Hamilelik bitip, hastaneden kucağınızda yeni doğmuş bebekle eve geldiğinizde birden bir annenin dediği gibi “ACİLEN KULLANIM TALİMATINI OKUMALIYIM” paniği yaşayabilirsiniz. Böyle bir broşür olmadığı gibi, kendileri de tuhaf bir şekilde birden acemileşen büyük ebeveynler, tam da söylediği kadar yapılması mümkün olmayan öneriler içeren kitap ve doktorlar dışında danışabileceğiniz telefonlar yoktur. Bir çocuk psikiyatrisi doktoru, tıp okumuş biri olmanız bile bu belirsizliğe çözüm değildir.

Zihin yapısını seçmediğiniz çocuğunuzun, bu en yeni zihnin, nasıl işleyeceğine ve bakılacağına anne- baba olarak siz karar vermek zorunda kalırsınız. Fesleğen ekince gül bitmez ama çocuk ekince ne biter bilinmez. Bu yüzden her çocukta eşsiz olan zihin yapıları onları sevebilecek ve gelişimini destekleyecek ebeveynlerin varlığında mümkün olur. Başta anlamasak da çocuğun gelişmekte olan nörogelişimsel profilini katılımcı bir gözlemle, biraz bilgi ve açık fikirlilikle yaklaşılmalı.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/anne-baba-ve-cocuk/36552-bebekler-icin-kullanim-talimati.html#post78333

Canlı beyni doğumdan sonra süresi her canlı türüne göre değişen “ kritik yaş” denen bir süreç geçirir. Bu dönem sırasında dış dünyadan gelen uyaranlar beynin yapısını tüm yaşamı etkileyecek şekilde değiştirir. Yani beyin hücreleri ve molekülleri şekillenir. Sağlıklı bir bebek beyni bu dışarıdan gelen uyaranları almaya, biriktirmeye, aralarında bağlantı kurmaya uygun şekilde hazır olarak doğar.

İnsan yüzüne eşyalardan daha farklı olarak duyarlıdır, izleme, seslere tepki verme, emme, annesinin sütünü tanıma, kucağa alınınca sakinleşme, memeyi arama-başını dudaklarını çevirme parmakları ile yakalama refleksleri, yetenekleri ile dünyaya gelir. İnsan yavrusunda beynin; yoğun, hızlı ve geri dönüşümsüz şekillendiği bu kritik yaşın ilk 24 ay olduğu düşünülmektedir. Yeni doğduğunda sadece emen, çıkartan ağlayan ve uyuyan bebeğin pasif bir süreç yaşadığını düşünmek yeni bilimsel deneyler sonrasında tamamen yıkılmış bir boş inançtır.

Erken çocukluk yıllarımızı hatırlamadığımızdan 3–4 yaşa kadar anlamayan etkilenmeyen yavrucuk saydığımız çocuklarımızın aslında o dönemde tüm hayatımızda bir daha asla olmayacak bir hızla mimikleri, ifadeleri, duyguları, karşıdakinin niyet ve düşüncesini sezmeyi, konuşmayı, yürümeyi, yeni şeyleri öğrenme yollarını öğrendiğini; eski bilgilerini doğru yerde kullandığını, lafı ustalıkla gediğine soktuğunu, bizim zayıf ve güçlü yönlerimizi nasıl keşfettiğini, her kesin nabzına göre şerbet verdiğini, espriyi, şakayı, yalanı, yalancıktanı, doğruyu, farklı anlamda kullanımı… işte bu sabi, yavrucak döneminde geliştirdiğini şaşkınlıkla biliriz!

Bu dönemde çocuğun ihmali, aşırı televizyon gibi aynalamadan yoksun, karşılıklı iletişimin olmadığı mekanik ortamlar, çocuğun kilosunu, yemesini kafaya takıp asıl insanca gelişimi desteklemeyenler, kendi üzüntüleri, yası, kaygılarından çocuğuna bakarken göremeyenler(yeni doğum yapmış, küçük bebesi olan kadınların ruh sağlığının korunması ve mutlu olması, ailenin huzurlu ortamı için galiba babalara çok iş düşüyor. Böylece, öncelikle eşlerinin üzerinden bebeklerine ulaşacaklar…)geri dönüşümsüz olarak beyin yapılanmalarını olumsuz etkileyecektir.

Göz göze-diz dize, hayatta başka hiçbir şeyi bu kadar önemsemeden anlamak, biricik ve eşsiz varlığını şefkatle sarmak, ona anlam katıp davranışlarını dillendirmek ve sadece kendisi olma sürecine şükranla boyun eğmek… Çok özel bir ruhani etkileşim gibi süreçlerden geçerek bebek gözlerinizin içine bakıp sesler çıkarmaya, sizinle sakinleşmeye, gülücükleri ile sabahınızı aydınlatmaya, sizi aramaya, talep etmeye, hayal kırıklıklarını ifadeye, işaret etmeye, konuşmaya, ebeveynlerini dünyadaki herkesten ayrı tutup memnun etmeye, onların taktir ve hayranlığını kazanmaya çalışmaya başlar. Bunları zaman zaman test eder, ebeveynleri tutarlı kalıyor mu bakar. Ana babalarını düş kırıklığına uğrattığını düşünen çocuk ebeveynlerindeki acıya, korkuya ve kafa karışıklığına dayanmakta zorlanır. Barut fıçısına döner, içinde bulunduğu anı yaşar, saldırganlaşabilir, kaygı, yetersizlik, tercih edilmeme içinde acı çeker. Kusma, yemek istememe, içe kapanma, sakinleşememe, öfke nöbetleri ve huzursuzluğun kısır döngüsünde anlaşılamamanın, anlatamamanın yalnızlığında kendi anlamaya uğraşır. İnsan yavrusunun insana özel kendisi olması için mutlaka başkası gereklidir. Bu kişi de uygun, yeterli, sevecen ve o çok özel ruhani etkileşim sürecine girebilen ve çocuk yeterince büyüdükçe bu süreçten çıkabilen biri olmalıdır.

Gözünün bebeğine gözü gibi bakabilmek
Büyümesine engel olmadan büyütebilmek,
Kendisi yapmaya çalışmadan kendinden katabilmek,
Ayakları üstünde duracak kadar desteklemek,
Yoluna çıkmadan beraber farklı yollarda yürüyebilmek…

Ebeveynlik işte böyle çok özel ve bir o kadar da meşakkatli bir o kadar da doğal bir süreçtir. Doğduğumuzda emme yeteneğimiz olması gibi doğa anne baba olunca çocuğumuzla nasıl bir etkileşimde olmamız gerektiğini şansa bırakmayıp içimize kazımış. Son pozitron emisyon tomografisi (PET), denen yöntemle yapılan beyin görüntüleme çalışmalarında anneler kendi bebeklerine bakarken beynin farklı bölgelerinin çok yoğun uyarıldığı, genelde kadınların başkalarının bile küçük yavrularına bakarken sevecence kendiliğinden gülümsediğini, beyinlerinin böyle özel ilgilere duyarlı olduğunu gösterilmiş. Babalar veya erkekler araştırılmayı bekliyor…
Uzm. Dr. Leyla ALKAŞ
Çocuk Ruh Sağlığı Uzman