Yanıt: ıslamda kadın hakları
EĞİTİM HAKKI
İslam'da ilim öğrenmek ve öğretmek konusuna büyük önem verilmiştir. Eğitim görmek
meselesi, denilebilir ki, bir haktan çok bir vazife, bir sorumluluk durumundadır.
Allah Resulü sahabesini hep ilme teşvik etmiştir. Nitekim pek çok sahabi, ilim
aşkını yitirmemişler, hep öğrenip yaşamanın azmini ortaya koymuşlardır.
Kabisa b. El Muharik şöyle anlatıyor: "Peygamber Efendimize gittim. Bana, 'niye
geldin?' diye sordu. Ya Resulallah! Yaşım bir hayli ilerleyip kemiklerim artık
incelmiştir. Sana Cenab-ı Hakk'ın yararlı kıldığı bir takım şeyleri bana öğretmen
için geldim' dedim. Peygamber (s.a.v), 'Sen hangi taşın, hangi ağacın ve hangi
toprak parçasının yanından geçmiş isen, sana Allah'tan mağfiret dilemiştir'
buyurdu". Gerek Asr-ı Saadet'te ve gerekse daha sonraki dört halife devrinde, ilim
öğrenme ve öğretme konusunda kadınların çok aktif bir rol üstlendiklerini görüyoruz.
Asr-ı Saadet kadınları içerisinde Hz. Ayşe'nin ilmî sahada çok ayrı bir yeri vardır.
Zira, Hz. Ayşe validemiz son derece zeki, bilgili ve dirâyetli bir kadındı.
Peygamberimizin yaşam tarzını çok iyi bildiği için, fıkıh ilminde pek çok âlimin
hatalarını düzeltirdi. Pek çok hadisin de mükemmel bir tarzda izahlarını yapmıştır.
Ona 'ilk kadın müçtehit' desek yanlış olmaz.
Ebu Musa El Eş'ari diyor ki: "Biz Resulullah'ın ashabı olarak bir hadisi anlamakta
güçlük çektiğimizde onun anlamını Hz. Ayşe'ye sorar ve ondan muhakkak bir cevap
alırdık".
Urve Hazretleri de Hz. Ayşe için, "Fıkıh, tıp ve şiir ilminde Hz. Ayşe'den ileri bir
kadın görmedim" demektedir.
Hişam b. Urve'den nakledildiğine göre; "Bir gün Hz. Ayşe'nin huzuruna çıktım ve ona
şöyle dedim: 'Ey anacağım, fıkıh ilmini Peygamber hanımı olduğun için, nesep ilmini
ve tarih olaylarını da Ebu Bekir gibi asil birinin kızı olduğun için biliyorsun.
Bunlara şaşmıyorum. Ama tıp ilmini nereden biliyorsun, doğrusu bunu merak ediyorum'.
Şöyle cevap verdi: 'Resulullah'ın son günleri hep hasta geçiyordu. Bense onu
rahatlatmaya çalışıyor ve tedavi yolları arıyordum. İşte tedavi ilmini böyle
öğrendim".
Hz. Ayşe Arapça'yı çok güzel konuşan, etkileyici üsluba sahip, abide bir kadındı.
Ahnef b. Kays şöyle diyor: "Ebu Bekir'in, Ömer'in, Osman'ın, Ali'nin hutbelerini
dinledim. Fakat Hz. Ayşe'nin sözlerinden daha etkileyici sözler söyleyen bir Allah
kulu görmüş değilim".
Hz. Ayşe, Allah'ın Resulü'nden 2210 hadis rivâyet etmiştir. En fazla hadis rivâyet
eden sahabelerin ikincisidir.
Peygamberimizin amcası Hz. Abbas'ın hanımı olan Ümmü-l Fadl da devrinin ilim sahibi
kadınlarındandı. Hz. Abbas'ın Müslüman oluşunda, zeki ve bilgili bir kadın olan
Ümmü-l Fadl'ın büyük etkisi olmuştur.
Resul-i Ekrem kadınların okuma yazma öğrenmelerini ister ve buna teşvik
buyururlardı. Okuma yazma bilen zeki ve tecrübeli bir kadın olan Şifa Hatun'dan,
kendi eşi Hafsa'ya yazı yazmayı öğretmesini istemiştir.
Medineli kadınlar Resulullah'ın huzuruna varmış ve "erkekler her zaman yanınıza
gelip ilim öğreniyor, bilmediklerine vâkıf oluyorlar. Biz ise onlardan fırsat
bulamıyoruz. Bize özel bir gün ayırın da gelip sizi dinleyelim ve bilmediklerimizi
öğrenelim" demişlerdi. Resulullah da onlara bir gün tahsis etmişti. O gün kadınlara
vaaz eder, emir verirdi. Hz. Ayşe şöyle der: "Ensar kadınları ne iyi kadınlardır.
Sıkılganlıkları dinlerini öğrenmelerine mani olmamıştır".
Tabiin kadınları da ilmî konularda gâyet bilgiliydiler.
Süfyan-i Sevri'nin annesi oğluna her zaman şöyle nasihat ederdi: "Ey oğlum, sen ilmi
elde et. Ben yün eğirerek, iplik satarak geçimimi sağlarım. Sakın ilim yolundan
ayrılma. Ey oğlum! On cümle yazdığında bir bak kendine. Yürüyüşünde, oturuşunda,
kalkışında bir değişme var mı? Eğer ilim seni olumlu yönde değiştirmemişse, sana ne
faydası, ne de zararı dokunmayan abes bir şey yapmaktasın".
Basra'da Tabii'nden Afsa ibn-i Şirin isminde bir kadın vardı ki ibadete
düşkünlüğünün, zühd ve takvasının yanında, fıkıh ve hadis bilgisiyle de şöhret
bulmuştu. Rivâyetlere göre 12 yaşında Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmişti. Kardeşi, o
devrin büyük alimlerinden olan İbn-i Şirin, çözemediği çoğu meseleyi ona havale
ederdi. Bilhassa Kur'an kıraatı hususunda bir meseleyle karşılaştığında şöyle derdi:
"Gidin Hafsa'ya sorun. Bakın bakalım nasıl oluyor?" Zira Hafsa Hatun'un Kur'an
kıraatı pek çoğundan yüksek bir düzeyde idi. Aynı zamanda zekası ve nükteleriyle de
meşhur olmuş bir hanımdı. Çağdaşları bu büyük kadını birçok ünlü âlimden üstün
tutmaktadır. Hişam b. Hassan, "Ben Hasan El Basri'yi, İbn-i Şirin'i görmüş biriyim.
Ama Hafsa Hatun'dan daha akıllı birini tanımıyorum" der.
Rabiatü'l Adeviyye Hazretleri de, tasavvuf ilminde çığır açmış büyük mutasavvıf
kadınlardan biri idi. Hicri II. asırda tasavvuf onunla birlikte yeni bir yoruma
kavuştu, Basra'dan Bağdat'a yayıldı.
Rabiatül Adeviyye, tasavvufta Hasan-ı Basri'nin başını çektiği Havfullah (Allah
korkusu) kavramının yanında Muhabbetullah (Allah aşkı) ekolünü getirmiştir. Daha
sonraki asırlarda İmam-ı Gazali kendisinden etkilenerek tasavvuf sistemini
kurmuştur.
Rabia, Basra'nın biraz dışında bir evde otururdu. Kendisine gelen insanları eğitir,
onlara öğüt verirdi. Süfyan-ı Sevri, Hasan El Basri, Malik b. Dinar gibi zamanın en
zeki ve en âlim zatları kendisinden öğüt dinlerdi.
Bu örnekler pek çoktur. Biz bu esere yalnız belli başlılarını almakla yetindik.
İslamî ilimlerin öğrenilmesi, gelişmesi, yayılması ve sistemleşmesi yolunda
kadınların önemli bir rolü olmuştur. İslam tarihinin ilk beş asır içinde yalnız
hadis rivâyeti ve öğretimiyle meşgul olan kadınların sayısı üçyüzellinin üstündedir.
Yanıt: ıslamda kadın hakları
SEYAHAT ETME HÜRRİYETİ
İslam'da, bir kadının en önemli vasfı namusu ve hayasıdır. Nasıl bir kadının namus
ve şerefine bir zarar gelmeden çalışmasında bir mahzur yoksa, seyahat etmesinde de
can ve namus emniyeti her türlü tecavüzlerden korunduğu takdirde bir mahzur yoktur.
Bu bakımdan yanında oğlu, kocası veya kardeşi gibi herhangi bir mahremi olmadan
seyahat etmesi uygun görülmemiştir. Bu tamamen kadının can, mal ve namus emniyetini
korumaya yönelik bir tedbirdir. İslam'ın 5 temel şartından biri olan hac ibadetini
yerine getireceği zaman bile kadının yanında bir mahreminin olması şarttır. Buradan
İslam'ın kadının can, mal ve namus emniyetine ne derece önem verdiğini anlamamız
mümkündür.
EVLENME VE YUVA KURMA HAKKI
İslam'da evlenecek olan tarafların birbirlerini görmeleri, meşru şartlarda
konuşmaları onların hakkıdır. Kadın da evlenirken bağımsız tercihini kullanır ve
kimse kadını istemediği bir istikamete zorlayamaz. Bu bakımdan nikah akdi yerine
getirilirken kadın "aldım, kabul ettim" gibi hüküm beyan eden cümlelerle kararını
bildirir. Bunun aksi durumlarda nikah bâtıl olur. Bir başka ifadeyle, evlenecek
olanların rızasının bulunmadığı bir nikah geçerli olamaz.
Hz. Ayşe zorla evlendirilen bir kızla ilgili olarak Allah Resulü'nün uygulamasını
şöyle anlatır: "Ensar'dan Hıdam'ın kızı Hansa, Hz. Ayşe'ye gelerek babam aile
şerefini arttırmak için beni kardeşinin oğlu ile evlendirdi. Ben ise bu evliliği
istemiyorum" dedi. Hz. Ayşe de ona, "Resulullah gelinceye kadar bekle" dedi.
Resulullah gelince, Hz. Ayşe ona durumu anlattı. O da kızın babasını çağırdı ve
kadına seçme hakkı verdi. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü!
Babamın akdettiği nikahı kabul ettim. Fakat bu davranışımla kadınlara babalarının
evlilikte böyle bir yetkisinin olmadığını bildirmek istemiştim".
1917 tarihli Osmanlı Aile Hukuku Kararnamesi'nde de Şafii mezhebinin görüşü esas
alınarak zorlanan kişinin nikahı resmen geçersiz sayılmıştır.
NAFAKA HAKKI
Kocası, kadını evlilikleri süresince geçindirmeye mecburdur. Boşanma halinde ise
kadına nafaka vermekle mükelleftir. Kadının şahsî mülkünün veya herhangi bir
gelirinin bulunması durumu değiştirmez.
"Boşanan kadınları, gücünüz yettiği kadar ikamet ettiğiniz yerlerde oturtun. Evleri
başlarına dar etmek ve onları çıkmaya mecbur etmek için kendilerine zarar vermeyin.
Eğer onlar hamile iseler çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını da verin. Eğer
onlardan doğacak çocuklarınızı sizin lehinize olarak emzirirlerse onlara ücretlerini
veriniz. Aranızda bu hususta güzelce müşavere ediniz".
Görülüyor ki, kadın, doğacak çocuğunu emzirmekle bile mükellef tutulmamış, bu onun
kendi tercihine bırakılmıştır.
Burada dikkati çeken en önemli husus, ister evli, ister boşanmış, ister bekar olsun,
kadının her halükarda geçiminin teminat altına alınmış olduğudur. Bundan da İslam'ın
kadınlara ne derece geniş haklar tanıdığını anlamış oluyoruz