz
KULAK ÇINLAMASI
Gerçekte dışarıdan gelen bir sesli uyaran olmadan hastanın ses algılamasına kulak çınlaması (tinnitus) denir. Bu ses değişik tonlarda ve özelliklerde olabilir. Hastalar kimi zaman bir çınlama,kimi zaman uğultu, rüzgar sesi veya bir makinenin çalışma sesi gibi tarif edebilirler. Bunların hepsine birden tinnitus adı verilir.
Tinnitusa neden olabilecek çok sayıda sebep vardır. Bunlar arasında kulak kiri (buşon) gibi basit sebepler olabileceği gibi iyi ya da kötü huylu tümörler gibi ciddi sebeplerde olabilir. Kulak çınlaması daha çok ileri yaşlardaki kimselerde görülmesine rağmen her yaşta görülebilir. En sık görülen sebepler olarak şunlar sayılabilir:
-İç kulağın yaşlanması
-Kulağa giden damarlarda daralma
-Hipertansiyon
-Gürültülü ortamlarda bulunma
-Orta kulak iltihapları
-Dış kulak rahatsızlıkları
-Kolesterol ve diğer yağların yüksek oluşu
-Psikolojik faktörler (depresyon , gerginlik)
-Kullanılan ilaçlar (aspirin,bazı antibiyotikler..)
Bunların dışında; daha seyrek görülen sebepler çok uzun bir liste oluştururlar.
Tinnitusun bir hastalık olmayıp, başka bir hastalığın belirtisi olduğu unutulmadan teşhis konulmaya çalışılmalıdır. Ancak tinnitusun gerçek sebebi çoğunlukla tesbit edilemediği için tedavide hedef tinnitusun azaltılması olmaktadır. Kulak çınlamasının nedeni araştırılırken en sık uygulanan tetkikler şunlardır.
-Odiometrik tetkikler (orta kulak ve iç kulak ölçümleri)
-Tansiyon ölçülmesi
-Kan tahlilleri (kan şekeri, kolesterol,karaciğer,guatr tetkikleri)
-Radyolojik İncelemeler (Normal grafiler, bilgisayarlı tomografi,manyetik resonans)
Yapılan tetkikler sonucunda eğer tinnitusa sebep olabilecek bir hastalık bulunursa, o hastalığın tedavisi yapılmaya çalışılır. Ancak mevcut hastalığın başarılı tedavisi bile tinnitusu ortadan kaldırmayabilir. Sebebi belli olsun olmasın tinnitusu azaltmak için en sık başvurulan yöntem ilaç tedavisidir. Bu amaçla; iç kulağa giden kan akımını arttırıcı ilaçlar kıllanılır. Tinnitus eğer hastanın günlük yaşamını etkileyecek kadar şiddetliyse, tinnitus masker denilen ve işitme cihazına benzer cihazlar faydalı olabilmektedir. Tinnitus nedeniyle uykuya dalmakta zorlanan hastalar için pratik bir yöntem olarak, yatmadan önce 15-20 dk süre ile walkman dinlemek olabilir. Bu tinnitusu geçici olarak kaldırabilir.
Kulak ve uçak yolculuğu
Kulaklar, Yükseklik ve Uçak Yolculuğu
Uçak yolculuğu sırasında niçin kulaklarınızda "pop" diye bir basınç hissettiğinizi hiç merak ettiniz mi? Veya niçin basınç hissetmediğiniz zaman kulak ağrınız olduğunu düşündünüz mü? Uçaklar inişe geçtiğinde çocukların niçin yaygara çıkartıp ağladığını hiç merak ettiniz mi?
Uçak yolculuğu sırasında karşılaşılan en sık tıbbi problem kulak problemleridir. Çoğunlukla basit rahatsızlıklar olur, nadiren geçici ağrı ve işitme kaybı oluşur. Bu broşür uçak yolculuğunuz esnasında karşılaştığınız hafif kulak problemlerinizi ve nasıl korunacağınızı anlamanız için hazırlanmıştır.
Yapı
Kulak genel olarak üç bölüme ayrılır:
a)Dış kulak: Başın yan tarafında görülen kulak kepçesi ile içeriye kulak zarına kadar devam eden dış kulak yolundan oluşur.
b)Orta kulak: Kulak zarı ile iç kulak arasında kalan ufak boşluktur. Burada üç adet kemikçik, kulak kemiğinin hava boşlukları bulunur.
c)İç kulak: Kulak kemiğinin iç kısmında bulunan ve işitme ile denge sinir uçlarını ihtiva eden bölümdür.
Hava yolculuğu sırasında probleme yol açan, orta kulak bölümüdür. Ufak bir hava boşluğu olduğu için, basınç değişikliklerinden etkilenir.
Normal olarak her yutkunduğunuzda (veya ikinci üçüncü yutkunduğunuzda) kulaklarınızda ufak bir çıt sesi veya basınç oynaması hissedersiniz. Bu esnada geniz ile orta kulak arasındaki östaki borusu vasıtası ile orta kulağınıza hava kabarcığı geçmiştir. Orta kulaktaki hava burayı döşeyen doku tarafından sürekli emilir fakat "östaki borusu" her yutkunuşta sürekli hava sağlar. Bu sayede kulak zarının her iki tarafındaki hava basıncı eşitlenir. Şayet bir şekilde basınç farkı oluşursa, kulaklar tıkalı imiş gibi hissedilir.
Östaki Borusu ve Kulakların Tıkanıklığına Neler Sebep Olur?
Östaki borusu, birçok sebepten dolayı tıkanabilir veya ağzı kapanabilir. Bu durumda, orta kulak basıncı eşitlenemez.
Orta kulaktaki hava sürekli emilir ve yenilenemediği için vakum oluşur, kulak zarı içeri doğru çöker. Gergin kulak zarı normal olarak titreşemez ve sesler donuk, az gelir. Kulak zarının gerginleşmesi de ağrı oluşturabilir. Şayet bu durum bir süre devam ederse, ota kulaktaki basıncı eşitleyebilmek için, orta kulağı döşeyen dokudan kan serumuna benzer bir sıvı sızarak burayı doldurur. Bu duruma "orta kulakta sıvı", "seröz otit" veya "aero-otit" ismi verilir.
Östaki borusunu tıkanmasına yol açan en sık sebep basit soğuk algınlığıdır. Sinüs iltihapları ve burun alerjileri de (saman nezlesi gibi) sık sebeplerdendir.
Östaki borusu ve onu döşeyen döşeyen doku, burun ve genizin devamıdır. Bu devamlılıktan dolayı çoğunlukla burunun tıkalı olması, kulakların da tıkalı olmasına ve böyle hissedilmesine sebep olur.
Östaki borusunun tıkanmasının bir diğer sebebi dokularda şişliğe yol açan orta kulak iltihaplarıdır.
Östaki borusu yetişkinlere göre daha dar olduğu için çocuklar tıkanıklığa daha yatkındırlar.
Hava Yolculuğu Nasıl Problem Yaratır?
Hava yolculuğu esnasında ani basınç değişiklikleri olur. Bu basınç değişikliklerinin eşitlenmesi için östaki borusunun o esnada hemen açılıp kapanabilmesi lazımdır. Bu olay özellikle uçak inişe geçtiğinde görülür.
İlk dönemde basınç eşitlenmesi sağlanamayan uçaklarda bu gerçek bir problem oluşturmaktaydı. Günümüzde bu olay en aza düşürülmüştür. Buna rağmen hâlâ bazı önlenemeyen basınç değişiklikleri olabilmektedir.
Gerçekte, basınç değişikliğine yol açan her türlü durum problem yaratır. Aynı durumla, yüksek binalarda hızla hareket eden asansörlerin içinde veya suya dalarken karşılaşırsınız. Derine dalan dalgıçlara ve pilotlara bu durumla nasıl başedecekleri öğretilir. Siz de kendi metodunuzu öğrenebilirsiniz.
Kulaklarınızın Tıkanmasını Nasıl Önlersiniz?
Yutma işlemi östaki borusunu açan kasları harekete geçirir. Sakız çiğnerken veya naneli şeker yerken daha sık yutkunursunuz. Bunlar inişe geçmeden önce yapılabilecek iyi egzersizlerdir. Esnemek daha bile iyidir. Esnerken bu kas daha iyi uyarılır. İniş sıasında uyumamaya dikkat etmeniz gerekir çünkü uyurken yutkunma işlemi çok yavaşlar (uçuş ekibi inişe geçildiğinde sizi uyandırmak ister).
Şayet yutkunmak ve esnemek etkili değilse şu metod en iyi sonucu verir: 1)Burun kanatlarınızı elinizle sıkıca kapatınız 2)Ağızdan kuvvetli bir soluk alınız 3)Ağzınız ve burnunuz kapalı olduğu halde bu nefesi yanak ve yutma kaslarınızı kullanarak dışarı üflemeye çalışınız, böylece basınçlı hava östaki borusundan orta kulağa geçebilir. Kulağınızda basınç veya ses hissttiğinizde başardınız demektir. İniş sırasında bunu birçok kez yapmanız gerekebilir.
Bebekler bu işlemi yapamazlar fakat bir şey emerlerse rahatlarlar. İniş sırasında bebeğinizi emziriniz veya besleyiniz ve uyumalarına müsaade etmeyiniz.
Hangi Tedbirleri Almalısınız?
Kulaklarınuıza hava ile basınç yaparken karnınızı ve göğsünüzü kullanmayınız çünkü bu durumda çok fazla basınç oluşur. Uygun basınç sadece yanak ve yutma kaslarınızı kullanarak sağlanır.
Soğuk algınlığınız, sinüs iltihabınız veya alerjiniz varsa en iyisi uçuşu ertelemektir.
Son günlerde bir kulak müdahalesi geçirmişseniz, doktorunuzdan uçuş hakkında bilgi alınız.
Burun Açıcı İlaçlar ve Burun Spreyleri?
Deneyimli yolcular inişe geçmeden yaklaşık bir saat önce burun açıcı bir ilaç veya sprey kullanırlar. Bu ilaçlar kulağa giden dokuları büzerek orta kulak havalanmasına yardımcı olurlar. Aynı sebepten dolayı alerjisi olan kişiler de alerji ilaçlarını uçuş öncesi almalıdırlar.
Burun açıcı ilaçların yüksek tansiyonu, kalp problemi, kalp ritm bozukluğu, tiroid hastalığı, aşırı sinirliliği olan kişilerce kullanılmadan önce mutlaka bir hekime danışılması gerekmektedir. Aynı şekilde hamile bayanlar da hekimlerine danışmalıdırlar.
Kulaklarınız Açılmazsa Ne Yapılmalı?
İnişten sonra da basınç eşitleyici hareketler yapabilir ve burun açıcı ilaçlara devam edebilirsiniz (burun açıcı spreyleri kullanmayı alışkanlık haline getirmeyiniz ve uzun süre kullanmayınız aksi takdirde daha fazla tıkanıklığa yol açabilirler). Kulaklarınız hâlâ açılmıyor ve ağrıyorsa kulak hekimine başvurmanız gerekir. Hekiminiz, kulak zarınızı çizerek orta kulağınızdaki basıncı veya sıvıyı boşaltmaya ihtiyaç duyabilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Kulak zarı yırtılması ve enfeksiyonları
Delik Kulak Zarı
Delik kulak zarı, dış kulak yolu ile orta kulağı birbirinden ayıran bu ince zarın delik veya yırtık olmasıdır. Orta kulak, burun gerisindeki genize "östaki borusu" aracılığı ile bağlantılıdır. Bu boru orta kulak basıncı ile hava basıncını eşitler.
Delik kulak zarında sıklıkla işitme azalır ve nadiren de akıntı olur. Ağrı genellikle bulunmaz.
Kulak Zarı Delinmesinin Sebepleri
Darbe ve iltihap baş sebepler arasındadır. Şu durumlarda kulak zarı delinebilir:
Kulağa şiddetli tokat atılması
Kafatası kırığının belli türlerinde
Ani bir patlama sonrası
İğne, kibrit çöpü gibi cisimlerin kulak kanalı içerisine fazlaca sokulması
Aşırı sıcak veya asidik bir sıvının kulak kanalına kaçması
Orta kulak iltihapları ağrı, işitme kaybı ve kulak zarının delinmesine yol açabilirler. Kulaktan iltihaplı veya kanlı bir akıntı olabilir. Bu durum, kulak zarı deliği ile birlikte olan orta kulak iltihabıdır.
Nadir durumlarda, kulağa yerleştirilen havalandırma tüplerinden sonra kulak zarında bir delik kalabilir.
Bazılarının iyileşmesi aylar sürse de, çoğu kulak zarı delikleri delindikten birkaç hafta sonra kendi kendilerine kapanırlar. İyileşmeleri esnasında kulak sudan ve darbeden korunmalıdır. Kendi kendine kapanmayan zar deliklerinde operasyon gerekebilir.
Delik Kulak Zarının İşitmeye Etkileri
Genellikle delik büyüdükçe, işitme kaybı da artar. Deliğin kulak zarındaki yeri de işitmeyi etkiler. Şayet kafatası kırığı orta kulakta birbiri ile bağlantılı olarak işitmeyi iç kulağa ileten kemikçiklerde de bir hasar meydana getirmişse, işitme kaybı oldukça ağır olabilir.
Kulak zarı, ani bir darbe veya patlama sonucu delinmişse, işitme kaybı fazla olabilir ve kulak çınlaması da şikayetlere eklenebilir. Bu durumda işitme zamanla geri döner ve kulak çınlaması birkaç gün içerisinde azalır. Kulak zarı deliğine bağlı sürekli iltihap olması, ileri derecede işitme kaybına yol açabilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Delik Kulak Zarının Tedavisi
Deliğin tedavisine girişmeden önce, işitme testi yapılmalıdır. Kulak zarının onarılmasının faydaları duş yaparken, banyoda veya yüzerken orta kulağa su kaçmasını önlemek, işitmeyi artırmak ve çınlamayı azaltmaktır.
Sürekli iltihaba ve orta kulaktaki yapıların erimesine yol açan "kolesteatom (orta kulakta deri kisti)" denilen yapının oluşmasının da önüne geçilebilir.
Şayet delik çok ufaksa, kulak, burun, boğaz hekimleri bunun kendi kendine kapanıp kapanmayacağını anlamak için bir süre takip etmeyi tercih edebilirler. Koopere hastanın delik kulak zarına muayenehanede yama konması da denenebilir. Hekiminiz, mikroskop altında, yeniden kapanması için delik kenarlarını, kimyasal bir madde ile uyarıp üzerine bir kağıt parçası koyabilir. Kulak zarının kapanması ile genellikle işitmede bir iyileşme hissedilir. Deliğin tam kapanması için birkaç kez (üç, dört kez) yamalama işlemi gerekebilir. Şayet hekiminiz muayenehanede yapılan bu yamalama işlemi ile zardaki deliğin tam ve iyi olarak kapanmayacağına kanaat getirirse, operasyon planlanır.
Birçok operasyon yöntemi vardır ama hepsinde temel ilke, delik üzerine bir doku parçası ile yama yapıp iyileşmeye bırakmaktır. Bu işleme tıp dilinde "timpanoplasti" denir. Operasyon çoğunlukla deliğin tam olarak kapanmasını ve işitmenin düzelmesini sağlar.
Hekiminiz delik kulak zarınızın doğru tedavisi için gerekli önerilerde bulunacaktır.
Sürekli (Kronik) Orta Kulak İltihabı Olanlara Bilgiler
Kulak, dış, orta ve iç olmak üzere üç bölümden oluşur. Orta kulak, kulak zarı ve kulak kemikçiklerini içerir. Kulak zarını veya kemikçikleri etkileyen herhangi bir hastalık, sesin dış kulaktan iç kulağa iletilmesine engel çıkartarak iletim tipi işitme kaybına yol açar. Böyle bir hastalık, kulak zarındaki bir delikten, kulak kemikçiklerinin bir veya daha fazlasının tahribinden, kemik zincirin bozulmasına kadar değişik çerçevede olabilir.
Orta kulakta bir iltihap oluştuğu zaman, kulak zarı delinerek iltihap dışarı akabilir. Bu delik, sıklıkla kendi kendine iyileşip kapanır. Şayet iyileşemezse, çoğunlukla kulak çınlaması ve aralıklı veya sürekli akıntının görüldüğü işitme kaybı oluşur.
Kulak Bakımı: Kulak zarınız delikse kulağınızın içine su kaçırmamalısınız. Banyo yaparken veya başınızı yıkarken kulağınıza vazelinle sıvanmış bir pamuk parçası koymanız gerekir. Yüzerken, pamuğun üzerine sıkı sıkı yüzme beresi geçirmenizde fayda vardır. Ayrıca marketlerde değişik boyutlarda kulak tıkaçları da satılmaktadır.
-
--->: Kulak burun boğaz
Burnunuzu kuvvetli sümkürmekten kaçınmalısınız. Bu olay, geniz ile orta kulak arasında bulunan "östaki borusu" vasıtası ile burun ve genizdeki mikropların, orta kulağa ulaşmalarına sebep olur. Burun akıntısı içe çekilmeli, tükürülmelidir. Burnunuzu sümkürmeniz çok gerekiyorsa, bunu diğer burun deliğinizi kapatmadan yapmanız tavsiye edilir.
Kulak akıntısı olduğu müddetçe, kulak, mümkün olduğunca içerisine fazla bir şey sokulmadan temizlenmelidir. Kulak akıntısı varsa veya başlamışsa ilaç kullanılmalıdır. Kulak yoluna, akıntının varlığını tespit etmek amacı ile pamuk konabilir fakat bu, akıntının önünü sürekli tıkamamalıdır.
İlaç Tedavisi: İlaç tedavisi çoğunlukla kulak akıntısını durduracaktır. Tedavi, kulağın aralıklı olarak temizlenmesini, damla veya toz kullanılmasını gerektirir. Belli kişilerde ağızdan antibiyotik kullanılması gerekir.
Cerrahi tedavi: Yıllarca, kronik orta kulak cerrahisinin amacı, iltihabı kontrol altına almak ve geliştirebileceği zararlı etkilerini önlemek amacı taşımıştır. Son zamanlarda işitmenin de yeniden kazanılması için yöntemler geliştirilmiştir
-
--->: Kulak burun boğaz
Kulak zarını yamamak veya yeniden yapmak için birçok doku kullanılabilmektedir. Bu dokular, "kulak kanalının derisi, kulak üzerindeki kası kaplayan zar, kıkırdak" gibidir. Hasar görmüş bir kulak kemikçiği, yeniden yerleştirilebileceği gibi, yapma bir kemik de kullanılabilir. Bazen erimiş bir kulak kemikçiği yerine, kıkırdak da kullanılabilir.
Kulak Zarı Tamiri (Miringoplasti): Çoğu orta kulak iltihabı kendi kendine iyileşir, bazıları da geride delik bir kulak zarı bırakır.
Kulak zarı tamiri orta kulağı korur ve bazen işitmenin de düzelmesini sağlar. Bu operasyon orta kulak kemikçiklerinde bir hasar olmadığı ve iltihabın kurumuş olduğu kişilerde yapılabilir. Operasyon, dış kulak yolundan veya kulak kepçesinin arkasından yapılır. Yukarıda belirtilen dokular, kulak zarı oluşturmak veya yama yapmak için kullanılır. Kişi, yedi ile on gün içerisinde işine dönebilir. Tam iyileşme, yaklaşık altı hafta içerisinde olur ve ancak bu sırada operasyonun işitmeyi nasıl etkilediği anlaşılır
-
--->: Kulak burun boğaz
Orta Kulak Tamiri (Timpanoplasti): Orta kulak iltihabı, kulak zarıyla beraber orta kulak kemikçiklerinde de hasar meydana getirebilir. Timpanoplasti, hem kulak zarının hem de bu kemikçik zincirinin tamirine verilen isimdir. Bu operasyon, kulak zarının onarılmasını ve çoğu zaman işitmenin de daha iyi olmasını sağlar.
Operasyon, kulak kepçesi arkasından veya dış kulak yolundan yapılır. Orta kulak kemikçik zinciri, kemikçiklere yeniden şekil verilerek veya diğer dokularla onarılır, aynı zamanda zar tamiri de yapılır.
Bazı kişilerde, hem kemikçik zinciri hem de zarı aynı anda tamir etmek mümkün olmaz. Bu durumda önce kulak zarı onarılır, dört ay veya daha uzun bir süre sonra da kemikçik tamiri yapılır.
Operasyon, genel anestezi altında gerçekleştirilir. Kişi, operasyondan sonra yedi ile on gün içerisinde işine dönebilir. İyileşme, yaklaşık altı haftada tam olur. İşitmedeki iyileşme birkaç ay hissedilmeyebilir.
Kulak Arkası Kemik (Mastoidektomi) ve Orta Kulak Tamiri (Timpanoplasti): İltihap, bazı kişilerde, dış kulak yolundaki dokunun delik kulak zarından içeri girerek orta kulak ve kulak arkası kemiklerin içine yayılmasına sebep olur. Bu gerçekleşirse, deri ile kaplı, "kolesteatom" denilen bir kist oluşur. Bu kist, yıllar boyunca giderek genişler ve çevre kemik dokuları tahrip eder. "Kolesteatom" mevcutsa, kulak akıntısı daha sürekli ve sık, kokulu bir hâl alır. Birçok hastada, sürekli olan akıntının sebebi, kulağı çevreleyen kemik dokunun kronik iltihabıdır.
-
--->: Kulak burun boğaz
"Kolesteatom" veya kemik dokuda bir iltihap oluşmuşsa, bu hastalığın artık ilaçla tedavisi çok nadirdir. Damla veya ağızdan alınan anitibiyotikler, sadece geçici bir süre için iyileşme sağlarlar. Tedavi kesildikten sonra, tekrarlama sıktır.
"Kolesteatom" veya kronik kulak iltihabı, rahatsızlık veren akıntı ve işitme kaybı dışında bir şikayet yaratmadan, yıllarca öylece kalabilir. Fakat, lokal ilerleme ve basınç yaparak etrafındaki dokuya yayılması daha sıktır. Böyle olursa, hasta, sıklıkla kulakta dolgunluk ve künt bir ağrı hisseder. Sersemlik veya yüzde zayıflık gelişebilir. Bu şikayetlerden herhangi biri gelişirse, hasta, mutlaka cerrahi tedaviye alınmalıdır. Cerrahi, iltihabın ortadan kaldırılması ve gelişebilecek ciddi komplikasyonların önlenmesi için gerekli olabilir.
"Kolesteatom", kulak kemiğinde önemli derecede hasar meydana getirmişse, cerrahi olarak bunu temizlemek zor olabilir. Operasyon, kulak arkasından bir kesi ile yapılır. Esas gaye, iltihabı ortadan kaldırmak ve kuru, emin bir kulak elde etmektir.
Kolesteatomlu hastaların yaklaşık üçte birinde, tek operasyonda hem iltihabı ortadan kaldırıp hem de işitmeyi onarmak mümkün değildir. İlk operasyonda iltihap ortadan kaldırılıp, kulak zarı tamiri gerçekleştirilebilir. Hasta, genellikle iki hafta sonra işine dönebilir.
İkinci operasyon, işitmeyi onarmak için, altı ile yirmidört ay sonra yapılabilir.
Orta Kulak Tamiri (Timpanoplasti) ve Kulak Arkası Kemik (Mastoidektomi) Operasyonu Tekrarı: Bu operasyonun amacı, radikal kulak operasyonu sonucu oluşan boşluğun akıntısından kurtulmak, boşluğu doldurmak ve işitmeyi iyileştirmektir.
Operasyon, kulak arkasından gerçekleştirilir. Kulak arkasındaki yağ veya kas, mastoid boşluğunu doldurmak için kullanılabilir. Mümkün olursa, kulak kemikçikleri, yapay kemikçikler veya kıkırdak, işitme mekanizmasını onarmak için kullanılabilir, fakat işitmede iyileşmeyi sağlamak için genellikle başka bir operasyon gerekir.
Operasyon, genel anestezi altında gerçekleştirilir. Hasta, operasyondan iki hafta sonra işine dönebilir. İşitmedeki iyileşme birkaç ay hissedilemeyebilir.
Radikal Mastoid Operasyonu: Bu operasyonun amacı, işitmeyi dikkate almadan, kulak iltihabının ortadan kaldırılmasıdır. Operasyon, çok inatçı kulak iltihabı olan hastalarda yapılır. Başlangıçta, orta kulak tamiri için uygun görülen hastalarda, nadiren de olsa radikal kulak operasyonu gerekli olabilir. Bu karar, operasyon esnasında verilmelidir. Kulak arkasından alınan bir kas nakli de, iyileşmenin daha düzgün olması için gerekli olabilir. Operasyon, genel anestezi altında gerçekleştirilir Hasta, genellikle iki hafta sonra işine dönebilir.
Mastoid Obliterasyon (Doldurma) Operasyonu: Bu operasyonun amacı, mastoid içerisindeki iltihabın kurutulması ve daha önce oluşturulmuş olan boşluğun doldurulmasıdır. İşitmedeki iyileşme dikkate alınmaz.
Operasyon, kulak arkasından bir kesi ile gerçekleştirilir. Mastoid boşluğu doldurmak için, kulak arkasından alınan kas veya yağ kullanılır. Operasyon, genel anestezi altında gerçekleştirilir. Hasta, işine iki hafta sonra dönebilir.
Sizin Kulağınızdaki Bulgular:
Kulağınızdaki bulgular muayene ve tetkiklerden sonra hekiminiz tarafından size açıklanacaktır.
Bunun sonucu nasıl bir operasyon gerektiğine birlikte karar verilecektir.
Genel Yorumlar: Şayet cerrahi başarısız olursa, işitme çoğunlukla operasyondan önceki seviyesinde kalır. Opere edilen hastaların yüzde üçünde, işitmenin daha da azalma ihtimali vardır. Operasyonu tâkiben, nadiren, bir süre, kulak akıntısı, başta uğultu, tat bozukluğu veya sersemlik hâli olabilir. Hastaların yüzde birinden daha azında, yüzde zayıflık gelişebilir. Bu çoğunlukla geçici bir komplikasyondur.
Şayet şu an operasyon yapılmazsa, yıllık kontrollerinizi yaptırmanız, özellikle kulak akıntısında hemen muayeneye gelmeniz önerilir. Şayet kulak içerisinde veya etrafında künt bir ağrı, akıntıda artma veya sersemlik hâli gelişirse, hemen doktorunuza başvurmalısınız.
Kolesteatom:Ciddi Bir Kulak Sorunu
*"Kolesteatom" nedir?
*Neden kulakta oluşur?
*Nasıl oluşur?
*Ne kadar tehlikelidir?
*Onunla ilgili ne zaman bir şey yapmak gerekir?
*Şayet hiç bir şey yapılmazsa ne olabilir?
*Her zaman bu problemi yaşayacak mıyım?
*Ortadan kaldırılabilir veya tedavi edilebilir mi?
"Kolesteatom" nedir?
Kulak zarının gerisindeki orta kulakta, bulunmaması gereken cilt büyümesidir. Kulak zarı cildinin tekrarlayan iltihaplardan dolayı içeri doğru büyümesiyle başlar. Kolesteatomlar kist veya kese oluştururlar, cilt derisi bunların içerisinde kıvrılarak kartopu gibi genişler. Zaman içerisinde kolesteatomlar büyüyerek etraftaki çok nazik kemikçiklere zarar verebilirler. Devam eden büyümeden dolayı nadir de olsa, işitme kaybı, sersemlik ve yüz kaslarında felç gelişebilir.
Nasıl Oluşur?
Çoğunlukla geniz ile orta kulak arasında uzanan "östaki borusu"nun görevini tam yapmamasından ve sık tekrarlayan iltihalardan dolayı oluşur. Östaki borusu orta kulağın havalanmasını sağlar. Bu boru alerji, soğuk algınlığı, sinüzit gibi sebeplerden dolayı tam olarak çalışamazsa orta kulakta vakum (negatif basınç) oluşur. Bu negatif basınç zaten iltihaplardan dolayı incelmiş olan kulak zarını içeri doğru çeker. Genellikle, oluşan bu kese içerisine kolesteatom başlar. Kolesteatomun nadir ailesel olan bir formu daha vardır ki bu orta kulakta olabileceği gibi diğer kafa kemiklerinde de görülebilir. Mamafih kulak iltihapları ile beraber olan kolesteatom en sık görülen tiptir.
Ne Tür Rahatsızlıklar Verir?
Başlangıçta kulak, bazen pis kokulu olmak suretiyle akar. Kolesteatoma genişledikçe işitme kaybı ile birlikte kulakta dolgunluk veya basınç hissi oluşabilir (özellikle gece kulak içi veya arkasında olan ağrı oldukça rahatsızlık verebilir). Sersemlik hâli ve hastalığın olduğu kulakla aynı taraftaki yüzde kas güçsüzlüğü olabilir. Bu şikayetlerin her biri tıbbi yardım aramak için iyi sebeplerdir.
Tehlikeli Midir?
Kulak kosteatomları tehlikeli olabilir ve hiçbir zaman ihmal edilmemelidir. Kemik erimesi, beyin ve iç kulak gibi etraftaki dokulara iltihabın yayılmasına sebep olabilir. Tedavi edilmezse, sağırlık, beyin apsesi, menenjit ve nadiren ölüm olabilir.
Ne Tür Tedavi Uygulanabilir?
Kulak, burun, boğaz ve baş-boyun cerrahının incelemesi ile kolesteatom ortaya konabilir. İlk tedavi kulağın iyice temizlenmesi, antibiyotikler ve kulak damlalarıdır. Bunda amaç iltihabın önüne geçilerek akıntının kesilmesidir. Kolesteatomun büyüklüğü ve özellikleri de bu arada değerlendirilmelidir.
Büyük ve diğer zararlara yol açmış kolesteatomlar hastanın önemli risklere maruz kalmaması için genellikle operasyona ihtiyaç gösterirler. İşitme ve denge testleri, kulağın röntgenleri gerekli olabilir. Bu testler, işitmenin derecesini ve kolesteatomun ne kadar hasar yarattığını tespit etmek için yapılır.
Operasyon çoğu vak'ada genel anestezi altında yapılır. Esas amaç, kolesteatomun çıkartılması ve kuru, iltihapsız bir kulak oluşturulmasıdır.
İşitmenin korunması veya iyileştirilmesi ikinci amaçtır. İlerlemiş hasarlarda işitme düzeltilemeyebilir. Sersemlik veya yüz kaslarında zayıflık durumlarının tedavisi nadiren gerekir. Kulağın yeniden inşa edilmesi bir operasyonla mümkün olmayabilir bundan dolayı ilk operasyondan 6 ile 12 ay sonra ikinci bir operasyon gerekebilir. Bu ikinci operasyon işitmenin düzeltilmesi ve kolesteatomun tekrar araştırılması, kalmışsa temizlenmesi amacını taşır.
Hastahaneye başvuru genellikle operasyon günü yapılır ve operasyon erken saatlerde yapılmışsa normal şartlarda hasta aynı gün taburcu olabilir. Bazı hastaların gecelemesi gerekebilir. Ağır iltihabın olduğu vak'alarda hastahanede daha uzun kalınması ve serum, antibiyotik tedavisi gerekebilir. İşe dönüş yaklaşık bir, iki hafta sürer.
Bazen kolesteatom yeniden oluşabilir, operasyon sonrası takipler özellikle kolesteatomun kontrolü açısından çok önemlidir. Kulakta açık bir saha bırakılan operasyonlarda her birkaç ayda bir bu boşluğun temizlenmesi gerekir. Bazı hastalarda ömür boyu kulak takibi gerekir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Özet
"Kolesteatom" önemli fakat tedavisi mümkün, muayene ile ortaya konan bir durumdur. Sebat eden kulak ağrısı, kulak akıntısı, kulakta basınç hissi, işitme kaybı, sersemlik veya yüz kaslarında zayıflama olduğunda kulak, burun, boğaz ve baş-boyun cerrahı tarafından muayene edilmeniz gerekir.
Başta Uğultu / Kulak Çınlaması
Başta uğultu veya kulak çınlaması, sık karşılaşılan, rahatsız edici bir durumdur. Aralıklı veya sürekli; hafif bir uğultudan, şiddetli tiz bir sese kadar değişik şekillerde olabilir. Diğer insanlar tarafından duyulabilen ve duyulamayan tipleri vardır. İşitme kaybı ile birlikte olabilir veya olmayabilir.
Çınlama, her zaman, bir "şikayet" olarak değerlendirilmelidir, "hastalık" adı değildir; aynen, bacak veya koldaki bir ağrı gibi. Nasıl ki ağrı, bir hastalık değil, hastalığın belirtisi ise, çınlama da, bir hastalığın belirtisidir. Tek başına bir hastalık kabul edilmez. İşitme sinirinin görevi, sesi taşımak olduğu için, sinir, herhangi bir yerinden uyarılırsa, kişi başta gürültü hisseder. Ağrı, sinir lifleri gibidir, kolumuza çimdik atınca bu sinir o yerden uyarıldığı için ağrı hissi uyandırır.
Ağrının birçok sebebi olabileceği gibi, çınlamanın da sayısız sebebi vardır.
İşitme Mekanizması: Çınlamanın nasıl oluştuğunu kavramak için, işitme mekanizmasının bilinmesi lâzımdır. Bu mekanizma, beş ana bölümden oluşur: dış kulak, orta kulak, iç kulak, sinir yolları ve beyin.
Dış Kulak: Kulak kepçesi ve dış kulak kanalından meydana gelir. Bu yapılar sesi toplar ve kulak zarına iletir.
Orta Kulak: Zar ile iç kulak arasında bulunur. Zar ve üç kulak kemikçiğini (örs, çekiç, üzengi) içerir. Kulak zarındaki titreşimler, orta kulak boşluğunda bulunan bu üç kemikçik vasıtasıyla iç kulağa iletilirler. İç kulak sıvısında dalgalanmalar meydana getirirler.
Orta kulakta da, aynen burunda olduğu gibi salgı bezleri, damarlar bulunur. Östaki borusu adı verilen bir boru ile genizle bağlantılıdır. Bu boru, orta kulaktaki hava basıncının atmosfer basıncına eşitlenmesini sağlar ve yüksek yerlerde, esnerken, hissettiğimiz o kulak dolgunluğunun oluşmasına yol açar.
İç Kulak: İç kulak, içi sıvı ve ince sinir uçlarıyla dolu bir kemik kapsülden meydana gelmiştir. Çok ince bir zar ile kaplanmış ve mikroskopik damarlar ile kanlanmaktadır. Bu kemik kapsül içerisindeki sıvı, kemikçikler tarafından harekete geçirilir, böylece sinir uçları uyarılır.
Sinir Yolları: İç kulakta ateşlenen sinirler, uyarıyı beyine taşırlar. Sinir, ince bir kemik kanal içerisindedir. Aynı kanalda, denge siniri ve yüz kaslarını hareket ettiren yüz siniri de bulunur. Sinirler, bütün kemik kanal içerisinde, çok ufak kan damarları ile beslenirler.
Beyin: İşitme siniri yolları, beyine girdikten sonra en karışık telefon ağlarından çok daha fazla sayıda yola ayrılırlar. Sinir uyarıları, daha sonra tanındıkları ve değerlendirildikleri beyin bölgesine taşınırlar.
Dış Kulak Çınlaması: Dış kulak kanalı, akıntı, yabancı cisim, şişme dolayısıyla kapanabilir; bunlar, zarda basınç yaratarak çınlama oluşturabilirler. Kulak kanalındaki veya zardaki damarlar genişleyerek veya daralarak, nabız şeklinde çınlama meydana getiren işitme siniri uyarılarına yol açabilirler.
Orta Kulak Çınlaması: Orta kulağın fonksiyonlarında oluşan herhangi bir bozukluk, "başta uğultu" hissi yaratabilir. Orta kulağı döşeyen doku, alerji, enfeksiyon, darbe, damarsal bozukluklar sebebiyle şişer. Alerji, iltihap veya östaki borusunun tıkanıklığından dolayı orta kulak boşluğunda biriken sıvı, iç kulak ve sinir yollarına dolaylı etki ederek rahatsızlık yaratır. Biriken sıvı, buradan emilirken nedbe dokusu oluşturabilir.
Nedbe dokusu, sinir uçlarını uyararak kulak çınlamasına yol açabilir. Aynı zamanda orta kulakta bulunan damar dokularını da büzerek nabız tarzında kulak çınlamasına neden olabilir.
İltihaplar, darbeler, romatizma ve kireçlenme, kemikçik zincirin hareketini kısıtlayarak, iç kulağın uyarılmasını bozarlar.
Yüksek seviyelerde, herkes, kulağında dolgunluk hissi algılar. Bu his, östaki borusunun geçici tıkanmasından dolayı olur. Östaki borusunun geniz tarafında bulunan ucunun, iltihap, alerji, gibi sebeplerle tıkanması sonucu da aynı his oluşur. Orta kulakta oluşan bu basınç düzensizliği, iç kulağa ters bir uyaran olarak yansıyabilir.
İç Kulak Çınlaması: İç kulak sıvısının basıncını etkileyen olaylar da, çınlamaya yol açabilir. "Alerji, dolaşım bozuklukları, iltihap" gibi durumlar, hem basınç değişikliğine hem de sıvının etrafındaki zarlarda değişikliğe sebep olurlar.
Sinir Yolları Çınlaması: Sinir yolları, işitme mekanizmasının en hassas yapılarıdır. Bu dokulardaki çok az bir şişme veya bozukluk, hemen uyarıcı etki yapar ve işitmeyi etkiler. Lokal iltihaplar, alerjik şişlik, sistemik hastalıkların toksik etkisi, çok şiddetli patlama sesleri, hassas kişilerde uzun süre yüksek sese maruz kalmak, bazı ilaçlar ve damarsal yapılardaki bozukluklar, sinir yollarına etki ederler.
-
--->: Kulak burun boğaz
"İşitme siniri, iç kulak ile beyin arasında çok dar bir kemik kanaldan geçer" demiştik. Bu sebeple, sinirde oluşabilecek en ufak bir şişlik, baskı yaratır. Aynı kanaldan yüz siniri ve denge siniri de geçtiği için, denge bozuklukları ve yüz kaslarında da bozukluklar görülebilir.
İşitme yolu üzerinde bulunan damarlardan herhangi birinin yırtılması veya spazmı, dolaşım bozukluğuna yol açar. Bu yüzden işitme kaybının eşlik ettiği veya etmediği, ani bir çınlama olabilir. Şayet kan pıhtısı küçük ise, bir hasar bırakmadan iyileşebilir. Olay, basınçtan dolayı gerçekleştiği için, sadece bir tarafta olur, aynı tarafta olması yine aynı veya karşı tarafta tekrarlayacak anlamına gelmez.
Beyin Çınlaması: Sinir yollarının, beyine girdiği, içinde ilerlediği ve belli merkezlerde toplandığını anlatmıştık. Buralardan herhangi birinde şişlik, dolaşım bozukluğu gelişirse, başta uğultu hissedilebilir. Çoğunlukla tek tarafta hissedilirler ve hekimin, hastalığın yerini tayin etmesine yardımcı olacak diğer hastalık belirtileri de eşlik ederler.
İşitme Bozukluğu: Çınlama, işitme bozukluğu ile beraber olabilir veya olmayabilir. Çınlamanın sebeplerini düşündüğünüzde, işitmenin de aynı anda niçin bozulabileceğini anlamanız kolaylaşır. Çınlama ile işitme azlığı aynı anda varsa, bu, hastalığın daha ciddi veya iyileşmesinin daha zor olduğu anlamına gelmez. Çınlaması olan birçok kimse, ileride sağır olacağından korkar. Bu, gereksiz bir korkudur. İşitme bozukluğu olanların çoğunda çınlama yoktur.
Tedavi: Şayet muayene ve tetkikler sonucu bir hastalık teşhis edlirse ona yönelik tedavi uygulanır. Sebep bulunamayan kişilerde aşağıdaki öneriler fayda sağlar:
1-Gerginlik ve endişeden uzak olmak için elinizden gelen çabayı harcayın, çünkü stres, hâlen uyarılmış olan sinirleri daha çok etkiler.
2-Kendinizi yormayın ve mutlaka dinlenmeye vakit ayırın.
3-Sinir uyarıcılardan uzak durulmalıdır. Fazla miktarda çay, kahve ve sigaradan kaçınılmalıdır.
4-Mümkün olduğu kadar çabuk, baştaki uğultunun can sıkıcı bir şikayet olduğu gerçeğini öğrenin ve onu tamamen gözardı etmeye çalışın.
5-Çınlamanız, sağırlığa, aklınızı kaybetmenize veya ölümünüze yol açmayacaktır, bundan dolayı hemen bu korkutucu düşünceleri bırakın.
6-Çınlama, çoğunlukla kişi emekli olduğu ve etrafı sessizleştiği zaman daha fazla farkedilir. Odada ses çıkartan bir saat veya otomatik olarak bir süre sonra kapanan radyo bulunması, çınlamayı bastırarak, uyumanıza yardımcı olabilir.
7-Birkaç yastıkta başınız yukarıda yatarsanız, kandaki göllenme daha az olacağı için çınlamanızda azalma olabilir.
8-Sakinleştirici ilaçlar, geçici bir süre kullanılmak şartıyla rahatlama sağlayabilirler.
Sonuç: İşitme, insan vücudunun en hassas ve uyarılması kolay bir mekanizmasıdır. Sinir sistemi ile direkt olarak ilişkili olduğu için, gerginlik, endişe gibi duygularla sıkı bağlantılıdır.
Çınlama veya baştaki uğultunun başarılı tedavi edilebilmesi için, hastanın, bu rahatsızlığın mekanizmasını tam olarak anlaması gerekir.
Sersemlik Hâli ve Baş Dönmesi
Sersemlik Hâli Nedir? Bazı kişiler, denge sorunlarını, "kendilerini sersem hissetme, ayakta duramama, terelelli" gibi kelimelerle ifade ederler. Dönme veya ivmelenme hissi olmadan, kendini dengesiz, güvensiz hissetme, bazen iç kulak probleminden kaynaklanır.
Baş Dönmesi Nedir? Kişiler, kendilerinin veya çevrelerinin döndüğünü söylerler. Baş dönmesi, sıklıkla bir iç kulak probleminden kaynaklanır.
Denge Anatomisi: Baş dönmesi ve sersemlik hissi, denge sistemleri ile ilgilidir. Bu sistemle kişi, vücudunun hangi yönde olduğunun, nereye dönük olduğunun, ne tarafa doğru hareket ettiğinin veya döndüğünün bilincinde olur.
Denge hissiniz aşağıdaki sistemlerin karışık bir ilişkisi sonucu gerçekleşir:
1-İç kulaklar (labirent), hareketin yönünü belirler; dönme, ön-arka, yan-yan, yukarı aşağı gibi.
2-Gözler, vücudun boşlukta nerede olduğunu (ayakta, ters dönmüş gibi) ve hareketin yönünü görür.
3-Doku alıcıları, eklem ve omurga gibi organlarda bulunur, vücudun hangi bölgesinin yere değdiğini algılar.
4-Kas ve eklem his alıcıları, vücudun hangi kısımlarının hareket ettiğini algılar.
5-Merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik), diğer dört sistemden gelen bütün bulguları değerlendirerek, aradaki ilişkiyi sağlar.
Merkezi sinir sistemi, bu dört sistemden karışık veriler aldığı zaman, kişi, sersemlik veya baş dönmesi hisseder.
Fırtına esnasında uçakta bulunduğunuzu ve uçağınızın hava boşluğuna girdiğini farzedin. Siz, sadece uçağın içini gördüğünüz için, uçak dışındaki bu fırtınayı göremezsiniz. Bu durum, beyin algılarınızın karışmasına yol açar ve sizde "uçak tutması" görülebilir.
Aynı şekilde yolda giden bir arabanın arka koltuğunda oturduğunuzu ve kitap okuduğunuzu farzedin. İç kulağınız ve his algılayıcılarınız bunu algıladığı halde gözleriniz sadece kitabı görmekte olduğundan, sizde de "araba tutması" görülebilir.
Gerçek bir hastalık örneğini verelim. Bir kafa travması veya kulak iltihabından dolayı, tek taraflı iç kulağınızın etkilendiğini farzedin. Etkilenen iç kulak, diğer kulak gibi mesajları sağlıklı olarak beyine iletemez. Bu durumda beyninizin, deyim yerindeyse "aklı karışır" ve baş dönmesi, bulantı hissedebilirsiniz.
-
--->: Kulak burun boğaz
Hangi Tıbbi Rahatsızlıklar Başta Sersemlik Hissi Yaratır?
1-Kan Dolaşımı: Dolaşım bozuklukları, sersemlik yaratan rahatsızlıkların başında gelir. Beyninize yeteri derecede kan gelmezse kendinizi sersem gibi hissedersiniz. Hemen hemen herkes, otururken veya yatarken ani şekilde ayağa kalktığında bunu hissetmiştir. Fakat bazı kimseler, sürekli olan rahatsızlıklarının yol açtığı dolaşım bozukluğuna sahiptirler. Yüksek kan basıncı, şeker hastalığı veya yüksek kan kolesterol düzeyi olan kişilerde, damar sertliği sık olarak görülür. Kalp yetmezliği veya kan düşüklüğü olan kişilerde de bazen görülebilir.
Nikotin, kafein gibi bazı uyarıcılar ve ilaçlar, beyin kan akımını azaltır. Diyetteki aşırı tuz da dolaşım azlığına yol açar. Psikolojik stres, gerginlik ve endişe gibi durumlar da, damarlarda spazm yaratarak, dolaşım bozukluğuna yol açar.
Şayet iç kulak beslenmesinde bir problem olursa, daha belirgin olan "baş dönmesi" hissi ortaya çıkar. İç kulak, dolaşım bozukluklarına karşı çok hassastır ve beyinde olan dolaşım bozukluklarından da direkt olarak etkilenir.
2-Travma: İç kulağı etkileyen kafatası kırığı, belirgin ve dayanılması zor baş dönmesi ile işitme kaybı oluşturur. Sersemlik haftalar sürer; zamanla sağlam taraf, iç kulak görevlerinin hepsini üstlenirken şikayetler hafifler.
3-İltihap: Basit nezle ve gribe yol açan virüsler, iç kulağı ve beyine giden sinirleri etkileyebilir. Bu, baş dönmesine yol açar, fakat işitme çoğunlukla normal kalır. Mamafih, orta kulak iltihabına yol açan bakteri, iç kulağı tutarsa, hem ileri derecede işitme kaybına hem de baş dönmesine yol açar. Sersemlik hissinin şiddeti ve süresi, kafatası kırıklarında olduğu gibidir.
4-Alerji: Alerjik oldukları yiyecek veya toz, mantar, çiçek poleni gibi maddelerle karşılaşan bazı kişilerde, sersemlik hâli veya baş dönmesi olabilir.
5-Nörolojik Hastalıklar: Multipl skleroz, frengi, tümör gibi sinirleri etkileyen hastalıklar, denge bozukluklarına yol açabilirler. Nadir görülmelerine rağmen, doktorunuz, sizi muayene ederken bunları da düşünür.
Sersemlik Hissi İçin Hekim Ne Yapabilir? Hekim, sizin sersemlik hissinden ne kasdettiğinizi, ne kadar zamandır olduğunu, size ne gibi bir problem yarattığını, ne kadar sürdüğünü, bulantı veya kusma ile birlikte olup olmadığını soracaktır. Bu hissi başlatan ortamlar sorulabilir. Genel sağlığınız, kullandığınız ilaçlar, kafa travmaları, son zamanlarda geçirdiğiniz iltihaplar ve kulağınız ile sinir sisteminiz hakkındaki diğer sorular size sorulacaktır.
Hekiminiz, kulak, burun ve boğazınızı muayene edecek, sinir ve denge fonksiyonları ile ilgili testler yapacaktır. Bazı vak'alarda, hekiminiz, kafa filmleri, bilgisayarlı, manyetik rezonanslı filmler, kulağa sıcak ve soğuk havanın verildiği denge testleri isteyebilir. Yine gerek görülen vak'alarda, kan testleri ve kalp muayenesi yapılabilir.
Bütün hastalar, bu testlerin hepsine ihtiyaç göstermez. Kişinin bulgularına göre, buna hekim karar verir. Aynı şekilde hekiminizin tedavisi, teşhis edilen hastalığa dayanacaktır.
Sersemlik Hissini Nasıl Azaltabilirsiniz?
1-Yatarken birden ayağa kalkmak gibi ani hareketlerden kaçının.
2-Aşırı baş hareketlerinden kaçının.
3-Nikotin (sigara, püro...), kafein ve tuz gibi, kan dolaşımını engelleyen maddelerden kaçının veya azaltın. Alkol kullanmayın.
4-Sersemlik hissinizi başlatan, stres, gerginlik gibi durumlardan ve alerjik olduğunuz maddelerden mümkün olduğunca uzak durun.
5-Sersemlik hâliniz varken, araba veya makine kullanmak, merdiven tırmanmak gibi tehlikeli olabilecek işlerden kaçının.
Yapılabilecek Egzersizler:
Yatakta uygulanabilecek egzersizler:
Göz hareketleri: Başlangıçta yavaş yavaş başlanmalı, sonra hız arttırılmalıdır. *Gözlerinizi, yukarı ve aşağı hareket ettiriniz. *Gözlerinizi, bir yandan, öteki yana hareket ettiriniz. *Gözünüzün karşısında tuttuğunuz parmağınızı yüzünüze yaklaştırıp uzaklaştırırken (30-90cm arasında), gözlerinizi bu parmak ucunda odaklaştırınız.
Baş Hareketleri: Başlangıçta yavaş yavaş ve gözler açık olarak başlanmalı, daha sonra hız giderek arttırılmalı ve en son olarak da gözler kapalıyken yapılmalıdır. *Başınızı öne ve arkaya eğiniz. *Başınızı bir yandan öteki yana çeviriniz.
Oturur durumda uygulanabilecek egzersizler:
*Omuzlarınızı silkeleyiniz ve omuz başlarınıza daireler çizdiriniz. *Yere doğru eğilerek yerdeki bir cismi yakalamaya çalışınız.
Ayakta dururken yapılabilecek egzersizler:
*Gözler açık ve kapalıyken, oturup kalkınız. *Göz hizasında ufak bir topu elden ele atarak yakalamaya çalışınız. *Diz hizasında ufak bir topu elden ele atarak yakalamaya çalışınız. *Yere çömelip, doğrulunuz. Daha sonra, kendi çevrenizde tam bir tur atınız.
Hareket halindeyken yapılabilecek egzersizler:
*Önce gözler açıkken, daha sonra kapalıyken oda içinde dolaşınız. *Önce gözler açıkken, daha sonra kapalıyken bir yokuş inip, çıkınız. *Önce gözler açıkken, daha sonra kapalıyken bir merdivene inip, çıkınız. *Eğilme ve gerilere hedef alma hareketlerini içeren basketbol veya bowling gibi herhangi bir oyunu oynayınız.
Baş Dönmesine Yol Açan En Sık Kulak Hastalıkları
Meniere's Hastalığı
İç kulakta bulunan sıvının dengelenmesi, ayarlanması ile ilgili bir problemdir. Hastalığın gerçek sebebi bilinmemektedir.
İç kulak, işitme ve denge ile ilgilidir ve içi sıvı dolu bir kapsülden oluşmuştur. Meniere's hastalığında, bu sıvının basıncı artar. Artan basınç, kulak çınlamasına, kulakta tıkanıklık hissine, işitmede azalmaya ve baş dönmesi hissine yol açar.
Hastalık, baş dönmesi, işitmede dalgalanmalar ve kulak çınlaması ile karakterizedir. Bulantı, kusma, denge kaybı, terleme ve ishal eşlik edebilir.
Ataklar, çoğunlukla ani başlangıçlıdır ve süreleri, 20 dakika ile 24 saat arasında değişebilir. Birçok vak'ada, ataklar, arka arkaya gelir. Haftalar süren, sık tekrarlayan ataklar olur ve yine haftalar, aylar süren normale dönüş görülür. İşitme kaybı, işitme sinirinde oluşan hasardan dolayıdır. Hastalığın ilk evrelerinde, işitme kaybı, ataklar esnasında görülür, daha sonra normale döner. Hastalık ilerledikçe, işitme sinirinin düzelme kabiliyeti azalır ve sürekli işitme kayıpları oluşur.
Nadiren, işitme kaybı, kulak basıncı veya çınlama olmadan, sadece aralıklı olarak baş dönmesi görülebilir. Aynı şekilde, baş dönmesi olmadan, aralıklı olarak işitme kaybı, kulak basıncı, çınlama olabilir.
Meniere's hastalığı, genellikle tek kulakta görülür ama iki kulak da tutulmuş olabilir.
İlaç tedavisi: İlaç tedavisinin amacı, iç kulaktaki sıvı basıncını azaltmaya yöneliktir. Bu, az tuzlu yiyerek ve idrar söktürücü ilaçlar kullanarak sağlanır.
Tuz, suyun vücutta kalmasına sebep olur, bu yüzden, tuz kısıtlaması yapılır. İdrar söktürücüler de aynı amaçla kullanılırlar. Bu tedavi, hastalığı kontrol altına almak amacıyla aylar, hatta yıllar boyu kullanılabilir.
Denge sistemini baskılayıcı ilaçlar da tedaviye eklenebilir. Temelde bu ilaçlar beyinin, kulaktan gelen anormal uyarıları dikkate almamasını sağlarlar.
Cerrahi tedavi: Cerrahi tedavi, ilaç tedavisinin başarılı olmadığı ve şiddetli baş dönmesinin bulunduğu durumlarda yapılır. İşitmeyi korumak için bütün gayret sarfedilir; bu yüzden operasyonun tipi, kulaktaki işitmenin ne kadar kaybolduğuna bağlıdır. Operasyondan sonra, işitmenin azalması mümkün olmasına rağmen, genellikle aynı kalır. Çınlama daha iyi olabilir veya aynı kalabilir.
Operasyonun tipine bağlı olarak, baş dönmesinin mükemmel tedavisi mümkündür. Baş dönmesi atakları yarım ile bir sene kadar sersemlik şeklinde ortaya çıkabilir, daha sonra beyin ve diğer kulak görevi üstlenince, bu durum da geçer.
-
--->: Kulak burun boğaz
Yaşlanmaya bağlı baş dönmesinin belirtileri:
1-Hızlı bir şekilde dönerken veya pozisyon değiştirirken, eğilirken veya birden doğrulurken, aşağı veya yukarı bakarken, "başta sersemlik, dönme, boşlukta olma" gibi hisler oluşabilir.
2-Yürürken, bir yandan bir yana sallanmaya meyilli gibi hissedilebilir.
Şikayetler nasıl en aza indirilir? Yaşlılıkla ortaya çıkan şikayetleri ortadan kaldıracak ilaçlar yoktur, fakat yardımcı yollar vardır:
1-Sabah uyanınca yataktan kalkmadan önce, yatağın kenarında birkaç dakika oturunuz.
2-Pozisyon değiştirirken veya dönerken yavaş hareket ediniz. Yanınızda kendinizi dengelemeye yardımcı olacak bir şey bulundurunuz.
3-Yukarı veya aşağı bakmak, eğilmek, birden doğrulmak, "baş dönmesi" yapabileceği için, bu sırada yanınızda, tutunacağınız bir şey bulundurunuz.
4-Hiç bir zaman karanlıkta yürümeyiniz. Gece kalktığınızda, parlak bir ışık yakınız. Banyonuzda gece lambası bulundurunuz.
5-Yürürken fazla probleminiz varsa baston kullanınız. Unutmayınız, bu cisimlere dayanmıyorsunuz; beyninize, kol ve bacaklarınızdan giden bilgilerin artmasını sağlıyorsunuz.
6-Şeker hastalığı, göz tansiyonu, yüksek tansiyon, romatizma gibi rahatsızlığınız varsa bunları da uygun ilaç ve diyetlerle kontrol altında tutunuz.
Gürültü, Kulaklar ve Korunma
Ülkemizde geniş bir araştırma yapılmamıştır fakat Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırmada her on Amerikalı'dan birinde normal konuşmayı anlamayı engelleyecek kadar işitme kaybı olduğu bulunmuştur. "Yükses sese maruz kalmak" en sık karşılaşılan sebeptir.
"Gürültü" Gerçekten Kulaklarıma Hasar Verebilir Mi?
Evet, gürültü tehlikeli olabilir. Yeteri kadar yükses ve uzun süreli olursa, işitmenize zarar verebilir.
Gürültünün sebep olduğu hasar, sinir tipi işitme kaybı olarak adlandırılır; birçok sebep bu tip işitme kaybına yol açabilir ama gürültü kaynaklı olanın önemli bir ayrıcalığı vardır-ilerlemesi durdurulabilir veya olmadan tamamen önlenebilir.
Kulaklarımı Alıştırabilir Miyim?
Hayır. Şayet hep gürültüde büyüdüğünüz için buna alıştığınızı zannediyorsanız bu yanlıştır. Gürültü işitmenizi azaltmıştır ve hiç bir ilaç, operasyon veya işitme cihazı gürültünün kulağınızda yaptığı hasarı tam olarak düzeltemez.
Kulak Nasıl Çalışır?
Kulak dış, orta ve iç olmak üzere başlıca üç bölümden oluşmuştur. Dış kulak, kulak kepçesi ve dış kulak yolundan meydana gelmiştir. Kulak zarı, dış kulak ile orta kulağı birbirinden ayırır. Orta kulaktaki üç küçük kemikçik ses dalgalarının iç kulağa iletilmesini sağlarlar. İç kulakta işitme siniri başlar ve sesi beyine taşır.
Her türlü ses kaynağı, havaya ses dalgaları veya titreşimleri gönderir. Bunlar dış kulak yolundan geçerek kulak zarınıza çarparlar ve zarınızı titreştirirler. Titreşimler orta kulaktaki kemikçikler vasıtasıyla iç kulağa, işitme sinirine iletilirler. Burada titreşimler, sinir uyarılarına dönüşürler ve beyinde ilgili bölgeye gönderilirler. Beyin, sesi "müzik, kapı çarpması, insan sesi" şeklinde ayırarak yorumlar.
Gürültü çok şiddetli olursa iç kulaktaki sinir hücrelerini öldürmeye başlar. Gürültüye daha uzun maruz kalındıkça daha fazla işitme siniri hasar görür. İşitme sinirinizde sinir sayısı düştükçe de işitmeniz azalır. Ölü sinir hücrelerini hayata döndürmek mümkün değildir; hasar kalıcıdır.
Gürültünün Zararlı Olduğunu Nasıl Bilebilirim?
İnsanların gürültüye karşı hassasiyetleri değişir. Genel olarak şu şartlarda gürültü kulağınıza zarar verebilir: *kendinizi duymak için bağırmak zorunda kalıyorsanız *gürültü kulağınızda ağrı oluşturuyorsa *kulak çınlamanız oluyorsa *gürültüye maruz kaldıktan sonra birkaç saat hafif sağır gibi oluyorsanız.
Ses, bilimsel olarak iki türlü ölçülebilir. Sesin yoğunluk veya şiddeti ki "desibel" cinsinden ifade edilir. Frekans, sesin saniyedeki titreşim sayısıdır. Ses, alçak frekanslarda "kalın(pes)", yüksek frekanslarda "ince(tiz)" duyulur.
Sesin Frekansının Benim İşitme Kaybımla İlgisi Nedir?
Frekans saniyedeki titreşim olarak ifade edilir. İşitmenin en iyi seviyede olduğu çocuklar, saniyede 20 ile 20.000 titreşim arasındaki sesleri duyabilirler.
İnsan sesi 300 ile 4000 frekans arasındadır ve insanlar bu aradaki sesleri diğerlerinden daha iyi duyarlar. İşitme kaybı başladığında ilk önce yüksek frekanslarda duyma azalır işte bu sebepledir ki kişiler ince sesli bayan ve çocukların seslerini duymada zorlanırlar.
Yüksek frekanslardaki kayıp, sesin yapısını da bozabilir; bu yüzden kişiler işitse bile işittiklerini tam olarak anlamakta zorluk çekerler. İşitme kaybı olanlar çoğunlukla birbirine benzeyen sesleri ayırdetmede zorlanırlar.
-
--->: Kulak burun boğaz
Selim Pozisyonel Vertigo
İç kulaktan kaynaklanan en sık baş dönmesi sebebidir. Şikayetlerin, iç kulakta bir yerde, kalsiyum çökmesi sonucu olduğuna inanılmaktadır. Bu çöküntüler, yer çekimi ve baş hareketleriyle, iç kulak sıvısında serbestçe yüzmektedirler. Kendiliğinden, viral hastalığı takiben veya baş travması sonrası oluşabilir.
Bu hastalıkta, baş ve vücut pozisyonlarında değişiklikle ortaya çıkan, bazen bulantının da eşlik ettiği baş dönmesi, sersemlik hâli görülür. Şikayetler, birkaç saniye veya dakika sürer. Şikayetler ortaya çıktığında, sorumlu kulak, genellikle yere doğru dönük olan kulaktır. İşitme kaybı, kulakta basınç hissi veya çınlama gibi şikayetler görülmez.
Bu durum, selim bir durumdur, çünkü kendi kendine düzelir. Düzelme, haftalar, aylar nadiren de bir yıl sürebilir.
Denge sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Nadiren cerrahi gerekebilir.
Vestibüler Nörinit (Labirentit)
Bu hastalıkta, iç kulaktaki denge bölümünde bulunan sinir hücrelerinde şişme olur. Virüsün sebep olduğu düşünülmektedir. Kişiler, şikayetleri başlamadan önce, bir üst solunum yolu enfeksiyonu, soğuk algınlığı geçirdiklerini söyleyebilirler.
Ani oluşan baş dönmesi, bulantı, denge kaybı görülür; işitme normaldir. Şikayetler, başlangıçta şiddetlidir, kişi yürürken on gün kadar yardıma ihtiyaç gösterir ve kişinin bütün işlerini yapabilmesi, araba kullanabilmesi için de haftalar, hatta aylar gerekebilir. Kişi, başını ani olarak döndürdüğünde, geçici baş dönmesi veya sersemlik hissetmeye devam edebilir. Bu, bir yıl kadar sürebilir.
Şikayetlerin geçmesi için, denge sistemini bastıran ilaçlar kullanılır. İlaçlar, günde üç defa alındıklarında en etkili olurlar. Baş dönmesi azalmaya başladığında, ilaçlar da azaltılır ve sonunda kesilir. Nadir olarak, şikayetler bir yıldan fazla sürerse, operasyon yapılabilir.
Beyin ve diğer kulak, işlevleri üzerlerine aldıkları zaman, tam iyileşme olur. Bu süreç, bir yıl olabilir ve arada psikolojik ve fiziksel stresler, şikayetlerin geçici olarak artmasına yol açabilir. Şikayetler, stresle artsa bile, zamanla fiziksel aktiviteyi arttırmak önemlidir. Başınıza gelen şeylerin normal iyileşme süreci olduğunu bilin; kulağınıza veya iyileşmenize kötü yönde etki etmediğinizi aklınızda bulundurun.
Perilenf Fistülü
Bu rahatsızlık, uçağın inişe geçmesi, derine dalma, kafa travması gibi durumlarda ani basınç değişikliği sonucu oluşabilir. Basınç değişikliği, orta kulak ile iç kulağı birbirinden ayıran zarlarda yırtık meydana getirebilir ve iç kulak sıvısı, orta kulağa akar.
Baş hareketleri ile "baş dönmesi" ve "sersemlik hissi" oluşur. "İşitme kaybı", "kulakta basınç veya çınlama" eşlik edebilir veya etmez.
Çoğu kez bu yırtık kendiliğinden iyileşir, tedaviye gerek kalmaz. Nadir vak'alarda, baş dönmesi kalıcı hâl alır. İlerleyici işitme kaybı oluşursa, operasyon gerekebilir.
Operasyonda, bu yırtık bölgenin tespiti ve onarılması gerçekleştirilir.
Akustik Nörinom
Akustik nörinom, denge sinirinde en sık oluşan selim tümöre verilen isimdir. Tümör, çok yavaş büyür, bu yüzden şikayetler belirgin olmadan yıllar boyu sürüyor olabilir.
"Baş dönmesi", genellikle görülmez, çünkü tümör yavaş yavaş büyür, beyin ve diğer kulak, onun görevini üstüne alır. Bunun yerine hasta, dengesizlik hissine kapılabilir. Ortaya çıkan ilk şikayet "kulak çınlaması" olabilir. Çınlama, büyüyen tümörün siniri uyarmasıyla ortaya çıkar. Tümör büyüdükçe sinirin işitme bölümü de etkilenir ve işitme azlığı ortaya çıkar.
Teşhis, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonanslı tetkikler ile konur.
Tedavi, tümörün operasyonla çıkartılmasıdır.
Yaşlılığa Bağlı Baş Dönmesi
Yaşlılıkta oluşan birçok değişiklik gibi, dengeyi sağlamakla görevli sistemlerde de değişiklikler olur.
Dengeyi etkileyen değişiklikler: Yaşlılarda, işitmenin azalması gibi, denge sinirinde de, "dönme, ivmelenme" gibi değişikliklere olan hassasiyette azalma olur. Sinirdeki uyarılarda azalma olabilir veya beyin kendisine gelen uyarıları tam olarak değerlendiremeyebilir; her iki durumda da, rahatsızlık, kendini baş dönmesi olarak ortaya koyar.
Görüşte azalma, bulanık görüş veya yakın bakışta göz yorgunluğu da buna eklenir. Gözdeki lenslerin elastikiyetinin azalması buna yol açar ve bifokal gözlüklerle bu durum düzeltilebilir. Göz tansiyonu, katarakt gibi durumlar da görmeyi etkileyerek, beyine giden bilginin azalmasına yol açarlar.
Kol ve bacaktaki kaslarda, liflerde, eklemlerde bulunan sinir uçlarında da değişikler olur. Omurgada ileri derecede eğim oluşabilir veya genel kas kütlesi azalmış olabilir. Şeker hastalığı, romatizma gibi hastalıklar, el ve koldaki his sinirlerinin zayıflamasına yol açarlar, böylece, vücud pozisyonu hakkında beyine iletilen bilgilerde azalma olur.
-
--->: Kulak burun boğaz
Desibel Nedir?
Sesin şiddeti desibel (dB) cinsinden ölçülür. "0" desibel insan kulağının işitebileceği en düşük ses olarak kabul edilir. "180" dB ise roketin fırlatılış anında çıkardığı ses olarak ölçülür.
Desibeller logaritmik olarak artar ve azalır. Bu şu anlama gelir. 20 dB, 10 dB'den 10 kat daha şiddetlidir. 30 dB, 10 desibelden 100 kat daha şiddetlidir.
Yaklaşık ses Örnek
seviyesi (dB)
---------------------------------
0 İnsan kulağının duyabileceği en düşük ses
30 Fısıltı, sessiz konuşma
60 Normal konuşma, dikiş makinası, daktilo
90 Ağır vasıta trafiği, günlük maksimum insan 8 saat maruz kalmalıdır (insanların % 90'nını korur)
100 Elektrikli testere, asfalt delme makinası, (korunmasız olarak günde iki saat maruz kalınabilinir)
115 Yüksek sesli roket veya rock konserleri (günde maksimum 15 dakika maruz kalınabilir)
140 Silah sesi, jet motoru, (korunmasız kulaklarda ağrı oluşturur. Kulak korunmadan bu sese izin verilmemelidir)
Desibeller Kulağımı Etkilemeden Ne Kadar Yüksek Olabilir?
Uzmanlar 85 desibel üzerindeki sese sürekli maruz kalmanın tehlikeli olabileceğinde anlaşmışlardır.
Duyduğum Sesin Süresinin, İşitmemi Etkileme Tehlikesi İle Bir İlgisi Var Mıdır?
Kesinlikle vardır. Yükses şiddette sese ne kadar uzun süre maruz kalırsanız, işitmenizde o kadar fazla hasar oluşur. Aynı zamanda ses kaynağına ne kadar yakın olursunuz o kadar fazla etkilenirsiniz.
Her silah sesi, yakındaki kişilerin işitmesinde hasar meydana getirebilir. Uzun namlulu silahlar ve top daha şiddetli ses çıkardıkları en kötüleridir. Fakat oyuncak silahlar bile şayet yakınsanız işitmenizde hasar meydana getirebilirler.
Son zamanlarda gençlerde yapılan araştırmalar önemli ölçüde alarm vermektedir. Çok gürültülü diskolar ve kulaklıklarla yüksek sesli müzik dinlemek bunun sorumlusu olabilir.
Gürültü, İşitmemin Dışında Daha Fazla Bir Zarar Verebilir Mi?
Gürültüye maruz kalındıktan sonra ortaya çıkan kulak çınlaması çoğunlukla kalıcıdır. Bazı kişilerin, yüksek ses karşısında endişe ve hassasiyeti artabilir, nabız ve kan basıncında artış olabilir veya mide asit salgısında artış görülebilir.
"Yüksek gürültü" ayrıca iş ortamında dikkati dağıtarak verimi düşürebilir.
İşitme Koruyucular Kullanmalı Mıyım?
Şayet çok gürültülü bir ortamda çalışıyorsanız, işitme koruyucuları kullanmalısınız. Ayrıca çok gürültülü bir alet veya silah kullanırken de kullanmalısınız.
İşyerinde günde sekiz saatten fazla 85dB veya yukarısında gürültüye izin verilmemelidir. Çalıştığınız yerde ortalama ses şiddeti sekiz saat süre ile 90 dB'den yüksek ise işitme koruyucuları kullanmalısınız.
İşitme Koruyucuları Nelerdir ve Ne Kadar Etkilidirler?
Bu koruyucular zara ulaşan sesin şiddetini azaltmaya yararlar. İki türde karşımıza çıkarlar: kulak tıkaçları ve kulaklıklar.
Kulak tıkaçları dış kulak yoluna takılan ve sesin şiddetini önleyen tıkaçlardır. Bunların etkili olabilmesi için kulak yolunu tam tıkamaları gerekir. Çeşitli boyutlarda satılmaktadırlar. Kullanırken temiz olmalarına ve dış kulak yolunu tahriş etmemelerine titizlik gösterilmelidir.
Kulaklıklar bütün kulağı kaparlar ve bir bant ile iki kulaklık birbirine bağlıdır. Etkili olması için kulak kepçesini sıkıca kapatması gerekir.
Tam uygulanan kulak tıkaçları ve kulaklıklar sesin şiddetini 15 ile 30dB kadar azaltırlar. İkisi birbirine eşit etkili olsa da kulak tıkaçları düşük frekanslarda daha fazla, kulaklıklar yüksek frekanslarda daha fazla etkilidirler.
Beraber kullanıldıklarında ek olarak 10-15dB daha fazla koruma sağlarlar. Gürültü 105dB'den yüksekse beraber kullanımları önerilir.
Niçin Kulaklarımı Sadece Pamuk İle Kapatamam?
Kulak kanalına sokulan basit pamuk ve kağıtlar sesi çok etkili önleyemezler sadece 7dB kadar şiddeti azaltırlar.
İşitme Koruyucularının Genel Problemleri Nelerdir?
Bu tür işitme koruyucu kullanan işçilerin faydalanmaları gereken koruyuculuğun yarısından daha azı ile korundukları bulunmuştur. Bunun sebebi koruyucuların uygun ve sürekli kullanılmamalarıdır.
Sekiz saat devamlı kullanıldığında 30dB koruma getiren koruyucular mesela sadece bir saat takılmazlarsa koruyuculukları 9dB'e düşmektedir.
Koruyucular yıpranmış veya yırtılmışsa kişiler yaklaşık 1000 kat daha fazla ses enerjisine maruz kalmaktadırlar.
Bunlara ek olarak, gürültüye maruz kalma, birikim yapar. Evde veya oyunda karşılaşılan gürültü de günlük limite eklenmelidir. İşyerinde maksimum günlük doza ulaşılmışsa sonradan gürültülü bir ortamda bulunmak veya yüksek sesli müzik dinlemek güvenlik limitini geçmeye sebep olur.
İşitme Koruyucular Kullanırken Diğer İnsanları veya Makinelerin Sesini İşitebilir Miyim?
Güneş gözlükleri nasıl görüşü daha kolaylaştırırsa, işitme koruyucular da etraftaki gürültüye rağmen konuşmaların daha net anlaşılmasına yardımcı olurlar. Gürültü olmayan bir ortamda bile işitme koruyucu kullanan kişiler normal bir konuşmayı duyabilirler.
İşitme kaybı ve dil problemi olan kişilerde, işitme koruyucular önemli etki yaratmazlar ki zaten bu kişiler işitmelerinin daha fazla bozulmaması için koruyucu kullanmalıdırlar.
Bazen "işitme koruyucu kullanan işçilerin makinenin bozuk ses çıkardığını duymadıkları" iddia edilir, fakat işçiler bir süre sonra buna alışırlar ve ses değişikliğini farkederler.
Şayet İşitmem Halihazırda Hasar Görmüşse Ne Olabilir? Ne Yapabilirim?
İşitme kaybı, genellikle yıllar içerisinde gelişir. Ağrısız ve yavaş yavaş olduğu için farkına varmayabilirsiniz. Uzun süre yükses sese maruz kalmayla ortaya çıkan "çınlama" sesini farkedebilirsiniz. Özellikle gürültülü ortamlarda insanların ne dediğini anlamayabilirsiniz. Bu durum yüksek frekans işitme kaybının başlangıcı olabilir ve işitme testinizin yapılması gerekir.
Bazen bu durumlara sadece bir kulak kiri veya kulak iltihabı yol açar ve kolayca tedavi edilebilir. Fakat gürültünün yol açtığı işitme kaybı da olabilir. Bu durum kalıcı olduğu için tedbirin elden bırakılmaması gerekir. İşitme kaybınızdan şüphe ettiğinizde kulak, burun, boğaz hekimine başvurunuz. Doktorunuz işitme probleminizi ortaya koyacak ve en iyi tedavi yöntemini önerecektir.
Meniere Hastalığı
"Meniere Hastalığı" Nedir?
İç kulağın bir hastalığıdır. Sebebi tam olarak bilinmese de iç kulakta bir bölmedeki sıvının yüksek basınca ulaşmasından oluştuğu düşünülmektedir. İç kulaktan kaynaklanan baş dönmesinin en sık sebeplerinden birisidir. Çoğu vak'ada tek kulak etkilenir fakat %15 vak'ada iki kulak da etkilenmiş olarak ortaya çıkabilir. Bu hastalık tipik olarak 20 ile 50 yaşları arasında başlar. Erkek ve kadında eşit oranda görülür.
Ne Tür Rahatsızlıklar Verir?
Verdiği rahtsızlıklar:
*Aralıklı baş dönmesi (bir şeyin etrafında çevriliyormuş gibi)
*İşitme kaybı
*Kulak çınlaması (kulakta gürültü, vızıltı veya zil sesi)
*Etkilenen kulakta dolgunluk hissetmek
Meniere hastalığının en kötü rahatsızlığı baş dönmesidir. Bir hareket olmadığı halde hareket varmış gibi algılanır. Baş dönmesi sıklıkla iç kulak rahatsızlığından ortaya çıksa da, merkezi sinir sistemi bozukluklarından da kaynaklanabilir.
Meniere'deki baş dönmesi ataklar halinde olur ve dengesizlik hissi, bulantı ile kusma buna eşlik eder. Baş dönmesi 20 dakikadan 2 saate kadar sürebilir hatta bazen daha uzun olabilir. Ataklar esnasında kişi günlük işlerini yapamayacak duruma gelir. Sonrasında uyku bastırır ve sersemlik hissi günlerce sürebilir.
Hastalığın başlangıcında, özellikle pes tonları tutan bir işitme kaybı olabilir fakat genellikle zaman içerisinde bütün tonları tutan işitme kaybı gelişir. Yüksek tondaki sesler kişiye rahatsızlık verir ve normal olarak algılanmayabilir.
Meniere hastalığındaki "çınlama" ve "kulakta dolgunluk hissi" değişkendir, işitme kaybı ile birlikte olabilir, devamlı olabilir veya ataklar sırasında, öncesinde ortaya çıkabilir.
Bu hastalığın verdiği rahatsızlık çok az olabileceği gibi, kişinin günlük işlerini yapmasına izin vermeyecek kadar özellikle şiddetli baş dönmeleri şeklinde de olabilir.
Nasıl Teşhis Konur?
Hekiminiz, şikayetleriniz hakkında detaylı bilgi alacaktır. Atakların sıklığı, şiddeti, süresi, işitme kaybınız, kulak dolgunluğunuz araştırılacaktır. Frengi, kabakulak veya geçmişte geçirmiş olduğunuz hastalıklar, göz iltihabı, alerji veya geçmişte kulak operasyonu geçirip geçirmediğiniz sorulabilir. Genel sağlık, şeker hastalığı, kan kolesterol düzeyi, tiroid bezi, sinir sistemi ve duygu durumunuz ile ilgili sorular sorulacaktır. Bu durumları araştırmak için testler istenebilir. Ataklar olmadığı zaman kulak, baş ve boyun muayeneniz normaldir.
İşitme testinizde, etkilenen kulakta tipik olarak "sinir tipi işitme kaybı" ortaya çıkar. Bu kulakta işitilenlerin anlaşılma yüzdesi azalmıştır. Denge testleriniz yapılabilir. Hastaların yaklaşık %50'sinde etkilenen kulaktaki denge fonksiyonu azalmıştır.
İç kulak basınç testleri, işitme yollarının testleri, bilgisayarlı tomografiniz veya manyetik rezonans filmleriniz işitme ve denge yollarında bir tümör olup olmadığının araştırılması için istenebilir. Bu tür tümörler nadirdir fakat Meniere hastalığındaki gibi şikayetlere sebep olabilirler.
Hekiminiz Ne Tür Tedavi Uygular?
Diyet ve İlaç: Bazı hastalarda tuzsuz diyet ve idrar söktürücü ilaçlar atakların sıklığını azaltabilirler. İdrar söktürücülerden tam randıman alabilmek için, ilacınızı düzenli almanız ve tuz kısıtlaması yapmanız önemlidir.
Böş dönmesi için kullanılan ilaçlar geçici bir rahatlık sağlayabilirler. Bazen "bulantı" için ilaç verilebilir. Bulantı ve baş dönmesi için kullanılan ilaçlar uyku hâli verebilirler.
Yaşam Biçimi: Kafein, alkol ve sigaradan kaçınınız. Düzenli uyku ve yemek alışkanlığı edininiz. Aşırı yorgunluktan kaçınarak hareketli bir yaşam tarzı edininiz. "Stres" baş dönmesini ve çınlamayı artırabilir. Stresten kaçınmak ve psikoterapi önerilebilir.
Tedbirler: Uyarınız olmadan baş dönmeniz oluyorsa, araba kullanmayınız. Merdiven çıkma, yüzme gibi durumlarda tedbirli olunuz.
Ne Zaman Operasyon Önerilir?
Baş dönmesi atakları, gerekli tedbirler ve ilaçlarla önlenemiyorsa, aşağıdaki operasyonlardan biri önerilebilir:
1-İç kulaktaki belli bir bölgenin açılması ile basıncın düşürülmesi operasyonu, çoğunlukla işitmeyi engellemeyen bir operasyon türüdür. Baş dönmesi atakları, vak'aların yarısı ile üçte ikisinde kontrol altına alınır fakat her vak'ada kontrol edilemeyebilir. Bu işlemden sonraki kendine gelme süresi diğer işlemlere göre daha kısadır.
2-Denge siniri iç kulağı terkettiği yerde kesilebilir. Bu operasyonda baş dönmesi atakları çoğunlukla önlenebilir ve işitme korunur.
3-Etkilenen kulakta hem işitme hem de denge sinirleri harap edilebilir. Bu operasyon kişide zaten hastalıktan dolayı işitme azalmışsa yapılır. Baş dönmesi ataklarının kontrolünde en yüksek başarı oranını verir.
Bazı durumlarda diğer operasyonlar ve tedavi yöntemleri önerilebilir. Şayet operasyon gerekiyorsa bunun riskleri ve faydaları kişi ile iyice konuşulur. Meniere hastalığıda tedavi olmasa bile baş dönmesi atakları hemen hemen bütün vak'alarda kontrol altına alınabilir.
YÜZÜCÜ KULAĞI
Kulak Kaşıntısı ve Mantar Enfeksiyonu
"Yüzücü Kulağı" Ne Demektir?
Dış kulak yolu iltihaplarından birine verilen isimdir. Kulağın mantar enfeksiyonu da denir. Bazen mantarlar tarafından oluşturulsa da, özellikle ağrılı vak'alarda doğada sık rastlanan bir bakteri tarafından oluşturulur.
Nasıl Korunursunuz?
Su kulağınıza girdiğinde beraberinde mantar ve bakterileri de getirebilir. Çoğunlukla su geri gelir, kulak kurur ve bakteri ile mantarlar problem oluşturmazlar. Fakat su bazen dış kulak yolunda hapsolur ve buradaki cildi yumuşatır. Nemli ortamda bakteri ve mantarlar ürer, beslenir ve kulağı iltihaplandırabilirler.
Başlangıçta kulaklarda tıkanıklık hissedilir ve kaşıntı olabilir. Kısa zamanda dış kulak yolu şişer, tıkanır ve bazen süt gibi bir akıntı olur. Çok ağrı yapmaya başlar. Kulak kepçesi ve önü çok hassaslaşır. İltihap bu duruma geldiğinde hekim tedavisi gerekir. Bu, boyun bezleri şişerse de geçerlidir.
Kulağınızda su hapsolduğunu hissettiğinizde koruyucu antiseptik damlalardan kullanarak bütün bu olaylar zincirini önleyebilirsiniz.
Şayet kulak hekiminiz kulak zarınızın normal ve güvenli olduğunu söylerse, yüzme sonrası kulak damlalarınızı kullanabilirsiniz. Basit alkol damla kullanmak önerilebilir. Alkol, suyu emer, dış kulak yolunun kurumasına yardımcı olur ve aynı zamanda yüzücü kulağında oluşabilecek bakteri ve mantarları öldürebilir. Asetik asit ihtiva eden beyaz sirke de kullanılabilir. Eczaneden alkol veya sirkeyi muhafaza edecek damlalık alabilir ve çantanızda taşıyabilirsiniz.
"Yüzücü Kulağı"ndan Korunmak
Şayet yüzme, duş veya banyo sonrası kulağınızda suyun hapsolduğunu veyahut kulağınızın nemli kaldığını hissederseniz, bu kulağınız yukarıda kalacak şekilde başınızı eğiniz ve kulak kepçenizi yukarı ve geriye doğru çekerek damlalarınızı damlatınız.
Damlaların heryere ulaşmasını sağlamak için kulağınızı ovalayınız, daha sonra kulağın kuruması için kulağınızı aşağı yönde çeviriniz.
Şayet kulak probleminiz tekrarlayan bir eğilim gösteriyorsa, kulak, burun, boğaz hekiminiz yüzmeden önce kulaklarınızı nasıl koruyacağınızı anlatacaktır.
Dikkat!
Şayet kulağınız hâlen iltihaplı, kulak zarınız delinmiş veya önceden delik ise, hasar görmüşse veyahut kulak operasyonu geçirmiş iseniz, yüzmeden ve kulak damlası kullanmadan önce kulak, burun, boğaz hekimine danışmanız lazımdır.
Kulaklar Neden Kaşınır?
Kaşınan her türlü kulak, kişiyi deli eder. Ani oluşan kaşıntılara sıklıkla mantar enfeksiyonu sebep olur, daha uzun süreli durumlarda sıklıkla kronik dermatit denilen deri inflamasyonu kaşıntının sebebidir. Başta oluşan kepek gibi dış kulak yolunda da kuru, ince ve bol miktarda kepek oluşabilir, buna "seboreik dermatit" adı verilir. Bazı kişiler, yiyeceklerinde değişiklik yaparak (yağlı yiyecekler, karbonhidratlar, çikolata gibi yiyeceklerden uzak durarak) bu durumun önüne geçebilirler. Hekimler kulaklar kaşındığında genellikle yağlı veya kortizonlu damlalar önerirler. Uzun süreli tedavisi olmasa da kontrol altında tutulabilirler. Nadir olarak kulak kaşıntısı alerjik de olabilir ve bu durumun tedavisi farklıdır.
Kaşıntılı, kepekli kulaklar veya kulak akıntısının biriktiği kulaklar, "yüzücü kulağı"nın gelişmesine yatkındırlar. Bu kişiler özellikle kulakları ıslak kaldığında koruyucu kulak damlaları kullanmaları konusunda bilinçli olmalıdırlar. Yüzme mevsimi başlamadan önce kulaklarını temizletmeleri de çok yardımcı olur.
Tatarcık, Sinek ve Yabancı Cisimler?
Kulak içerisine giren birçok böcek vardır, tatarcık, güve, hamamböceği bunların başında gelir. Tatarcıklar kulak akıntısı içerisinde hapsolur ve uçamazlar. Daha büyük böcekler kulak içerisinde dönemezler ve geri çıkamazlar. Bu yüzden sürekli hareket ederek kişide kulak ağrısına, sese ve korkuya sebep olurlar.
Tatarcıklar ılık su ile yıkanarak kolayca çıkartılabilirler (Yıkadıktan sonra hem kulağın kuruması hem de antiseptik amaçla alkol damlatmayı unutmayınız). Büyük böcekler için ilk yapılacak şey kulağın mineral yağ ile doldurulmasıdır, yağ böceğin nefes deliklerini tıkayarak ölmesine sebep olur. Bu durum 5 ilâ 10 dakikada gerçekleşir. Bundan sonra böceğin çıkartılması için hekime başvurmanız gerekir.
Boncuklar, kalem uçları, silgiler, plastik oyuncak parçaları, kuru fasulyeler çocukların kulaklarına soktukları sık yabancı cisimlerdendir. Bunların çıkartılması çok hassas bir iştir ve mutlaka bir kulak burun boğaz hekimince yapılmalıdır.
-
--->: Kulak burun boğaz
Kulaklar, Yükseklik ve Uçak Yolculuğu
Uçak yolculuğu sırasında niçin kulaklarınızda "pop" diye bir basınç hissettiğinizi hiç merak ettiniz mi? Veya niçin basınç hissetmediğiniz zaman kulak ağrınız olduğunu düşündünüz mü? Uçaklar inişe geçtiğinde çocukların niçin yaygara çıkartıp ağladığını hiç merak ettiniz mi?
Uçak yolculuğu sırasında karşılaşılan en sık tıbbi problem kulak problemleridir. Çoğunlukla basit rahatsızlıklar olur, nadiren geçici ağrı ve işitme kaybı oluşur. Bu broşür uçak yolculuğunuz esnasında karşılaştığınız hafif kulak problemlerinizi ve nasıl korunacağınızı anlamanız için hazırlanmıştır.
Yapı
Kulak genel olarak üç bölüme ayrılır:
a)Dış kulak: Başın yan tarafında görülen kulak kepçesi ile içeriye kulak zarına kadar devam eden dış kulak yolundan oluşur.
b)Orta kulak: Kulak zarı ile iç kulak arasında kalan ufak boşluktur. Burada üç adet kemikçik, kulak kemiğinin hava boşlukları bulunur.
c)İç kulak: Kulak kemiğinin iç kısmında bulunan ve işitme ile denge sinir uçlarını ihtiva eden bölümdür.
Hava yolculuğu sırasında probleme yol açan, orta kulak bölümüdür. Ufak bir hava boşluğu olduğu için, basınç değişikliklerinden etkilenir.
Normal olarak her yutkunduğunuzda (veya ikinci üçüncü yutkunduğunuzda) kulaklarınızda ufak bir çıt sesi veya basınç oynaması hissedersiniz. Bu esnada geniz ile orta kulak arasındaki östaki borusu vasıtası ile orta kulağınıza hava kabarcığı geçmiştir. Orta kulaktaki hava burayı döşeyen doku tarafından sürekli emilir fakat "östaki borusu" her yutkunuşta sürekli hava sağlar. Bu sayede kulak zarının her iki tarafındaki hava basıncı eşitlenir. Şayet bir şekilde basınç farkı oluşursa, kulaklar tıkalı imiş gibi hissedilir.
Östaki Borusu ve Kulakların Tıkanıklığına Neler Sebep Olur?
Östaki borusu, birçok sebepten dolayı tıkanabilir veya ağzı kapanabilir. Bu durumda, orta kulak basıncı eşitlenemez.
Orta kulaktaki hava sürekli emilir ve yenilenemediği için vakum oluşur, kulak zarı içeri doğru çöker. Gergin kulak zarı normal olarak titreşemez ve sesler donuk, az gelir. Kulak zarının gerginleşmesi de ağrı oluşturabilir. Şayet bu durum bir süre devam ederse, ota kulaktaki basıncı eşitleyebilmek için, orta kulağı döşeyen dokudan kan serumuna benzer bir sıvı sızarak burayı doldurur. Bu duruma "orta kulakta sıvı", "seröz otit" veya "aero-otit" ismi verilir.
Östaki borusunu tıkanmasına yol açan en sık sebep basit soğuk algınlığıdır. Sinüs iltihapları ve burun alerjileri de (saman nezlesi gibi) sık sebeplerdendir.
Östaki borusu ve onu döşeyen döşeyen doku, burun ve genizin devamıdır. Bu devamlılıktan dolayı çoğunlukla burunun tıkalı olması, kulakların da tıkalı olmasına ve böyle hissedilmesine sebep olur.
Östaki borusunun tıkanmasının bir diğer sebebi dokularda şişliğe yol açan orta kulak iltihaplarıdır.
Östaki borusu yetişkinlere göre daha dar olduğu için çocuklar tıkanıklığa daha yatkındırlar.
Hava Yolculuğu Nasıl Problem Yaratır?
Hava yolculuğu esnasında ani basınç değişiklikleri olur. Bu basınç değişikliklerinin eşitlenmesi için östaki borusunun o esnada hemen açılıp kapanabilmesi lazımdır. Bu olay özellikle uçak inişe geçtiğinde görülür.
İlk dönemde basınç eşitlenmesi sağlanamayan uçaklarda bu gerçek bir problem oluşturmaktaydı. Günümüzde bu olay en aza düşürülmüştür. Buna rağmen hâlâ bazı önlenemeyen basınç değişiklikleri olabilmektedir.
Gerçekte, basınç değişikliğine yol açan her türlü durum problem yaratır. Aynı durumla, yüksek binalarda hızla hareket eden asansörlerin içinde veya suya dalarken karşılaşırsınız. Derine dalan dalgıçlara ve pilotlara bu durumla nasıl başedecekleri öğretilir. Siz de kendi metodunuzu öğrenebilirsiniz.
Kulaklarınızın Tıkanmasını Nasıl Önlersiniz?
Yutma işlemi östaki borusunu açan kasları harekete geçirir. Sakız çiğnerken veya naneli şeker yerken daha sık yutkunursunuz. Bunlar inişe geçmeden önce yapılabilecek iyi egzersizlerdir. Esnemek daha bile iyidir. Esnerken bu kas daha iyi uyarılır. İniş sıasında uyumamaya dikkat etmeniz gerekir çünkü uyurken yutkunma işlemi çok yavaşlar (uçuş ekibi inişe geçildiğinde sizi uyandırmak ister).
Şayet yutkunmak ve esnemek etkili değilse şu metod en iyi sonucu verir: 1)Burun kanatlarınızı elinizle sıkıca kapatınız 2)Ağızdan kuvvetli bir soluk alınız 3)Ağzınız ve burnunuz kapalı olduğu halde bu nefesi yanak ve yutma kaslarınızı kullanarak dışarı üflemeye çalışınız, böylece basınçlı hava östaki borusundan orta kulağa geçebilir. Kulağınızda basınç veya ses hissttiğinizde başardınız demektir. İniş sırasında bunu birçok kez yapmanız gerekebilir.
Bebekler bu işlemi yapamazlar fakat bir şey emerlerse rahatlarlar. İniş sırasında bebeğinizi emziriniz veya besleyiniz ve uyumalarına müsaade etmeyiniz.
Hangi Tedbirleri Almalısınız?
Kulaklarınuıza hava ile basınç yaparken karnınızı ve göğsünüzü kullanmayınız çünkü bu durumda çok fazla basınç oluşur. Uygun basınç sadece yanak ve yutma kaslarınızı kullanarak sağlanır.
Soğuk algınlığınız, sinüs iltihabınız veya alerjiniz varsa en iyisi uçuşu ertelemektir.
Son günlerde bir kulak müdahalesi geçirmişseniz, doktorunuzdan uçuş hakkında bilgi alınız.
Burun Açıcı İlaçlar ve Burun Spreyleri?
Deneyimli yolcular inişe geçmeden yaklaşık bir saat önce burun açıcı bir ilaç veya sprey kullanırlar. Bu ilaçlar kulağa giden dokuları büzerek orta kulak havalanmasına yardımcı olurlar. Aynı sebepten dolayı alerjisi olan kişiler de alerji ilaçlarını uçuş öncesi almalıdırlar.
Burun açıcı ilaçların yüksek tansiyonu, kalp problemi, kalp ritm bozukluğu, tiroid hastalığı, aşırı sinirliliği olan kişilerce kullanılmadan önce mutlaka bir hekime danışılması gerekmektedir. Aynı şekilde hamile bayanlar da hekimlerine danışmalıdırlar.
Kulaklarınız Açılmazsa Ne Yapılmalı?
İnişten sonra da basınç eşitleyici hareketler yapabilir ve burun açıcı ilaçlara devam edebilirsiniz (burun açıcı spreyleri kullanmayı alışkanlık haline getirmeyiniz ve uzun süre kullanmayınız aksi takdirde daha fazla tıkanıklığa yol açabilirler). Kulaklarınız hâlâ açılmıyor ve ağrıyorsa kulak hekimine başvurmanız gerekir. Hekiminiz, kulak zarınızı çizerek orta kulağınızdaki basıncı veya sıvıyı boşaltmaya ihtiyaç duyabilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Larenks anomalileri
Doç. Dr. Oğuz BASUT
Süt çocukları ve küçük çocuklarda görülen anomaliler
Stenozlar, membranlar ve larengomalasilerde solunum sıkıntısı ön plandadır, fistüller ve yarık oluşumlarda disfaji, öksürük ve aspirasyon, vokal kord paralizileri ve larengeal asimetrilerde ise disfoni ağırlıklı bulgudur.
Larengomalasi
İnspirasyon sırasında larenks girişinin kollapsı ile stridora neden olan bir durumdur. Supraglottik larenks iskeletinin yumuşak kıkırdak yapılarıyla birlikte yetersiz kalsifikasyona bağlı olgunlaşma bozukluğudur. En sık görülen konjenital larenks anomalisidir ve tüm larenks anomalilerinin %60-75’ini oluştururlar. Muayenesinde epiglot omega şeklinde ve yumuşak yapıdadır.
Semptomlar:
-Konjenital stridor (8. aya kadar artarak devam eder, 9. ayda plato yapar sonra yavaş yavaş düzelir)
-Beslenme sırasında daha kötüleşir
-Hayatı tehdit eden solunum sıkıntısı nadirdir.
Tedavi:
-2 yaşına kadar lareksin matürasyonu ile hastalık spontan olarak düzelir
-Anne-babaya hastalık hakkında detaylı bilgi anlatılmalı ve bebeğin beslenmesi için 3-4 yutkunmadan sonra nefes alması gerektiği söylenmelidir.
Konjenital larenks paralizileri
Larenkste ikinci sıklıkta görülen bu anomali genellikle tek kord vokali etkiler. Çoğunlukla damarsal anomalilere (Arnold Chiari’ye en sık eşlik eden malformasyondur) ve doğum travmasına bağlı olarak ortaya çıkarlar ve tek taraflı olduğunda da tedavi gerektirmezler.
Konjenital subglottik stenoz
Üçüncü sıklıkta görülen larenks anomalisidir. Gebelik sırasında larenksin yeterince rekanalize olamamasından kaynaklanır. Nedeni genellikle krikoid kıkırdaktaki bir anomalidir.
Semptomlar:
-Hafif stenozlarda efor dispnesi
-Ağır stenozlarda konjenital stridor
Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonları seyri sırasında mukozada meydana gelen ödem nedeniyle dispnenin şiddeti artar.
Tedavi:
-Asemptomatik olguların dışındaki olgularda tedavi cerrahi olarak stenotik bölgenin açılmasıdır.
Atreziler
Vokal kordlarda kaynaşma, lümenin membran oluşumu sonucu tıkanması veya larenks/trakea bölümlerindeki eksik oluşumlara bağlıdır. Doğumdan sonra birkaç dakika içerisinde tanısı konup tedavi edilmezse hayatla bağdaşamaz.
Semptomlar:
-Doğum sonrası başlayan apne
-Hızla artan siyanoz
-Solunum bozukluğu
Tedavi:
-Trakeotomi
-Atrezik bölgenin distalinden hava yoluna genişçe bir iğnenin sokulması
Subglottik hemanjiom
Bu hastaların yarısında ciltte de hemanjiomlar bulunmaktadır. Böyle durumlarda dispnesi olanlarda subglottik bölgede de hemanjiom olabileceği hatırlanmalıdır.
Semptomlar:
-İnspiratuar stridor
-Solunum sıkıntısı
Tedavi:
-Trakeotomi
-Spontan düzelmenin beklenmesi
-Sistemik kortikosteroid tedavisi
-Endoskopik cerrahi ya da lazer ile eksizyon
-Kriyoterapi tedavi seçenekleridir.
Larengeal web
Nadir bir anomalidir. Vokal kordlar arasında ve çoğunlukla ön tarafında bulunan doğumsal bir perdenin olmasıdır.
Semptomlar:
-İnspiratuar stridor
-Solunum sıkıntısı
Tedavi:
-Endoskopik cerrahi ya da lazer ile eksizyon
-Kalın ise açık cerrahi ile web’in rezeksiyonu
Erişkinlerde görülen anomaliler
Larengoseller
Larenks ventrikül mukozasının bir hava kesesi oluşumu ile birlikte larenksin ya içine (internal larengosel) veya tirohyoid membranın zayıf bir noktasından geçerek dışına (eksternal larengosel) fıtıklaşmasıdır. Supraglottik hava basıncının artışı kolaylaştırıcı faktördür (örn. Cam üfleyicileri, trompetçi ve kronik öksürük)
Semptomlar:
-İnternal: Ses kısıklığı, dispne, yutma güçlüğü
-Eksternal: Yutma güçlüğü, öksürme sırasında boyunda şişlik
Tedavi:
-Sadece semptomatik lezyonlar tedavi gerektirir
-Endoskopik marsupializasyon yada açık cerrahi eksizyon yapılabilir
Sulcus Vokalis
Vokal kordların serbest kenarlarında tek veya çift taraflı vokal kord boyunca oluk vardır. Malignite insidansları yüksektir.
Semptomlar:
-Ses kısıklığı
-
--->: Kulak burun boğaz
larenks gırtlak kanseri
Gırtlak Kanseri
Gırtlak kanserleri erkeklerde tüm kötü huylu tümörlerin yaklaşık %2.5’ini, kadınlarda tüm kötü huylu tümörlerin ise %0.5’ini oluşturur. Günümüzde sigara kullanım oranının kadınlarda da artması bu oranı biraz daha artırmıştır. Genellikle 60 yaş civarında görülür. Literatürde 20 yaşın altında ve çocuklarda birkaç vaka bildirilmiştir. Gırtlak kanserlerinin %40’ı supraglottik (ses tellerinin üzeri) bölgede, %59’u glottik (ses tellerinde) bölgede ve %1’i de subglottik (ses tellerinin altı) bölgede oluşmaktadır. Gırtlak kanseri için risk faktörleri arasında sigara, alkol, mesleki faktörler, radyasyon ve son yıllarda oldukça popülerlik kazanan larengofarengeal reflü yer almaktadır. Sigaranın alkolle birlikte kullanımı özellikle supraglottik kanser gelişiminde sinerjistik etki yapar.
Gırtlak kanserinin başlıca bulgusu ses kısıklığıdır. Bu bulgu özellikle glottik seviyedeki kanserler için geçerlidir. Buna karşın supraglottik seviyedeki kanserlerde yutma güçlüğü, kulağa vuran ağrı ve boğazda yabancı cisim hissi ön plandadır. Geniş ülsere tümörlerde ağızdan kan da gelebilir. Kesin tanı biyopsi ile konulur. Kanserin bulunduğu bölgeye ve büyüklüğe göre çeşitli cerrahi tedavi protokolleri vardır. Gırtlak kanseri nadiren uzak dokulara yayılır. Bu oran yaklaşık %1-4 arasındadır. İlerlemiş gırtlak kanserlerinde uzak dokulara yayılma ihtimali artar. En sık akciğerlere yayılır.
Sonuç olarak ses kısıklığının tedavisi nedene yöneliktir. Ses kısıklıklarının büyük bir çoğunluğu ses istirahati ve sesin kullanımının yeniden düzenlenmesi ile tedavi edilebilir. Ses kısıklığının 2-3 haftadan uzun sürmesi durumunda mutlak suretle bir KBB uzmanına baş vurulması gerekmektedir
Meniere Hastalığı
Meniere Hastalığı Nedir: Meniere hastalığı iç kulakta bulunan ve dengeden sorumlu sıvılardaki basınç artışının neden olduğu ve en önemli bulgusunun ataklar halinde baş dönmesi olduğu bir hastalıktır. İç kulak sıvılarındaki bu basınç artışının sebebi genellikle belli değildir. Ancak sıvı üretimi, atılımdan fazla olursa ya da sıvıların boşaldığı kanallarda tıkanıklık olursa basınç artışı gelişebilir. Son zamanlarda belli allerjik reaksiyonlarında rol oynadığı düşünülmektedir. Meniere hastalığının sıklığı 100000’de 40-100 arasında değişir. Her yaşta görülebilmesine rağmen 40 yaş civarında başlaması daha sıktır. %20 civarında iki kulak birden hastalanır.
Ne Gibi Belirtiler Yapar: Meniere hastalığının başlıca belirtileri baş dönmesi, kulak uğultusu, işitme kaybı ve kulakta dolgunluk hissidir. Baş dönmesine bulantı ve kusma eklenebilir. Baş dönmesi ani başlangıçlı, 20 dakika ile 24 saat arasında sürebilen ve bulantı-kusma ile birliktedir. Ancak genellikle 2 saatin altında sürer. Baş dönmesi başlamadan önce bazen kulakta dolgunluk hissi oluşabilir. Gerginlik, stres ve aşırı tuz alımı baş dönmesi ataklarını başlatabilir. Baş dönmesi atakları arasında hasta tamamen normal ya da hafif dengesiz olabilir.
İşitme kaybı baş dönmesi olduğu dönemde olur ve alçak frekanslardadır (kalın seslerde). Hastalığın ilk yıllarında baş dönmesi atakları sonrasında işitme kaybı düzelir fakat ileri yıllarda atak sonrasında da işitme kaybı devam eder. Kulak çınlaması hastadan hastaya değişir ve aralıklı ya da sürekli olabilir. İşitme kaybı ve kulak çınlaması ile beraber kulakta bir dolgunluk ve basınç hissi olabilir. Baş dönmesinin olduğu dönemlerde istemsiz göz hareketleri (nistagmus) mevcut olabilir.
Muayenede Ne Görülür: Meniere hastalığı olan hastaların kulak muayenesi normal görülür. Eğer hasta baş dönmesi olmayan bir dönemde muayene ediliyorsa hiç bir bulgu saptanmayabilir. Baş dönmesi atakları sırasında ise hastada görülebilecek en önemli bulgu nistagmus adı verilen istemsiz göz hareketleridir. Ayrıca baş dönmesinin getirdiği ayakta durma ve yürüme zorluğu, bulantı-kusma saptanabilir.
Teşhis Nasıl Konur: Meniere Hastalığının kesin teşhisini koymak zordur. Teşhise götüren en önemli faktör hastanın anlattıklarıdır. Baş dönmesinin süresi, sıklığı, derecesi berberinde olan semptomlar hastalığın nedeni hakkında bilgi verirler. Muayene sonrasında yapılacak ilk tetkik odiometri adı verilen işitme testleridir. Bu testlerde işitme kaybının varlığı ve iç kulağın durumu hakkında bilgi edinilir. Kalın seslerdeki iç kulak tipi işitme kaybı Meniere Hastalığı olabileceğini akla getirir. Vestibüler sistem adı verilen denge sistemi ile ilgili yapılabilecek bazı testlerde vardır ancak bunlar Meniere Hastalığını diğerlerinden ayırmaya pek yardımcı olamazlar. Meniere hastalığını kuvvetle düşündürecek bir yöntem Gliserol testi’dir. Bu testte hastaya odiometri yapıldıktan sonra gliserol içirilir. Daha sonra yapılan odimetride işitme kaybında düzelme görülmesi Meniere Hastalığı lehinedir. Bilgisayarlı Tomografi veya Manyetik Resonans tetkikleri beyinde veya iç kulaktaki tümör ya da yer kaplayan lezyonları ayırt etmek için kullanılabilir.
Nasıl Tedavi Edilir: Meniere hastalığının tedavisi 3 bölümde incelenir.
-Baş dönmesi ataklarının tedavisi
-Baş dönmesinin önlenmesi
-Cerrahi tedavi
Baş dönmesi atağı sırasında görülen hastalar genellikle yatırılarak tedavi edilir. Stres önemli rol oynadığı için hastanın rahatlatılmasına çalışılır. Serum takılarak sıvı verilir. Serum içine veya ağızdan verilen baş dönmesi ilaçları genellikle şikayetleri azaltır ve hastayı rahatlatır.
Sık atak geçiren hastalarda bunları önlemek için bazı tedbirler alınabilir. Bunun için şunlar sayılabilir.
-Aşırı tuz, şeker, alkol ve kafein almamak
-Stresten uzak durmak
-İdrar söktürücü ilaçlar kullanmak
-Baş dönmesine karşı ilaçlar kullanmak (en sık kullanılanı Betaserc’tir).
Sık atak geçiren ve ilaç tedavisi ile sonuç alınamayan hastalarda cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler şunlardır.
-İç kulaktaki sıvıların bulunduğu endolenfatik kese adı verilen bölümü başka boşluklara bağlayarak basıncı azaltmak. Bu yöntemde işitme korunmuş olur.
-Denge sinirinin kesilmesi: Vestibüler sinir adı verilen bu sinir kesilerek baş dönmesi duyusu yok edilmişl olur. İşitme fonksiyonu yine korunur.
-Labirentektomi: İç kulağın tamamen ortadan kaldırılmasıdır. İşitme fonksiyonu da kaybolur
orta kulak iltihabı otitis media
Orta Kulak Neresidir: Kulak; Dış, Orta ve İç kulak olmak üzere 3 kısma ayrılarak incelenir.Dış kulak yolunun sonunda kulak zarı bulunur. Kulak zarı dış ve orta kulağı birbirinden ayırır. Yani orta kulak, kulak zarının daha iç tarafında bulunur ve bir boşluktan oluşur. Bu boşluğun içinde örs, çekiç ve üzengi adı verilen kemikçikler bulunur. Bu kemikçikler dış kulaktan gelen sesi iç kulağa aktarma görevi görür. Orta kulak bir kanal aracılığıyla (östaki borusu) geniz boşluğuna bağlanır. Bu kanal orta kulağın basıncını ayarlar.
Kaç Tür Orta Kulak İltihabı Vardır: Orta kulak iltihabı genellikle bakterilere bağlı olarak gelişir. Bu iltihap yeni oluşmuşsa akut orta kulak iltihabı, uzun süreden beri var ve kendini kulak zarında bir delik ile gösteriyorsa kronik orta kulak iltihabı denir. Ancak bazen östaki borusunun tıkanmasına bağlı olarak ( allerji veya geniz etine bağlı) orta kulak iltihabı gelişebilir ve buna seröz orta kulak iltihabı denir.
İltihap Nasıl Oluşur: Orta kulakta bakterilerin yerleşip hastalık yapacak kadar çoğalmasıyla orta kulak iltihabı oluşur. Orta kulağa mikroplar genellikle östaki borusu aracılığı ile geniz ve boğazdan gelir. Östaki borusunun çocuklarda daha düz ve kısa olmasından dolayı orta kulak iltihabı çocuklarda daha sık görülür. Kulak zarı sağlam olduğu sürece dış kulaktan orta kulağa iltihap yapacak bakteri giremez. Bazen orta kulakta bakterilere bağlı olmayan iltihap gelişebilir. Bu durum genellikle östaki borusunun allerji veya geniz eti gibi nedenlerle tıkanıp orta kulakta basınç problemleri oluşmasına ve yapışkan sıvı toplanmasına bağlıdır. Seröz orta kulak iltihabı denilen bu durum bakterilere bağlı orta ulak iltihabından farklı belirtiler verir ve tedaviside farklıdır. Bakterilere bağlı iltihap genellikle ilaç tedavisiyle düzelirken seröz orta kulak iltihabı bazen kulak zarını çizmek ya da tüp takmak şeklinde bir ameliyat gerektirir.
Ne Gibi Belirtiler Verir: Orta kulak iltihabının en sık görülen belirtisi ağrıdır. Özellikle çocuklar ağrıyı daha fazla hissederler. Bunun dışında işitme azlığı, ateş, bebeklerde huzursuzluk, dolgunluk gibi şikayetler görülür. Eğer iltihap kulak zarını delerse kanlı ya da iltihaplı akıntı oluşur. Seröz orta kulak iltihabında ise ağrı olmaksızın işitme azlığı görülür. Kronik orta kulak iltihabında ise işitme azlığı, aralıklı veye sürekli akıntı veya kötü koku şeklinde belirtiler olur.
Muayenede Ne Görülür: Muayene bulguları orta kulak iltihabının türüne göre değişir. Bakterilere bağlı iltihapta kulak zarı oldukça kızarık, bombeleşmiş görülür. Seröz otitis media'da kulak zarındaki en önemli bulgu zarın içe doğru çökmesidir. Kızarıklık yine görülebilir. Kronik iltihaplarda ise kulak zarında delik ve varsa akıntı görülür.
Hangi Tetkikler Yapılır: Yeni oluşan bir orta kulak iltihabında teşhis muayene ile konduğu için genellikle tetkik gerekmez. Fakat seröz ve kronik orta kulak iltihaplarında işitme testleri gereklidir. Bu hem işitme kaybının derecesini belirlemeye hemde tedavi sonuçlarını değerlendirmeye yarar. Seröz iltihaplarda, orta kulak basıncını belirlemek için timpanometri denilen bir tetkikte yapılır. Kronik orta kulak iltihaplarında, özellikle tedavi için ameliyat düşünülüyorsa normal filmler ya da bilgisayarlı tomografi çektirmek gerekebilir.
Nasıl Tedavi Edilir: Akut orta kulak iltihabı genellikle antibiyotikler ve ağrı kesici ilaçlarla uygun şekilde tedavi edilir. Nadiren antibiyotiklere cevap alınamadığı durumlarda kulak zarını çizmek gerekebilir. Seröz otitis media'da da yine önce ilaç tedavisi uygulanır. Özellikle allerjiye bağlı seröz orta kulak iltihapları ilaç tedavisine iyi yanıt verir. Ancak birçok kez kulak zarını çizmek veya tüp takmak şeklinde cerrahi müdahele gerekir. Kronik orta kulak iltihaplarında nadiren ilaç tedavisi yeterli tedavisi sağlar. Kronik orta kulak iltihaplarının tedavisi genellikle ameliyattır.
Orta Kulak İltihabı Çok Sık Tekrarlıyor: Tekrarlayan orta kulak iltihabı demek için, hastanın 6 aylık bir süre içerisinde 3 veya daha fazla orta kulak iltihabı geçirmesi gerekir. Tekrarlayan orta kulak iltihabı olan çocuklarda yarık damak, burun ve sinüs alerjisi, geniz eti, sinüzit gibi hastalıklar araştırılır. Bunlardan biri bulunursa tedavi edilir. Eğer bu tür hastalıklar bulunamazsa önleyici tedavi yapılır. Bunun için şu yöntemlere başvururlur:
1-Orta kulak iltihabı olmadan düşük dozda antibiyotik verilmesi
2-Kulak zarının çizilmesi veya kulak zarına tüp takılması
3-Geniz etinin alınması
4-Bazı aşılar
Hangi Durumlarda Ameliyat Yapılır: Seröz orta kulak iltihabında eğer hastada işitme kaybı var ve bu durum ilaç tedavisiyle düzelmiyorsa tedavi ameliyattır. Kronik orta kulak iltihabında da eğer iltihap orta kulaktaki kemikçikleri eritmeye başlamış ve çevre dokulara yayılmaya başlamışsa yine ameliyat gereklidir.
Ne Gibi Tehlikeleri Vardır: Akut orta kulak iltihapları uygun dozda ve uygun süre ile tedavi edildiklerinde genellikle bir tehlike yaratmazlar. Seröz orta kulak iltihaplarında da kulak zarında ileri derecede çökme ve orta kulak kemikçiklerinde erimeye bağlı işitme kaybı gelişebilir. Bazen ileri derecede zar çokmelerinde orta kulakta kolesteatom adı verilen ve kemiklerde erimeye neden olan bir doku gelişebilir ve iltihabın çevre dokulara yayılmasına neden olabilir. Kronik orta kulak iltihapları en çok tehlikeye yol açabilen iltihap türüdür. Kolesteatom daha çok kronik iltihaplarda oluşur. Eğer kolesteatom yoksa ve kabul edilebilir bir işitme kaybı varsa ameliyat gerekmeyebilir. Ancak özellikle kolesteatom iltihabın yayılmasına neden olarak aşağıdaki komplikasyonların oluşmasına neden olabilir:
-İç kulağa yayılım sonucu tam işitme kaybı ve baş dönmesi
-Beyine doğru yayılım sonucu beyin abseleri
-Yüz felci
-Menenjit
Ameliyat Nasıl Yapılır: Seröz otitis media'da yapılan işlem ya kulak zarını çizmek veya tüp takılmasıdır. Kulak zarı çizilerek (yani delinerek) orta kulakta biriken sıvı boşaltılır. Eğer sıvı az ve yapışkan değilse tüp takmaya gerek kalmaz. Ancak sıvı yapışkanlığından dolayı boşaltılamıyorsa kulak zarında çizilen yere tüp takılır. Ventilasyon tüpü denen bu tüpler bir ağzı dış kulağa, diğer ağzı orta kulağa bakan ve orta kulağın dışarıdan hava almasını sağlayan cihazlardır. Bazen lokal anestezi ile uygulansa da özellikle çocuklarda genellikle genel anestezi gerekir. Kronik orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlar genellikle daha büyük ameliyatlardır. Eğer herhangi bir komplikasyon oluşmamışsa yapılan işlem orta kulaktaki iltihabı boşaltıp, kemikçiklerdeki erimelere bağlı kopmaları yok edip ( bu bazen protez koymayı gerektirir) , kulak zarındaki deliği kapatmaktır. Zardaki deliği kapatmak için genellikle kulak arkasındaki kasın zarı alınarak kullanılır. Kronik orta kulak iltihaplarında eğer komplikasyon oluşmuşsa genelde ilk ve bazen tek amaç iltihabı temizlemektir. Bunun için kulak çevresindeki kemikler daha fazla açılır ve işitmenin sağlanması ikinci plana itilir. Hatta bazen işitme feda edilir. Kronik iltihaba bağlı ameliyatlarda genelde kulak arkasından yapılan kesi ile ameliyat yapılır.
Ameliyat Olmazsam Ne Olur: Seröz orta kulak iltihaplarında ameliyat olunmazsa zardaki çökme ve sıvı birikimi artar. İşitme kaybı günlük yaşamı zorlaştıracak seviyeye gelir ve daha sonra uygulanacak ameliyatın başarı şansı düşer. Kronik orta kulak iltihaplarında ise eğer işitme kaybı az ise ve iltihap pasif durumda olup, sık sık akıntı yapmıyorsa ameliyat olmadan yaşam devam edebilir. Bu durumda hasta kulağına su kaçırmamaya ve mümkün olduğunca üst solunum yolu infeksiyonu geçirmemeye çalışmalıdır. Ancak iltihap sık sık aktif hale gelip akıntı oluyorsa, işitme kaybı ilerliyorsa, kulak kemikçiklerinde erime artıyorsa ve orta kulak iltihabına bağlı komplikasyonlar oluşmuşsa tedavi kesinlikle ameliyattır.
Ameliyatın Ne Gibi Riskleri Vardır: Her ameliyatın olduğu gibi orta kulak ameliyatlarınında riskleri ve komplikasyonları vardır. Bu ameliyatlar için sıklıkla genel anestezi kullanıldığı için anestezi riskleri mevcuttur. Bunun dışında kulak zarının çizilmesi genellikle problem yaratmamasına rağmen bazen iç kulağa zarar verilebilir. Tüp takılmasıda bazı problemler yaratabilir. Tüp takılırken kulak zarına fazla zarar verilebilir veya tüp orta kulağa kaçabilir. Tüp takıldıktan sonra ise, zarda kalıcı delik, kireçlenme, infeksiyon ve buna bağlı akıntı oluşabilir.
Kronik orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlar daha büyük ameliyatlardır ve bunlarında bazı komplikasyonları vardır. İç kulağa zarar verilerek tam işitme kaybı, yüz felci, çevredeki damar ve sinirlerin yaralanması önemli komplikasyonlar arasındadır.
Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Etmeliyim: Kulağına tüp takılan hastaların dikkat etmesi gereken en önemli konu kulağa su kaçmasının önlenmesidir. Bunun dışında genellikle ayda bir kez kontrol yeterlidir. Kronik orta kulak iltihaplarında ise en önemli konu pansumanlara doktorun uygun gördüğü şekilde riayet edilmesi ve verilen ilaçların uygun şekilde kullnaılmasıdır. Orta kulak iltihabı için ameliyat olan hastaların yiyecek ve içecekle ilgili dikkat etmesi gereken önemli konular yoktur. Kronik orta kulak iltihabı nedeniyle kulak çevresindeki kemiğin fazla oyulmak zorunda kalınan hastalarda, oluşan boşlukta kulak kiri sık sık birikebilir. Bunlar periyodik olarak temizlenmelidir.
Ameliyat Kesin Çözüm mü?: Orta kulak iltihapları için yapılan ameliyatlardan önce hiç bir zaman sorunun kesinlikle yok olacağına dair iddiada bulunulmaz. Tüp takılan hastalarda tüp çıktıktan sonra orta kulaktaki basınç ve sıvı problemleri tekrar edebilir. Bazen birkaç kez tüp takılmasına rağmen problemin devam ettiği hastalar vardır. Kronik orta kulak iltihabı ameliyatları sonucunda ise takılan zarın tutmaması, takılan protezlerin yerinden çıkması, iltihabın devam etmesi gibi problemler oluşabilir.
-
--->: Kulak burun boğaz
Otitis externa dış kulak yolu enfeksiyonları
DIS KULAK ILTIHABI (EXTERNAL OTIT)
(Bu Ay 42 Defa Okundu)
Yüzücü Kulağı diye de bilinir. Yüzücü kulağı (External otitis) dış kulak kanalının ısrarlı biçimde tahriş olması ve iltihaplanması halidir. Ayrıca bir enfeksiyon da bulunabilir. Kanalda cildin kat kat soyulması (egzama) gelişebilir. Egzamayı kaşırken cilt çatlar ve kulak kanalını bakteri ve mantar istila eder. Kirli suda yüzmek bu hastalığı kapmanın yollarından biridir. Kulak salgısı kanaldan temizlenmeye kalkışıldığında, cilt tahriş olur, kaşınır veya yırtılır. Bu da o kişinin en gözde "aletiyle" (toka vs.) kulağını daha fazla karıştırmasına sebep olur. Bir risk daha da vardır. 0 da kulak zarını delme olasılığıdır. Saç spreyleri ve saç boyaları da kulak kanalını tahriş edebilir. Dış otit yüzücü kulağı bazen mantardan kaynaklanır. Aspergillus niger en sık görülen mantardır. Belirtileri, urukkulosisle aynıdır. furunkulosis tekrar tekrar çıbanlar çıkması halidir ve kulak kanalındaki bir tüy kesesinin mikrop kapmasıyla başlar. Bu rahatsızlık sık sık tekrar eder Dış otit (yüzücü kulağı) genç yetişkinlerde görülür.
Belirtileri
- Dış kulak kanalının kaşınması
- Kulak ağrısı
- Kulakta sarı veya yeşil sarı kötü kokulu cerahat oluşması
- Başın hareketiyle kulakta ağrı duyulması
- Duyma kaybı.
Teşhis
Eğer kulağınızda kaşınma,kulağınızın içinde pullanma ya da kulak kanalınızda ağrı varsa, bunlar dış kulak yolu iltihabının göstergesi olabilir. Çoğu kez kulaktan dışarı doğru sarımsı ya da sarımsı yeşil bir akıntı olur ve bazen bu akıntıdan sonra ağrı hafifler. Eğer iltihap ya da dokudaki şişme kulak kanalını tıkarsa duyma-da bir azalma olabilir.
Doktorlar otoskop denen bir aletle kulak kanalına bakarak dış kulak yolu iltihabı tanısını koyarlar. Eğer iltihap varsa örnek alınarak laboratuvara gönderilebilir.
Çoğu dış kulak yolu enfeksiyonu rahatsızlık duygusu yaratsa da, uygun tedavi edildiklerinde genellikle tehlikeli değildirler. Bu enfeksiyon,özellikle şeker hastalarında tedavi edilmezse çevre kemiklere ve kıkırdaklara yayılarak hasar verebilir.
Tedavi
Eğer yüzücü kulağı rahatsızlığınız olduğundan şüphelenirseniz, doktora gitmeden önce sancıyı geçirecek bazı şeyler yapabilirsiniz. Kulağınızın üzerine ılık (sıcak değil) bir ufak yastık koymak faydalı olur. Aspirin veya başka bir ağrı kesici de sancıyı azaltır.
Teşhisten sonra doktorunuzun kulak kanalını bir emme aletiyle veya pamuklu çubukla temizlemesi beklenir. Bu tahrişin ve sancının geçmesini sağlayabilir. Doktor daha sonra çeşitli tedavi metodlarından birini önerebilir. Ekseriyetle kortikosteroidli (kaşıntıyı durdurmak ve iltihabı azaltmak için) bir kulak damlası ve bir antibiyotik (enfeksiyon kontrol etmek için) verilir. Bazen ağızdan alınan haplar da kullanılabilir. Şiddetli ağrı olduğundan ağrı kesici tavsiye edilir. İyileşme sırasında kulağa su kaçmamasına dikkat edilmelidir.
3 veya 4 gün sonra eğer gözle görülür bir iyileşme olmazsa, doktorunuz ağızdan alınmak üzere antibiyotik verebilir. Enfeksiyona neden olan organizma laboratuvar testleriyle belirlenmişse, özellikle onu etkileyecek antibiyotik seçilir. Dış kulak iltihabı (yüzücü kulağı) mantardan kaynaklanıyorsa sülfanilamid tozu serpilerek urunkolisisden kaynaklanıyorsa, ağızdan alınan veya kulak damlası şeklinde verilen antibiyotikle tedavi edilir. Özellikle neden mantar olduğunda bu durum birçok defa tekrar edebilir.
Önlenmesi
Dış otit ekseriyetle önlenebilir. Pis suda yüzmeyin. Banyodan ve yüzmeden sonra kulaklarınızı kurutun. Kulak kanalının rutubetli olması enfeksiyon kapmasını kolaylaştırır. Saçınızı boyarken veya saç spreyi kullanırken kulak deliklerinizi kuzu yününden ufak toplarla kulağınızı kapayın. Bunlar suyu geçirmez.
Otoskleroz kulakta kireçlenme
Otosklerozda (kireçlenmede) iç kulağın kemik duvarı bozulur ve iç kulak girişinde sünger gibi anormal kemik oluşur. Üzengi kemiği de iç kulağa ses dalgalarını geçirmek için titreşim yapan ufak kemikten etkilenmiş olabilir ve hareket edemez. Bu iletişime bağlı işitme kaybı birbirine bağlı kemikler yoluyla orta kulaktan titreşimleri ileri geçiren mekanizmanın çalışmamasıdır. İletişime bağlı işitme kaybı, düzelebilir. İç kulak sinirlerine bağlı işitme kaybı gibi değildir. 0 düzeltilemez.
Belirtiler
- Kulaklardan birinde veya her ikisinde ağır ilerleyen işitme kaybı
- Kulak çınlaması.
Genç yetişkinlerde otoskleroz (kireçlenme) en sık görülen orta kulak işitme kaybı nedenidir. Otoskleroz Amerikan nüfusunun yüzde onunu bir dereceye kadar etkiler. Otoskleroz aileden geçer ve erkeklerden daha çok kadınlar arasında yaygındır. Zencilerden, Amerikan yerlilerinden (Kızılderililerden) ve Asyalılardan (sarı derililerden) daha çok beyazlarda görülür.
Belirtiler 15 ila 35 yaşları arasında ortaya çıkar. Bu durum yavaş ilerler ve tek kulağı veya her iki kulağı birden etkiler. İşitme kaybı hafif veya ağır olabilir. Kireçlenmesi olan kadınların işitme kaybı yüzdesi hamilelik sırasında artabilir. Eğer işitme duyunuz gitgide zayıflıyorsa, doktorunuzu görün.
Teşhis
Eğer işitme duyunuzun giderek azaldığını fark ederseniz, doktorunuza başvurun. Doktorunuz kulağınızı muayene edecek, işitme testleri yapacak ve herhangi bir akrabanızda erken işitme kaybı olup olmadığını soracaktır.
Otoskleroz genel sağlığı etkilemez ve çoğu zaman iyileştirilebilir bir hastalıktır. Bununla birlikte, sağırlık duygusal olarak zorlayabilir ve çevreden uzaklaşmaya neden olabilir.
Tedavi ve Cerrahi Tedavi
Otoskleroz çoğu kez, stapedektomi denilen bir ameliyatla ki bu ameliyatta, kulak kanalının derisi kesilir ve kulak zarı kaldırılır; böylece üzengi kemiği çıkarılır ve yerine ince bir tel ya da paslanmaz çelikten bir protez takılır. Daha sonra kulak zarı eski haline getirilir ve 1-2 hafta içerisinde iyileşme olur. Bazen üzengi kemiğinin tabanında küçük bir delik açmak ve protezi yerleştirmek için lazer kullanılabilir.
Ameliyattan sonra birkaç saat baş dönmesi olabilir, ancak daha sonra geçer. İşitme yeteneğiniz hızla eski haline gelir ve birkaç hafta içinde normal etkinliklerinize dönebilirsiniz. Ara sıra orta kulakta bir kan pıhtısı oluşarak ses iletimini etkiler. Genellikle bu pıhtı birkaç haftada ortadan kalkar.
Stapedektomi ameliyatı otosklerozlu hastaların çoğunda başarılı olur, ancak her 100 kişiden bir, ikisinde ameliyattan sonra tam bir işitme kaybı olabilir. Bu, ameliyattan önce düşünülmesi gereken bir durumdur. Eğer iki kulağınızda da otoskleroz varsa, önce bir kulağınızdan ameliyat olmanız, sonucu gördükten sonra ikincisini ameliyat ettirmeniz daha uygun olur. Eğer iç kulakta bir hasar varsa, stapedektomi ameliyatı sorunu çözmeyebilir.
İlaç Tedavisi
İlerleyen kemik bozulmalarını ve sünger benzeri kemiklerinn sertleşmesiyle oluşan işitme kaybını önlemek için sodyum fluorid, kalsiyum ve vitamin D tabletleriyle tedavi uygulanır. Ancak ne derece yararlı oldukları konusunda tartışmalar devam etmektedir.
İşitme Aletleri
Otoskleroza bağlı işitme kaybını düzeltmenin bir başka yolu da işitme aletleridir. Eğer bir veya her iki kulağınızda da kireçlenme (otoskleroz) varsa, doktorunuz sizi işitme aleti yerleştirmesi için bir odiolojiste gönderebilir.
Soğuk algınlığı
Sıklığı: İnsanlarda virüslerin sebep olduğu en sık rastlanan hastalık herhalde Soğuk Algınlığıdır. Çok değişken olmakla birlikte genç bir kişi senede ortlama iki ya da üç kez Soğuk Algınlığına yakalanır. Özellikle çocuklarda ve gençlerde burunda virüs iltihabı sık görülür.
Yol açan etkenler:
İklim, Çevre, Sıcaklık, Nem
Üşüme, Bağışıklık durumu
Beslenme ve vitamin Eksikliği
Yorgunluk
Burun tıkanıklığı
Kronik İnfeksiyon Odağı
Burun salgılarının asitlik derecesi
Genel Hastalıklar: Böbrek, karaciğer ve kan hastalıkları, şeker hastalığı ve verem soğuk algınlığına direnci düşürür.
Virüsler
Toplumda soğuk algınlığına sebep olan virüsler çok yaygındır ve sayıları 200’den fazladır. Rinovirüs (Rhinovirus) ve Koronavirüs (Coronavirus) en sık rastlanır. Kişilerin direnci düştüğü zaman veya çok yoğun ve bulaşıcı virüslere maruz kalındığı zaman enfeksiyon ortaya çıkar. Üşümek vucut direncini düşürdüğü için soğuk algınlığına zemin hazırlar. Rinovirüslerin kuluçka süresi 1-3 gün arasındadır. Soğuk algınlığını çoğu kez bakteri enfeksiyonu takip eder.
Yayılması
Damlacık ve toz: Konuşurken, hapşururken ve öksürürken çok miktarda hastalıklı damlacık 180 cm uzağa kadar yayılır. Bir hapşırmada 20 000 kadar damlacık etrafa saçılır ve yere konar.
Damlacık parçaları: damlacikların bir kısmı yere inerken buharlaşır, küçülür, hafifler ve iki gün kadar havada uçabilir. Bu damlacık parçaları virüsleri rahatlıkla taşıyabilir fakat bakterileri taşıyamaz.
Temas: Virüsler elleme, öpme ve yiyecekler yoluyla da yayılabilir.
Klinik Özellikler
Soğuk algınlığının başlangıcıyla bitişi arasında dört dönem belirgindir.
dönem birkaç saat sürer. Burun hava yolu açıktır fakat virüslerin giriş noktasında kaşıntı, tahriş, kuruma ve yanma hissi olur.
dönemde virüsler burun iç yüzeyine ve lenf sistemine yayılır. Bu işlem birkaç saat veya gün sürer. Virüslerin ilk girdiği yer iyileşirken daha sonraları yayılmış olduğu bölgelerde hastalık devam eder. Boğaz kurur ve yutkunurken ağrır. Aksırma, sulu burun akıntısı ve burun tıkanıklığı ortaya çıkar. Burun içi ve boğaz şiş ve kırmızı görünümdedir. Halsizlik, kırgınlık ve ateş bu dönemde ortaya çıkar.
dönemin başladığı üçüncü günde fırsatçı bakterilerin sebep olduğu enfeksiyonlar belirgin olur. Burun içinin rengi koyulaşır, sulu burun akıntısının miktarı azalır, kıvamı artar, yapışkan beyaz bazen yeşilimsi bir hal alır. Tıkanıklık ve bitkinlik bu dönemde en çoktur. Bu dönemdeki akıntı, içeriğindeki maddeler nedeniyle mendili kuruyunca sertleştirir.
dönemde şikayetler ve bulgular azalır, 5-10 gün sonra iyileşme gerçekleşir.
Soğuk Algınlığının Yol açtığı Hastalıklar
Burunda her zaman var olan fakat çoğalamadığı için etkisiz kalan bakteriler, virüslerin zayıflattığı ortamda hızla çoğalırlar ve çeşitli hastalıkları ortaya çıkarırlar
1. Rinofarenjit, Farenjit
2. Sinüzit
3. Akut orta kulak iltihabı
4. Boyun lenf nodülleri iltihabı
5. Bademcik iltihabı
6. Alt solunum yolu hastalıkları
a. laringotrakeit
b. bronşit
c. pnömoni
d. astım
7. Bebeklerde gastroenterit
8. Allerjik
a. nefrit (böbrek iltihabı)
b. romatizma
Tanı
Burun iltihabının diğer sebeplerinin elenmesinden sonra tanı konur.
Korunma
Elleri sık sık sabunla yıkamak virüsleri uzaklaştıracağı içiç en etkili korunma yöntemiidir.
Parmakla burnu ve arkasından gözü kurcalamamak, en azından göze yayılmayı önler.
Spor yapmak, dengeli beslenmek, hijyen kurallarına dikkatle uymak yoluyla genel vucut direncini yükseltmek.
Çocuklarda adenoidektomi (geniz etinin alınması) gerekli olabilir.
Tedavi
Virüslerin türlerinin çokluğu yüzünden aşı geliştirilememektedir. Hastalanan kişilerin durumunun çok farklı olması nedeniyle tedavi her hasta için düzenlenmelidir.
Genel tedavi prensipleri:
Tam İstirahat: Genel ve lokal en iyi şartlar sağlanmaya çalışılmalıdır. 18-200C sıcaklık ve %45 nisbi (relatif) nemli odada yatak istirahati idealdir.
Sıcak banyo, sicak sade su veya mentollü su buharı ile buğu uygulamak
Ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar ( aspirin gibi)
Bol sıvı içmek
Antihistaminik içeren ilaçlar yalnızca allerjik bünyeli hastalarda kullanılmalıdır.
Burun açıcı damlalar: İyileşmeye zarardan başka katkıları olmaz. Çocukların uyuyabilmesi ve bebeklerin süt emebilmesi için burun havayolunun açılması şart olduğunda geçici olarak kullanılabilir.
Antibiyotiklerin soğuk algınlığına etkisi yoktur fakat soğuk algınlığının yol açtığı diğer hastalıklar ortaya çıkmışsa tam doz uygulanmalıdır.
-
--->: Kulak burun boğaz
Tinnitus kulak çınlaması
Soru 1:. Tinnitus (Kulak Çınlaması) nedir?
Cevap 1: Dışarıdan hiç bir ses veya elektriksel uyaran gelmediği halde kulakta veya başta işitilen çınlama, uğultu veya gürültü gibi her türlü sese Tinnitus diyoruz.
Tinnitus, latince "tinnire" kelimesinden türetilmiştir. "Tinnire", çan çalmak, zil çalmak anlamlarına gelen bir sözcüktür. Tinnitus, tek başına bir hastalık ismi değil, işitme sistemindeki bir bozukluğun işaretidir; iştahsızlık, bulantı, karın ağrısı, başağrısı, başdönmesi, işitme kaybı gibi bir yakınmadır ve Kulak, Burun, Boğaz polikliniklerinde en sık duyulan yakınmalar arasındadır. "Tinnitus" kelimesinin karşılığı olarak "Kulak Gürültüsü" sözcükleri daha anlamlı olmasına rağmen, alışılmış olduğu için, "Kulak Çınlaması" terimi tercih edilmektedir
Soru 2: İnsanlık tarihinde, tinnitus ne zamandan beri biliniyor ve ne gibi bilgiler mevcut?
Cevap 2: Tinnitus 5000 yıldan beri bilinmektedir. İlk çağlarda tanrıların veya kötü ruhların, bir hatasından dolayı kişiye kızması sonucu Tinnitusun meydana geldiği sanılırdı. Bu hurafelere inanarak adaklar ve kurbanlar kesilir ve Tinnitusun geçmesi beklenirdi. Tıptaki ilerlemenin çok yavaş oluşu yüzünden hurafeler asırlarca sürmüştür. Son 300 yılda her hastalığın bir biyolojik sebebi olduğu düşüncesi gelişmiş ve hastalıklarda gerçek tedaviye yaklaşılmıştır. Oysa bu düşünce 2500 yıl önce Hipokrat tarafından çok açık biçimde ortaya konmuştu. 4500 yıl önce yazılmış bir Mısır papirüsünde cadıların büyü yaptığı bir kulaktan söz ediliyordu. O zamanki ilk tedavi yaklaşımları kulağa bazı sıvılar akıtılması veya zehirsiz yılan derilerinin yakılmasıyla çıkan dumanın kulağa üflenerek cadıların kovulması ve büyünün bozulması şeklindeydi. Çok daha sonraları ( miladdan sonra 6. yüzyılda) yazılmış bir başka Mısır papirüsünde "Kulaklardaki gürültüler"den özellikle söz ediliyordu. Yüz yıl sonra Suriyelilerden kalan bilgilere göre tinnitusun tedavisi hastanın işittiği tinnitus seslerine göre değişiyordu. Bazı hastaların kulağına çeşitli sıvılar damlatılıyor, veya o sıvılarla ıslatılmış koyun yünü gibi maddelerle yapılmış tıkaçlar sokuluyordu. Bu yaklaşımın en önemli yanı, Tinnitusun bir hastalık olarak kabul edilmesi ve iyileştirilmesi için birşeyler yapılmaya çalışılmasıydı.
16. yüzyıldaki inanışa göre, kafanın içinde sıkışıp kalmış hava dışarı çıkarken, çıkış hızına bağlı olarak çıkardığı ses Tinnitustu. Havanın sıkışıklığına göre Tinnitusun özelliği değişiyordu. Bu görüşten hareketle, kafatasından bir parça kemik çıkarılarak hava deliği açılmış ve sonuç, hastaların kaybedilmesiyle hüsran olmuştur. Ancak kulaktaki havanın emilmesi çabaları uzun yıllar sürmüştür.
17. yüzyılda tinnitus tıp dünyasının ilgisini çekmeye ve çeşitli makaleler yayınlanmaya başlamıştır. 1683 te Du Verney tinnitusun kulak ve beyin hastalıklarından kaynaklandığını ileri sürmüştür. 1727 de Wepfer bir makalesinde yüksek gürültülerin tinnitusu hafiflettiğini yazmıştır.
18. yüzyılda dikkatlerin çoğu Östaki borusuna yönelmişti. Östaki borusu, orta kulak ile nazofarinks arasında hava geçişini sağlayan bir yapıdır. Nazofarinks soluk ile alınan havanın burundan sonra geçtiği yerdir. Östaki borusu normal olarak kapalı durur, sadece yutkunurken ve esnerken saniyenin onda biri kadar bir süre açık kalır.
18. yüzyıl inanışına göre Östaki borusunun çeşitli sebeplerle hiç açılmaması orta kulağın havalanmasını önler ve tinnitusa neden olurdu.
19. yüzyılda tinnitus konusunda pek az ilerleme oldu. 1821 de İtard, ve 1891 de McNaugton oldukça önemli çalışmalar yapıp yayınladılar. İtard maskeleme ile ilgili ilk ilkel yöntemlerden söz etti.
1868 de Brenner statik elektrikle tinnitusu tedavi etmeye uğraştı ama başarısız oldu. Daha sonra McNaugton daha gelişmiş bir elektroterapi ile tinnitusu tedavi etmek istedi fakat sonuç tam bir düş kırıklığı idi.
18. yüzyılda Avrupa'da insanlar ortalama 38 yıl yaşardı. Bizim hastalarımızın yaş ortalamasının 52 yıldır ve çoğunun tinnitusu 40-45 yaşları arasında başlamıştır. Dolayısiyle 18. yüzyılda tinnituslu hasta sayısı az olması ihtimali güçlüdür. O yıllarda tinnitus konusundaki talep azlığı bilimsel çalışmaların azlığının asıl nedeni olabilir.
Tıptaki yetersizlik 17. yüzyılda tinnitus konusunda şarlatanların meydana çıkmasına yol açmıştır. Şarlatanlar yüzdeyüz tedavi vaadi ile para kazanırlar. O yıllarda İngiltere'de şarlatanlar pazar yerinde çadır kurup tedavi umudu satarlardı. İktidarların güç kaybedip kamu yönetiminin zayıfladığı zamanlar sayıları çoğalırdı. Hastalar tedavinin işe yaramadığını anladığında şarlatanlar çoktan uzak bir kasabaya gitmiş, başka bir pazar yerinde yararsız tedavileri satıyor olurdu. O zamanlar tinnitus hastaları hastaneye gitse ve "Kafamdaki gürültüler rahatsız ediyor" dese deli diye tımarhaneye kapatılma riskleri çok yüksekti. Hekimlerin söylediği tek şey ise " Tinnitusla yaşamayı öğren" yada " Onunla arkadaş ol" gibi sözlerdi. Oysa şarlatanların vaadettiği sahte tedaviler dayanılmaz cazibelere sahipti: Ucuz, %100 etkili , hiç tehlikesiz, Ayrıca her hastalık için geçerliydi. Tinnitus hastaları birkaç kez denedikten sonra bile belki yararı olur umuduyla çaresizlikle tekrar şarlatanların ellerine düşüyordu.
Soru 3: Tinnitus yaşam kalitesini ciddi biçimde etkileyebilir mi?
Cevap 3: Tinnitus hastaları genellikle bu sorunun sadece kendilerinde olduğunu sanırlar ve başkalarına kulaklarındaki gürültüden bahsetmenin "deli saçması" sanılacağından korkarlar. Bu hastaların birçoğu gürültülü ortamda konuşmakta sıkıntı çeker. Bunun sonucu kalabalık yerlerden uzak dururlar ve bu davranış kendilerini başkalarından izole etme sonucunu getirir. Günümüzün toplumunda bu izolasyon bile yaşam kalitesini ciddi biçimde bozmaya yeterlidir.
Bugüne kadar tedavi ettiğimiz hastalar arasında tinnitus yüzünden işitmeden tamamen vazgeçmeye hazır hastalar olduğu gibi intihardan sözeden hastalar da olmuştur. Bu hastalardaki tinnitusun bu kadar şiddetli rahatsız edici özelliği maskeleme yöntemiyle giderilmektedir.
Tinnitus hastanın yaşamını tehdit eden bir hastalığın ilk veya en bariz belirtisi olmasa bile oluşturduğu psikolojik etkileriyle hastanın ve dolaylı olarak diğer aile fertlerinin yaşam kalitelerini ciddi biçimde kötüleştirebilir.