Her şeyin tek kişilik olması ürkütürdü beni.

Sanırım bu telaş yüzünden biten bir ilişkinin, bir işin, bir seyahatin ardından hemen yenisinin gelmesi gerektiğini düşünürdüm.

Öyle teselli ederdi eş dost; böyle “önerirdi” şarkılar...

“Giden gitsin, sen şarkılar söyle içinden boş ver...” derdi Sertab mesela.

“Bir aşkın acısını ancak bir yenisi siler” yanılgısını “bu maç bitmiştir, lig uzun, önümüzdeki maça bakalım” teranesi takip ederdi.

Ya çok yoruldum ya da ders aldım bilmiyorum, zaman gösterecek.

***
Bu gece benden nüfus kayıtlarına göre yaşça büyük ama yürekçe denk geldiğim bir arkadaşımın kızı evlenecek. Güzel gelin düğününü Bodrum’da yapmak istedi. Uzun sürmüş kışın ardından iki günlük bir kaçamak oldu Bodrum. Ben yine son dakikaya kadar programımı ayarlayamadığım için tanıdıklarımın, arkadaşlarımın kaldığı otelden biraz uzakça başka bir otelde yer bulabildim. Ama pembe kırmızı bugenvillerin süslediği şahane bahçeye girdiğimde yalnızlığın pek de can sıkıcı olmayacağını düşündüm.

Şu anda kucağımda bilgisayarım, deniz kıyısında hasırların üzerine bağdaş kurmuş, tatlı rüzgarı yüzümde hissederek, limonlu buzlu suyumu içerek ve kulaklığımda New York’tan iki yıl önce yağmurlu ve iç karartıcı bir günde aldığım bir cd’yi dinleyerek yazımı yazıyorum. Hüzünlü bir melodi; tam da büyük, karanlık, görkemli şehre uygun...
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/ask-sevgi-ve-evlilik/24831-yalnizlik-sevilesi-olabiliyormus-meger.html#post47152

Oysa şu anda ne o günkü ruh halim, ne de o saatin karanlığı var gökyüzünde.

Zaman içinde ne çok farklı dalgalanmaya eşlik ediyor müzikler, şarkılar.

***
Telefonumu sessize aldım. Kızım ciciannesi ve babasıyla hafta sonu tatilinde. Annem ve kız kardeşim kendi programlarının peşinde. Çekimden izinliyim ve şu anki tek sorumluluğum gazeteye yazımı yetiştirmek.

Tek başına olmamak adına yüklendiğim gereksiz hiçbir sorun, sorumluluk yok şu anda üzerimde.

Ne istemediğim bir yerdeyim, ne istemediğim bir sıkıntıyı çekmekteyim.

Kim olduğum, neden dik oturduğum, niye o elbiseyi beğendiğim, niçin böyle düşündüğüm, ne sebeple o yemeği yemek istediğimi açıklamak zorunda değilim kimseye.

Daha da önemlisi ki belki en önemlisi bu kimseden açıklama beklemiyor, kafamı bu saçma sapan küçük ama toplamında büyük hantallıklarla bozup kimsenin sistemini bozmuyorum.

Dün çok bayıldığım otel odama özenle yerleşip, muhteşem manzaralı terasında tek başıma kahve içerken hayatıma giderek daha çok yayılan bu tatlı huzuru pek sevmeye başladığımı fark ettim. Sonra uzun bir uykuya yattım. Tüm öğleden sonra ve gece derin, kesintisiz, büyük bir uyku uyudum.

Sabah tek başıma kahvaltı ederken arka masamda dergilerden tanıdığım iş dünyasının evlilikleri parmak ısırtan ünlü bir çifti arkadaşlarıyla neşe içinde kahvaltı ediyorlardı.

Hayır sinir etmediler beni, hayır özendirmediler, hayır ilgimi de çekmediler...

Sadece “aaa onlar da buradaymış” dedim hepsi bu...

***
Bütün bunlar yeni şeyler benim için.

İlk defa didiklemiyorum hayatımı, ruhumu ve çevremde olup biteni.

İlk defa akışına bıraktım suyu; yolunu çevirmeye, önüne set kurmaya, bir baraj inşa etmeye uğraşmıyorum.

İlk defa umurumda değil benim için ya da bir başkası için söylenenler, yazılanlar, yorumlar...

İlk defa anlıyor ve içime çekiyorum yalnızlığı.

İlk defa tek başıma deniz kenarında bir arkadaşıma tutunmadan, yalnızlığıma bir kılıf uydurmadan vakit geçiriyorum.

Az sonra deniz kenarından kalkacak ve akşamki düğüne hazırlanacağım. Evlilik üzerine kafa patlatmaya hiiiiç niyetim yok bu düğünde!

Hayat bu değil mi zaten, düğün, doğum ve cenaze!