Öncü yüzbaşı Claude-Joseph Rouget de Lisle,1792'de 25 nisanı 26 nisana bağlayan gece, Strasbourg belediye başkanının teşvikiyle Fransız ordusu için bir savaş şarkısı yazdı. Yüzbaşı, üç yıl sonra Fransa'nın ulusal marşı haline gelecek bu marşı, ertesi gün belediye başkanı Dietrich'in salonunda seslendirdi (1849’da Isidor Pils tarafından yapılan bir resim).
ULUSAL MARŞLARDAKİ TEMALAR
Çoğunlukla savaş dönemlerinde yazılan ulusal marşlar, genellikle birbirine benziyor. Türk İstiklal Marşı’nda, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına duyulan inançla, "halkını bağımsızlık ve hak aramaya, imanını, vatanını ve dinini koruma" ya: İtalyan ulusal marşı, "ulusu silkinip uyanma" ya; Fransa ulusal marşı "silahlanma ya, Romanya ulusal marşı "güçleri birleştirmeye"; Polonya, Beyaz Rusya. Ukraynave Litvanya ulusal marşları ise "yabancı düşmanlarla ve tiranlarla savaşma" ya çağırıyor.
Ulusal marşlardaki ikinci bir tema, idealler ve kaygılar... İtalyan ve Alman ulusal marşları, bu ülkelerin tarih boyunca sergilediği siyasal ve toplumsal yapı nedeniyle "birlik" ideali yansıtıyor.
Bazı ulusal marşlardaki düşman bulanık bir "yabancı güç" olmaktan çıkıp somutlaşıyor. Polonya ulusal marşında Ruslar ve Almanlar. Danimarka ulusal marşında "Gotlar",Belçika ulusal marşında ise "Hollandalılar" açık açık hedef gösteriliyor. Ulusal marşların tümü kan, zafer ve savaş çığırtkanlığı yapmıyor kuşkusuz. Barış temalarının ağırlıklı olduğu ulusal marşlarda, çevre bilinci bile işleniyor... Finlandiya ulusal marşı "resiflerin, kayalıkların, Norveç ulusal marşı "okyanus"un, İsveç ulusal marşı "ormanlar" ın, İzlanda ulusal marş ise "Güneş Sisteminin övgüsüyle dolu.
Yeryüzünde, yaklaşık 180 ülkenin bir ulusal marşı var. Birçoğu, en fazla 1–1,5 dakika kadar sürüyor. Ancak bu süre, marşı seslendirenlerle dinleyenlere, bu ülkenin karakterini ve tarihini anlatmaya yetiyor. Hatta İsviçrelilerin ulusal marşında olduğu gibi o ülkenin coğrafi özelliğini bile öğrenebiliyorsunuz: "Gün ağarırken ortaya çıkarsın. Seni ışıldayan denizin yüzeyinde görürüm: Seni ey ulvi, ey şanlı şey! Alpler'in tepesindeki buzullar kızarırken, dua edin İsviçreliler, dua edin. Kutsal ruhlarımız, anavatanımızın üstünde anıyor Tanrı'yı..."
AVRUPA’DA Kİ EN ESKİ ULUSAL MARŞ
Dağlık ülkelerde yaşayan insanların, düzlük alanda yaşayanlara göre kendilerini Tanrı'ya ve kutsal topraklara daha yakın hissetmeleri, doğanın özelliklerine de bağlanıyor, Belki de, Yunanca karşılığı olan "hymne" (ilahi) kelimesinin kökeninden kaynaklanıyor. Bu kavram, geleneksel kurban ilahisi, bayram ilahisi ya da kutsal bir şey adına söylenen övgüyütanımlıyordu. Modern anlamda ulusal marşın (19. yüzyılda görülmeye başladı) kökü, Ortaçağ'daki dinsel ilahilere ve savaş şarkılarına (destanlara) dayanıyordu. Ortaçağ'dan beri, şarkılarda, tanrıların yerini halk kahramanlarıve hükümdarlar almaya başladı. Bugünkü mantığıyla en eski ulusal marş, 1568 yılına ait "Wilhelmus van Nasouwe" adlı savaş şarkısı, 1932 yılından sonra Hollanda ulusal marşı olarak söylenmeye başladı.
18. yüzyılın sonunda ortaya çıkan Danimarka'nın krallık marşı da Tanrısal öğelerden çok uzaktı. Marşta, kral IV. Christian hiddetleniyor ve kılıcıyla "Gotlar"ın (İsveçliler) miğferlerini ve beyinlerini parçalayacağını söylüyor.
FRANSA’NIN “MARSEİLLAİSE” YAZILIYOR ve ÖRNEK OLUYOR
Düşmanların "pis kanı"nın "saban izleri"ni doldurduğu "Marseillaise" de de hiddet ve nefret egemen. Bu vatansever şarkı, yani savaş şarkısı, 18. yüzyılda yazıldı. Fransa, 1792 yılının başında, Avusturya ve Prusya ile savaşın eşiğindeydi. Bu heyecanlı durumu Stefan Zweig kitabında şöyle tanımlıyor: "İnsanlığın yıldız saatleri. Bu haftalar içinde, ağır ve ruhları baskı altına alacak bir gerginlik egemendi Paris'in üstünde; ancak sınır kentlerindeki gerginlik, daha da ağır ve tehdit ediciydi. Bütün ordugâhlarda askeri birlikler çoktan toplanmışı, bütün köyler ve bütün kentlerde gönüllüler ve ulusal muhafız kıtaları zırhlandırılmıştı. Bütün kaleler hazır hale getirilmişti ve biliyorlardı ki, her şeyi, özellikle Fransa ile Almanya arasında yer alan vatan toprakları Alsace'da gelişen olaylar belirleyecekti..." Fransa'nın savaş ilanı 24 Nisan'ı 25'e bağlayan gece, eski Alman İmparatorluğu' nun monarşilerine ulaştığında artık zaman gelmişti: Vatan aşkıyla dolup taşan ve çığlıklar atan insanlardan esinlenen öncü yüzbaşı ve müzisyen Claude Joseph Rouget de Lisle, belediye başkanının emriyle "Chant de guerre pour Farmee du Rhin"i yazdı. Rouget caddelerde, sokaklarda işittiği her şeyi: zalim krallara duyulan nefreti, vatan toprağı için duyulan kaygıyı, zafere olan inancı, özgürlük aşkını yazdı. Rouget'nin yazdığı bu savaş şarkısı. 2 Temmuz günü, Marsilya'dan çıkışta gönüllü taburlar tarafından söylendi, marş da adım buradan alınıştı.
Devrim yaratan bu kıvılcım, 19. yüzyılda Fransa'dan Avrupa'nın diğer ülkelerine sıçradı. Marseillaise, özgürlük savaşı veren öteki ülkeler tarafından örnek alındı. Devrim şarkısı, sadece Avrupa'ya değil, Kamerun, Nikaragua ya da Peru'ya da esin kaynağı oldu.
ASYA’DA ULUSAL MARŞLAR
Geniş savaş alanları, silah sesleri ve ordulardan uzaklaştıkça, marşların melodileri de yumuşuyor. Oralarda ulusal marşlar sessiz dualara, güzelliğin ve bereketin övgüsüne dönüşüyor. Hintli şair ve Nobel Ödülü sahibi Rabindranath Tagore ulusal marşlarını ne kadar şairane yazmış: "Altın Bengarim, seni seviyorum. Gökyüzün, havan, kalbime bir flüt gibi şarkı söyletiyor. İlkbaharda, oh anacığım, mango ormanlarının kokusu içimi çılgın bir mutlulukla dolduruyor.. . Sonbaharda, oh- anacığım, yeşeren pirinç tarlalarında gülümsemeni gördüm..." Bu beste, basit armonilere sahip, yumuşacık bir müzikle ve barış, mutluluk mesajlarıyla zenginleştirilmiş . Bangladeş'ten çok uzakta. Çin'de ise fanfar sesleri yükseliyor. Tam bir savaş atmosferiyle karşılaşılıyor. Metni de bu müziğe çok uygun: "...Kalkın! kalkın! Kalkın! Milyonlarca var, ama kalbimizde bir tane. Düşman ateşine göğüs gerelim. İleri!..." 1935 yılında doğan ulusal marşta Çin halkı, Japon istilacılara karşı direnmek için yemin ediyor. Bu "Gönüllülerin Marşı". 30’lu yıllarda Çin'in özgürlük savaşını konu alan "Oğullar ve Kızlar Direniş Savaşında" filminin ana müziğiydi.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/52406-ulusal-marslar.html#post107882
DÜNYANIN EN KISA VE EN ESKİ MARŞI
Komşusu Japonya, marş konusunda tamamen kendine özgü bir yol çizmişti. Melodisi, diğer ulusların çoğunda olduğu gibi, var olan Avrupa müzikleriyle beslenmemişti. Sözleri gerilere. 10. yüzyıla kadar gidiyor, yani en eski ulusal marş sözü ve ayrıca en kısası: "Hükümdarlar, egemenliğimiz bin yıl, sekiz bin yıl sürecek, taşlar kayaya dönüşene, üstünü yosunlar kaplayana dek..." Sonsuzluğun anlatıldığı bu şarkı, yaklaşık 40 saniye sürüyor.
GÜNEY AMERİKA’DA ULUSAL MARŞLAR
Güney Amerika ülkelerinin ulusal marşları biraz daha ihtişamlı. Birçok ulusal marştan daha uzun ve hareketli. Yaşam dolu satırlarla müzikal açıdan daha güçlü. Biraz dikkatle incelendiğinde, bu marş müziklerinden birçoğunun, köken olarak 19. yüzyıldaki İtalyan opera dünyasına uzandığı görülüyor. 1850 yılında yazılan Uruguay ulusal marşının girişi. 1833'te Milano'da prömiyeri yapılan Gaetano Donizetti'nin operası "Lucrezia Borgia'yı çağrıştırıyor. Ve Ekvator ulusal marşı da. Donizetti'nin rakibi Vincenzo Bellini Pate'nin operası "I Puritan"ı...
LATİN AMERİKAN MARŞLARI İTALYANLARDAN
Latin Amerikalılar' in, Avrupalı, özellikle de İtalyan bestecilerle yakınlığı, kuşkusuz bir tesadüf değildi. Meslekleri müzisyenlik olan İtalyanlar ya da genel olarak kökenleri Avrupa olan ulusal marş bestecileri, Latin Amerika'ya göç etmişlerdi. Memleketlerinde iken icra ettikleri opera müziğinin tonlarıyla, yeni ülkelerine de marşlar yazmışlardı.
Melodilerin "İthal" edilmesi, alışılmadık bir şey değil. Bütün ulusal marşların yaklaşık üçte biri, Avrupa kaynaklı. Her ne kadar ulusal bağımsızlık için savaş verseler de. marşlarını başka bir ülkeden ithal etmekte bir sakınca görmemişlerdi herhalde... Marş ithali, özellikle Latin Amerika ve Afrika devletlerindeki kolonileşme dönemine rastlıyor.
KARARSIZ RUSLAR
Ruslar severek dinleyecekleri bir ulusal marş için uzun süre beklediler. Uygun bir marş melodisine ve uygun bir metne daha kısa bir süre önce kavuşabildiler. Çünkü, Rus besteci Mihail Glinka'nın hazırladığı marşın sözleri yoktu. Ayrıca, bestesi kulağa hiç hoş gelmiyordu ve ne Putin ne de halk beğenmişti. Üstelik, Glinka'nın yaptığı bestenin, 16. yüzyılda Katolik bir Polonyalı'ya ait olduğu söyleniyordu. Glinka'nın, bu müziği, Korkunç Ivan döneminin (1547-1584) ardından Rusya'yı işgal etmek isteyen Polonyalılar' a karşı Rus direnişini anlatan bir operasında kullandığı da iddialar arasındaydı. Bu marşın Rus ruhunun aynası olup olamayacağı konusunda herkes kuşkuluydu.
İçinde artık Stalin, Lenin ve komünizmden söz edilmeyen yeni marşın metni, bugün 87 yaşında olan Mihalkof’a ait. Glinka'nın bestesi yerine Ruslar, besteci Aleksander Aleksandrov' un 1920'li yılların sonunda bestelediği eski şarkılarını, yanı "Bolşevikler' in marşı"nı okumaya devam ettiler, yani yeni sözleri eski besteyle...
MARŞ SEÇİMİNDE ZORLANAN ALMANLAR
Almanlar da ulusal marşlarını seçerken oldukça zorlanmışlardı. August Heinrich Hoffmann von Fallersleben, marş için yazdığı sözlerle bazı siyasetçilerin uykularını kaçırmış ve şiddetli tartışmalara yol açmıştı. Şair, vatandaşlarına özledikleri siyasi birliği hiç değilse bu yolla vermek için "Almanların şarkısı”nı yazdı. Çünkü, o sıralar "Alman Birliği" farklı büyüklükler ve farklı siyasi yapılara sahip 39 hükümdarlıktan oluşuyordu.
EN ESKİ MARŞ MÜZİĞİ ve EN YENİLERİ
En eski marş müziği San Marino'da çalınıyor. Kilise ilahisi tarzındaki devlet marşı, 10. yüzyıla ait bir manastır kitabından alınmış. En yeni marşlar ise. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsız kalan ülkelerin marşları. Her şeyiyle yeni olduğu söylenemez kuşkusuz. Genellikle, o ülkenin tarihinde yeri olan bir şarkının yenilenmesiyle ortaya çıkıyorlar. Avrupa Birliği'ne ait marş da eski bir melodinin bir tür yenilenmesiyle ortaya çıkmış. Bu marş, 1972 yılında Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış ve 1986 yılından itibaren Avrupa Birliği tarafından kullanılan. 200 yıllık bîr şarkı. Avrupa'yı en iyi hangi şarkının temsil edebileceği sorusu sorulduğunda, akıllara 18-19. yüzyıllarının en ünlü bestecilerinden Ludwig van Beethoven gelmişti. Ünlü bestesi 9. Senfoni (1824'te bestelemişti) , Friedrich Schiller'in yazdığı "Mutluluğun Şiiri" (1785) ile bütünleşerek Avrupa marşına dönüşmüştü.
Bir devletin varlığını koruması ve bütünlüğünü devam ettirebilmesi için, halkının, devletin gücünü ve yasalarını her şeyiyle kabul etmiş olması gerekiyor. Ama bir devlet, vatandaşlarını sadece beyinleriyle değil, kalbi ve ruhuyla da yönetmek istiyorsa, duyguları harekete geçiren bir ulusal marştan daha etkili bir yöntem düşünülemez...
ULUSAL MARŞLARIN PSİKOLOJİK BOYUTU
Uzman Psikolog Ali Rıza Tanaltay
Ulusların, o ülkede yaşayan insanların hepsinin gönlünde iz bırakan, duyguları harekete geçiren, gönülleri alevlendiren ve kutsal kabul edilen bazı simgeleri vardır: ulusal marşlar, bayrak, toprak, ulusal değerler vb... İnsanoğlu, hem akıl hem de bir gönül varlığıdır. Ama onun harekete geçmesini sağlayan yanı, aklı ile geliştirdiği gönlündeki duygularıdır. Bu duygular da öylesine ortaya çıkmıyorlar. Çocukluk yıllarından itibaren beş duyusuna seslenen her öğe ile zaman içinde gönlüne çakılırlar. Bu simgeler, genellikle, güç, başarı, kazanç ve kuvvet gibi değerler içerirler. Bu yolla insanoğlu, kendini o işi gerçekleştirmiş insanlarla özdeşleşmiş olur. Ben de onun gibi Türk'üm, bu marş benim marşım vb. Biz buna yansıtma mekanizması diyoruz. İnsanlar başarılı olanları beğenir ve onlar gibi olduklarını düşlerler. Bu duygu onları mutlu eder. Yıllarca o kulaklar o marşı dinlemiş, o marşla coşmuş, sevinmiş, tüm, dünyaya kimliğini kanıtlamış ve ben buradayım demiş. Nasıl o yaşadıklarıyla o günlerde coştuysa, hafıza, duygu ve düşünceler bağlamında eşlemeler yapar ve aynı hislerin gönüllerde coşmasını sağlar.
İnsanlarda ayrıca, bir yere ait olma ihtiyacı vardır. Bunu Maslow, İhtiyaç hiyerarşisi piramidinde açıklıyor. Bu ihtiyaç, memleket meselelerinden, takım tutma ruhuna kadar her alana yansıyor. Bundan hareketle bölünmeler de ortaya çıkıyor. Bu duyguların kontrol altında tutulması, bu nedenle çok önemlidir. Kişiye ya da kişilere zarar vermesini engellemek gerekir. Hitler, bu duyguları kullanarak, insanları 2. Dünya Savaşı'na götürdü. Kitleler yok edildi. Osmanlı Devleti, ulusal simgelerin etki gücünün farkındaydı: Savaşa giden yeniçerilerin yanında çok sayıda kişiden oluşturulmuş bir Mehter Marşı alayı da giderdi. Bu durumda, askerler güçlerinin de üstüne çıkarlar ve başarılar birbirini izlerdi. Bu sayede insanların tek vücut olması sağlandığından, oluşan kuvvet, aritmetik diziyle değil, geometrik diziyle artıyordu. Bu gücün temelinde yatan, inanç gücüdür. Her ne konuda olursa olsun, inancı güçlendirilmiş insan kesinlikle başarılı olur.
Focus dergisinin Aralık 2001 sayısında "Ulusal Marşlar-Bana marşını söyle..." başlıklı yazıdan alınarak hazırlanmıştır (başlıklar ilave edilmiştir).
Hazırlayan: kerem, krmhby@gmail. com, krmhby@hotmail. com
Resimlerde kirlilik yaratmamak için grup adı vs kullanılmamıştır. Bu iletiyi paylaşırken, lütfen kaynak gösterin ve bu kısmı silmeyin.
__._,_.___