Züğürt tüccarlar


TÜCCAR züğürtleyince eski defterleri yoklarmış. Bir zamanlar gazete sayfalarından eksik olmayanlar da züğürt tüccar misali eski defterleri açıyorlar son çare olarak.

Her sabah gazeteleri açıp kendi yüzüyle karşılaşmak, insanda alışkanlık yapıyor. İsterlerse yerden yere vursunlar sizi, devamını arzu ediyorsunuz. Artık kimsenin umurunda olmamak, eşekten düşmüş karpuza döndürüyor insanı.

Herhalde yani.

Ki eski sanatçılar, siyasiler, bir zamanlar ana, baba ya da eş durumundan şöhret sahibi olmuşlar, bir bakıyorsunuz yeniden ortaya çıkmış bir şeyler anlatıyorlar.

Mesela, 20 sene önce başlarına bir şey gelmiş...

Fakat, "Bir keresinde elime kıymık batmıştı" şeklinde değil tabii. Bir nevi tavan arasındaki eski çeyiz sandığını karıştırmak gibi bir şey bu. Hani modaya uygun bir parça arayıp bulup çıkarırsınız ya...

Mesela, bugünlerde nedir toplumun en çok tepki verdiği, en çok ses getiren şey?

Kadına şiddet!

E, Allah’a şükür her kadının sandığından öyle yerlerde sürünmek olmasa da yenmiş bir tokat bulunmakta memleketimizde!

Aradan geçmiş 10 sene, 20 sene...

O tokat atan kocadan boşanılmış...

Hatta sokakta görseler birbirlerini tanımayacaklar neredeyse...

Fakat olsun!

Üç-beş gün gazetelere taşır ya bu mevzu onları...

Sonrası Allah kerim!

* * *Anıların kaleme alınması var bir de.

Jübile misali.

Gerçi henüz 20’li yaşlarında anılarını yazmaya kalkanlar var ama onlar ayrı. Onlar, "Kim öle kim kala; bu işten toplanacak bir parsa varsa tehlikeye atmayalım, şimdiden toplayalım" diyorlar herhalde.

Uzatmayayım, artık ununu elemiş duvara asmış olan bazı "eski zaman şöhretleri"nin, yine eski insanların kefen parası diye kenara ayırdıkları üç-beş kuruş misali anıları var bir kenarda bekleyen.

Herkesin anıları var da bunlarınki "Hızır" bir nevi. Dar günde yetişip geliyor, son gürlüğü yaşatıyor.

"Nasıl anıymış bu?" derseniz...

"Biz eskiden su içerdik testiden" şeklinde değil elbet.

Daha ziyade başka tanınmış, sevilen kişilere atılmış çamurlardan oluşan anılar bunlar.

Mesela, "falanca nişanlımı elimden almıştı", "filanca zaten hiçbir kocasıyla geçinemedi" gibi şeyler.

Kimin köşesinde okuduğumu hatırlayamadığım (Hem de daha birkaç gün önceydi ama günde 7-8 gazete didik didik edilince böyle oluyor) bir anekdot... Ünlü birine (Bakın onun da kim olduğunu hatırlamıyorum. Ben istesem de anılarımı yazamam demek!) sormuşlar... "Birinin akıllı olup olmadığını nasıl anlarsınız?"
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/7364-zugurt-tuccarlar-pakize-suda.html#post11231

"Konuşmalarından" demiş o ünlü biri.

- Ya konuşmuyorsa?

- O kadar akıllısına rastlamadım.

Bu anı yazma işi netameli biraz. Hem illaki başkalarının mahremiyetine tecavüz ediliyor, hem de bir bakmışsınız yazanın 50 yılda yaptığı kale yıkılıveriyor.

MIŞ-MUŞ

40 yıl sonra balık bulamayacakmışız.

Balığın bizi bulamama ihtimali de az değil.

Hızlı yemek yiyen erkek erken boşalıyormuş.

Biz erkeğin kalbine giden yolun midesinden geçtiğini bilirdik, başka yerlerden başka yerlere yollar da varmış demek!

Yıllardır bilimsel araştırmalarda kobay olarak kullanılan farelerin ömrü uzamış.

"Maaşa zam, işe nihayet" gibi bir şey... Sanki sağ fare kalmış gibi!