Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Altın ışık – Ziya gökalp

    Kitabın Adı:Altın ışık
    Kitabın Yazarı: Ziya gökalp
    Kitabın Yazılma Yılı:2007
    Kitabın Yayınevi: Timaş Yayınları
    Sayfa Sayısı: 80 Sayfa
    Kitabın Konusu: 1923 yılında yayınlanmıştır. Manzum ve nesir masallarla manzum efsaneleri içine almaktadır. Ayrıca Altın Işığın son bölümünde iki perdeli manzum bir piyes bulunmaktadır (Alparslan’ın Malazgirt Muharebesi).

    Kitabın Özeti:
    Bu “Altın Işık” hangi insana, hangi hayvana, hangi şeye temas ederse onu gebe bırakır.
    Ziya Gökalp, tarih bilincini yerleştirmek ve kültürümüzü sevdirmek için planladığı bu eserinde, Türkçeyi en sade şekilde kullanarak bir masal şenliği sunuyor.
    Bu kitapta masallarımızın tatlı dilini ve anlatımını bulacaksınız.
    Fikret bu şiirlerinde küçüklere aydınlık ve ilerici bir dünya görüşünü iletmekte ve “çocuk şiiri” alanında da, sonraki kuşaklara öncülük etmektedir

    ALTIN IŞIK
    KONUSU: Türk masallarının, Türk halk öykülerinin ve Türk destanlarının bir bölümünün şiir halinde, bir bölümünün de düz­yazı halinde yazılmış olduğu bu kitap ilk defa 1923 yılında yayınlanmıştır Asıl hedef milli edebiyatın bir parçasını oluşturmaktır
    Keloğlan Aynı masalın özeti, başka eserlerde de olduğu için, burada yer vermedik)
    Tembel Ahmet:
    Bir Padişah’m aşk yüzünden delirmiş bir oğlu ile üç kızı vardı Kızlarını evlendirecekti Teker teker sordu Büyük ve ortan­ca kız “Siz kimi münasip görürseniz” dediler Küçük kız ise “Bir genç ile evlenmek isterim” deyince, kızdı ve onu memleketin en tembeli olan “Tembel Ahmet’ ile evlendirdi Oğlanın tembelliği bir gün kızın iyice tepesini attırınca, başladı odunla kovalamaya Oğlan evden kaçtı, gitti çalışmaya Her gün kazancını getirip ka­pıdan veriyor, karısının korkusundan içeri giremiyordu Bir gün bir kervanda iş bulup, yola çıktı Yolda bir kuyunun başında su için durdular Tembel Ahmet kuyuya İnip yukarıya su veriyordu Bu esnada bir kapı görüp içinden girdi İlerde bir köşk, köşkün içinde mahzun mahzun oturan, hapsedilmiş bir kız vardı Kızı dönüşte kurtarmak üzere anlaştı Kız ona parmağındaki yüzüğü çıkarıp verdi Tembel Ahmet, Yukarıdaki bahçeden de heybesini nar ile doldurdu Sonra heybesini eski bir arkadaşı ile evine gön­derdi Annesi ve karısı narı kesince içinden mücevher çıktı Bütün narlar öyleydi Gelin kaynana mücevherleri satıp, çok güzel bir saray yaptırdılar Padişah, kılık değiştirip bu saraya geldi Bura­daki adamların hiç birini tanımayamadı
    Kervan sahibi Tembel Ahmet’e bir tepsi verip, Musul Kralına götürmesini söyledi Kral, Tembel Ahmet’in parmağındaki yüzü­ğün, dört yıldır kayıp kızma ait olduğunu görünce gerçeği öğren­di Tembel Ahmefin yanma asker vererek kızını kurtarmasını söyledi Tembel Ahmet kızı kurtarıp babasının yanına getirdi Meğer kız, Tembel Ahmet’in kayınbiraderinin nişanlısı imiş Onu da yanma alıp memleketine Kervanı biraz geride bırakıp, evine geldi Baktı ki evi bir sa­ray olmuş Üstünü değiştirip, saraya gitti Padişah’a durumu bir bir anlattı Kızı alıp saraya getirince aşk yüzünden delirmiş olan şehzade iyileşti Düğün dernek oldu, herkes mutlu mesut yaşadı
    Kuğular:
    Bir padişahın Nilüfer isimli bir kızı vardı Hanımı ölünce, bilmeden büyücü bir kadınla evlendi Kadın kızın yüzüne vücu­duna çıkmaz, siyah bir boya sürdü Kız çok çirkin oldu Babası bile yüzüne bakmaz oldu Büyücü kadın bununla yetinmeyip, kızın on bîr erkek kardeşini de kuğu haline soktu Kuğular saray­dan uçup gittiler Kardeşleri var diye her zulme katlanan Nilüfer, saraydan ayrılıp yollara düştü Gide gide bir göl kıyısına geldi, Baktı gölde kuğular yüzüyorlar Kuğular Nilüfer’i tanıyıp, ona sokuldular Gece olunca da hepsi eski hallerine döndüler Kız o zaman bütün kardeşlerini tanıdı Sabah olunca kardeşler tekrar Kuğu haline döndüler Aylarca, karşı göl ile diğer göl arasında gidip geldiler Bîr gün rüyasında yaşlı bir kadın Nilüfer’e, “Bir süt golü bulunduğunu, bu gölde yıkanırsa eski haline dönebileceğini söyle­di ” Kız kardeşlerine rüyasını anlattı Kızı süt gölüne götürdüler Yıkanınca eskisinden daha güzel oldu
    Yine bir gece aynı yaşlı kadın rüyasına girerek, “Kardeşlerinin de eski haline dönmesini istiyorsan, mezarlıklardaki ayrık otlarından on bir gömlek örmeli, bu gömlekler bitinceye kadar en ufak bir kelime ko­nuşmamalısın” dedi Kız başladı gömlekleri örmeye Bir gün o ülkenin padişahının oğlu gezerken Nilüfer’i görüp, güzelliğine vuruldu Kız hiç konuşmuyordu Saraya getirip, kırk gün kırk gece düğün yaptılar Kız yine susuyor ve durmadan gömlek örü­yordu Kızın büyücü olduğuna hükmedip, asılmasına karar verdi­ler Cellat hazırlık yaparken dahi kız son gömleğin son ilmiklerini atıyordu Nihayet bitirdi Bu arada on bîr kuğu gelip etrafına dizildiler Kız gömlekleri birer birer onlara giydirince, on bir tane genç babayiğit delikanlı ortaya çıktı Kız padişaha durumu anlattı Babalan durumdan haberdar edilince, gelip evlatlarını bağrına bastı Kız ile diğer ülkenin padişahının oğlu ile kırk gün kırk gece düğün yaptılar
    Keşiş Ne Gördün?
    Yoksul bir kadının İplik eğirip satarak geçinen üç kızı vardı O gün en küçük kız iplikleri pazarda beş kuruşa sattı Dört kuruşa bir tavuk, bîr kuruşa da bir mum aldı Ablaları ona çok kızdılar Bu arada tavuk ellerinden kaçtı, küçük kız da peşinden koştu Tavuk kaçtı, kız koştu, nihayet tavuk bir kapıdan içeri girdi Kız da arkasından Bir de ne görsün, bağlar, yeşillikler, cennet gibi bir yer Az ilerde üç çadır Biri elmaslı, biri incili, biri zümrütlü Kim­secikler yok Kız, sağı solu temizledi, yemekleri yaptı, sofraları dizdi, sonra da bir köşeye saklandı
    Üç şehzade geldiler, çadırda düzeni görünce, bir diğerinin yaptığını zannettiler Sabah oldu yine gittiler Kız yine aynı işleri yapıp saklandı Birkaç gün böyle geçinde, şehzadeler bu işleri yabancı birisinin yaptığını anladılar Nöbet tuttular En sonunda küçük oğlan kızı yakaladı Onunla anlaşınca, kendi çadırında sakladı
    Bir gün baba padişah başka ülkelere savaş ilan etti Bu ne­denle oğullarını da çağırdı Küçük şehzade, kız uyurken bir mek­tup bırakıp ayrıldı Kız uyanıp mektubu okuyunca, hemen peşle­rinden gitti Yolda, rast geldiği bir keşişe mücevherlerini vererek, elbisesini aldı; keşiş kılığına girerek yoluna devam etti
    Sonra da şehzadelere kavuştu Küçük şehzadenin içi yanı­yordu Keşişe sual etti Keşiş ona güzel cevaplar verince, onu yanma aldı Birlikte ülkelerine vardılar Küçük şehzade keşişe bir antikacı dükkânı açtı Her gün yanma gelip gidiyordu
    Sonra, harp olmadan barış sağlanınca, padişah oğullarını ev­lendirmek için her birine bir vezirinin kızını aldı Küçük şehzade gelip, keşişe haber verdi Kız düğüne, keşişin kız kardeşi diye katıldı Lakin bütün gözler, kızın üzerinde idi Vezirin çirkin kızı diye, bu kızı gelin odasına koydular Şehzade geldi, kızı çok be­ğendi Sabahleyin şehzade keşişin dükkânına gelince, parmağında kendi verdiği yüzükleri gördü Kız her şeyi anlatınca, saraydaki vezirin kızını evine gönderdiler Kırk gün kırk gece düğün yaptı­lar…
    Pekmezci Anne:
    Bir tüccarın tek bir kızı vardı Hacca gideceği için kızını kim­lere bırakacağını düşünüyordu Kız, ona “benim ve dadımın bir yıllık yiyeceği ile bizi kapat, sen gelene kadar idare ederiz” deyince aklına yattı ve öyle yaptı
    Padişahın oğlu, kızı duymuştu Bir gün kocakarı kılığına gi­rerek bir şişe pekmez alıp pencerenin Önüne geldi Komşunun damına çıkarak, ona pekmez sarkıttı Bir de mani söyledi Bu hal böyle günlerce devam etti Her gün hem pekmez satıyor, hem de mani söylüyordu Kız bu pekmezci anneyi çok sevmişti
    Aradan aylar geçmiş, hacca gidenlerin dönüşü yaklaşmıştı Akçiçek’in babası, hacdan döndüğünde kapısının çok güzel süslendiğini görünce, hem sevindi hem de şaşırdı, ikinci gün ise padişah saraya çağırtıp, kızını isteyince mutluluğu daha da arttı Kız, saraya pekmezci anne ile gitmişti Bir ara kadın kayboldu Şehzade ortaya çıktı Kız ağlıyor ve pekmezci anneyi istiyordu Şehzade kendisi olduğunu açıklayınca, çok sevindi Kırk gün, kırk gece düğün yaptılar
    Yılan Bey’le Peltan Bey:
    Bir padişahın hiç çocuğu olmuyormuş Bir gün, “olsun da yı­lan olsun” demiş Bir müddet sonra hanımı gebe kalmış Doğum günü gelince, hangi ebe yaklaştıysa ölüyormuş Bütün ebeler saklanmışlar Padişah imamı çağırıp mutlaka bir ebe bulmasını emredince, imam konuyu karısına açmış Karısı merak etmemesi­ni söylemiş ve hiç sevmediği üvey kızını saraya ebe olarak gö­türmeyi planlamış Kız her şeyin farkındaymış Annesinin meza­rına gidip, ağlayarak vedalaşmış Mezardan annesinin sesini duymuş: “Hİç ağlama, bir kazan süt iste Yılan o sütü içecek, karnı doyacak, seni de sokmayacaktır” diyormuş
    Kız bunları yapmış, kadın doğurmuş Kız hediyelerle evine dönmüş Aradan yıllar geçmiş Yılan çocuk büyüyünce, okuma yazma öğrenme zamanı gelmiş Hangi hoca ders vermeye geldiy­se, sokup öldürüyormuş Padişah yine imamı çağırmış İmam yine karısına söylemiş, karısı yine üvey kızını bu iş için gönderip ondan kurtulmayı planlamış Kız yine annesi ile vedalaşmak için mezarına gelmiş, ağladı Meza’dan annesinin sesi gelmiş: “Annesi, korkma yılan sana dokurmaz” demiş Kız saraya gelmiş Yılan Bey’e üç ayda okuma yazma öğretmiş Kucağı hediyelerle dolu olarak evine dönmüş
    Bir müddet sonra padişah oğlunu evlendirmeye kalkışmış Kimi koynuna soktularsa, sokup öldürmüş Sıra yine bizim kıza gelmiş Annesinin mezarına gitmiş, annesi, ona kırk kat giyinme­sini söylemiş Kız da öyle yapmış Yılan Bey’Ie gerdek gecesi, kız da soyunmuş Yılan kırk kat derisini soyunca ortaya babayiğit bir delikanlı çıkmış Üvey anne kıskançlıktan çatlamış
    Bir müddet sonra savaş çıkmış Padişah oğlunun kendi yeri­ne orduya kumandanlık yapmasını istemiş Kocası savaşta iken, üvey anne Ayşe’yi kandırıp, bir ırmağa sokmuş, sonra da arka­sından tekme ile dibe itelemiş Elbiseleri ile mücevherlerini de alıp kaçmış Ayşe, yüzerek kıyıya çıkmış Çırılçıplak olduğu için bir mezarın kenarına saklanmış, yorgunluktan uyumuş Yandaki bir mezarın kapağı açılmış, içinden çıkan bir adam, Ayşe’yi kucakla­yıp aşağı indirmiş Orada beş altı çocuk varmış Peltan Bey isimli bu kişi, esir düşmüş bîr padişah oğlu imiş Aradan aylar geçmiş Ayşe Kız, Peltan Bey’den hamile kalmış Peltan Bey onu babasının memleketine göndermiş Onun verdiği akıllarla, Peltan Bey’e yapılan büyüler bozulmuş Esareti bitince, memleketine geri dön­müş Ayşe ile Peltan Bey’in iki çocukları daha olmuş
    Yılan Bey, savaştan sonra ülkesine dönmüş, eşini bulamayın­ca, demir asa, demir çarık yollara düşmüştü Yedi yıl sonra Peltan Bey’in sarayına gelerek ona misafir olmuş Yılan Bey’Ie Peltan Bey birbirlerinin çok sevmişler Sonra Peltan Bey, misafirini eşine göstermiş Birbirini gören eski eşler hemen oracıkta bayılmışlar Sonra Peltan Bey’e durumu anlatmışlar Peltan Bey, fedakârlık yapmaya hazır olduğunu söylemişse de, Ayşe çocukları için Yılan Bey’e hayır demiş Yılan Bey, üzüntüsünden tekrar yılan haline girmiş ve bir delikten süzülerek gitmiş Ayşe, her zaman ağlaya­rak Yılan Bey’in mutlu olması için dua etmiş
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kitap-ozetleri/59782-altin-isik-ziya-gokalp.html#post122126
    Kolsuz Hanım: (Manzum hikâye)
    Bir padişahın Ay ve Yıldız isimli iki oğlu vardır Bir gün ka­rısı ölür Zorunlu olarak evlenir Aradan yıllar geçer Padişah hacca gitmeye karar verir O gidince, karısı ismi Yıldız olan oğlu­nu iğfal etmek için plan yapar Oğlan razı gelmeyince, onu hap­settirir Ay, kardeşini merak eder Yaşlı bir ihtiyar zindanda hapis olduğunu söyleyince, gizlice zindana girer ve onu bulur Tam kaçacaklarken, üvey anne adamları ile birlikte yollarını keser Ay kızın iki kolunu birden kestirir Şehzade Yıldız ise delirir Sonra da kızı bir sandığa koydurup, denize attırır Denizde bir şehzade onu bulur Durumu öğrenince intikam için harekete geçer Bu arada Ay Hanım’a sevdalanır, evlenirler Zaman içinde iki de çocukları olur
    Öbür tarafta, padişah bir türlü hacdan gelmemiş Şehzade Yıldız iyileşmemiş, üvey anne de fırsattan istifade devranını sür­dürmektedir Üvey anne bununla yetinmez, düşmanlığı devam ettirir Öyle ki, gün gelir kocası Kolsuz Hanım’ın ve çocuklarının cellada dahi verilmesini ister Lakin cellat, bunların haline acıya­rak, gömleklerini alır, bir av hayvanmın kanı ile sular ve öldür­düm diyerek saraya geri döner Anne ve yavrular dağ başında tek başlarına kalmışlardır Biraz sonra acıkırlar ve dua ederler Önle­rine yemekler gelir Dua ederler, yanlarında bir pınar olur Dua ederler, yatacak köşkleri olur Dua ederler Kolsuz Hanım’ın kolla­rı yerine gelir… Köşkünün kapısına yazar: “Burada her derdin şifası bulunur”
    Padişah hicazdan gelir Bakar oğlu, kızı yok Karışı bir sürü yalanla onu oyalar Padişah oğlunu arar, buldurur İyileşmesi için “Her derde şifa dağıtan” köşke getirir Üvey analık da, çocuğu ol­madığı için köşke gelmiştir Kızı görünce vazgeçip, gitmek ister Fakat, kızı “burası mahkeme yeridir”diyerek, bırakmaz
    Her şey anlaşılır Üvey anneyi kovarlar Sonra hep birlikte, mesut yaşarlar …
    Aslında, bu hikâyede Milli Kurtuluş Savaşımız anlatılmak­tadır
    Küçük Hemşire (Manzum Hikâye)
    Bir padişahın İki veziri varmış Birinin üç oğlu, diğerinin üç kızı varmış Üç oğlana “üç aslanlar”, üç kıza da “üç ceylanlar” der­miş Bir gün, peri sazını bulması İçin babalarından “üç aslanlar”\ göndermelerini ister Erkek çocukların babası, pek keyiflenmiştİr Kızların babası vezir ise, üzgün bir şekilde evine gelir ve durumu kızlarına anlatır Büyük ve ortanca kızları, erkek kılığına girerek, peri sazını getirmek için yola düşerler Ancak, babalarının kendi­lerini sınamak için yaptığı eylemlerde başarısızlığa uğrarlar En son küçük kız şansını dener ve babasının yaptığı sınavı kazana­rak, peri sazını getirmek için yollara düşer Kıpçak eline varınca, yaşlı bir kadının evine misafir olur Ona yüz altın vererek, saraya kapı görevlisi olarak girer Genç Hakan henüz evlenmemiştir Kızı görünce, bileklerindeki bilezik izlerinden cinsiyetini anlar, o an ismi Ali diye tanıtılan bu kızı Aliye olarak hayal etmeye başlar Derdini annesine açar Annesi, kız mı, erkek mi olduğunu anla­mak için, diğer üç erkekle yarıştırmasını söyler Bu üç erkek, “üç aslan “lardır
    Sırası ile yağız ata binme, demir yayı çekme ve zincirli ayıyı yenme yarışları yapıldı “Ceylan kız” bütün yarışlarda birinci oldu Sihirli sazı alarak baba yurduna döndü ve sazı babasına verdi Babası sevinçle saraya gitti Padişah kızları küçük görmekle yap­tığı hatayı anladı Kızı çağırtıp herkesin huzurunda tahtına oturt­tu Kız, “ben yetkili isem, seçim yapılsın, millet meclisi oluşsun, meclis beni seçerse, başkan olmayı kabul ederim” dedi Seçimler yapıldı Meclis açıldı Meclis, kızı başkan seçti
    Kıpçak Ham tahtını bırakmış, aşkının peşinden gelmişti Ali­ye onu görünce yüreğinin sesini dinleyip, onunla evlendi
    Alparslan Malazgirt Muharebesi (Manzum Piyes):
    Malazgirt Zaferi keyifli bir şekilde anlatılırken, Türklüğün ve İslamiyetin birbirinden ayrılmayacağı çok güzel mısralarla dile getiriliyor
    “islamiyet bir kızdır, bekçisi Türk bir arslan! Elinde dal kılıcı, bekler onu her zaman! “



    alıntıdır

  2. #2
    miraç
    Misafir

    Standart Yanıt: Altın ışık – Ziya gökalp

    kuğular

  3. #3
    Kayıtsız
    Misafir

    Standart

    çok teşekkür ederim işe yaradı

Benzer Konular

  1. Yalnız Efe – Ömer Seyfetin – Kitap özeti
    By Mustafa Uyar in forum Kitap Özetleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 25.Ekim.2010, 18:13
  2. Permütasyon – kombinasyon – binom
    By Mustafa Uyar in forum Lise Matematik Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.Ağustos.2010, 19:18
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.Nisan.2010, 15:52
  4. Ziya gökalp
    By Mustafa Uyar in forum Yazarlar ve Şairler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.Mayıs.2009, 21:28
  5. ışık
    By soleil in forum Fen ve Teknoloji Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.Mart.2008, 11:38

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.