ANADOLU ATEŞİ (Miyase Sertbarut)
ANADOLU ATEŞİ (Miyase Sertbarut)
I.BÖLÜM
KİŞİLER
ANNE .......... (45-50 yaşlarında)
ŞEFİKA ......... (25-26 yaşlarında)
RIZA ............. (8-9 yaşlarında)
ZELİHA ......... (8-9 yaşlarında)
ÖMER ............ (8-9 yaşlarında)
MEMDUH BEY (25-30 yaşlarında)
I. ADAM
II. ADAM
BİR KADIN
HALİDE EDİP
BİR GENÇ
EFEKT : GİRİŞ MÜZİĞİ
HIZLA AÇILIP ÇARPILARAK KA
PANAN BİR KAPI
ANNE : Evladım kaçtır söylüyorum, çarpma şu kapıları.
ŞEFİKA : Anlaşılan yine heyecanlı bir şeyler olmuş. Ne oldu Rıza? Kurbağaların en fazla kaç metre zıplayabildiğini mi keşfettin?
RIZA : Hayır hala. Bahçede bir kertenkele bulduk.
ANNE : Öyle mi? Büyük müydü bari?
RIZA : Önce büyüktü, ama sonra küçüldü.
ŞEFİKA : Ne diyorsun sen Rıza? Önce büyük olan bir şey sonra nasıl küçülür?
RIZA : Kuyruğunu kopardık, onun için öyle oldu.
ANNE : Ayıp size, çok ayıp! Yazık değil mi? Niçin eziyet ettiniz hayvana? Bu gece rüyana girerse görürsün.
RIZA : Sahiden rüyama girer mi anne?
ANNE : Girer ya... Ben de küçükken bir kurbağaya taş atmıştım da yaralanmıştı, sonra hep rüyama girip beni korkuttu.
RIZA : Ama Ömer dedi ki kuyruk yeniden çıkarmış. Kuyruğu yine uzar değil mi hala?
ŞEFİKA : Bilmiyorum Rıza'cığım, ama koparmasaydınız iyi olurdu.
RIZA : Gidip yapıştırayım mı?
ANNE : Bir daha bulamazsın onu, çoktan kaçmıştır, hem kopan kuyruk yapışır mı hiç? Artık olan olmuş. Bir daha yapma oldu mu oğlum?
RIZA : Peki anne! Ben gidip oynayacağım.
EFEKT : AYAK SESLERİ UZAKLAŞIR
ŞEFİKA : Çocukluk ne garip değil mi yenge? Bazı oyunların sonuçta nasıl kötü bir duruma yol açabileceğini düşünemiyorlar.
ANNE : Çocuk aklı işte, yapıştırmayı denemese bari.
ŞEFİKA : Kertenkelenin kopan kuyruğu bana ne düşündürdü biliyor musun yenge? Bizim memleketin halini.
ANNE : Ayıp Şefika, koskoca vatan toprağını bir kertenkeleye nasıl benzetirsin!
ŞEFİKA : (ÜZGÜN) Düşünsene yenge, o geniş topraklardan ne kaldı geriye? Şimdi elimizdekini de paylaşmaya çalışıyorlar. Biz de kertenkele gibi her saldırıda kuyruğu bırakıp savuşuyoruz. Belki bir gün başımızla birlikte gövdemiz de gidecek.
ANNE : Sus sus, Allah göstermesin o günleri. İnşallah kurtulacağız bu işgalden.
ŞEFİKA : Anadolu'dan gelen haberler hiç iç açıcı değil ki, umutlanmak için yolunda giden bir şeylerin olması gerekir. İtalyanlar Antalya'daymış şimdi, ne yapıyorlarmış biliyor musun yenge,?
ANNE : Yine mi zulüm? Anlatma n'olur, içim kaldırmıyor...
ŞEFİKA : (ÖFKELİ) Zulüm değil yenge, tam tersi, halka ilaç, yiyecek, battaniye yardımı yapıyorlarmış.
ANNE : Ben de katliam yaptıklarını sandım, sanki kötü bir şeymiş gibi anlatıyorsun.
ŞEFİKA : Asıl bundan korkmak gerek yenge. Çünkü dağıttıkları unla, pirinçle, şekerle vatandaşlarımızı avlamaya çalışıyorlar. Sahipsiz kalmış bu bereketli toprakları halkı isyan ettirmeden avlamaya çalışıyorlar. Anlatılanlara göre, karış karış gezmişler oraları, tarihi eser bile aramışlar. Ormanları madenleri keşfe çıkmışlar.
ANNE : Ah! Ne olacak bu memleket söylesene Şefika, herkes bir tarafından çekiştiriyor! Ağabeyin için de kaygılanıyorum. Rıza de çok soruyor: Babam ne zaman gelecek, babam ne zaman gelecek?.. Dilinde hep bu...
ŞEFİKA : Ben de ağabeyimle gitseydim keşke...
ANNE : Kız başına ne yararın dokunacak ki Şefika?
ŞEFİKA : Ama İstanbul'da oturup olup biteni uzaktan izlemek daha çok acı veriyor. Bana göre de işler vardır, yemeklerini yaparım, yaralarını sarar, doktora yardım ederim.
ANNE : Ama sen böyle bir eğitim almadın ki Şefika.
ŞEFİKA : Öğrenirdim yenge, ağabeyim Manisa'dan döner dönmez mutlaka danışacağım bu meseleyi.
EFEKT : GEÇİŞ MÜZİĞİ
(BAHÇEDE ÇOCUK VE DOĞA SESLERİ)
RIZA : Bak Ömer, üsteğmen evine geliyor. Koşup selam verelim mi?
ZELİHA : Siz de ne anlarsınız sanki bu selamlaşmadan? Zaten adamcağız bütün gün selam alıp selam veriyor.
ÖMER : Sen anlamazsın Zeliha, bizim selamımız ona kuvvet veriyor.
ZELİHA : Nereden biliyorsun Ömer?
ÖMER : Kendisi söyledi.
RIZA : Zaten o bizi hep büyük insanmışız gibi görür. Her şeyi anlatır, çocuk diye hor görmez.
ZELİHA : (HEVESLİ) İyi o zaman, ben de selam vereyim, hadi koşalım.
EFEKT : ÇOCUKLARIN KOŞMASI
MEMDUH : Merhaba çocuklar! Nasılsınız?
ÇOCUKLAR : (ASKERCE) Sağ olun komutanım!
MEMDUH : Siz de sağolun çocuklar! Rahat...
EFEKT : GÜLÜŞMELER
RIZA : Bugün iyi haberleriniz var mı komutanım?
MEMDUH : Üzgünüm çocuklar! Keşke size güzel haberler getirmiş olsaydım, ama işgal sürüyor ve yayılıyor. Bugün en acısını yaşadık.
ÖMER : Ne olmuş?
ZELİHA : (ÜZGÜN) Yoksa bizim askerler yenilmiş mi?
MEMDUH : Yunanlılar...
RIZA : Ne olmuş Yunanlı'lara Memduh Amca?
MEMDUH : Söylemeye dilim varmıyor çocuklar, ama bilmelisiniz, çocuk bile olsanız ait olduğunuz bu yüce milletin başına nasıl bir felaket geldiğini anlamalısınız. Yunanlılar güzel İzmir'i işgal etmiş!
RIZA : Yaaa... Benim babam da oraya yakın bir yerdeydi. Ona bir şey olmuş mudur acaba?
MEMDUH : Dua edelim de olmamış olsun Rıza, çünkü direnen ilk iki kişi hemen şehit edilmiş.
ÖMER : Kimmiş onlar komutanım?
MEMDUH : Biri gazeteci Hasan Tahsin... Kıyıya çıkan Yunanlılara tabancayla ateş etmiş, insan gözlerinin önünde gerçekleşen haksız bir işgale dayanabilir mi?
RIZA : Diğeri kimmiş?
MEMDUH : O da askerlik şubesi başkanı Albay Süleyman Fethi, Yunanlılara direndiği için şehit edilmiş.
ZELİHA : Bizim evlerimize de girerler mi Memduh Amca?
MEMDUH : Ne fark eder Zeliha? İstanbul, İzmir, Ardahan, Antalya... hepsi de bu vatanın parçası değil mi? Girdikleri her toprak parçası bizim evimiz değil mi?
ŞEFİKA : (UZAKTAN SESLENİR) Hadi Rıza, eve gel artık.
MEMDUH : Hadi çocuklar hepiniz evlerinize gidin, ortalıkta işgalci askerler dolaşıp duruyor, onların ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Dikkatli olun.
ÇOCUKLAR : (ASKERCE) Emredersiniz komutanım!
EFEKT : ÇOCUKLAR UZAKLAŞIR- ŞEFİKA'NIN AYAK SESLERİ
ŞEFİKA : Merhaba Memduh Bey, çocuklar sizi çok seviyor değil mi?
MEMDUH : Ben de onları seviyorum Şefika Hanım. Bütün çocuklar böyledir işte, askerî her şeye meraklıdırlar.
ŞEFİKA : Öyle... Siz de onları büyük insan yerine koyup ciddi ciddi anlatmıyor musunuz, bayılıyorlar buna. Askerlik onlara oyun gibi geliyor. Bilmezler ki askerlik demek her an savaşın içinde, ölümle burun buruna yaşamak demektir...
MEMDUH : Vatan için ölmek beni korkutmuyor Şefika Hanım, vatanım göz göre göre düşmanlar tarafından çiğnenirken hiçbir şey yapamamaktan korkuyorum.
ŞEFİKA : Korkunuzu paylaşıyorum Memduh Bey, keşke ben de bir şeyler yapabilsem...
MEMDUH : Biliyor musunuz bugün utanç verici bir emir aldık. Eve gelene dek bu emri yerine getirmemek için köşe bucak saklanarak geldim diyebilirim.
ŞEFİKA : Nasıl bir emir bu?
MEMDUH : Bütün Türk subayları işgal subaylarına selam vereceklermiş. Hakaretlerin en kötüsü...
ŞEFİKA : Aman Allahım, kimin emri bu?
MEMDUH : İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Harrington'un emri. Hangi Türk subayı bu emri yerine getirebilir? Sanki kendi memleketimizde değil de bir başka milletin toprağında esir edilmiş gibiyiz.
ŞEFİKA : Üzülmeyin Memduh Bey, inşallah uzun sürmeyecek bu işgal. İnanıyorum ki Türk askerleri, Türk vatandaşları, kadın erkek top yekün mücadele edersek bu müstemlekecileri atabiliriz topraklarımızdan.
MEMDUH : İzmir'den haberiniz var mı? Yunanlılar işgal etmiş. Ama onlar yalnızca bir araç tabii, İngiliz izin vermese girebilir mi İzmir'e.
ŞEFİKA : Demek orası da...
MEMDUH : Yarın Darülfünun'da bu işgali protesto için toplanıyoruz.
ŞEFİKA : Ben de gelirim Memduh Bey, hiç olmazsa bunu yapabilirim.
EFEKT : GEÇİŞ MÜZİĞİ
ÇATAL-BIÇAK SESLERİ
ANNE : Pek hızlı yiyorsun Rıza, acelen ne?
RIZA : (AĞZI DOLU) Ömer bekleyecekti dışarıda anne, onun için..
ANNE : Sabahın bu saatinde oyun mu oynanır? Öğleye doğru çıkarsın dışarı.
RIZA : Ama sonra sıcak oluyor anne, oynayamıyoruz.
ANNE : Bak Rıza, bazı çocuklar taş atıyormuş işgalci askerlere, sakın böyle bir şey yapma. Harp bu, çocuk oyunu değil!
RIZA : Sen hangi taraftansın anne?
ANNE : Ne demek sen hangi taraftansın, Türk değil miyim ben, tabii ki bizimkilerin tarafındayım. Ama çocukların savaşı değil bu? Taş atarak bir şey yapamazsın, askerlik çağına gelmiş olsaydın cepheye giderdin sen de baban gibi,
RIZA : Keşke babam beni de götürse Manisa'ya. Yanında tutamasa bile zeybeklerin yanına giderdim. Beni aralarına alırlar mı anne?