Canon, kaygıyı dengeleyimi bozacak tehlikelere karşı bir tepki yada bozulan dengeleşimi yeniden düzenleme çabanlarının başarısızlığa yorumlayışı olarak görür (Geçtan, 1981, ss. 237).
Sulivan ise kaygının bireyin insan ilişkilerini tehlikeye sokan durumunda oluştuğu görüşünü savunmuştur (Geçtan, 1981, ss. 237).
Horney, korku ile kaygı kavramlarını iş anlamlı olarak kullanarak iki kavram arasındaki yakınlığı belirtmiştir. Horney, kaygının oluşumunu; iç güdüsel dürtülerimizin varlığına karşı geliştirilen korkudan çok baskı altına alınmış dürtülerimize karşı duyulan korku sonucu oluştuğuna inanır (Geçtan, 1981, ss. 237).
May (1938-1967) Valoluşçu Psikiyatri’nin Amerika’daki kurucusudur. Kaygının iki ayrı rolde ortaya çıktığı görüşündedir. Olumlu yönü; insanın kendisini ürküten durumlarla yüzleşmeyi göze alarak, çeşitli yaşama imkanlarını açmasını sağlar. Acı ve mutsuzluk veren rolü ise kaygı bu imkanlardan kaçınıp dar bir çerçeve içinde sınırlanan ve bir takım kuralların tutzağı olarak yaşamaya neden olur (Geçtan, 1993, ss. 325).
Ülkemizde kaygı konusunda tanımlamalar yapılmıştır. Örneğin Necla Öner, kaygı konusunda ayrıntılı araştırmalarda bulunmuş ve kaygıyı bireyin tehlikeli yada tehdit edici olarak algıladığı, etkilerinin hoş olmadığını umduğu çevresel kaynaklı bir uyarıcıya bağlı olan bireyde oluşan bir ruh halidir (Öner, 1977, ss. 23).
Köknel, “kaygı elem doğrultusunda bir duygulanım durumudur” der (Köknel, 1988, ss. 136).
Özetlenirse, ruh bilim açısından kaygı; dürtü, içgüdü, güdüleme, nitelik tepki uyaran olarak kabul edilmiştir.
Kaygının açıklamasında ve verilen tanımlarda sosyal ve kültürel etmenlere daha büyük bir önem verildiği görülmektedir. Genel olarak bireyi olumsuz etkileyen duyguların kişide kaygı meydana getirdiği söylenebilir (Varol, 1990, ss. 6).
Bazı düşünürler ve bilim adamları içinde yaşadığımız xx. Yüzyılı “Kaygı Çağı” ve bu çağın hastalığı olarakta “stres”i görmektedirler. İnsan başta doğanın egemenliğinden kurtulmak için teknolojiyi geliştirmiş ancak bu kez kendi yarattığı uygarlığın tutsağı durumuna gelmiştir. Bu tutsaklık onun, insan olarak dünya içindeki yerini ve kimliğinin yitirilmesine yol açmıştır. Bireyler yabancılaşmış, yalnızlaşmış, insanlarla yakın ilişkiler kuramam durumuna gelmiştir. Bunun yanında teknolojinin büyük bir hızla ilerlemesi sonucunda toplumlar, kültürel farklılıklar gösterdiği gibi bir toplumda aynı kültüre sahip üyelerin aldığı eğitim, sosyal-ekonomik seviye gibi özelliklerin de farklılaştığı görülmektedir.
Günümüz insanının kaygısı azalmamakta giderek artmaktadır. Çünkü günümüzdeki ilerlemeler değişimler baş döndürücü bir hızla sürmektedir, değişimlere uyum sağlama, güçlüklerle başedebilmek, için çaba içinde olan insan engellerle karşılaşması sonucu kaygı ortaya çıkmaktadır.
Bu hızla değişim içinde bir “aydın” misyonunu yüklenecek olan genç, bu süreç içinde yerini alır. Kendisini gerçekleştirmek, geliştirmek, kimliğine sahip olmak, toplumsal olaylara kafa yoran ve bunlara çözüm ararken kaygı duygusuyla karşılaşacaktır. Toplumsal en dinç insan gücü ve en verimli kaynağı olan gençlerde kaygı oluşturan çok boyutlu ve karmaşık sorunlar ortaya çıkar (Yörükoğlu, 1985, ss. 6).
Kaygının artması kişinin geleceği hakkında ne yapacağını bilememesine, karar verememesine yol açar, başına kötü bir şey geleceğini sanması gibi yersiz korkulara sahib olmasına neden olur.
Ülkemizde üniversiteye gelen öğrenciler büyük zorlu bir yarıştan geçtikten sonra üniversiteli olmaktadırlar. Üniversiteli olmalarıyla kaygıları bitmemekte daha sonra da öğrenimin bitirilmesi ve gelecek kaygısı yakalarını bırakmamaktadır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kitap-ozetleri/47200-universite-ogrencilerinin-kaygilarini-belirleyen-etmenler.html#post96013
Üniversiteli öğrenciler, Meslek Yüksek Okul, Fen-Edebiyat Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Siyasal Bilgiler, Hukuk, Tıp Fakültesi, Çevre Mühendisliği, İlahiyat, Eczacılık Fakültesi ve Ziraat Fakültelerinde okumaktadırlar. Eğitim süreleri iki ile altı yıl arasında değişmektedir.
Okullarda verilen eğitim bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kısıtlı olarak istendik değişmeler meydana getirme süreci olarak tanımlanmaktadır (Ertürk, 1975, ss. 2).
Varol’un (1990, ss. 8), Birsen’den (M.E.B, No: 270, ss. 16) aktardığına göre eğitim, bireyin davranışlarında istendik değişiklik meydana getirmenin yanı sıra geniş anlamda, beden ve ruh güçlerinin geliştirilmesinide içermektedir.
Eğitim öğretimin son sınıfında bulunan üniversite son sınıf öğrencileri yaşamlarının en önemli noktalarının birindedirler. Artık okul hayatının sonucu ve iş hayatının yada işsizlik hayatının başlangıcı demektir. İş seçimi, gerçek hayatta rolünü almasına yönelik planlar, yaşadığı arkadaşlıklar, iş bulamama korkusu ve çeşitli sorumluluklar kişide kaygı yaratıcı etmenlerden bazıları olarak görülebilmektedir.
Son sınıfta okuyan üniversiteli öğrencilere gerekli olan yardım ve Psikolojik Danışma ve Rehberlik yapıldığı taktirde problemlere çözüm bulunabilecektir. Bu yardımlarla; kişilerin gerçekçi kararlar alması, kendilerini tanıması, kapasitelerini geliştirilmesi, diğer insanları ve kendisini anlaması dengeli bir uyum yapması ve kendini gerçekleştirmesine katkıda bulunacaktır.
İnsan sosyal bir varlık olduğu için, içinde yaşadığı sosyal çevrenin birey üzerindeki etkisi önemlidir. Bunların içinde aile ilk sırada yer alır. Çünkü öğrencinin sağlıklı bir ilişki geliştirmesinde diğer çevrelerden daha yüksek güce sahip bir değişken olarak görülmektedir. Ailenin istemleri, beklentileri, yaşantısı, tutumu, kardeş sayısı, öğrencide kaygının oluşumunda önemli etkenlerden biri olarak sayılmaktadır. Öğrencilerde görülen kaygının çoğu onların okul başarılarında, ana babanın yüksek beklentilerine ulaşamama kaygısından oluşur (Varol, 1990, ss. 10).
Ana-babanın koruyuculuğu, görmüş olduğu olumsuz eğitim ve bulunduğu arkadaş grubunun olumsuz ilişkisi, kendini geliştiremeyen, kimliğini kavramayan, günlük yaşamını sürdürecek yetenekleri geliştiremeyen, hayat içinde hayat mücadelesine ayak uyduramayan kişiler diğerlerine oranla yetersiz kalmakta bu durum ise onun için bir kaygısıyla son bulmaktadır.
Öğrencinin cinsiyeti, ailesinin sosyo-ekonomik düzeyi kişiliği ve duygusal durumuna ilişkin yapılan bazı araştırmalarda ana-baba mesleği, okuldaki başarı, barındığı yer, ailenin ekonomik durumu arkadaş çevresi öğrencide kaygı yaratıcı etmenler olarak görülmektedir. Ayrıca kaygı kişinin ruhsal durumunu etkileyebilmektedir.