Osmanlı bilginleri, müfessirleri ve muhaddisleri hep vaaz ve nasihatlerinde umumiyetle Rum suresinin tefsirinden murad Rumeli toprağındaki Edirne'dir diyerekten Ümmet-i Muhammed'i ve mevcut askerleri fetih için teşvik ederlerdi. Bursa’nın fethinden sonra Orhan Gazi'nin hedefi Edirne olsa da buna muvaffak olacak kişi Gazi Murad Hüdavendigar'dı (H. 763).

Osmanlının yeni payitahtı ve yaklaşık yüz sene başkentliğini yapacak olan Edirne, İstanbul'un fethine de zemin hazırlamıştır. Nitekin Fatih doğmuş olduğu bu şehirde plan ve projelerini hazırlayıp İstanbul'a inmiş ve Allah'ın izniyle Fatih-i İstanbul'u Mehmet olmuştur.

Osmanlının yaklaşık bir asır başkentliğini yapmış olduğu bu mübarek şehirde elbette o dönemden günümüze birçok miraslar bırakılacaktı ve bırakılmıştır. Bu eserlerden en meşhuru Edirne ismi anılınca da ilk akla gelen eser Selimiye Camii’dir.

Edirne şehri görüldüğü zaman gözler ilk olarak Selimiye Camiini aramaya başlar. Çok uzaktan iki tane minareli bir cami şehrin üzerinde görülmektedir. İnsanlar acaba bu Selimiye midir diyerekten merak ederken bir yandan da kendi kendilerine ama Selimiye Camii dört minareli değil miydi diye mırıldanırlar. Evet, gördükleri doğrudur ama daha ilk girişte iki minare gözükecek olan Selimiye Mimar Sinan'ın cami üzerindeki ilk maharetini gözler önüne sermektedir. Dayezade Mustafa Efendi Risale-i Selimiye'sinde bu durumu 'Seferlerde farzlar kısaltılır, bu da Cenab-ı Hakkın insanlara sunmuş olduğu kolaylıktır. Farzları dört değil iki kılabilirsiniz...' şeklinde bu dört minarenin iki görünmesini ifade eder.

Caminin Yapılışı;
İkinci Selim bir gece İstanbul'da Üsküdar tarafında Fenerbahçe denilen yerde uyurken bizzat Hazret-i Fahri âlemi (a.s.m) uykusunda görüp o mefhari mevcudat buyurur ki;

'Ya Selim, Allah ile ahdi misak etmiş idin ki; Eğer Kıbrıs adası fatihi olursam, gazi malından bir cami yaptırayım. Şimdi Cenab-ı Bari sana Kıbrıs adasının yedi yüz yetmiş mil arzında yüz yetmiş pare kale ihsan etti. Niçin sözünde durup da ömrünün sonunu hayrat ve hasenat yolunda geçirmezsin. Tiz Kıbrıs'taki Magosa kalesinden alınan ganimetleri tedbirli vezirin Kara Mustafa Paşadan isteyip benim himayemde olan Seddi İslam Edirne'de bir cami yapıp sancağımın dibine gel!'

Selim Han hemen uyanıp işe başlayacaktır. Yine Peygamberi Selim Han rüyasında görür.

'Camii şu kavak meydanında bina eyle.' emri ile artık caminin mekânı belli olmuştur. Malumunuz üzere Osmanlı padişahları bir işe, bir sefere kalkışmadan önce manevi canipten haber beklerler ve izin çıkarsa işe başlarlardı.

Rüyada gösterilen mekân; Yıldırım Bayezid sarayının yeri olup aynı zamanda Baltacılar dairesinin yanıdır.

Cami için yüz binlerce adam toplanır dua ve sena ile üç bin adet kurban temel atma yerinde tekbirlerle kesilir.

Kaale Mimarüssinan tarihahu

Sare (Fadlullah) tarihül esas (sene 972)

1568 senesinde caminin temelleri atılır. Cami için 400 kalfa, 14000 işçi çalıştığı rivayet edilir. Cami için 27760 kese akçe yani 550 milyon akçe harcanmıştır.

Temelleri kazılmaya başlanır minare için ilk temel kazıldığında 22,73 metre'de bir kaya parçası çıkar. İkinci minare, üçüncü minare ve dördüncü minare'de 22,73 metre'de bir kayaya rast gelince rüyanın hikmeti anlaşılır. Aynı zamanda temelinin tamamı yekpare bir taş üzerinde olan kendi alanında bu özelliğe sahip tek camidir.

Caminin Minareleri;
Dört minareli olan camii şerifin minare uzunlukları temelden 84 metre, dıştan ise 70,89 metredir. Minareler Edirne'nin dört bir yanından görülmekle beraber Edirne’ye girişte iki ve Edirne'nin çevresini dolaşırken 3, 4 minare şeklinde görülmektedir ki buda Mimar Sinan’ın minarelerdeki simetrik inceliğini göstermektedir.

Arka iki minare üçer yolludur. Minare kapısını açınca karşımıza üç yol çıkar; birinci yoldan bir ve üçüncü şerefeye, ikinci yoldan iki ve üçüncü şerefeye, üçüncü yoldan ise direk üçüncü şerefeye farklı kişiler birbirlerini görmeden aynı anda yukarıya çıkarlar ama seslerini işitmektedirler. Daha önce Edirne Üç Şerefeli Camiindeki kullanılan bu minare sitilini Mimar Sinan Selimiye'de iki minaresinde uygulamış ve daha latif bir şekilde minareleri imar eylemiştir. Aynı zamanda dört minaredeki toplam on iki şerefe İkinci Selim'in on ikinci Osmanlı imparatoru olduğuna işaret eder.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=1380

Caminin Kubbesi;
Ayasofya kubbesi gibi büyük bir kubbe İslam Devleti'nde yapılmamıştır diye, kâfirlerin mimar geçinenleri "Müslümanlara karşı galebemiz vardır." derlerdi. Yanlış görüşlerince, o kadar büyük bir kubbeyi durdurmak son derece zordur. "Benzerini yapmak mümkün olsa yaparlardı." dedikleri, bu zavallının yüreğinde bir ukde olup kalmıştı. Sözü edilen cami binasında çalışıp çabalayarak, ihsan sahibi Allah'ın yardımıyla, Sultan Selim Han'ın zamanında kudret gösterip bu yüce kubbeyi Ayasofya kubbesinden altı zira daha yüksek ve çevresini dört zira daha geniş yaptım.

Kubbe hakkında Mimar Sinan’ın yukarıdaki sözünden daha kaliteli bir söz söyleyemeyiz. Anlaşılacağı üzere kubbe dünyada eşi benzeri bulunmamakla beraber kubbeli eserler içerisinde varılan en son noktadır. Kubbenin yarıçapı 31,5 metre olup sekiz sütun üzerine oturtulmuştur.

'Avrupa’nın kendi mizacındaki hastalık eserleri olan Ayasofya’ya da aksetmişti, yaptırdığım dört minare ile Ayasofya’da kıyamete kadar yaşayacaktır.', diyen Mimar Sinan'ın sözünü son bir kaç yüzyılda yaşanan hadiseler doğruluğunu ispatlamıştır.

Caminin Akustik Yapısı;
Cami içerisinde mimarın söylemiş olduğu bir 'Allahu Ekber' cümlesi tavana çıkıp sekiz kat arttıktan sonra camiye yayılırdı. Buda camideki akustiğin ne kadar muhteşem olduğunun ispatıdır.

Sesin netliğini Selimiye’de yakaladım diyen Sinan daha önce yapmış olduğu Süleymaniye Camiindeki ses sistemini Selimiye'de doruk noktasına ulaştırmıştır ve bu sistem için daha az küp kullanmıştır. Ne yazık ki özellikle son yüzyıl içerisindeki tadilatlar nedeniyle ses sistemi, akustik denge baya zarar görmüştür. Bunu en iyi anlayabilmek için sesin üç kat artıp zemine yayılmasını göreceğimiz Edirne Üç Şerefeli Camii içerisindeki ses sisteminin Selimiye'den şu an itibariyle daha net olmasıdır.

Caminin Diğer Özellikleri;
Aslıdan bu cami'de Mimar Sinan'ın ifadesiyle '375 sanat ve marifet üzerine yapılmıştır.' bu kadar sanattan biz üç-beş tanesini anlatabildik. Diğerlerini anlatsaydık başlı, başına bir kitap olurdu. En meşhurlarından bir parça bahsettik, bir kaç örnekle de anlatımızı bitirmek istiyoruz.

Caminin 999 pencere olması meselesi, sadece cami içerisindeki pencereler değil caminin kapladığı 22222 metre kare alanda yer alan camiye ait medrese, tekke vb. şeylerinde dâhil edilmesiyle pencere sayısı 999 pencere olmaktadır.

Kışları çok soğuk geçen Edirne'de Mimar Sinan caminin yanında bulunan hamamın sıcak sularını caminin altında oluşturduğu su kanalları ile ısınmasını sağlamıştır.

Mihrap, duvar içine oyulmuş tek parça mermerden yapılmıştır.

Minber tek parça mermerden işlenerek yapılmıştır, yirmi beş basamaktır.

Minberin altında yapılmasını isteyen Selim Han'a Sinan, Sultanın isteğine cevaben;

"Padişahım! Bu devirde altının alıcısı çoktur. Bir bıçak tedarik edip, aza zamanda bu minberi harap eder çalarlar. Ben öyle bir minber yapayım ki altından kıymetli olsun” der. Ve dünyada benzerleri arasında eşi bulunmayan bir eser meydana getirtir.

Camideki hatlar zamanının en iyi hattatlarında Hasan Çelebi tarafında yazılmıştır. Yine enteresandır ki, cami kubbesinin tam ortasına ayet yazarken gözüne bir kireç tozu düşür 'Ah gözüm!' diye can havliyle yanında hazır olan kap içinde kalemleri yıkayacak kireçli su ile gözünü yıkayınca öbür gözü dahi pişip kör olmasına sebep olmuştur. Kemal ve marifeti bu cami ile son bulmuştur.

Müezzin Mahfelin sol köşesinde mermer sütun üzerinde, kabartma olarak yapılmış olan ters bir lale motifi yer almakta olup, birçok söylenceye konu olmuştur. Yalnız elimizde gerçekliği ile ilgili hiç bir kanıt yoktur. Sonradan çıkarılıp camini değerini düşürmek için yapılmıştır diyenlerde mevcuttur.

Caminin Bitişi;
(Fazl-ı Yezdan) kane tarihittemam (Sene 982)

Altı senede biten bu cami 1574 yılında tamamlanmıştır.

Selim Han camiin tamamlandığını işitip o gece Hazret-i Resul’ü rüyasında görür, ona;

'Ya Selim, camiin tamam oldu, Edirne yoluyla Cumayı bayrak dibinde kılmak için gel.'

Bu emri Peygamber’den sonra yola çıkan İkinci Selim yolda hastalanır ve Çorlu'da vefat eder. Kendi camiinde namaz kılmak nasip olmayan Selim Han Ayasofya'ya nakledilerek kılınan cuma namazından sonra defnedilir.

Cami bir sene sonra 1575 yılında ibadete açılır.

Edirne’nin Ruslar ve Bulgarlar tarafında işgalleri sırasında cami çeşitli zararlar görmekle beraber, çinilerinin bir kısmı Ruslar tarafında sökülerek Rusya’ya götürülmüştür.

Cami İstanbul istikametinden gelirken minareleri iki minare görülmekle beraber, Kapıkule istikametinden gelirken dört minaresiyle beraber merkezdeki camilerin minarelerinin de bütün haşmetleriyle beraber görülmekte ve göz önüne serilmektedir ki burası Edirne’dir.

Selimiye’yi gören bir zat ‘Bu eser bir insan yapısı değildir, gökten inme bir mabettir.’, demiştir.