Orta Asya ve Anadolu tarihi boyunca Türk kadınları çok

çeşitli form ve ölçülerde başlıklar kullanmışlardır. Bazen
sade bazen de ihtişamlı olan bu başlıklar, sosyo- ekonomik ve
kültürel düzeyde farklılıklar göstermiş ama kadınlar hangi
sınıfa mensup olurlarsa olsunlar giysilerini tamamlayan bu
aksesuardan vazgeçememişlerdir. Yüksek sınıfa mensup
kadınlar başlıklarını sorguç, enselik, baş iğnesi ve çeşitli
mücevherlerle süslerken sıradan kadınlar bunu boncuk, kuş
tüyü, renkli mendil veya tülbentlerle yapmışlardır.



Anadolu coğrafi konumundan ötürü pek çok kültürü
bünyesinde barındıran homojen bir yapıya sahiptir. Bu
kültürel zenginlikten giyim ürünleri ve tarzları da etkilenmiş,
dünyanın hiçbir yerinde rastlanmayacak ölçüde bir çeşitlilik
oluşmuştur. Özellikle Osmanlı İmparatorluğunun bütün din ve
kültürleri kucaklayan birleştirici tutumu da bu çeşitliliğe
fırsat vermiştir. Başlıklar giyim kuşama uygun olarak
kullanılan çok önemli ve vazgeçilmez bir aksesuar haline
gelmiş, giyilen giysinin rengine, şekline ve dokuma türüne
göre çeşitlilik göstermiştir. Saraylı kadınların, azınlıkların ve
sıradan kadınların kullandıkları başlıkların farklılığı da bu
çeşitliliği artırmıştır.



Kadın giyiminde terpuş, serpuş, arak-çin, arakıye, hotoz,
boğtak, tepelik, fes, tantura, fechel, üsküf, takke, külah vb.
söyleniş biçimleriyle anılan başlıklar kullanılmıştır. Sorguç,
enselik, istefan, zülüflük, baş iğnesi, diadem, bürüncük,
mahrama, gibi isimler alan aksesuarlar ise başlıkları
tamamlayan küçük ama önemli ayrıntılar olmuştur.



İslamiyet ten önceki dönemde, Türklere ait kıyafet ve
başlıklar konusundaki bilgileri Çin kaynaklarından ve duvar

resimlerinden elde ediyoruz. Dönemin en önemli özelliği kadın
ve erkek giyimindeki benzerliktir. Orta Asya dönemi kadın
saç biçimleri kendine özgü bir özellik göstermiştir. Saçlar ya
örgüler halinde salınmış, yada çok sayıda topuz yapılarak
firkete ve fildişi taraklarla tutturulmuştur. Özellikle topuz
Uygurlar döneminde, kadınlar kadar erkekler tarafından da
sıkça kullanılmıştır., Uygur kadınları başlarına boğtak adı
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/kadinlar-kulubu/59632-eski-turklerden-gunumuze-kadin-basliklari.html#post121750
verilen hotozlar giymişlerdir. Saç örgüleri ise farklı sosyal
durum ve konumları belirleyen bir özellik taşır. Uzun ve
örgülü saç, yabancı kaynaklar, bilhassa Çin kaynakları
tarafından Türklere has bir özellik olarak belirtilmiştir.



Türkler, İslamiyet ten sonrada Orta Asya giyim kuşam
tarzlarını, özellikle uzun ve örgülü saç geleneğini devam
ettirmişlerdir. Uzun saç modası Selçuklularla diğer
memleketlere yayılmış, Memluklar da bu modayı
benimsemişlerdir.



Selçuklu kıyafetlerini canlandıran eserlerde de rastlandığı
gibi, Selçuklular çok çeşitli başlık türleri kullanmışlardır.
Bunlardan bir kısmı Orta Asya dan beri kullanılan tipler veya
bu tiplerin türevleridir. Diğer bir kısmı ise Selçukluların
yakın doğu da temas ettikleri bölgelere has başlıklardır. Bu
başlıklardan çoğunu basık sarık tipi başlık teşkil etmektedir.
Bununla birlikte Bizanslılardan Türklere ve Türkler den
Bizanslılara yeni bir çok başlık ve giysiler de geçmiştir.



12. Yüzyılda kadınların farklı saç biçimlerinin yanında çeşitli
başlık ve eşarpları da kullandıkları görülmektedir. Basık
sarık ve sivri külah tipi başlıkları kadınlar da kullanmış,
başlıkların üzerini değerli taşlar, inciler ve diademlerle
süslemişlerdir.

İbn Batuta Anadolu kadınlarının Bağtak denilen başlıklar
kullandıklarını bu başlıkların üzerine tavus kuşu tüyünden
sorguç taktıklarını yazar.



Kanuni Sultan Süleyman döneminde kadın başlıkları beş veya
on santim yüksekliğinde ve fes biçimindedir. Bunlar değerli
kumaşlardan yapılmış ve üzerleri değerli mücevherler,
taçlar, inci dizileri ve sorguçlar takılarak süslenmiştir.



Fransa'dan 1549 yılında bir elçilik heyeti ile birlikte
İstanbul’a gelen Nicolay’ın betimlediği ev giysisi ile Türk
kadını gravüründe, dönemin özelliğini yansıtan fes biçimli
başlık görülür. Kaş bastı şeklinde doladığı tülbendi çenesinin
altından bağlamış, uzun saçları da başlığın altından beline
kadar salınmıştır.



Nicolay, sarayda yaşayan kadınla sıradan kadının en büyük
farkının baş örtme biçiminde olduğunu söyler. Sıradan kadının
basit bir başlık giydiğini, saraylı kadının ise taç taktığını, bu
tacın üzerinde ve arka tarafta küçük plise bir krep olduğunu,
başlığın çevresine omuz hizasına sarkan taftadan, başlığı iki
kere çevreleyen bir tür kordonun yer aldığını yazar.

Danimarkalı ressam Melchior Lorichs (1527-1583), Kanuni
Sultan Süleyman dönemiyle ve Osmanlı yaşamıyla ilgili
yapıtlar bırakmıştır.



Lorichs’in çizimini yaptığı Sultan portrelerinde, baş süsleri ve
giysiler, ayrıntılar üzerinde dikkatle durularak
resmedilmiştir. 16. yüzyıla özgü fes biçimli başlıklar, irili
ufaklı incilerle ve diğer değerli taşlardan oluşan çeşitli
süslerle ve sorguçlarla süslenmiştir. Saçlar Türk kadınının
örgülü saç tutkusunu yansıtacak şekilde örülmüş ve bele
kadar uzatılmıştır. Resimde dikkat çeken bir başka özellik
kakül ve zülüflerdir.



Yüzyıllar boyunca uzun ve örgülü saçları ile görülen Osmanlı
kadını, daha sonra yapılan minyatürlerde kakül ve
şakaklarındaki saçlarını kısa kesmiş, hafif bukleler
oluşturmuş olarak resimlenmiştir.

16.yüzyılda dönemin gezginleri, hangi sınıf ve dine mensup
olurlarsa olsunlar, tüm kadınların dışarıda ayaklarına kadar
örtündüklerini, evlerinde ise uzun sorguçlu ve yaldızlı
başlıklar kullandıklarını anlatır.



1618’e tarihlenen, British Museum Mundy Albümünde
Hatuncuk isimli betimlemede, elinde kadeh tutan, sarı
papuçlarından Müslüman olduğu anlaşılan genç bir hanım yer
alır. Tantura adı verilen, gümüşten yüksek hotozun üzerinden
doladığı yemenisini boynunun altından bağlayan hanımın,
sırmalı mavi kaşbastısı da vardır.



1678 yılında Türkiye’de bulunan Hollandalı gezgin Corneille
Le Bruyn, seyahatnamesinde kadınların başlıkları konusuna
ayrıcalıklı bir yer vermiştir.

Cornelle le Bruyn , İzmir’li Müslüman kadınların sokağa
çıkarken, kadınların başlarını bir örtüyle örttüklerini ifade
eder.



Cornelle La Bruyn seyahatnamesinde, padişahın sarayındaki
kadınlar konusunda, eline kitabında sunduğu birkaç resim
geçtiğinden bahseder. Saraydaki kadınların bazılarının
Yahudi kadınlarda olduğu gibi yuvarlak büyük bir platin başlık
taktıklarını ama alın hizasında bu başlığın aşağıdan yukarı
doru yükseldiğini ve her iki yanında kuş tüyleri olduğunu
söyler.



Le Bruyn sarayda kullanılan bir başlığı şöyle tarif eder:
“Özellikle hanımlar, süslenme biçimlerinde kendilerine özgü
bir yücelik ve ihtişama sahiptirler. Terpuşları başlarına,
çeşitli renklerden olan ve altın gümüş kakmalı çok sayıda
mendille tutturulmuştur, bunların arasına herkes olanaklarına
göre her cins değerli taş takmaktadır. Bunun dışında
süslenmeye çeşitli çiçekler de eklenmektedir. Bu baş
örtünme biçimi öyle tasarlanmıştır ki, bunu bozmadan takıp
çıkarmak olasıdır. Sır bu başlıkları süslemek amacıyla buket
biçiminde altın çiçekler yapılır. Her çiçek buketinin ortasına
da değerli taşlar yerleştirilir. Karanfil yada benzeri türden
doğal çiçekler takan kadınlara da rastlanır.”



XVII. yüzyılda kadınların ev giysileri geleneksel özelliklerini
korumaya devam ederken, Osmanlı imparatorluğunun gücüne
koşut olarak, özellikle varlıklı hanımların süslü, gösterişli
giysileri yeğledikleri, yerli ve yabancı sanatçıların
resimlerinden, ayrıca yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır.



VIII. yüzyılın ilk yarısında, özellikle lale devrinde varlıklı
hanımlar mesire yerlerinde renkli feraceleri ve
yaşmaklarıyla boy gösterirlerdi. Yaşmakların kumaşı
şeffaftır ve başı genişleten hotozlar kullanıldığından
yaşmaklar gevşek bağlanmaya başlanır ve sırmalarla
süslenir.

Allom’un yaptığı bir gravürde odalıkların kullandıkları
başlıklar Corneille Le Bruyn’un kitabındaki saraylı kadın
betimlemelerini andırır. Hotozunun üzerine küçük çiçekler
yerleştirmiş ve incilerle süslemiştir.



Esasen Türk kadınları tarihin her döneminde birbirinden
farklı ihtişamlı ve değişik isimlerle anılan başlıklar kullanmış,
saçlarını bu ve benzeri aksesuarlarla süslemişlerdir.
Başlıkların hem estetik açıdan kadın güzelliğini tamamlayan
bir giyim öğesi hem de bir asalet sembolü olduğu söylenebilir.

Türk özelliği olarak ortaya çıkan bir çok görünüşler
Osmanlılara kadar kesintisiz olarak devam etmiştir.
İmparatorluk döneminde Fes biçimli başlıklar yada Terpuş
kullanılmaya başlanmış, 16. yüzyılın ikinci yarısından
başlayarak bu çeşitlilik daha da artmıştır. 17. yüzyıldan
başlayarak oldukça yüksek ve yukarıya doğru daralan
başlıklar, yüzyılın ortalarında ise üstü geniş altı dar hotozlar
görülmektedir.

Osmanlı devletinde giysiler, toplumdaki yeri simgeleyen en
belirgin göstergelerden biri sayılır giysisinin rengi, biçimi ve
hatta kumaşının cinsi, giyen kişinin ait olduğu toplum düzeyini
yansıtırdı. Ayrıca uyumlu bir mozaik oluşturan toplum içindeki
diğer ırk ve dine mensup kişilerin de kendilerine özgü
birbirlerinden farklı giysileri vardı.

Fatih dönemine kadar Türk kadınları, eski Anadolu ve Orta
Asya geleneklerini sürdürmüşlerdir. İstanbul’un alınması,
yerleşik düzene geçiş, imparatorluğun sınırlarının genişlemesi
ve ekonomik koşullar, kadın-erkek dünyasının ayrılmasına ve
kadınların sokak giysilerine kurallar konmasına neden
olmuştur.
(alıntıdır)