Bir ülkenin padişahı, su kıyısında gezerken, balık yakalamak için oltasını suya atan gariban birini görerek ilgilenir ve adama; ''Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim'' der.Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takılır.Hükümdar balıkçıya;''Ne diyelim, şansın bu kadarmış.''diyerek onuda alıp saraya dönerler.
Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emreder.Kemiği terazinin bir kefesine koyarlar ve öbür kefesine de altın koymaya başlarlar.5,10,20,50 diyerek altın koyarlar ama, kemiğin bulunduğu terazi kefesi yerinden oynamaz.Altını doldurmaya devam ederler .Terazinin kefesi dolar taşar ama kemik tarafı yerinden kımıldamaz.Bunda bir hikmet olduğunu anlarlar.Alim bir zat çağırıp bunun hikmetinin ne olduğunu sorarlar.O mübarek zat kemiğe baktıktan sonra şu açıklamada bulunur:''Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur.Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynatamazsınız.Çünkü doymaz.Ama bir avuç toprak bunu doyurur.''
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/fikralar/50203-ac-gozlu.html#post102030
Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koyduklarında, terazinin kemik bulunan kefesi yukarı kalkıverir.