Ümmü Habibe (ra)
Hz. Peygamber’in temiz eslerinden, mü’minlerin annelerinden.
Ebu Süfyan’in kizi olan Ümmü Habibe’nin ismi Remle’dir. Tarihçilere göre nesebi, Remle binti Ebu Süfyan Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdi’s Sems b. Abdi Menaf b. Kusay b. Kilâb b. Mürre b. Ka’b b. Lüey b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik el-Ümeviyye el-Kuresiyye’dir (Ibn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kilbrâ, Beyrut 1960, VIII, 96; Ibn Abdi’l-Berr, el-0stlâb Fi Esmai’l Ashab, Misir,1939, IV, 269). Annesi ise Safiyye binti Ebu’l-As’dir ( Ibn Abdil-Berr, el-Istiâb, IV, 296; Ibn Hacerel-Askalâni, el-Isâbe fi Temyizi’s-Sahabe, Misir 1939, IV, 298) Arap örf ve âdetlerine göre, Ilk evliliginden dogan kizi Habibe’den dolayi “Ümmü Habibe” künyesini almisti. Ilk evliligini Hz. Peygamberin halasi Ümeyme binti Abdu’I-Muttalib’in oglu Ubeydullah b. Cahs b. Riâb b. Ya’mur el-Esedî ile yapmisti (Ibn Hisâm, es-Siretu’n-Nebsviyye, Kahire (Tarihsiz), III, 197; Ibn Abdi’I-Berr, ensâbe, IV, 297).
Ümmü Habibe, Islâm gelmeden önce Hanif dinine bagli idi. Islâm dini gelince, kocasi Ubeydullah ile birlikte, onu Ilk kabul eden Müslümanlardan olmustu. Bu yüzden kocasi ile müsriklerin ezâ ve baskilarina en çok maruz kalanlarin basinda geliyorlardi. Ubeydullah, bu sIkintidan kurtulmak için hanimi Ümmü Habibe ile birlikte Ikinci kafile içinde Habesistan’a hicret etmisti. Dini ugrunda memleketini terk edecek kadar inançlarina bagli olan Ubeydullah b. Cahs, orada irtidad ederek (Islâm’dan dönme) Hiristiyanliga girmisti.
Ümmü Habibe, Habesistan’da kocasinda yavas yavas meydana gelen degisikliklerin farkinda idi. Fakat durumu henüz tam bir açiklik kazanmadigi için bir sey diyemiyordu. Nihayet onun (kocasinin) “Önceleri din konusunu uzun uzadiya düsünmüstüm, Hiristiyanliktan daha hayirli bir din görmeyip Hristiyan olmustum. Sonra Muhammed’in dinine girdim ve simdi tekrar Hiristiyanliga döndüm” sözleri ile kocasinin gerçekten Islâm’dan çiktigini anladi. Bu sözleri duyan Ümmü Habibe, ona rüyasinda kendisini çok kötü bir sekilde gördügünü anlatmis ise de kocasini tekrar Islâm’a döndüremedi. Buna karsilik Ubeydullah, kansinin Hristiyan olmasi için büyük bir baski uygulamis, fakat bunda muvaffak olamamisti. Bu mübarek kadin, her seye ragmen dininde sebat gösterdi ve sonunda kocasindan ayrildi (Semseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehrebî, Siyeru A’lami’n-Nubela, Beyrut 1985, II, 221; Ziya Kazici, Hz. Muhammed’in Esleri ve Aile Hayati, Istanbul,1991, 295). O, Mekke’nin yüksek aristokrat ailesinden birine mensuptu. Bu yüzden de kolay kolay kimse ile evlenmezdi. Bu sebeple yabanci bir diyarda kimsesiz kaldi. Korunmaya muhtaç bir duruma düstü. Babasi Ebu Sufyan ise henüz Müslüman olmadigi gibi, Müslümanlarin da en büyük düsmani idi. Bu sebeple Ümmü Habibe, babasinin yanina da dönemezdi. Hz. Peygamber durumdan haberdar oldu. Onu teselli için Habesistan’a bir elçi gönderdi. Bu elçinin vazifesine ve Ümmü Habibe’nin Peygamber’imizle evlenmesine temas etmeden önce, onun Müslümanligi kabul edisinden bahs etmemiz gerekir.
Ümmü Habibe’nin hangi yilda Müslüman oldugu kesin olarak bilinmemekle beraber, daha önce de belirtildigi gibi, Ilk kocasi ile birlikte kabul edenlerdendir. Bu sebeple Ilk kadin Müslümanlar arasinda sayIlmaktadir (Genis bilgi için bk. Aynur Uraler, Ümmü Habibe’nin Rivayetleri, BasIlmamis Y. LIsans Tezi, Istanbul 1990, 9). Kocasi Ubeydullah b. Cahs ile birlikte müsriklerin baskilarina dayanamayarak Habesistan’a hicret (göç eden) Ikinci kafile ile birlikte oraya gitmislerdi. Fakat, kocasinin orada Hristiyanligi kabul etmesi ve kendisinin ondan ayrIlmasi üzerine büyük sIkintilara katlanmak zorunda kalmisti. Kocasinin bütün teklif ve israrlarina ragmen Müslüman olarak kalmisti. Onun bu durumu, Hz. Peygambere ulasinca bundan çok memnun oldu. Fakat Ümmü Habibe bu diyarda büyük sIkintilara düstü. Günlerce devam eden bu sIkintili anlarinda düsünmekten kendini alamiyordu. Memleketini, ana babasini ve yakinlarini niçin terk etmisti? Bütün bu sIkintilar ne içindi? Kendisi ile birlikte gelen kocasi neden Hristiyan olmustu? Günlerce kafasini ve benligini mesgul eden bu sorular karsisinda, bir gece rüyasinda gördügü ve kendisine “Ya Ümme’l-Mü’minin” diye hitâb eden sesle kendine gelir gibi olmustu. Ümmü Habibe, bundan sonrasini ve Hz. Peygamberle olan evliligini söyle anlatir:
“Habesistan’da iken Necasi’nin elçisi Ebrehe adindaki câriyenin getirdigi haber kadar hayatta hiç bir sey beni heyecanlandirmadi. Ebrehe, Habesistan Krali Necasi’nin kiyafet ve kokulari (parfüm) ile ilgilenen birisi idi. Bir gün benden izin Isteyerek konusmak Istedigini bildirdi. Ben de kabul ettim. “Rasulüllah Kral’a seninle evlenmek Istedigini bildiren bir mektup yazmis” dedi. Ben de “Allah sana da hayirli müjdeler versin” dedim. Fakat söylediklerinden emin olmak için bunu ona birkaç tekrarlattim. Nihayet Ebrehe, “Kral nikahini kiymak için bir vekil tayin etmeni istiyor” dedi. Bunun üzerine Saîd b. As’in oglu Halid’i çagirdim ve onu kendime vekil tayin ettim. Sevincimden Ebrehe’ye el ve ayaklarimda ne kadar taki varsa hepsini verdim. Söz kesildiginin ertesi günü Necasî, Cafer b. Ebu Tâlib’e orada bulunan bütün Müslümanlari toplamasini emretti. Toplantida kIsa bir konusma yaptiktan sonra
“Rasulüllah’in Istegi üzerine Ebu Süfyan’in kizi Ümmü Habibe’yi 400 dinar mehir ile ona nikahladim” dedi. Bu teklif Hz. Ümmü Habibe’nin vekili Halid b. Saîd b. Âs tarafindan da kabul edilerek evlenmeleri gerçeklesmis oldu (Ibn Abdi’l-Berr, el-Istiâb, IV, 422; l’bn Hacer, el Isâbe, IV, 299; Ayse Abdunahman, Terâcim Seyyidât Beyti’n-Nilbilvve, Kahire t.y., 383-384). Necasi, mehir olarak tesbit edilen parayi Halid b. Saîd’e teslim ettikten sonra kalkmak üzere olan ashab-i kirama “Nikahtan sonra yemek vermek peygamberin sünnetidir” diyerek dügün yemegi ikram etmisti (Ibn Abdi’l-Berr, el-Istiâb, IV, 423; Ahmed b. Abdullah et-Taberî, es-Suntu’s-Semin fi Menakib-i Ümmehati’l-Mü’minin Haleb 1928, 97).
Nikahtan sonra “Ümmü’l Mü’minin” olarak sabahlayan Ümmü Habibe, eline mehir geçtigi zaman kendisine müjdeyi getiren câriye Ebrehe’yi çagirtarak “O gün evinde olani vermistim. Baska param yoktu. Simdi Allah bana bunu ikram etti. Mehrimden elli dinar (veya miskal) al” dedi. Ebrehe, verilen parayi kabul etmedigi gibi, Ümmü Haibe’nin daha önce verdigi dört gümüs bilezikle âyak parmaklarindaki gümüs yüzükleri de iade etti. Zira Necasî, ondan, Ümmü Habibe’den bir sey kabul etmemesini Istemisti. O (Necasî), bununla da yetinmeyerek hanimlarindan da ona yardim etmesini Istemisti. Ayrica Necasî, hanimlarina yanlarindaki bütün güzel kokulan Hz. Ümmü Habibe’ye göndermelerini emretmisti. Ertesi gün bu parfümleri getiren Ebrehe, Hz. Ümmü Habibe’nin çeyizinin hazirlanmasinda kendisine yardimci oldu.
Hz. Ümmü Habibe (r.a), Medine’ye geldiginde Hz. Peygamber’e nikah merasimini anlatmis ve kendisine hediye edilen güzel kokulan göstermisti. Rasûlüllah bunlarin kullanIlmasini yasaklamadi. Ümmü Habibe, Islâmiyet’i kabul eden câriye Ebrehe’nin selamini da Hz. Peygamber’e iletmisti (Ahmet b. Abdullah et-Taberî, es-Simtu’s-Semin, 98; Ayse Abdurrahman, Teracim Seyyidât, 384).
Hicretin yedinci yilinda meydana gelen bu olay, Ümmü Habibe’nin dine baglanisinin bir mükafati idi. Bu evlilik, Ebû Süfyan’in henüz Müslüman olmamakla birlikte Hz. Peygamber’e olan kin ve düsmanliginin azalmasina sebep olmustu. Zira bu evlilikten sonra Ebû Süfyan’in Hz. Peygamberle Müslümanlara karsi yavas yavas yumusadigi görülür (Kazici, a.g.e., 297).
Gerçekten de Hicretin altinci senesinde Mekkeli müsriklerle yapilari Hudeybiye Antlasmasindan sonra Medine artik bir devletin baskenti olarak taninmaya baslandi. Müsriklerle yapilan antlasma, Müslümanlarin da artik söz sahibi olduklarinin ve devlet olarak tanindiklarinin bir ifadesi idi. Bundan sonra Hz. Peygamber komsu hükümdarlara elçiler göndermeye basladi. Iste bu elçilerden biri de Amr b. Ümeyye ed-Damrî idi. Amr’in Iki memuriyeti bulunmaktaydi. Bunlardan biri Hz. Peygamberin mektubunu Necasi’ye teslim etmek, digeri de Habesistan’a hicret edip henüz dönmemis olan Müslümanlari Istemek ve Ebû Süfyan’in kizi Ümmü Habibe’yi Hz. Peygamber’e nikahlamakti. Rivâyete göre bunun için de ayri bir mektup götürmüstü. Necasî, Hz. Peygamber’in elçisine hürmet ve saygida kusur etmedi. Cafer b. Ebî Talib’in huzurunda Müslüman oldugunu bildirdi (Ibnu’l-Esir, Usdü’l-Gâbe fi Marifeti’s-Sahabe, Misir, 1280, V, 457-458).
Necasi, Ümmü Habibe’yi Hz. Peygamber’le evlendirdigi gibi Habesistan’da bulunan diger Müslümanlari da Iki gemiye bindirerek Arabistan tarafina gönderdi. Hz. Peygamber, Hayber Gazasinda Ketibe kalesinin fethi ile ugrasirken onlar da geldiler. Peygamber Efendimiz “BIlmem ki bu Iki seyin hangisi ile sevineyim. Hayber’in fethi ile mi, yoksa Cafer’in gelisi ile mi?” diye sevincini belirtmisti. Bu arada Hayber’den alinan ganimetlerden Habesistan muhacirlerine de hisse verildi (Ibn Hisâm, Sire, III, 196).
Hz. Peygamber’in diger hanimlari bu yeni esi (kumalarim) iyi bir sekilde karsilamak Istediler. Baslangiçta Hz. Aise onda kendisini kiskandiracak bir sey bulamadi. Zira o, yas itibari ile kirkina yaklasmisti. Onda Hz. Safiyye’nin büyüleyici tavri, Hz. Cüveyriye’nin tatliligi, Hz. Ümmü Seleme’nin güzelligi ve Hz. Zeyneb’in çekiciligi yoktu. Bunun için Hz. Aise onu kendi tarafina çekmek istiyordu. Halbuki Ebû Süfyan’in kizi bunu Istemiyordu (Ayse Abdurrahman, Teracim Seyyidat, 385).
Arap örf ve âdetlerine göre, kendisi ile evlenmek Istenilen kadin için önce babasina, o yoksa amcasina veya amcasinin ogullarina müracaat edilirdi. Ancak, Hz. Peygamber’in Ümmü Habibe ile evlendigi dönemde Ebû Süfyan henüz Müslüman olmadigi için, bu evlilikten haberi olmamisti. Kizinin kendisine danismadan düsmani ile evlenmesinden dolayi Ebû Süfyan’in kizmasi beklenirken aksine onun bir bakima memnuniyetini ifade ettigi ve Hz. Peygamber için “O reddedilemeyecek bir erkektir” diyerek bu evliligi tasvib ettigi görülür (Ibn Sa’d, et-Tabakat, VIII, 99; Ibn . Abdi’l-Berr, el-Istiâb, IV, 298).
Hz. Peygamber, Ümmü Habibe için daha önceden bir oda yaptirmisti ki, bu hücre, diger hanimlarinin hücrelerine göre mescide en uzak olani idi. Rasûlüllah’in emri ile Bilâl, Ümmü Habibe’yi hücresine götürmüstü. Ümmü Habibe, bu yeni evde bir süpürge bulmus, yaninda bulunan köle ile is bölümü yaparak evi süpürdükten sonra kil bir yaygi sererek odayi dösemisti. Aksam olup Hz. Peygamber Ümmü Habibe’nin odasina gelince, güzel bir koku hissetmis ve içinin tefris edildigini de gördükten sonra ” Kureys kadinlari etrafi döseyen, yerlesik kadinlardir. Bedevî ve a’rabî degillerdir” buyurarak iltifatta bulunmustu. Bu sözleri ile Hz. Peygamber Ümmü Habibe’nin temizlik ve döseme zevkini takdir etmisti (Kaynaklar ve genis bilgi için bk. Kazici a.g.e., 301; Uraler, a.g.e., 20).
Hz. Peygamberin, Ümmü Habibe ile evlenmesi, onun sabrinin, cihadinin ve çektigi sIkintilarin bir nevi mükafati idi. Ayrica bu evlilik fikhî (Islâm hukuku) bakimindan da bir bir önem tasimaktadir. Zira, Hz. Peygamber’le Ümmü Habibe’nin nikahi, “giyabî nikah” seklinde icra edIlmistir. Bu, Allah elçisinin bu sahada da ümmetine örnek oldugunun bir ifadesi idi.
Hz. Peygamber’le dört yil evli kalmis olan Hz. Ümmü Habibe, Rasûlüllah’in vefatindan sonra zâhidane bir hayat yasadi. Onun bu hayati otuz dört yil sürdü. O, Peygamberimizin diger hanimlari (Ümmehatu’l Mü’minin) gibi herkes tarafindan saygi ile karsilanirdi. Bu sebeple kardesi Muaviye’ye halife olduktan sonra “mü’minlerin dayisi” diye hitâb ediliyordu (ez-Zehebî, Siyer, II, 222).
Ümmü Habibe’nin, Islâm tarihinde ortaya çikan fitne atesinden uzak kaldigi ve siyasî olaylara karismadigi da bilinmektedir. Bununla beraber, dayisinin oglu olan III. Halife Hz. Osman’in evinin muhasarasi esnasinda onun evine geldigi, orada bulunan asilerden bir adamin onun bas örtüsünü çektigi, Hz. Ümmü Habibe’nin de ona beddua ettigi, bunun da derhal yerine geldigi bildirIlmektedir (Bu olay için bk. Kazici a.g.e., 302-303).
Ümmü Habibe, Hz. Peygamberin diger hanimlari gibi bir geçim imkanina sahipti. Allah elçisi Hayber gelirinden ona seksen vask hurma, yirmi vask arpa vermisti. Ayrica Hz. Ömer zamaninda kurulan divan teskilâti, Hz. Aise hariç olmak üzere Rasûlüllah’in hanimlarina onar bin dirhem vermisti (Ibn Sa’d, et-Tabakat, VIII, 100).
Ümmü Habibe, kardesi Muaviye’nin hilâfeti (40-69/661-680) devrinde yetmis yasinda iken, hicretin kirkdördüncü senesinde Medine’de vefat etti (Ibn Sa’d, et-Tabakat, VIII,100; Ibn Abdi’l-Berr, el-Istiâb, IV, 299) Onun vefat tarihi ile ilgili farkli rivâyetler bulunuyorsa da bunlar saglam birer görüs olarak kabul edilememektedir.
Ümmü Habibe’nin, Allah elçisine olan sevgi ve saygisi sadece onun sahsina karsi degil, ona ait olan herhangi bir esya için de söz konusu idi. Islâm tarihindeki bir olay bu söylediklerimizin güzel bir örnegini ortaya koymaktadir.
Bilindigi gibi, Hudeybiye Antlasmasinin hükümlerinden biri de Kureys kabilesinin disinda kalan diger kabilelerin Hz. Peygamber’in veya Kureys kabilesinin emniyet ve garantisini kabul etmede serbest birakIlmalariyla ilgiliydi. Buna göre Huzaa kabilesi, Hz. Peygamber’in emniyet ve garantisini kabul ederek onun tarafina geçtiler. Halbuki bu Iki kabile arasinda eskiden beri düsmanlik vardi. Bu düsmanlik sebebi ile Benî Bekr kabilesi, Kureys’in de destegi ile hicretin sekizinci senesi Saban ayinda bir gece vakti Benî Huzaa kabilesine hücum etti. Bu baskin esnasinda Kureys’in ileri gelen reIsleri Safvan b. Ümeyye, Ikrime b. Ebû Cehil, Süheyl b. Amr, Hüveytib b. Abdi’l-Uzza gibi kimseler de maiyetleri ile birlikte onlara yardim etmislerdi. Bu baskinda Hüzaa kabilesinden 23 kisi öldürülmüstü. Geri kalanlar ise Hareme siginmislardi. Islâm tarihindeki bu olay daha sonra Mekke’nin fethi ile sonuçlanacaktir. Olayin Hz. Peygamber’e haber verIlmesinden sonra sözlerini tutmadiklari ve antlasmayi bozduklari için Müslümanlarin hücumlarina ugrayacaklarindan korkmaya baslayan Kureys, Hz. Ümmü Habibe’nin babasi Ebû Süfyan’in antlasmayi yenilemek ve Hz. Peygamber’den özür dilemek için Medine’ye gitmesini Istediler. Ebû Süfyan, pek ümitli olmamakla birlikte çevresinin baskilari sebebiyle Medine’ye geldi. Burada hiç kimseden yüz bulamadi. Kizi ve Rasulüllah’in hanimi olan Ümmü Habibe’nin evine geldi. Eve girdigi zaman odadaki yataga oturtmak Istedi. Tam bu esnada Ümmü Habibe yatagi toplayip kaldirdi. Her hali ile oturmaya hazirlanmis olan Ebû Süfyan sendeleyerek düsmekten zor kurtuldu. Bunun üzerine Ebu Süfyan, “Kizim, benden sonra sana hiç de iyi olmayan haller olmus, sana ser bulasmis” dedi. Daha fazla orada durmayarak çekip gitti (Ibn Hisâm, Sire, IV, 7).
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=132736
Ümmü Habibe’nin, Hz. Peygamber’den yaptigi rivâyetlerin sayisi 65 rakami ile ifade edIlmekte ise de bunun daha fazla olma ihtimali vardir. Çünkü bu rakam, Bakî b. Mahled’in “el-Müsned”inden tesbit edIlmistir. Bize ulasmamis olmasi yaninda onun, müsned-musannaf karisimi bir tertibe sahip bulunmasi, rivâyet sayisinin oldugundan daha fazla kabul edIlmesi için önemli bir âmildir (Genis bilgi için bk. Uralar, a.g.e., 32).