Maraş'lı bir soydan gelen Necip Fazıl'ın çocukluğu mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.Lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya KemalAhmet Hamdi(Akseki)İbrahim Aşki gibi isimler vardı.

İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu. Paris'te geçen bohem günlerinden sonraTürkiye'ye dönüşünde HollandaOsmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Bir Fransız okuluRobert Kolejİstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Ankara Devlet KonservatuarıAnkara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı(1939-43).Sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.

Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında ikenannesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı.Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonraParis dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü.
Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.Bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar.Tohum Para Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür.Bu eserlerden Bir Adam YaratmakTürk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.

Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönüçıkardığı dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir.Haftalık Ağaç dergisi(193617 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur.Büyük Doğudergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse mahkum oldu.Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul Son Posta Babıalide Sabah Bugün Milli Gazete Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez Mürid Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı.1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı.Başta İdeolocya Örgüsü (1959) olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=115791

1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981)Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almış beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.


VASİYETİ

1- Bu vasiyet çoluk-çocuğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyadeonların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi muhatap tutuyor.Başta gerçek Türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik şu kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fertkısaca Allah ve Resulüne perçinli herkes...Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerilerinde bir hakkım varsaHesap Gününde tek tek sorumludurlar. Emanetim beni seven ve İslam davasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese...

2- Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum.Bu bahiste bütün eserlerimher kelimecümlemısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir. Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü;başka herşey hiç ve batıl"demekten ibarettir.

3- "Büyük Doğu Yayınları" kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta laubalidikkatsiz ve ciddiyetsizhürmet ve haşyetten mahrum ve ne varsa -isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor malım olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumubundan böyle kendi idare murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlıyorum.İnşallah Hak bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir arkamdan gelecekler de bu örneklere göre devam ederlervirgül oynatmaktan bile çekinirler.İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler iseçoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığıherbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok denenmiştir- şu cevap verilmelidir: "Koca Hz.Ömer bile Allahın Resulünü öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin derecede ikincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir.Hiç ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuşmudur? Belki o noktadan bu noktaya gelmekte faziletlerin en büyüğü vardır."


Eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu:İlk yazılarımdan birkaçı asla benim değil;sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktanyani nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...Bir kısmını şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu isemirascılarımın ve manevi mirasçım gençliğin...Ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselersetezgahını başına yıkınız!
En büyük korkularımdan birinice müellifin başına geldiği gibiölümümden sonraki tahriflerdir.

4-Beniayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibiİslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz! Buradaumumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım:


1935 yılındaMürşidim ve Kurtarıcım Esseyyid Abdülhakim Efendi Hazretlerine bir yazımı okumuştum.Bu yazıkendilerini tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarakzamanenin bize aykırımeşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve Türkün tarih muhasebesini İslami tefekkür noktası etrafında çerçeveliyordu. Yazıyı ellerine aldılarkalem istediler ve üstüne öz elleriyle "altın ile yazılacak yazı"buyurdular. İşte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyibütün eserlerimin tasdiknamesiolarak kefenime iliştirsinler...

5-Nasılnerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir.Fakat imkan aleminde en küçük pay bulundukçabiricik dileğim Ankara'da Bağlum nahiyesindeki yalçın mezarlıkta Şeyhimin civarına defnedilmektir. Elden gelen yapılsın...

6-Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum... Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum...Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...

7-Cenazemde namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede kim olursa olsun kadın...Ve bilhassa ölü simsarı cinsinden imam! Ve "bid'at" belirtici hiçbirşey!... Başucumda ne nutukne şamata ne medhne şune bu...Sadece Fatiha ve Kur'an...

8-Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...Mevlid de istemem!... Onuuhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an...

9-Şimdi sıra en büyük dileğimde...MüslümanlardanEğe r bu davada hizmetim geçtiğine inanan varsaşunları istiyorum: Her ferdinherhengi bir kifayet hesabına yanaşmaksızınbenim için "Necip Fazıl'ın kaza borcuna karşılık" niyeti ile bir günlük (Beş vakit) namaz kılması ve yine birgün oruç tutması... Mevtanın ardından onun için kaza namazı Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir.
Her ferdinen aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi...70 bine dolması lazım...Bir deüzerimde hakkı olanların bunu Allah rızası için helal etmeleri...


Ölünceye deküzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem de ne olacağınınereyehangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı müslümanlardan bekliyorum. "Şey'en lillah"tabiriyle bana Allah için birşey veriniz!Yardımınızı esirgemeyiniz!

10-AllahıAllah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını!... Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!

11-Benide Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!


GENÇLİĞE HİTABE

Bir gençlik bir gençlik bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk vecd fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?...
Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları yükseltici aşk süründürücü satıhçılık çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi evet şimdi...
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin dilinin beyninin ilminin ırzınınevinin kininin kalbinin dâvacısı bir gençlik...
Halka değil Hakka inanan meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...
Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz kendini koruyamazsın.! Ama sen de zulüm gördüğün iddiasıyla kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" diyecek...
Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkınavecdine diyalektiğine estetiğine irfanına idrâkine sahip bir gençlik...
Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi o mübarek oluş sırrını her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatininİslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
"Kim var?" diye seslenilince sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
Can taşıma liyakatini canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule stratejiye uygun bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
Bugün komik üniversitesi hokkabaz profesörü yalancı ders kitabı demagog politikacısıçıkartma kâğıdı şehri muzahrafat kanalı sokağı takma diş fabrikası fuhuş albümü gazetesimümin zindanı mâbedi temeli yıkık ailesi hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...
Annesi babası ninesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
Tek cümleyle Allahın kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak ve O'ndan başka hiçbir tutamakdayanak sığınak tanımayacak ve O'nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
İşte bu gençliği bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesibillurl aşması için 30 küsur yıldır devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında uykusuz susuz ekmeksiz başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!

Allahın selâmı üzerine oIsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgâr artık ne yandan esersen es!..