Hayatın üzüntülerine hep kızarız değil mi? Ama onlar olmadan da bir türlü yaşanmıyor sonraki mutluluklar, sürekli üzülüyor, seviniyor, mutlu oluyor ve büyüyoruz. Mutluluk oranının insan yaşamına oranı her insanda farklı olmasa da bir elma şekeri ile ağlamayı bırakıp gülümseyen çocuklar var, yazdıklarımın okunduğunu bir şekilde bilipte sevinen bir ben var. Bir yeri acımadan büyüyen yok, yere düşüp kalkmadan yürüyen çocuk yok, her ne kadar kendimizi artık büyümüş hissetsek de çocukluktaki sürecimiz değişik zaman aralıklarında devam ediyor. Kendi yaşam kesitime bakıyorum da çokta çabuk yaşıyoruz hayatı, keşke bazı anları, ölümsüzleştirip biriktirebilsek, mutluluğun ve gülümsemenin bir kısmını da sonraya kullanabilsek. Bazılarımıza gülümsemek yakışır bazılarına hüzün, yüzümüzü öyle alıştırırız ki böyle tepkilere, diğer anlarda maske takmak zorunda kalırız. Benim maskem bellidir gülümsemek, ama lütfen sen gönlümün sultanı sakın takma hüzün maskeni, hep doğal halinle kal gülümseyen yüzünle. Tabii ki hayatın da yaşanması gereken acı sürprizleri var, beklenen kelimeler, istenen duygular gecikince beni uçuran kanatlarımdan birinin eksildiğini hissediyorum, o nedendir bu kelimelerimin suratsızlığı, o nedendir aydınlık günlerde gözlerimin karanlığı. Beklide artık seni aramaktan vazgeçip kendimi aramalıyım, ben kendimde olmayınca, harfler ve kelimler doğru şeyi yazamayınca bulamıyorum beklide seni. Yılların içinde kaybettiğim kendimi bulmalıyım, kimbilir hangi okulun köşe başında unuttum kendimi, hangi uçan balon satan dükkânda bıraktım bedenimi, hangi aşk romanını okurken, sayfalar arasına koydum yüreğimi. Kendimi bulursam beklide seni bulacak gücüde bulacağım, önümde duran kalın, kırmızıçizgiyi geçeceğim beklide.