Rahman ve Rahim Olan Allahın Adıyla”
Hamd alemlerin Rabbı olan Allaha, Salat ve Selam onun Peygamberi Hz Muhammet
s.a.v.’in ve Ashabının üzerine olsun.
Allahın Selamı Rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Evrensel barışın İslamdaki önemi büyüktür. Gönderilen tüm Peygamberler ve Nebiler bu
barışın gerçekleşmesi amacını gütmüşlerdir. O nedenle tüm Peygamber ve Nebilerin
istediği bu evrensel barış kesinlikle bir şahsa veya bir kavme münhasır kılınamaz.
İslamdaki bu evrensel barış Hz Muhammet s.a.v.’in gelmesiyle tamamlanmıştır.
Efendimiz buyuruyor ki; “benim ve benden önceki Peygamberlerin örneği tıpkı
bir adamın yaptığı binada bir tuğla boşluğu kadar yer bırakıp görenlerin hayran
olduğu bu binada o boşluğa hayret eder duruma gelmeleridir. Ve ben işte o boşluğum.
benimle o boşluk dolduruldu ve bu bina tamamlandı ve ben Peygamberlerin
sonuncusuyum.” Peygamberlik sona ermiş İlahi program tamamlanmış beşeriyetin,
mutluluğu, kardeşliği ve yardımlaşması adına evrensel barış süreci başlamıştır.
Kur’anı Kerim bir kanun maddesi gibi bu sürece işaret ederek şöyle
buyurmuştur. “Biz ancak Alemlere rahmet olarak gönderdik.” İşte bu
Rahmet gökler ötesinden insanlığa hediye edilen bir barış sürecidir. Bu sürec
insanlığın Allahın gönderdiklerine bağlılıkları doğrultusunda devam edecek Onları
Allah indinde kardeş yapacak hayırda ve güzellikte yarışarak tüm insanlığın
saadetine vesile olacaktır. Efndimiz bu konuya işaret ederek şöyle buyurmaktadır;
“Hepiniz Alahın yakınlarısınız. Allahın en sevdikleride O’nun
yakınlarına güzel davranandır” Ayeti Kerime de ise Yüce Allah; “Müminler
ancak kardeştir, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” Bununla birlikte
Peygamber Efendimizin diğer din mensuplarına olan bağı işaret eden şu hadisi
şerifinide zikretmemiz yerinde olacaktır. “Tüm Peygamberler Anneleri farklı
olmalarına karşın kardeştirler. Ve Dinleri birdir.”
İnsan aklı başta olmak üzere, tüm insanlık bir araya gelse İslamın Barışa verdiği
önemi ve ona verdiği değeri veremezler. İslam Barış ifadesini o kadar çok
yüceltmiştir ki bu kainatı yaratan Yüce Allahın doksandokuz isminden biri olmuştur.
“O öyle Allahtır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün
sahibidir, eksiklikten münezzehtir. Selamet verendir.” Yüce Allah bu Selamet
(barış) ismini kendisine vermiştir ki sevgilinin adı aşık olduğu yaratıcının adı
olsun ve kulları onu öyle çağırsın. Kimki barışı ve esenliği severse Allahı sevmiş
olur. Kim ki barışa ve esenliğe düşman olursa Allah’a düşman olmuş olur.
Efendimiz s.a.v. bunu dahada artırmış ve şöyle demiştir; “Allahım barış ve
esenlik sensin ve barış ve esenlik ancak senden gelir.” Kur’anı Kerim bu
sıfatı Allahın ismi olduğunu zikretmesinden sonra onun aynı zamanda cennetin de ismi
olduğunu zikretmiştir. “Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor.”
Bununla da yetinmeyen Kur’anı Kerim Müminlere şu şekilde hitap ediyor;
“Ey İman edenler hep birden barışa girin..”
İslamda ki barışın önemi bu şekilde. Ancak İslam ahkamında ve kanunlarında evrensel
barışın oluşumu nasıldır! Bunu destekleyici bir çok ayetin var olduğunu biliyoruz.
Bu evrensel barış; hak sahibine hakkını vererek, düşmanlık yapmayarak, İnsan ile
hayvan, fert ile toplum, beyaz ile siyah ve tüm beşeriyet arası barış ve esenliğin
sağlanması hatta barış isteyen düşmanla barışın kabul edilmesi noktasına kadar
varılabilir. “Ey İman edenler! Adaleti ve titizlikle ayakta tutan, kendiniz,
ana-babanız, ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun.
Zengin olsunlar fakir olsunlar Allah onlara daha yakındır.” Peki düşmana karşı
adaletli olmak; “bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranamaya itmesin.
Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışandır.” Ve yine buyuruyor ki;
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sende ona yanaş ve Allah’a tevekkül et,
çünkü o işitendir, bilendir. Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah
sana kafidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.”
Kardeşlerim:
İslam sadece savaşa karşı barış ile yetinmemiş bunun yanında insanlığın mutluluğunu
ve saadetini engelleyecek hertürlü şeyide yasaklamıştır. Örneğin cehalete karşı
esenlik ve selamet istemiştir. Efendimiz s.a.v buyuruyor ki; “İlim öğrenmek
farzdır” Ve yine buyuruyor ki; “Öğrenen yada öğreten olmayan bizden
değildir” Fakirlik ve yoksulluk karşısında selamet istemiştir. Efendimiz
s.a.v. buyuruyor ki; “Malın zekattan başka takipçisi yoktur” Eğer
toplumda aç insanlar varsa bu kesinlikle İslamın suçu olamaz. Bu aç olan gayri
müslim dahi olsa. Bu nedenle İslam kendi toplumunu gıda selametinden mes’ul
tutuyor; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”
Toplum içi barışa gelince; Kuran Adalet ve ihsanı zikretmiş zulüm ve adaleti
yasaklamıştır. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi
emreder, çirkin işleri fenalık ve azgınlığı da yasaklar.” Bu ifadesinden sonra
bir başka ayette yüce Allah şöyle buyuruyor; “Allahtan korkun, aranızı
düzeltin.”
Yüce Allah Kur’anı Keriminde Müminlerden savaşan iki grup arasında ki barışla
ilgili olarak şöyle buyurmaktadır. “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle
vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allahın buyruğuna
dönünceya kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin
ve adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever. Müminler ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.”
Barışın uygulama safhasına gelecek olursak Peygamberimizin ve Ashabının bunu en
güzel şekilde uyguladıklarını görmekteyiz. Sevgi ve kardeşliğin var olduğu bir
toplumu bir asır gibi kısa bir sürede Fransadan Çine kadar uzatabilmişler ve
evrensel denebilecek bir barışı gerçekleştirmişlerdir. İlim, medeniyet, Kardeşlik,
eşitlik gibi unsurları farklı millet ve toplumların bir arada yaşadıkları bir
ortamda yaşatmışlardır. Bununla birlikte siyasi coğrafyalarını genişletmişler, ancak
cahilin ve akılsız olanın inkar edebileceği adalet, hukuk ve insan haklarının
uygulandığı tatbik edildiği bir yaşam varetmişlerdir. Bu nedenle İslam coğrafyası
içerisinde, dâhi denebilecek ilim adamları yetişmiş, güvenlik açısından bir kadının
korkmaksızın Irak çöllerinden Mekkeye gitmesi sağlanmıştır. Müslüman, kişilik olarak
İslami kültürü almış, nefsinden önce Müslüman kardeşine yardımcı olmayı düşünen bir
fert haline gelmiştir. İşte, O İslam devleti içerisinde Şöyle nidâlar yükselirdi:
Yok mu fakir onu Zengin edelim, Yok mu bekar onu evlendirelim, Yok mu borcu olan
onun borcunu ödeyelim, İçinizde kör olan varmı biz onun destekçisi olalım?…..
Müslüman kadında İslamda hak ettiği yeri almıştır. Uzun yıllar zayıf durumda olan
kadın, İslamla birlikte gerçek hüviyetine ve özgürlüğüne kavuşmuştur. Sahabe bir
arada toplanmış ve başlarında Hz. Ömerinde bulunduğu bir mecliste kadının mihri ile
ilgili mesele konuşulurken İhtiyar bir kadın meseleye itiraz etmiş ve itirazı Hz.
Ömer tarafından kabul edilmiş ve Ömer şöyle demiştir. “Kadın doğru söyledi
Ömer Hata etti.”
Efendimiz s.a.v. vefatından kısa bir süre önce toplumsal barış adına minbere çıkarak
şunları söylemiştir. “Ben yüce Allahla karşılaşmadan benim zulmettiğim birisi
varsa benden hakkını alsın”
Pers Komutanlarından “Hurmüzan” Hz. Ömerin yanına geldiğinde Onu Mescidi
Nebevide uyurken bulur ve görür ki ne bir koruma nede üstünda yattığı bir yatak
toprak üzerinde yatan ve dünyaya hükmeden bir Halife. Hz. Ömer gelenlerin ayak
seslerinden uyanır ve Hurmüzan ona şöyle seslenir. “adil oldun, güvenilir
oldun şimdi rahat bir şekilde uyuyorsun, sen gerçekten yüce bir Nebisin.” Hz.
Ömer cevaben şöyle der: “Ben Peygamber değilim ancak Peygamberlerin yaptığını
yapıyorum.”
Amr b. As’ın oğlu Mısırda Kıptilerden birine haksız yere zulmedince O kıpti
durumu Hz. Ömere şikayet eder. Bunun üzerine Hz. Ömer Amr b. As’ın oğlunu ve o
kıptiyi yanına çağırtır. Ve kıptinin Mısır valisi Amr b. As’ın oğluna
vurmasını ister. Ve daha sonra Amr b. As’a dönerek şu tarihi sözünü söyler:
“Siz ne zamandan beri Annelerin hür olarak doğurduklarını
köleleştiriyorsunuz.”
Bu günkü dünyamızda nükleer silahlar hususu dikkatimizi çekmelidir. Yeryüzünü ve
insanlığı yok edecek bu silahların yapımı için yapılan yarış niyedir. Hz İsa diyor
ki; “ Ekmek tek başına insanı yaşatmaz.” Ve ben diyorum ki; “ilim
tek başına insanlığı yaşatmaz.” Çünkü ilimle birlikte onu yaşatacak mükemmel
bir ahlak sahibi de olmak gerekir. İman ve akıl ile birlikte düşünce ve fikirlerin
ışığında İlmi barışın oluşması ve dünya kardeşliğinin gerçekleşmesi adına çalışmalar
yapmalıyız ki Dünyamız cennet haline gelsin. Tıpkı Yüce Allahın Hz Peygamberi
görevlendirdiği gibi; “Biz Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”
Şöyle bir soru sorsak; Dünyada silahlanma adına nekadar harcama yapılıyor. Cevap
olarak milyarlarca dolar ve bununla birlikte binlerce insan bu iş için çalışıyor
Ve yine sorsak; barış için nekadar harcama yapılıyor diye… cevap olarak bir
ölçü dahi tutulamıyor. Bu durumda savaş için yapılan çalışmalar ile barış için
yapılan çalışmalar arasında dünyalar kadar fark olduğu bu şekilde anlaşılmış olu