(2)
ÖĞRENCİLER- Selânikte...
ÖĞRETMEN- Selanik şimdi hangi milletin elinde?
ÖĞRENCİLER- Yunanlılar'in elinde...
ÖĞRETMEN- Sen söyle Güneş! Selânik'i ne vakit kaybettik.
GÜNEŞ- Balkan Savaşı'nda...
ÖĞRETMEN- Demin bir şey söylemiştik. Avrupalı büyük devletler Balkan Savaşı'ndan sonra, hangi taraf kazanırsa kazansın sınırların değişmeyeceğini bildirmişlerdi. Bu sözlerinde durdular mı?...
GÜNEŞ- Durmadılar öğretmenim. Topraklarımızın paylaşılmasına razı oldular. Hattâ düşmanlar güzel Edirne'yi bile almışlar. İstanbul'a da yaklaşmışlardı. Sonra aralarında anlaşmazlık çıkınca; Türkler son bir gayretle toparlanıp ileri atıldılar ve güzel Edirne'yi düşmandan kurtardılar. Mimar Sinan'ın en güzel ve en usta eseri olan Selimiye Camisi'ni Türk bayrağına kavuşturdular. ÖĞRETMEN- Sen Balkan Savaşı'nı iyi öğrenmişsin Güneş... Tarihin bu acı olaylarını her Türk'ün iyice bilmesi ve bellemesi şarttır. İnsanlar geçmiş felâketlerden ders almasını bilemezlerse onları yeni felâketlere uğramaktan kimse kurtaramaz. Şimdi İstiklâl Savaşı'na geçelim. Savaş, sen bize bunu kısaca anlat bakalım.
SAVAŞ- Birinci Dünya Savaşı'ndan da yenik çıkmıştık. Bizimle el ele olan devletlerden, önce Bulgaristan sonra Avusturya ve Almanya düşmana boyun eğince, biz de çaresiz olarak yenildiğimizi kabul etmek zorunda kaldık. Düşmanlarımız Versay'da bize çok ağır barış şartları imzalattılar. O koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye pek az yer kalması... İstanbul ve Boğazlar bile elimizden alınmıştı... Mersin, Adana; Gaziantep, Maraş, Fransızlar, Antalya ve çevresi İtalyanlar; Karadeniz kıyıları kısmen İngilizler ve Pontus Rumları tarafından, İzmir ve Ege de Yunanlılar eliyle işgal edilmişti. Ordularımız dağıtılmıştı. Hainler düşmanlarla işbirliği yapıyordu. Doğu Anadolu'da da bir Ermenistan hükümeti kurulmak isteniyordu.
ÖĞRETMEN- Sonra ne oldu?
SAVAŞ- Bütün dünya Türk ulusunun artık bir daha dirilmemek üzere çöktüğüne inanıyordu. İşte bu sırada Atatürk Samsun'a çıktı. O ve arkadaşları. Türk ulusunun hiç bir zaman ölmeyeceğine inanıyordu. Memleket toprakları yabancı ordular tarafından çiğnenirken yer yer vatansever insanlar kendiliklerinden cepheler kurmuşlar ve karşı koymaya başlamışlardı. Atatürk bunların başına geçti. Memleketin bütün vatansever insanlarını çevresine topladı... Kurtuluş Savaşı açarak bütün dünyaya meydan okudu. Düşmanları silip süpürdü. Ankara'nın önlerine kadar gelmiş bulunan Yunan ordusunu denize döktü. Vatanı kurtardı.
ÖĞRETMEN- İyi özetledin. Peki Atatürk Samsun'a hangi tarihte ayak bastı? SAVAŞ- 19 Mayıs 1919'da...
ÖĞRETMEN- İstiklâl Savaşı, Türklerin bütün tarihleri boyunca en zor şartlar içinde kazanmış oldukları en büyük zaferdir. Atatürk'ün hizmeti yalnız vatanı kurtarmak mıdır?
SAVAŞ- Hayır öğretmenim!... O zaferden sonra cumhuriyeti de kurmak, Türkiye'yi bir Orta Çağ devrinden kurtaracak devrimleri yapmakla da Türk ulusuna hizmet etmekten geri kalmamıştır.
ÖĞRETMEN- Eğer bugün özgür bir vatanda yaşıyorsak, memleketimizde okullar, üniversiteler: fabrikalar açılmışsa: Türkiye’nin sözü hür dünyada şerefle geçiyorsa, bütün bunlar Atatürk'ümüzle olmuştur. Şimdi başka bir şey soracağım. Ateş, sen cevap vereceksin. Şair Mehmet Akif Anadolu'ya ilk olarak ne zaman geçti?
ATEŞ- Yunanlılar İzmir'e çıktıkları 15 Mayıs 1919'dan hemen sonra...
ÖĞRETMEN- İlk olarak nereye gitti?
ATEŞ- Balıkesir'e... Ege halkı hemen bu Yunan saldırısına karşı koymaya başlamıştı. O da kendilerini teşvik etmek için gitti. Oralarda güzel söylevler verdi. Sonra İstanbul'a dönerek burada da millî uyanışı destekleyen şiirler, makaleler yazdı. Bir yıl sonra ise zaferin sonuna kadar dönmemek üzere yeniden Ankara'ya gitti. Ankara'da ve Kastamonu'da çalıştı. Bütün cephelerde dolaştı... Büyük Millet Meclisi'nde de hizmet etti.
ÖĞRETMEN- Mehmet Akif, İstiklâl Marşı'nı zaferden önce mi sonra mı yazdı? Cevap ver Serpil!
SERPİL- Önce yazdı...
ÖĞRETMEN- Pekâlâ! Bu marş nasıl yazıldı? Söyle bakalım!...
SERPİL- Milli ordu kurulmuş, ufuklarda zafer ümitleri belirmişti. Büyük zafer için son hazırlıklar tamamlanmak üzere idi. Yunan orduları ilk yumrukları yemiş, Türk'ü yere sermenin; Ankara'yı ele geçirmenin bir hayal olduğunu anlamaya başlamıştı. İşte bu sıralarda ordular ve halk için bir istiklâl Marşı isteği belirdi Hükümet de İstiklâl Marşı için şairler arasında bir yarışma açtı. Birinciliği kazanacak olan şiirin sahibine beş yüz lira mükâfat da konulmuştu. O zaman için bu büyük bir para idi.... Millî Eğitim Bakanlığı tarafından idare edilen bu yarışmaya yedi yüz kadar şiir geldi.
ÖĞRETMEN- Mehmet Akif bu yarışmaya katıldı mı?
SERPİL- Hayır öğretmenim.... O bu yarışmaya katılmadı.
ÖĞRETMEN-Niçin?...
SERPİL- Onun yaradılışı bu çeşit yarışmalara katılmasına uygun değildi. Sonra işin içinde para mükâfatı oluşu da hoşuna gitmiyordu.
ÖĞRETMEN- Peki sonra ne oldu?
SERPİL- Gönderilen yedi yüz şiir içinde güzelleri vardı. Fakat hiç biri tam olarak Meclis'e güzelliği hakkında inanç veremiyordu. Öyle bir şiir isteniyordu ki, milletin kükreyişini; Türk ulusunun yüceliğini tam olarak belirtsin. Bunu düşünen o zamanki Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; bu işi ancak Mehmet Akif'in yapabileceğini anladı. Ona giderek bu marşı yazmasını kendisinden istedi. Mehmet Akif'te bunun üzerine İstiklâl Marşı'nı yazdı. Bu şiir Büyük Millet Meclisi'nde okunduğu zaman bütün Milletvekilleri heyecana kapılmışlar ve Şair Mehmet Akif'i uzun uzun alkışlamışlardır. Aranan şey bulunmuştu. Şair Mehmet Akif o günün hayatının en mutlu günü olduğunu söylemişti. Sonra da 12 Mart 1921 tarihinde bu şiir İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Daha sonra da bunun bestelenmesi için yarışma açıldı. Zeki Bey adında bir bestecinin eseri birinciliği kazandı. İşte bugün söylediğimiz millî marşımızın yazılışı ve bestelenişi bu şekilde olmuştur, öğretmenim... Onu yazan Şair Mehmet Akif; besteleyen ise Zeki Üngör’dür
ÖĞRETMEN- Aferin Serpil! Görüyorum ki bugünkü dersinizi hazırlamak için hepiniz çok iyi çalışmışsınız. Peki, bu marşı Mehmet Akif kime armağan etmişti?
SERPİL- Kahraman ordumuza...
ÖĞRETMEN- Bu da doğru! Şimdi hepiniz sıra ile bu marşın birer dörtlüğünü okuyacaksınız. Böylece Türk ulusu yaşadıkça anılacak ve söylenecek olan bu şiirin bütününü okumuş olacağız! Haydi Atilla! Sen başla! Sıra ile ortaya çıkarak birer birer okuyacaksınız!
ATİLLA- (Ortaya çıkar:)
"Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak."
"Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak."
"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;"
"O benimdir, o benim milletimindir ancak."
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=134171
(Atilla çekilir, Nur gelir.)
NUR- "Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı Hilâl!"
"Kahraman ırkıma bir gül. Ne bu şiddet, bu celâl?"
"Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;"
"Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl."
(Nur yerine geçer, Mete gelir.)
METE- "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım."
"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!"
"Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım:"
"Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım."
(Mete yerine geçer, Serpil gelir.)
SERPİL- "Garbın afakim sarmışsa, çelik zırhlı duvar;"
"Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var."
"Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar."
"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?"
(Serpil, yerine geçer, Ateş gelir.)
ATEŞ- "Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;"
"Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın."
"Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk'ın..."
"Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."
(Ateş yerine geçer. Güneş gelir.)
GÜNEŞ- "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı."
"Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı."
"Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır, atanı:"
"Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı."
(Güneş yerine geçer, Birinci öğrenci gelir.)
BİRİNCİ ÖĞRENCİ- "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?"
"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!" "Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda," "Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
((Birinci öğrenci yerine geçer, ikinci öğrenci gelir:)
İKİNCİ ÖĞRENCİ- "Ruhumun senden İlâhi şudur ancak emeli:" "Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;"
"Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli-"
"Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli."
(İkinci öğrenci yerine geçer, Üçüncü öğrenci gelir:)
ÜÇÜNCÜ ÖĞRENCİ- "O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım."
"Her cerihamdan ilahî, boşanıp kanlı yaşım," "Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden na'şım!"
"O zaman yükselerek arşa değer, belki, başım." (Üçüncü öğrenci yerine geçer,Dördüncü öğrenci gelir:)
DÖRDÜNCÜ ÖĞRENCİ-"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı Hilâl!" "Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl." "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:"
"Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;" "Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl."
(Çocuklar alkış tutarlar. Sonra hep birlikte İstiklâl Marşı'nın bestesini söylerler