NAMIK KEMAL

Şair romancı tiyatro yazarı gazeteci ve idare adamı. 1840 yılında Tekirdağ'da doğdu. Dedesinin terbiyesi altında özel eğitimle yetişti. Tercüme Odası'nda çalışırken Şinasi ile tanıştı. Küçük yaşta şiire başlamıştı. Şinasi'nin Tasvîr-i Efkâr adıyla çıkardığı gazetede yazarlığa başladı. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne girdi. 1867'de Paris'e oradan da Londra'ya kaçtı. 1870'ten sonra İstanbul'a dönerek Gelibolu Mutasarrıfı oldu. 1888 yılında Sakız Mutasarrıfı iken öldü.
1 Nisan 1873 Akşamı Gedikpaşa'daki Osmanlı Tiyatrosu olağanüstü bir heyecan içinde kaynaşıyordu. Bir yıl önce Gelibolu'da mutasarrıf bulunduğu sırada Kemal Bey'in yazdığı dram Vatan Yahut Silistre ilt defa sahneye konacaktı. Gedikpaşa Tiyatrosu'nun beş kat locasında saray mensupları hatırlı tanınmış kimseler yer yer göze çarpmaktaydı. Nazırlardan vezirlerden bazıları da gelmişti.
Beş yıldan beri Güllü Agop'un metne dayanarak eser oynatma yetkisini padişahtan alması üzerine İstanbul'da başka tiyatro kalmadığından Vatan piyesi bu sahnede oynanacaktı. Salon at nalı şeklinde kırmızı kadife koltuklar ve aynı renkte kadife kaplı localarla kat kat yükseliyordu. Her yer tıklım tıklım doluydu. O sırada İbret gazetesini çıkaran Kemal Bey'in şöhreti ise herkesin bildiği bir şeydi.
Daha perde açılıp da İslam Bey ve Zekiye Hanım'ın vatanı yücelten sözleri sahneye yakışır bir yiğitçe tavırla söylenmeye başlar başlamaz seyircilerde coşkunluk alametleri belirmişti. Zekiye'yi Yeranuhi Karakaşyan oynuyordu. Halk kendini unutmuş “Aferin!” diye yüksek sesle sahneye bağırıyordu. İkinci ve üçüncü perdelerde coşkunluk daha da arttı. Tiyatronun içinden yükselen sesler “Yaşa Kemal! Varolsun milletin Kemal'i...” haykırışları sokaktan geçenlerce bile işitilir olmuştu.
Temsil coşkun alkışlar dakikalarca süren haykırışlar arasında sona erdiği zaman halk tiyatroyu terk etmek istemedi. Kemal Bey'in sahneye çıkması arzu olunuyordu. Neden sonra kendisinin tiyatroda bulunmadığı anlaşılınca İbret gazetesi idarehanesine gidilmeye karar verildi. Elliden fazla itibarlı kimse o zamanlar henüz İstanbul sokakları aydınlatılmadığı için ellerinde fenerler ve meşalelerle bir fener alayı ihtişamı içinde ve yollarda yüksek sesle “Varolsun Kemal” diye haykırarak Gedikpaşa'dan Galatasaray'daki Haçapulo Pasajı'na İbret gazetesine geldiler. Gazetenin sahibi Aleksan Efendi'yi uykudan uyandırdılar. Meramlarını anlattılar. Kemal Bey orada yoktu. Bunun üzerine övgü dolu bir tezkere bırakarak ayrıldılar.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=116199
Ertesi günü İbret gazetesinde olaylar anlatılıyor ve bu tezkere de yayınlanıyordu. Halkın arzusu üzerine tiyatro idaresi 2 Nisan akşamı da piyesi oynatma iznini kopardı. Bu defa temsil Zekiye'yi canlandıran Karakaşyan yararına verilecekti.
4 Nisan akşamı ise tiyatroda Teodor Kasap'ın Pinti Hamit adlı adaptasyonu oynanacaktı. Tiyatronun edebî heyetinde bulunan Namık Kemal ve Mustafa Nuri idare odasında oturmuş olayları görüşüyorlardı. İbret bir gün önce süresiz olarak kapatılmıştı. Sebep olayları anlatış tarzıydı. Halkı padişaha karşı isyana kışkırtır görülmüştü. O sırada kapı açıldı içeriye bir yabancı girdi. Kemal Bey'in orada olup olmadığını sordu. Kendisini Zaptiye Müşiri Paşa istiyordu. Kemal'i alıp gitti. Az sonra bir zaptiye (askerî polis) binbaşısı geldi. Mustafa Nuri'yi alıp götürdü. O gece temsil sırasında Ahmet Mithat Efendi'yi de aldılar. Ebüzziya Tevfik ve diğerleri birer birer toplandı. Memlekette vatan bilincini uyandırmak için tiyatrodan yararlanan ilk adam böylece Abdülaziz'in Tanzimat Fermanı'na aykırı düşen emriyle Magosa’ya sürgün edilmiş oldu. Diğerleri de “Hürriyet taraflısı” olmak suçlarıyla çeşitli yerlere sürüldüler hapsedildiler.
Namık Kemal en büyük eserlerini Magosa'da yazdı. 1876'da Sultan V. Murat'ın tahta çıkmasıyla affedilerek İstanbul'a döndü. Çok geçmeden Sultan II. Abdülaziz'in tahta çıkmasıyla yeniden tevkif edildi. Mahkemeye sevk edildi. Bereat etti. Fakat yine de İstanbul'da kalması önlendi. Bu yüzden çeşitli mutasarrıflıklara tayin edildi.
En son Sakız Mutasarrıfı iken 2 Aralık 1888'de tutulduğu zatürre hastalığından kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu. Rumeli Fatihi Şehzade Süleyman Paşa'nın Bolayır'daki türbesi yanında toprağa verildi.
Namık Kemal bir çok önemli yeteneklere sahipti. Mesela bir kaç kişiye bir kaç ayrı metni aynı anda yazdırdığını oğlu Ali Ekrem Bolayır Ruh-ı Kemal adlı eserinde yazar. Keza işittiğini hemen hafızasında tutmak gibi üstünlükleri onun genç yaşta gelişmesine yardım etmiştir.