Yaklaşmaya korkan insanlar vardır. Yaklaştıkları zaman ruhlarının
görüleceğinden korkarlar.
Her zaman mesafelidir onlar. Bayrak törenlerindeki çocuklar gibi, dirsek
mesafesinde dururlar hep, çocuklarına karşı da öyledirler, eşlerine
dostlarına karşı da. Alçıdan yontulmuş bir büst gibi çıkarlar karşınıza.
İçlerine sızmak, aslında ne düşünüp hissettiklerini anlamak çoğu zaman
mümkün değildir.
Onlar, mesafelere inanırlar. Mesafelerin koruyucu gücüne.
Böyle insanlara bakarken, sizi yaklaşmaktan alıkoyan görünmez bir
duvarla çevrili olduklarını anlarsınız. Bu duvarı ören geçmişte
yaşadıklarıdır aslında. Hepimiz gibi onlar da kırılmış, örselenmiş,
yenilmişlerdir.
Tanıdığınızı sanırsınız onları. Oysa ilk fırsatta bir yabancıya
dönüşüverirler.
Anladığınızı sanırsınız. Oysa labirentleri ilk fırsatta sizi de
çekiverir bağrına.
Sevdiğinizi sanırsınız. Oysa günün birinde anlarsınız ki sevecek kadar
tanımamışsınızdır aslında.
Tanımanıza izin vermemişlerdir. İşin Kötüsü, hayatınızı paylaştığınız
insanlardır kimi zaman. Babanız, oğlunuz, sevgilinizdirler. Ördükleri duvarı
aşacağınızı umarak onlarla yaşamayı sürdürürsünüz.
Yaralı kuşlardır onlar. Yaralarını kimseye göstermek istemezler. En
sert patronlar, en katı siyasetçiler, astığı astık babalar, kaleminden kan
damlayan köşe yazarları hep onların arasından çıkar. Zordur yaralı bir kuşla
birlikte yaşamak. Sabır ve dayanma gücü ister.
Bazı geceler kapınızda bir tıkırtı duyarsınız. Açtığınızda kanatları
seğiren bir kuşun eşikte titrediğini görürsünüz. Nice avlardan kaçıp gelmiş
bir can taşımaktadır. Gözlerinde öfke ve kibir, ruhunda anlaşılma isteği
vardır. İster ki herkes gereken sabra sahip olsun, bekleyip anlasın onu.
O anlaşılma anı gelene kadar hayata aynı hırçınlıkla asılacak, yüzünüze
aynı delici bakışları fırlatacaklardı r. Okşamak isteyen parmağınızı
gagalayan da onlardır, pençeleriyle teninizi yırtmaya hazır bekleyenler de.
Gecedir çünkü. Gecenin yaralı kuşlarıyla tanışmak için hazır olmak
gerekir. Kabahat bazen bizdedir de; mesafeleri aşmaya hazır değilizdir.
Onları anlayacak sabra, dayanacal güce sahip olmadığımız anlarda çıkarlr
karşımıza.
Yaralı kuşlara dikkatle bakmak, onların kanatlarını acıtan şeyi
keşfetmek, sonra da iyileştirmek çok geniş bir hayat bilgisi gerektirir.
Hayatsa bilgisini genellikle esirger bizden. Bu arada olan yaralı
kanatlarıyla çırpınan o kuşçağızlara olur.
Baudelaire'in değişiyle, bazılarının kanatları o kadar büyüktür ki,
ayaklarına dolasıp yürümelerine engel olur.
Ama yaratıcıdır onlar. Kimsenin aklına gelmeyen şeyleri düşünen,
olmayacak fikirleri bulan, ilk bakışta çılgınlık gibi gözüken icatlara
girişenler her zaman onlardır.
Kanatlarında geçmişlerinden izler taşırlar. Dikkatli bakarsak küçük
yaşta kaybedilen bir babayı, geri gelmeyen bir sevgiliyi, doğurduğuna pişman
bir anneyi görebiliriz renkli tüyleri kaplayan desenlerin arasından.
Yaralı kuşları çekip çeviren suçluluktur. Çılgın bir suçluluk duygusu
onları hiçbir zaman terk etmez. Teninizi kanattıktan sonra baktıklarında da
suçluluk duyar ve daha beter düşman olurlar size; suçluluk duymalarına neden
olduğunuz için.
O yaralı kanatlarla mesafeler aşmışlardır. Acıların, travmaların, hayal
kırıklıklarının arasından geçe geçe bugüne gelmiş, eşiğinize konmuşlardır.
Sizin o mesafeleri gerisin geri aşıp ruhlarına dokunmanızı istemezler yine
de. Bunda hem şaşkın bir kibir hem de bir kez daha yaralanmaktan korkan bir
kuşun çocukluğu vardır.
Yavruyken çektirdikleri resimlere bakıp ağlamayı unutmuş kuşlardır
hepsi de. Bunu onların yerine sizin yapmanız gerekir. Hırçın ve yaralı bir
kuşun çocukluğuna bir bakın: orada anlaşılmaya muhtaç, el kadar bir varlık
göreceksiniz.
İçini size açamadan yaşlanmış babalarınıza bakın. Herkese hayatı
zindan eden huysuz arkadaşlarınıza bakın. Yalnızlığının içinde debelenen
sert bakışlı kardeşlerinize bakın.....
Gecenin kalbinden kopup gelmiş yaralı bir kuşla göz göze geleceksiniz.
Hepsinin kanatlarına bakın sonra. O dokundurmadıkları yarada kanayan
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/ask-sevgi-ve-evlilik/48340-tuna-kiremitciden-super-bi-yazi.html#post98354
mevsimler, hayal kırıklıkları, olabilecekken olmamış şeyler, felaketler
göreceksiniz.
Dikenlerini içlerine çekip yakınlaşan kirpiler gibi sarılmak gerek
belki de onlara. Küçük bir dokunuşun yokluğu yüzünden diktatöre dönüşen az
mı insanoğlu, insan kızı var? Yoksa tenleri gece gündüz eski bir hatıranın
anısıyla yanan o yaralı kuşlarda hayatımızın en hüzünlü anlamlarından biri
mi gizli?
Yoksa bizler de birer yaralı kuş muyuz? Yaralarımızı birbirimize
göstermek için güneşin batmasını mı bekliyoruz? Gün boyu sakladığımız kırık
kanatlar açılmak için ay ışığını mı kolluyor?



Tuna KİREMİTÇİ