Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 3/3 İlkİlk 123
29 sonuçtan 21 ile 29 arası
  1. #21
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Konu 17

    XIX. YÜZYIL ISLAHATLARI
    II. Mahmut Dönemi’nde Yapılan Islahatları
    Sened-i İttifak (1808)
    Bu senet II. Mahmut ile âyânlar arasında imzalanmıştır.
    Âyanlarla II. Mahmut arasında Sened-i İttifak’ın yapılmasında Alemdar Mustafa Paşa önemli rol oynadı. Sened-i İttifak ile Osmanlı Devleti âyanların varlığını ve haklarını tanımıştır.
    Askeri Alanda Yapılan Yenilikler
    Nizam-ı Cedit’in yerine Sekban-ı Cedit ismiyle yeni bir ocak kurdu. Ancak yeniçerilerin isteğiyle Sekban-ı Cedit Ocağı kaldırıldı.
    Sekban-ı Cedit’in kaldırılması yeniçerilerin şımarmasına neden oldu. II. Mahmut yeniçerilerden Eşkinci adıyla yeni bir ocak kurdu. Bu ocak Avrupa tarzında eğitim yapacaktı. Yeniçeriler “eğitim istemeyiz” diyerek, ayaklandılar. Buna karşılık halk, esnaf, medrese öğrencileri, topçu birlikleri padişahın yanında toplanarak Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdılar (1826).
    Böylece;
    • Padişahın devlet yönetimindeki otoritesi yeniden güçlenmiştir.
    • Yeniliklere engel olan bir kurum ortadan kaldırılmıştır.
    Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir askeri örgüt kuruldu. Bu ordu çağdaş nitelikli merkez ordusu olarak kuruldu (Bölük, tabur, alay, şeklinde düzenlenmiştir).
    Hükümet ve Yönetim Alanında Yapılan Yenilikler
    • XVIII. yüzyıldan itibaren önemini kaybeden Divan örgütü kaldırılarak yerine bugünkü anlamda bakanlıklar (nazırlıklar) kuruldu.
    • Devlet memurları dahiliye ve hariciye diye ayrılmıştır. Tımar ve zeamet kaldırılarak devlet memurlarına maaş bağlanmıştır.
    • Görevden alınan veya ölen devlet adamlarının mal varlığına el koymak demek olan müsadere usulü kaldırıldı. Böylece II. Mahmut, mülkiyet hakkının güvence altına alınmasını amaçlamıştır.
    • Osmanlı uyruğundaki herkese tam bir din ve mezhep özgürlüğü tanınmıştır.
    • İller merkeze bağlanmış ve âyanlıklar kaldırılmıştır.
    • Anadolu ve Rumeli’de ilk defa askeri amaçlı nüfus sayımı yapılmıştır (1831).
    Eğitim ve Kültür Alanlarında Yapılan Yenilikler
    • Medreselerin yanında Avrupa tarzında eğitim kurumları açıldı. Bu dönemde İlköğretimin zorunluluğu kabul edildi.
    II.Mahmut döneminde Avruba tarzında sivil tarzında okulların açılması Osmanlı ülkesinde kültür çatışmasına neden oldu. Eğitimde doğan bu iki başlılşık Cumhiriyet dönemine kadar devam etti.Tevhid-iTedrisat Kanunu'yla ikilik oratadan kaldırılmıştır.
    • İlk defa bu dönemde Fransa’ya öğrenci gönderilmiş, yabancı dil bilen Müslüman çevirmenler yetiştirilmiştir.
    Ekonomi Alanında Yapılan Yenilikler
    • Vergilendirmede adalet esasları göz önüne alınmış ve bazı vergiler kaldırılmıştır.
    • Yerli malların kullanılması teşvik edilmiştir. Osmanlı parasının dışarıya çıkışını önlemek için yabancı kumaştan elbise yapılması yasaklanmıştır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101842
    • Yeni kurulan ordunun elbise ve ayakkabı ihtiyacının karşılanması için Bakırköy’de bez, Eyüp’te iplik, İzmit’te çuha ve Beykoz’da deri fabrikaları kurulmuştur.
    • Osmanlı tüccarlarının yabancı tüccarlarla rekabet edebilmesi için gümrük vergilerinde kolaylık sağlanmıştır.
    Tanzimat Dönemi (1839 - 1876)
    Tazminat Fermanı
    Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinde;
    • Osmanlı Devleti’nin varlığını kendi kuvvetiyle koruyamayacağını anlamasından sonra Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak istemesi
    • Rusya’nın Hristiyan halka yeni haklar verilmesi için yaptığı baskıların önlenmek istenmesi
    • Osmanlı Devleti’nin kanunlarda bazı düzenlemeler yapmak istemesi
    gibi nedenler etkili olmuştur.
    1. Müslüman ve Hristiyan bütün halkın ırz, namus, can ve mal güvenliği devletin güvencesi altında olacaktır.
    Bu hükümle; din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin halka eşitlik ve devlet güvencesi verilmiştir.
    2. Vergiler herkesin gelirine göre düzenli bir şekilde toplanacaktır.
    Bu hükümle; vergilerin toplanmasındaki eşitsizlik ve haksızlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
    3. Askerlik işleri düzene konulacak, askere alma ve terhis işleri sağlam esaslara bağlanacaktır.
    Bu hükümle;
    • Askerlikte ocak usulü ortadan kaldırılmış, askerlik vatan görevi haline getirilmiştir.
    • Hristiyanların askerlik yapması zorunlu hale getirilmiştir.
    4. Mahkemeler açık olarak yapılacak ve hiç kimse haksız yere idam edilmeyecektir.
    5. Herkes mal ve mülküne sahip olacak, miras bırakabilecek ve müsadere kaldırılacaktır.
    Bu hükümle; şahısların mülkiyet hakkı devlet garantisi altına alınmıştır. Böylece sermaye birikimine ortam hazırlanmıştır.
    6. Rüşvet ve iltimas kaldırılacaktır.
    7. Herkes kanun önünde eşit olacaktır.
    Bu hükümle; tüm Osmanlı vatandaşları arasında eşitliğin sağlanması istenmiş, bu durum Osmanlıcılık fikrine esas olmuştur.
    Patişah Abdülmecit Tanzimat Fermanı'yla açıklanan hükümlere uyaçağına,fermana dayanarak yapılacak bütün yasaları uygulayacağına yemin etmiştir.Böylece patişah;
    - Yetkişlerini kendi rızasıyla kısıtlamıştır.
    - Kendi gücü üzerinde konun gücünü kapul etmiştir.
    Islahat Fermanı
    Islahat Fermanı’nın başlıca maddeleri şunlardır:
    1. Din ve mezhep özgürlüğü sağlanacak, okul, kilise ve hastane gibi binalar tamir ve yeniden inşaa edilebilecektir.
    Bu hükümle; Hristiyanlara tam bir dini serbestiyet getirilmiş, açılan okullar milli isyanların artmasına neden olmuştur.
    2. Hristiyan ve Musevilere karşı küçük düşürücü sözler ve deyimler kullanılmayacaktır.
    Bu hükümle; gayrimüslimlerin isyanlarının önlenmesi ve Müslüman – Hristiyan çatışmasının ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.
    3. Hristiyan ve Museviler devlet memuru olabilecek, çeşitli okullara girebilecektir.
    Bu hükümle; Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki en önemli ayrılık giderilmiştir.
    4. İşkence, dayak ve angarya kaldırılacaktır.
    5. Vergiler herkesin gelirine göre toplanacak ve iltizam usulü kaldırılacaktır.
    6. Askerlik için nakdi bedel kabul edilecektir.
    Bu hükümle; Hristiyanlar para ödeyerek askerlik görevinden muaf tutulmuştur.
    7. Hristiyanların il meclisine üye olmaları kabul edilecektir.
    Islahat Fermânı’ndan sonra Hristiyanların çoğunlukta olduğu yerlerde yerel yönetim Hristiyanların denetimine geçti. Bu da devletin parçalanmasını hızlandırmıştır.
    8. Yapılacak antlaşmalarla yabancı uyruklular vergilerini vermek şartıyla mal ve mülk sahibi olabileceklerdir.
    Bu hüküm, yabancı sermayenin ülkede yatırım yapmasına olanak sağlamıştır.
    9. Mahkemeler açık yapılacak, herkes kendi dinine göre yemin edecektir.
    10. Patrikhanede yeni meclisler kurulacak, bu meclislerin aldığı kararlar Babıali tarafından tasdik edildikten sonra yürürlüğe girecektir.
    Bu hüküm, Balkanlarda yeni Hristiyan devletlerin kurulmasına yol açmıştır.
    11. Tarım ve ticaret işleri düzenlenecek, herkes şirket ve banka gibi ticari nitelikli kurumlar açabilecektir.
    Meşrutiyet Dönemi
    1. I. Meşrutiyet’in İlanı ve Kanun–ı Esasi
    I. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde;
    • Yeni Osmanlıların Meşrutiyet’in ilan edilmesi için çalışmaları
    • İstanbul Konferansı’nda Osmanlı Devleti aleyhine karar alınmasının önlenmek istenmesi
    • İmparatorluk içindeki ulusların isyan etmelerinin önlenmek istenmesi
    etkili olmuştur.
    Kanun–ı Esasi’nin Önemli Maddeleri
    1. Saltanat ve hilafet hakkı ve makamı Osmanoğulları soyunun en büyük erkek evladına aittir.
    Bu madde Osmanlı Meşrutiyeti’nin monarşik karakter taşıdığını göstermektedir.
    2. Devletin dini İslam’dır. Yasalar dini hükümlere aykırı olamaz.
    Bu madde Osmanlı anayasasının teokratik ağırlıklı bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
    3. Yasama görevi; Âyan Meclisi ve Mebusan Meclisi’ne verilmiştir.
    4. Ayan Meclisi üyeleri padişah tarafından ölünceye kadar tayin edilebilecekti. Mebusan Meclisi’nin üyeleri dört yılda bir yapılan seçimle her ellibin Osmanlı erkeğinin seçeceği milletvekillerinden oluşacaktır.
    Osmanlı Devleti’nde parlamenter sisteme geçilmiştir.
    5. Yürütme yetkisi; başında padişahın bulunduğu Bakanlar Kurulu’na (Heyet-i Vükela’ya) verilmiştir.
    6. Kanun teklifini sadece hükümet yapabilecektir.
    Bu maddeler Mebuslar Meclisi’nin etkinliğini azaltmış ve bir danışma meclisi durumuna düşürmüştür.
    7. Bakanlar Kurulu’nun başkan ve bakanlarını padişah seçer, atar ve gerektiğinde azleder.
    8. Mebuslar Meclisi’nin başkanı ve iki yardımcısı Meclisin gösterdiği adaylar arasından padişah tarafından seçilir.
    9. Meclisi açmak ve kapatmak padişaha aittir.
    10. Hükümet Meclise karşı değil, padişaha karşı sorumlu olacaktır.
    Bu madde, padişahın yetkilerinin milli iradenin üstünde olduğunu göstermektedir.
    11. Anayasada kişi özgürlüğü, öğretim ve öğrenim özgürlüğü, mülkiyet hakkı, din özgürlüğü, basın özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, vergi eşitliği, yasal eşitlik ve dilekçe hakkı gibi temel haklar yer almıştır.
    Osmanlı Devleti’nde kişisel haklar ve özgürlükler genişlemiş ve anayasa güvencesine alınmıştır.
    12. Padişah, devlet güvenliğini bozduğu gerekçesiyle polis araştırması yaptırabilecek ve sonunda suçlu görülen kişileri sürgüne gönderebilecektir.
    • Kanun-ı Esasi Türk tarihinin Avrupa tarzındaki ilk anayasasıdır.
    • Halk ilk defa Padişahın yanında yönetime ortak olmuş ve I. Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. (1876 - 1908)
    II. Meşrutiyet’in İlanı
    II. Abdülhamit’in Mebuslar Meclisi’ni kapatması ve anayasayı yürürlülükten kaldırması meşrutiyet yanlılarını yeniden harekete geçirdi. Meşrutiyet yanlıları 1889 yılında İttihad–ı Osmani Cemiyeti’ni kurarak örgütlendiler.
    Ahmet Niyazi Bey Manastır’da kendilerine bağlı birliklerle ayaklandılar. Rumeli’de Meşrutiyet isteğiyle gösterilerin artması sonucunda II. Abdülhamit Meşrutiyet’in yürürlüğe girdiğini ilan etmek zorunda kaldı (23 Temmuz 1908).
    II. Meşrutiyet Dönemi’nde Kanun-ı Esasi’de Yapılan Önemli Değişiklikler
    1. Padişah Mebuslar Meclisi’nde anayasaya bağlılık yemini edecektir.
    Kanun üstünlüğü ilkesi pekiştirilmiştir.
    2. Padişah Bakanlar Kurulu’nun yalnızca başkanını seçmekle yükümlüdür.
    3. Bakanlar Kurulu Mebuslar Meclisi’ne karşı sorumludur.
    Padişahın yürütme ile ilgili yetkileri kısıtlanmış, millet iradesi yürütme organı üzerinde denetim hakkı elde etmiştir.
    4. Mebuslar Meclisi başkanını kendisi seçer.
    5. Ekonomi, ticaret ve barış antlaşmaları Mebuslar Meclisi’nin onayından sonra yürürlülüğe girer.
    6. Mebuslar Meclisi ve Âyân Meclisi padişahtan izin almadan yasa önerme hakkına sahiptir.
    7.Padişah, veto ettiği bir yasa tasarısı değişmeden yeniden mecliste kabul edilirse bu tasarıyı onaylamak zorundadır.
    5. 6. ve 7. maddeler padişahın yasama yetkisinin kısıtlandığını göstermektedir.
    8. Padişahın meclisi feshetme yetkisi oldukça zorlaştırılmıştır

  2. #22
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Komu 18

    XX. YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU
    Trablusgarp Savaşı
    Savaşın Nedenleri
    Trablusgarp Savaşı’nın çıkmasında;
    • Sömürgecilik yarışında geç kalan İtalya’nın sanayisi için hammadde ve pazar arayışı
    • Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı koruyamayacak durumda olması
    • Coğrafi konumu itibariyle İtalya’ya yakın olan Trablusgarp’ın ticaret yolları üzerinde bulunması ve zengin petrol kaynaklarına sahip olması
    gibi nedenler etkili olmuştur.
    Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarının başlaması üzerine İtalya ile Ouchy (Uşi) Antlaşması’nı imzaladı (18 Ekim 1912). Bu antlaşma ile Trablusgarp Savaşı sona ermiştir.
    Savaşın Sonuçları
    • Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’daki son toprağını da İtalyanlara bırakarak bu kıtadan tamamen çekilmiştir.
    • Rodos ve Oniki Ada’yı ele geçiren İtalya, Ege Denizi’nde etkin bir güç haline gelmiş, Osmanlıların Ege’deki hakimiyeti sarsılmıştır.
    • Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarından mağlup çıktığından İtalya’ya bırakılan adaları geri alacak güce sahip değildi. Bu nedenle İtalya adaları geri vermedi. Oniki Ada, II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İtalya’da kaldı. Savaşta mağlup olan İtalya, adaları Yunanistan’a bırakmıştır (1947).
    Balkan Savaşları
    Balkan Savaşlarının Nedenleri
    • Rusya’nın tarihi emellerine ulaşabilmek amacıyla Balkan uluslarını Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması
    • Balkan uluslarının iyice zayıflayan ve yıkılmakta olan Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarını ele geçirmek istemeleri
    • Balkanlarda Panislavizm politikası takip eden Rusya’nın milliyetçilik fikirlerinden yararlanarak Balkan uluslarının aralarında uzlaşma sağlaması
    • Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya yaklaşmasından rahatsızlık duyan İngiltere’nin Reval Görüşmesi (1908) sonucunda Rusya’yı Osmanlı toprakları, Boğazlar ve Balkan politikasında serbest bırakması
    • Avrupalı büyük devletlerin kendi politikaları doğrultusunda Balkan uluslarını desteklemeleri
    • Osmanlı Devleti’nin politik bölünmüşlük içerisinde bulunması ve askeri birliklerinin bir kısmını terhis etmesi
    Birinci Balkan Savaşı
    Karadağlıların saldırısıyla I. Balkan Savaşı başlamıştır (8 Ekim 1912). Bu savaş sırasında Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ devletleri Osmanlı Devleti’ne karşı aralarında ittifak yapmışlardır.
    I. Balkan Savaşı’nda;
    • Balkanlardaki Osmanlı ordusunun düzensiz durumda bulunması ve askerlerinin bir kısmının terhis edilmesi
    • Orduda particilik ve ikiliğin çıkmasından dolayısıyla disiplinin bozulması
    gibi nedenler, Osmanlı Devleti’nin mağlubiyetine sebep olmuştur.
    I. Balkan Savaşı’nın Sonuçları
    • Osmanlı Devleti, Edirne ve Kırklareli dahil Balkan topraklarından çekilmiştir. Midye - Enez hattının doğusundaki topraklar Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmıştır.
    • I. Balkan Savaşı sırasında Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiştir. Arnavutluk, Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devletidir (28 Kasım 1912).
    • Londra’da görüşmeler devam ederken İttihat ve Terakki Partisi I. Balkan Savaşı’ndaki yenilgiden dolayı yıpranan Kamil Paşa Hükümeti’ni “Babıali Baskını” ile devirerek iktidarı ele geçirmiştir. (23 Ocak 1913).
    • I. Balkan Savaşı sonunda Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır.
    • Birinci Balkan Savaşı’ndan sonra Osmanlıcılık fikrinin başarılı olamayacağı görülmüş ve milliyetçilik cereyanı güçlenmiştir. Balkanlarda Türk azınlığı meselesi ortaya çıkmış, Osmanlı Devleti’nin elinden çıkan Balkan topraklarından birçok Türk ve Müslüman Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır.

    İkinci Balkan Savaşı
    Londra Antlaşması’na göre en fazla toprağı Bulgaristan aldı. Büyük bir Bulgaristan Devleti’nin ortaya çıkması ve topraklarını Ege Denizi’ne kadar genişletmesi, Yunanistan ve Sırbistan’ın tepkisine neden oldu. Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nden alınan toprakların paylaşımı Balkan ulusları arasında İkinci Balkan Savaşı’na neden olmuştur.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101843
    Bu durumdan faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti harekete geçti. Kurmay Yarbay Enver Bey komutasındaki Türk ordusu Londra Antlaşması’nda belirtilen Midye-Enez sınırını geçerek Kırklareli ve Edirne’yi geri almıştır.
    Birinci Dünya Savaşı (1914 – 1918)
    Savaşın Nedenleri
    Savaşın çıkmasında etkili olan genel nedenler; Fransız İhtilali’nin getirdiği ulusçuluk akımı ve Sanayi İnkılabı’nın getirdiği sömürgecilik yarışıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli nedeni devletler arasındaki ekonomik yarıştır.
    Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında;
    • Almanya ile İngiltere arasındaki hammadde ve pazar rekabeti
    • Fransa’nın Almanya’ya kaptırdığı Alsas – Loren kömür havzasını geri almak istemesi
    • Rusya’nın dünya ticaretinde pay sahibi olmak amacıyla sıcak denizlere ulaşmak ve Balkanlarda otoritesini artırmak için Slav toplulukları kendi idaresi altında birleştirmek istemesi
    • Sömürgecilik yarışına geç katılan İtalya’nın Akdeniz’de etkinliğini artırmak ve yeni sömürgeler elde etmek istemesi
    • Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun ülkesindeki ulusçuluk hareketlerini engelleyerek birliğini korumaya ve Balkanlarda gücünü artırmaya çalışması
    • Avusturya ile Rusya arasında Balkanlara hakim olma yarışı
    • Almanya’nın Osmanlı topraklarındaki emellerine ulaşma konusunda Rusya’yı engel olarak görmesi
    • Avusturya – Macaristan veliahtının Saraybosna’da bir Sırp tarafından öldürülmesi
    gibi özel nedenler etkili olmuştur. Avusturya – Macaristan veliahtının öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı’nı fiilen başlatmıştır.

    Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi
    Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinde;
    • Devlet adamlarının savaşı Almanların kazanacağına inanmaları
    • XIX. yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında kaybedilen toprakların geri alınmak istenmesi
    • İttihat ve Terakki Fırkası’nın Alman hayranlığı ve askeri ıslahatlarda Almanya’dan faydalanılması
    • Ege adalarının geri alınmak istenmesi
    • Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye borçlarından kurtulmak istemesi
    • Osmanlı Devleti’nin siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi
    • Osmanlı devlet adamlarının Almanya’nın desteğiyle ülkenin kalkınabileceğine inanmaları
    gibi nedenler etkili olmuştur.
    Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi sonucunda;
    – Yeni cepheler açılmış ve savaş alanı genişlemiştir.
    – İngiltere Kıbrıs’ı topraklarına kattığını açıklamıştır.
    – Osmanlı Devleti tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırdığını ilan etmiştir.
    – Osmanlı Devleti birçok cephede birden savaşmak zorunda kalmıştır.
    – Osmanlı toprakları İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli antlaşmalarla paylaşılmıştır.
    Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda Kafkasya, Çanakkale, Irak, Suriye-Filisten, Yemen-Hicaz, Kanal, Galiçya, Romanya ve Makedonya Cephelerinde savaşmıştır.
    Birinci Dünya Savaşı’nın Genel Sonuçları
    • Osmanlı, Almanya ve Avusturya - Macaristan İmparatorlukları ile Rus Çarlığı parçalanmıştır.
    • Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Litvanya, Macaristan ve Türkiye gibi yeni devletler kurulmuştur.
    • Dünya barışını korumak amacıyla Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulmuş, sömürgeciliğin yerini manda yönetimi almıştır.
    • Sınırların çizilmesinde “milliyetçilik” ilkesine dikkat edilmemesi azınlıklar sorununa neden olmuştur.
    • Cumhuriyet rejimleri ağırlık kazanmış bazı ülkelerde rejim değişiklikleri olmuştur. Almanya, Türkiye, Bulgaristan ve Avusturya’da Cumhuriyet Rusya’da ise sosyalist yönetimler kurulmuştur.
    • Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, Almanya, Avusturya - Macaristan ve Rusya’daki değişiklikler Orta Doğu ve Avrupa’da dengelerin bozulmasına ve otorite boşluğuna neden olmuştur.
    • İngiltere ve Fransa en önemli rakipleri Almanya’yı safdışı ettiler. Savaştan en kârlı çıkan devlet İngiltere olmuş, Almanya gücünü yitirmiştir.
    • Ümmetçilik anlayışı sona ermiş, Araplar Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştır.
    • İlk kez kimyasal silahlar, denizaltı ve tanklar bu savaşta kullanılmıştır. Kimyasal silahların ve uçakların kullanılması sivil savunma teşkilatının kurulmasında etkili olmuştur.
    • Savaş sonunda Almanya’ya çok ağır şartlarda antlaşma imzalatılması ve İtalya’ya savaş içerisinde vaadedilen toprakların verilmemesi İkinci Dünya Savaşı’na neden olmuştur.

  3. #23
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Konu 19

    MONDROS ATEŞKESİ VE SONRASINDAKİ GELİŞMELER

    Mondros Ateşkes Anlaşması
    1. Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak, Karadeniz’e serbestçe girişin sağlanması yanında, buralardaki istihkamlar müttefikler tarafından işgal edilecektir.
    • Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığı ve İstanbul tehdit aldına girmiştir.
    • Anadolu ve Rumeli topraklarının bağlantısı kesilerek Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü bozulmuştur.
    2. Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için gerekli görülecek askerlerin fazlası terhis edilecektir. Askeri kuvvetin sayısı Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılacak görüşmelerden sonra kararlaştırılacaktır.
    Osmanlı Devleti, askeri yönden savunmasız bir duruma getirilmiştir. Bu durum İtilaf Devletleri’nin işgallerini kolaylaştırmış ve Türk halkının silahlanarak direnişe geçmesine neden olmuştur.
    3. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında herhangi stratejik bir noktayı işgal edebilecektir.
    • Ateşkesin en tehlikeli maddesidir.
    • İtilaf Devletleri’nin istedikleri takdirde bütün Anadolu topraklarını ve stratejik noktaları işgal edebileceklerini göstermektedir.
    • İtilaf Devletleri işgalleri bu maddeye dayanarak yapmışlar ve Wilson İlkelerine de ters düşmekten kurtulmuşlardır.
    4. Hükümet haberleşmeleri dışındaki bütün haberleşme istasyonları (telsiz, telgraf ve kablo) İtilaf Devletleri’nin denetimine verilecektir.
    Bu maddeyle;
    • İtilaf Devletleri bütün haberleşme hatlarını ele geçirerek kendilerine karşı yapılabilecek organize hareketleri zamanında öğrenmeyi ve direnişleri bastırmayı amaçlamışlardır. Ayrıca, bütün istasyonların İtilaf Devletleri’ne bırakılması Anadolu topraklarının bütünüyle işgal edilebileceğinin belirtisidir.
    • İtilaf Devletleri haberleşme araçlarını ellerinde bulundurarak işgaller karşısında tepkilerin genişlemesini önlemek istemişlerdir.
    5. İtilaf Devletleri bütün liman ve tersanelerden faydalanabileceklerdi r.
    6. Toros tünelleri, demiryolları ve deniz işletmeleri İtilaf Devletleri’ne bırakılacaktır.
    7. Denizciliğe, askerliğe ve ticarete ait maddelerin ve malzemelerin tahribi önlenecektir.
    5. 6. ve 7. maddelerle İtilaf Devletleri, ağır ekonomik yükümlülükler koyarak Osmanlı Devleti’nin ekonomik bağımsızlığını elinden almıştır. Böylece, ayakta duramayacak olan Osmanlı Devleti’ni kendilerine bağımlı hale getirmeye çalışmışlardır.
    Vilâyat-ı Sitte’de (Erzurum, Van, Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Bitlis) herhangi bir karışıklık çıktığında İtilaf Devletleri bu illeri işgal edebileceklerdir (Ateşkesin 24. maddesi).
    24. maddenin İngilizce metninde altı vilayet “Six Armenian Vilayets” altı Ermeni vilayeti olarak geçmektedir. Bundan hareketle bu şehirlerin Ermenilere verileceği ve bölgede Ermeni Devleti’nin kurdurulacağı sezilmektedir. Ermeniler korunarak ileride kurulması planlanan Ermeni Devleti’ne ortam hazırlanmaya çalışılmıştır.
    Osmanlı devleti,Mondros Ateşkesi'ni imzalayarak kayıtsız şartsız İtilaf Devletleri'ne teslim olmuş ve fiilen sonra ermiştir.Bu durumda Osmanlı Devleti çökmüş ,galip devletlerin hakkında vereceği klarara razı olmuş ve Anadolu'nun isgalini kapulenmiştir. İngiltere ise,tek başına ateşkesi imzalayarak Fransa ve İtalya'ya üstünlük sağlamıştır.
    İşgallerin Başlaması
    İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkesi’nin hemen ardından Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli antlaşmaları yürürlüğe koymak için işgallere başladılar:
    13 Kasım 1918’de 60 parçadan oluşan İtilaf Devletleri’nin donanması İstanbul’a geldi. Böylece Osmanlı Devleti’nin başkenti fiilen işgal edildi ve Osmanlı Hükümeti, İtilaf Devletleri’nin denetimine girdi. İtilaf Devletleri bir yandan da Boğazları işgal ederek bu bölgeye yerleştiler.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101844
    Osmanlı Devleti’ni Paylaşma Tasarıları
    Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda, Osmanlı Devleti’nin yıkılmak üzere olduğunu gören İtilaf Devletleri, aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla Osmanlı topraklarını paylaştılar.
    Birinci Dünya Savaşında İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli anlaşmaları Rusya'daki Bolşevikleri dünya kamuoyuna duyurdular.Bu nedenler gizli anlaşmaların uygulanması zorlaştı. Rusya 'nın savaştan çekilmesinden sonra paylaşım planları değişikliğe uğramamış,İtilaf Devletleri,Rusya'ya bırakınlan yerlerden Boğaları ortak yönetmeyi ,Doğu Anadolu'^yu parçalayıp buralarda yeni devletler kurmayı ve Ermenilere toprak vermeyi kararlaştırmışlardır. Gizli anlaşmalarla en büyük tepki Wilson İlkelerinin yayınlanmasıdır.Mondr os'tan sonraki işgaller gizli anlaşmaların sonucudur.
    İzmir’in İşgali ve Sonuçları
    Yunanlılar İtilaf Devletleri’nin koruyuculuğu altında 15 Mayıs 1919’dan itibaren İzmir’i işgale başlamıştır.
    Rumların çılgın tezahüratları arasında İzmir’e giren Yunan kuvvetlerine ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin, Batı cephesinde ilk Türk direnişini başlatmıştır. Yunanlılar İzmir’e girdikten sonra birçok insanı öldürmüşler, subay ve sivil memurları tutuklamışlar ve halka kötü muamele yapmışlardır.
    İzmir’in İşgalinin Sonuçları
    1. Yunanlılara karşı silahlı direniş başlamış, Redd-i İlhak Cemiyeti’nin çalışmalarıyla Kuvay-ı Milliye teşkilatları kurulmuştur.
    2. İzmir’e asker çıkaran Yunanlılar bölgede işgallere ve katliamlara başlamışlardır.
    3. Yerli Rumların taşkınlıkları artmış ve şehir Rumlar tarafından yağmalanmıştır.
    4. Anadolu’nun değişik yerlerinde İzmir’in işgalini protesto için mitingler yapılmıştır.
    5. İzmir’in işgal edilmesi tehlikenin ne kadar büyük ve yakın olduğunu ortaya koymuş ve Kurtuluş Savaşı’nın başlamasını hızlandırmıştır.
    Milli Cemiyetler
    Trakya Paşaeli Cemiyeti
    2 Aralık 1918’de Edirne’de kurulmuştur. Amacı mütarekeden sonra azınlıkların taşkınlıkları ve işgaller karşısında Trakya’da yaşayan Türklerin haklarını koruyup, direnişi sağlamak ve gerekirse silahla karşı koymaktı.
    İzmir Müdafaa–i Hukuk–u Osmaniye Cemiyeti
    2 Aralık 1918’de kurulmuştur. Cemiyet İzmir’in Yunanlılara verilmesini engellemeye, İzmir’in Türklüğü hakkında propaganda yoluyla dünya kamuoyunu inandırmaya ve haklarını korumaya çalışmıştır.
    İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti
    İzmir’de kurulan bu cemiyetin ilk adı “Müdafaa-i Vatan Heyeti” dir. İzmir’in işgalinden bir gün önce Redd-i İlhak Cemiyeti adını almıştır. Cemiyetin amacı; İzmir’in haksız olarak Yunanistan tarafından işgalini önlemek, İzmir ve çevresinin Türklere ait olduğunu dünyaya duyurmaktı. İzmir’in işgalinden sonra silahlı direnişe geçen Redd-i İlhak Cemiyeti’nin çalışmalarıyla Kuvay-ı Milliye birlikleri kuruldu. Ayrıca cemiyet Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinin toplanmasında etkili olmuştur.
    Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
    Cemiyet ilk önce Doğu illerindeki Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla İstanbul’da kuruldu. 10 Mart 1919’da “Erzurum Müdafaa-i Hukuk” şubesi açıldı. Erzurum Müdafaa-i Hukuk şubesi, Doğu Anadolu’nun Ermenistan’a verilmesini engellemek amacıyla hızla örgütlenmeye ve çevre illerle ilişki kurmaya başladı.
    Ayrıca cemiyet Ermenilerle mücadele etmek, Doğu illerinde Türklerin Ermenilere sayıca üstün olduğu kadar tarih, kültür ve uygarlık yönüyle de üstün olduğunu kanıtlamak için Fransızca Le Pays, Türkçe Hâdisât ve Albayrak gazetelerini çıkarmış, bu bölgeden göç edilmemesi, bilim, iktisat ve din alanlarında teşkilatların kurulması, bölgenin saldırılara karşı korunması, bölgenin haklarının savunulması gibi kararlar almıştır.
    Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti
    Trabzon ve yöresine yönelik Rum Pontus Devleti’nin kurulmasını engellemek ve Ermeni iddialarına karşı bölge halkının haklarını savunmak amacıyla Trabzon’da kuruldu.
    Kilikyalılar Cemiyeti
    Fransız ve Ermenilerin Adana ve çevresindeki emellerine ve işgallerine karşı 21 Aralık 1918’de Ali Fuat Paşa’nın girişimleriyle İstanbul’da kuruldu. Cemiyet, Adana’nın Fransız işgaline karşı savunulmasında etkili olmuştur.
    Milli Kongre Cemiyeti
    II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük fikrini ve Türk milliyetçiliği hareketini Milli Eğitim vasıtalarıyla yaymak amacıyla kurulan “Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti” üyeleri tarafından 29 Kasım 1918’de İstanbul’da kuruldu. Partiler üstü bir cemiyet olarak kurulan Milli Kongre Cemiyeti’nin amacı; Türkler hakkında dünyada yapılmış ve yapılmakta olan propagandalara yayın yoluyla karşı koymak ve Türk milletinin haklarını, tarihi vazifelerini, medeni vasıflarını belirtmekti. 1919 yılında Milli Kongre Türkler hakkında tanınmış yazarların sözlerini, dünya kamuoyunda Türklerin durumu ve Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları zulümler hakkında vesikalar ve Fransızca eserler yayımlayarak etkili olmuştur.
    Sivas Kongresi'ne kadar birbirlerindn kopuk ve bağımsız hareket eden Milli Cemiyetker, Sivans Kongre'sinde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri adıyla tek çatı altında birleştirilmişlerdir.

  4. #24
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Konu 21

    TBMM DÖNEMİ
    Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
    Açılması
    Mebuslar Meclisi Misak-ı Milli’yi ilan edince Anlaşma Devletleri İstanbul’u işgal ederek Meclis’in çalışmalarını engellediler (16 Mart 1920).
    Mustafa Kemal Paşa, Mebuslar Meclisi’nin bu şekilde sona erebileceğini tahmin ediyordu. Derhal kapanan meclisin yerine yeni bir meclisin açılması için çalışmalara başladı. 19 Mart 1920'de bir genelge yayınlayarak Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını, bunun için hemen seçimlerin yapılmasını, her sancaktan beş üyenin seçilerek 15 gün içerisinde Ankara’ya gönderilmesini istedi.
    Mustafa Kemal Paşa Meclisin yetkileri ve hükümetin kurulması konusundaki görüşlerini bir önerge şeklinde TBMM’ye sundu. 24 Nisan 1920'de kabul edilen önergeye göre;
    1. Hükümet kurmak gereklidir.
    2. Geçici kaydıyla bir hükümet reisi tanımak veya padişah kaymakamı atamak doğru değildir.
    3. Mecliste toplanmış milli iradeyi vatanın geleceğine hakim kılmak temel ilkedir. TBMM’nin üstünde güç yoktur.
    4. TBMM yasama ve yürütme yetkisine sahiptir. Meclisten ayrılacak bir heyet Meclise vekil olarak hükümet işlerini görür. Meclis başkanı bu hükümetin de başkanıdır.
    5. Padişah ve halifenin durumu bulunduğu baskıdan kurtulduktan sonra Meclis tarafından belirlenecektir. Önemi :
    • 23 Nisan 1920'de TBMM’nin açılmasıyla yeni Türk Devleti kurulmuştur.
    • TBMM’nin üstünde güç olmadığı belirtilerek İstanbul Hükümeti yok sayılmıştır (3. madde).
    • “Geçici bir hükümet reisi tanımak doğru değildir.” maddesi ile Meclisin bağımsızlığı ve devamlılığı belirtilmiştir (2. madde).
    • İlk TBMM’de “güçler birliği ilkesi” ve “Meclis Hükümeti sistemi” kabul edilmiştir (4. madde).
    • “Türkiye Büyük Millet Meclisi” adının kullanılması kurulan yeni devletin milliyetçi bir karakter taşıdığını ve Türk milletine dayandığını ortaya koymaktadır.
    • TBMM, Mustafa Kemal Paşa’yı meclis başkanlığına seçti.
    • ”Milli Egemenlik” ilkesinin gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır.
    • Çoğunluğu padişah ve halifeye bağlı olan bu insanları birleştiren temel amaç “Misak-ı Milli’nin gerçekleştirilmesi” idi. Mustafa Kemal Paşa inkılâpları sonraya bırakarak, öncelikle vatanın kurtarılmasını amaçlamış, böylece milli birliğin korunmasını sağlamıştır.
    • 30 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa, Avrupa devletlerinin dışişleri bakanlarına; TBMM’nin kurulduğunu, yabancı hükümetlerin, İstanbul Hükümeti ile yaptıkları ve yapacakları antlaşmaların Türk milletinin gerçek temsilcisi olan TBMM tarafından tanınmayacağını bildirmiştir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101845
    1921 Anayasası’nın Kabulü (Teşkilât-ı Esasiye)
    20 Ocak 1921 tarihinde “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” adıyla Türk Devleti’nin ilk anayasası olarak kabul edilmiştir.
    1921 Anayasası’nın Önemli Maddeleri
    1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
    2. Yasama ve yürütme gücü TBMM’ye aittir.
    3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi’nce yönetilir ve “TBMM Hükümeti” adını alır.
    4. Şer’i hükümlerin yerine getirilmesi TBMM’ye aittir.
    5. Büyük Millet Meclisi başkanı, hükümetin de başkanıdır.
    6. Kanun-u Esasi’nin Teşkilat-ı Esasiye ile çelişmeyen hükümleri geçerlidir.
    7. Milletvekilleri seçimi iki yılda bir yapılır. Eski Meclisin görevi yeni Meclis toplanıncaya kadar devam eder.
    Önemi
    • Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunun hukuki ve siyasal bir belgesi olmuştur.
    • Olağanüstü şartlardan dolayı çabuk karar almak ve hemen uygulayabilmek için “güçler birliği” ilkesi kabul edilmiştir (2. madde).
    • Ulusal egemenliğin tekliğine dayanarak İstiklâl Mahkemeleri meclis içinde kurulmuştur. Böylece TBMM yargı gücünü de kullanmıştır.
    • Dönemin şartları içinde ulusal birliği zedelememek için devletin rejimi belirtilmemiştir (1. ve 3. maddeler).
    • Meclis hükümeti sistemi kabul edilmiştir.
    • “Şeriat hükümlerinin yerine getirilmesi” görevinin TBMM’ye verilmesi devlet yönetimini tek organda toplamayı amaçlamıştır. Bu durum 1921 Anayasası’nın “laik” olmadığını göstermektedir (4. madde)
    1921 Anayasa'sında en önemli değişiklikler 29 Ekim 1923 tarihinde gerçekleşmiştir.Bu tarihte Cumhuriyet ilan edilerek devletin yönetim şekli belirlenmiş''Meclis Hükümeti'' sistemi yerine ''Kabine'' sistemine geçilmiştir.
    Sevr Antlaşması ve Önemi
    • Osmanlı Devleti bu antlaşma ile başka devletlerin güdümü ve yönetimine bırakılmıştır.
    • Bu antlaşma ile I. Dünya Savaşı’nın galipleri Osmanlı topraklarını paylaşmışlardır.
    • Türklere hayat hakkı tanınmadığı gibi, azınlıklar çok geniş haklara sahip olmuşlardır.
    • Osmanlı Anayasası’na göre barış antlaşmalarının mutlaka Mebuslar Meclisi tarafından onaylanması gerekliydi. Mebuslar Meclisi dağıtıldığından Sevr Antlaşması onaylanmadı. Bu yüzden Sevr, hukuki bakımdan geçerli değildir.
    Sevr Barış Anlaşması'na TBMM'nin tepkisi çok sert oldu. Meclis bu barıı tanımadığını açıkladı.Sevr'i imazalanlar ve onaylayanlar vatan haini sayıldı.
    :Türk milleti,yaptığı Kurtuluş savaşı'yla Sevr'in geçerliliğini Önlemiş ve Sevr yerine Lozan Barış Anlaşması yapılmıştır.

  5. #25
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Konu 22

    KURTULUŞ SAVAŞI
    Doğu Cephesi
    22 Haziran 1920'de Yunan saldırısının başladığı sırada, Doğuda da Ermeni saldırıları sürekli artıyordu. Bu sırada Kızılordu’nun önünde Kafkasya yolu açılmıştı. Rusların Kars ve çevresini işgali an meselesiydi. Kızılordu’nun Kafkasya’ya girmesi üzerine TBMM Hükümeti taarruza karar verdi. 24 Eylül 1920'de Ermenilerin saldırıya geçmesi üzerine Türk ordusu da karşı taarruza başladı. Türk ordusu Misâk-ı Milli sınırlarına ulaşınca ilerleyişini durdurdu. Böylece Kâzım Karabekir komutasındaki Türk ordusu amacına ulaştı.
    Türk ordusunun kazandığı başarılar Ermenilerin barış istemelerine neden oldu. Görüşmeler sonunda Gümrü Antlaşması imzalandı.
    Gümrü Antlaşması’yla,
    • Yeni Türk Devleti’nin uluslararası ilk siyasi başarısı Gümrü Antlaşması’dır.
    • Misak-ı Milli’nin bir kısmı gerçekleşmiştir.
    • Ermenistan, TBMM’nin siyasal varlığını kabul ederek antlaşma yapan ilk devlet olmuştur.
    • Ermeniler, Sevr’i tanımadıklarını belirterek, Türk topraklarındaki iddialarından vazgeçmişlerdir.
    • Gümrü Antlaşması, dış ilişkilerimizi canlandırmıştır. Gürcistan ve Rusya ile ilişkilerin kurulmasında etkili olmuştur.
    Güney Cephesi
    İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa İngiliz, Mersin, Osmaniye ve Adana Fransız işgaline uğradı (Ocak 1919).
    İngilizlerin çekilmesinden sonra Antep, Urfa ve Maraş Fransızlar tarafından işgal edildi. Fransızlar, Mısır ve Suriye’den getirdikleri Ermenileri örgütleyip Türkler üzerine saldırılar düzenlettirdiler. Bu durum Fransızlara karşı büyük bir tepkinin doğmasına neden oldu. Halk yaşadığı yerleri korumak amacıyla örgütlenmeye başladı. Sivas Kongresi’nde Güneydoğu illerinde de “Kuvay-ı Milliye” kurulmasına karar verildi.
    Fransızlar, halkın direnişi karşısında Urfa, Antep ve Maraş’ı elde tutmanın mümkün olmadığını anladılar. TBMM’nin ardarda kazandığı askeri zaferlerle gerçeği anladı. Sakarya Savaşı’ndan sonra Ankara Antlaşması’nı imzalayarak Anadolu’da işgal ettikleri yerleri geri verdiler (20 Ekim 1921).
    İtalyanlara karşı bir direniş olmamış ve cephe açılmamıştır. Bunun nedeni İtalyanların Ege bölgesinin Yunanlılara verilmesinden dolayı kırgınlık içinde bulunmaları ve Kuvay-ı Milliye hareketini desteklemeleridir. İtalyanlar ileride ekonomik açıdan sömürebilmek için halkla iyi geçinmeye çalıştılar. II. İnönü Savaşı’nın kazanılmasından sonra işgal ettikleri yerleri terkettiler (5 Temmuz 1921).
    Batı Cephesi
    Birinci İnönü Savaşı (6 - 10 Ocak 1921)
    Savaşın Nedenleri;
    • Türk ordusunun güçlenmesini engellemek
    • Çerkez Ethem Ayaklanması’ndan yararlanmak
    • TBMM Hükümeti’ne Sevr Barış Antlaşması’nı kabul ettirmek istemişlerdir.
    Yunanistan ile yeni Türk devleti arasında yapılan savaşı, yeni kurulan Türk düzenli ordusu kazanmıştır.
    Savaşın Sonuçları
    1. Türk milletinin düzenli orduya olan güveni artmıştır.
    2. TBMM, bu zaferden sonra Londra Konferansı’na davet edilmiştir.
    3. Zaferden sonra Afganistan’la dostluk ve yardımlaşma anlaşması, Rusya ile Moskova Antlaşması imzalanmıştır.
    Londra Konferansı (23 Şubat-12 Mart 1921)
    I. İnönü Savaşı’nın kazanılması üzerine İngilizler de TBMM gerçeğini kabul etmek zorunda kaldılar.
    İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümeti’ni Londra Konferansı’na davet ettiler. İstanbul Hükümeti’nin göndereceği delegeler arasında M. Kemal’in ya da M. Kemal’in yetki verdiği birisinin de yer almasını istediler. Bu davranışlarıyla TBMM Hükümeti’ni tanımadıklarını göstermek istemişlerdir.
    Londra Konferansı’nın Sonuçları
    • İtilaf Devletleri, TBMM Hükümeti’ni konferansa çağırmakla onun varlığını hukuken tanımışlardır.
    • Sevr Barış Antlaşması’nın çeşitli hükümleri tartışma konusu yapılmaya başlamıştır.
    • TBMM Hükümeti, bu konferanstan önemli sonuçlar beklemiyordu. Fakat konferansa katılmakla “Türkler barış görüşmelerine yanaşmıyorlar, savaşı uzatıyorlar” şeklindeki propagandanın önlenmesi sağlanmıştır.
    • Londra Konferansı’nın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Anadolu’da Yunan saldırısı yeniden başladı. Bu durum II. İnönü Savaşı’na neden olmuştur.
    • Londra Konferansı sonrasında TBMM temsilcisi Fransa, İngiltere ve İtalya ile ikili antlaşmalar yaptı. Fakat bu antlaşmalarda “devletlerin eşitliği” ilkesine uyulmamıştır. Yapılan antlaşmalar TBMM tarafından onaylanmadığından yürürlüğe girmemiştir.
    Moskova Antlaşması (16 Mart 1921)
    I. İnönü Savaşı’nda Yunanlılara karşı kazanılan başarı ve TBMM temsilcisinin Londra Konferansı’na çağrılması üzerine Moskova Antlaşması imzalandı (16 Mart 1921).
    Moskova Antlaşması’yla;
    • İlk defa büyük bir devlet TBMM’yi tanımıştır.
    • Sovyet Rusya, Misak-ı Milli’yi tanıyan ilk Avrupa devleti olmuştur.
    • Sovyet Rusya, Sevr Antlaşması’nı tanımadığını ilan etmiştir.
    • Her iki devlet de kendilerinden önceki döneme ait antlaşmaların geçersiz olduğunu bildirmiştir.
    • Batum Gürcistan’a, dolayısıyla Sovyet Rusya’ya bırakıldı. Buna karşılık Sovyetler, Kars ve çevresinin yeni Türk Devleti’ne ait olduğunu kabul ettiler. Dönemin olağanüstü şartlarından dolayı Batum Gürcistan’a bırakılmıştır. Bu durum Misak-ı Milli sınırlarından verilmiş ilk tavizdir.
    II. İnönü Savaşı (23 - 31 Mart 1921)
    I. İnönü Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Yunanlılar yeniden saldırıya geçtiler. Yunan saldırısının başlamasında:
    • Londra Konferansı’ndaki barış tekliflerinin TBMM Hükümeti tarafından kabul edilmemesi
    • İngilizlerin yeni bir saldırı konusunda Yunanlıları teşvik etmeleri
    • Yunanlıların Türk ordusunun teşkilatlanmasına fırsat vermeden Eskişehir ve Afyon’u almak, Ankara üzerine yürüyerek TBMM’yi dağıtmak istemeleri
    • Sevr Antlaşması’nın TBMM’ye kabul ettirilmek istenmesi
    etkili olmuştur.
    II. İnönü Savaşı’nın kazanılmasıyla:
    • Halkın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne olan güveni artmıştır.
    • İtalyanlar, Anadolu’da işgal ettikleri yerleri boşaltmaya başlamışlardır (5 Temmuz 1921).
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101846
    • M. Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya bir telgraf çekerek tebrik etmiş ve; Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin ters alınyazısını da (makus talihini de) yendiniz.” demiştir.
    Eskişehir - Kütahya Savaşları (10 - 24 Temmuz 1921)
    Yunan saldırısının amacı; TBMM Hükümeti’ni dağıtarak kesin sonucu elde etmekti. Bütün güçleriyle hazırlanan Yunan ordusu geniş bir cephe üzerinde saldırıya geçti. Bu cephe İnönü’den Afyon’a kadar uzanıyordu. Türk ordusu henüz II. İnönü Savaşı’nın yorgunluğunu üzerinden atamadığından Yunan kuvvetleri karşısında başarılı olamadı.
    Üstün kuvvetlerle yapılan Yunan saldırısı karşısında Türk kuvvetleri yenilgiye uğradı. Bu gelişmeler üzerine M. Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya “Sakarya’nın doğusuna çekilmesi” tavsiyesinde bulundu. Bunun üzerine Türk ordusu Sakarya nehrinin doğusuna çekildi.
    Başkomutanlık Kanunu’nun Çıkarılması
    • TBMM, Meclisin sahip olduğu yetkileri şahsında toplamak ve Meclis adına uygulamak üzere M. Kemal Paşa’ya üç ay süreyle Başkomutanlık yetkisi veren kanunu kabul etti (5 Ağustos 1921). Başkomutanlık Kanunu’nun çıkarılmasıyla M.Kemal Paşa;
    • TBMM’ye ait olan “yasama ve yürütme” yetkilerini doğrudan kullanmaya başladı.
    • İstiklâl Mahkemelerinin de kendisine bağlanmasıyla “yargı” yetkisine de sahip oldu.
    • Erzurum Kongresi’nde askerlik mesleğinden ayrılan M. Kemal Paşa, milli irade ile başkomutan oldu.
    Tekâlif-i Milliye Emirleri (7 – 8 Ağustos 1921)
    Mustafa Kemal Paşa başkomutan olduktan sonra Türk ordusunu yapılacak yeni savaşa hazırlamak amacı ile çalışmalara başladı. Ordu asker sayısı olarak yetersiz olduğu gibi silah ve teçhizat bakımından da çok zor durumda idi. Bundan dolayı Mustafa Kemal Paşa, Tekalif-i Milliye Emirlerini yayınladı. Çıkartılan kanun ile Türk ordusunun ihtiyaçlarının karşılanması ve savaş gücünün artırılması amaçlanmıştır.

    Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos - 12 Eylül 1921)
    Yunan kuvvetleri 22 Ağustos 1921'de Sakarya nehrini geçerek Türk kuvvetleriyle karşılaştılar.
    22 gün gece ve gündüz devam eden savaş 13 Eylül 1921'de Türk ordusunun zaferiyle sona ermiştir.
    Sakarya Savaşı’nın Sonuçları
    • 1683 Viyana bozgunu ile başlayan Türk gerileyişi Sakarya’da sona ermiştir.
    • Türk ordusu ilk defa savunma durumundan taarruz durumuna geçmiştir.
    • TBMM ile Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması yapılmıştır (13 Ekim 1921).
    • Kars Antlaşması ile Türkiye’nin Doğu sınırı kesinlik kazandı.
    • Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalanmıştır (20 Ekim 1921).
    • Yunanlılar taarruz gücünü kaybettikleri gibi, İngiltere desteğinden de mahrum kalmışlardır.
    • İtilaf Devletleri TBMM’ye ateşkes ve barış teklifinde bulunmuşlardır.
    İtilâf Devletleri’nin Barış Teklifleri
    2 Mart 1922 tarihinde İtilâf Devletleri Dışişleri Bakanları Türk ve Yunan taraflarına ateşkes teklifinde bulundular. Yapılan teklifte, “iki taraf arasında askersiz bölge bırakılması, her iki tarafın asker ve silah bakımından güçlenmemeleri, askeri açıdan Türk tarafının İtilâf Devletleri’nin denetimi altında bulunması ve çarpışmaların üç ay süreyle durdurulması” yer alıyordu. Böylece Türk ordusunun taarruz hazırlıkları durdurulacaktı. Bu teklifler Yunanlılar tarafından hemen kabul edildi. Türk tarafı ise bağımsızlık anlayışına ters düşen askeri denetim teklifini kabul etmediğini bildirdi. Ateşkesin ancak memleketimizdeki yabancı kuvvetlerin çıkmasıyla yapılabileceği belirtildi.
    Büyük Taarruz
    26 Ağustos 1922'de taarruz başladı. 27 Ağustos’tan itibaren Türk ordusunun üstünlüğü eline geçirmesi üzerine Yunan kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Aslıhanlar bölgesinde yapılan bu savaşa Dumlupınar Meydan Savaşı denilmiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde de Yunan kuvvetlerinin tamamen yok edildiği ve Başkomutan Mustafa Kemal’in doğrudan yönettiği savaşa Başkomutanlık Savaşı denilmiştir. Yunan kuvvetlerinin yeni bir savaş hattı oluşturmalarına engel olmak amacıyla M. Kemal Paşa, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini verdi. Yunan kuvvetleri İzmir’e doğru kaçarken Türk ordusu 6 Eylül’de Balıkesir, 8 Eylül’de Manisa, 9 Eylül’de İzmir’e girdi. 17 Eylül’de ise Bandırma’ya ulaştı. 18 Eylül 1922 tarihinden itibaren Anadolu’da artık hiçbir Yunan kuvveti kalmamıştır.
    Büyük Taarruz’un Sonuçları
    • Milli mücadele başarıya ulaşmıştır.
    • Anadolu’da İtalyan ve Fransız işgalinden sonra Yunan işgali de sona ermiştir.
    • Kurtuluş Savaşı’nın askeri safhası başarıyla tamamlanmıştır.
    • Türk ordusu Çanakkale ve İzmit civarında İngiliz kuvvetleri ile karşı karşıya gelmiştir.
    • İçte milli birlik ve bütünlük sağlanmıştır.
    Mudanya Ateşkes Anlaşması (11 Ekim 1922)
    Mudanya Ateşkes Anlaşması’na göre:
    1. Türk - Yunan kuvvetleri arasındaki savaş sona erecektir.
    2. Yunan kuvvetleri Meriç nehrine kadar olan Doğu Trakya’yı 15 gün içinde boşaltacaklardır.
    3. Doğu Trakya TBMM’nin jandarma kuvvetlerine bırakılacaktır. Ancak bu kuvvetler 8.000'i geçmeyecektir.
    4. İstanbul, Boğazlar ve çevresinin yönetimi TBMM Hükümeti’ne bırakılacaktır. İtilaf Devletleri barış yapılıncaya kadar İstanbul’da kuvvet bulunduracaklardır.
    5. Barış antlaşması yapılıncaya kadar Türk silahlı kuvvetleri Çanakkale ve İzmit yarımadasında belirlenen çizgiyi geçemeyeceklerdir.
    Mudanya Ateşkes Anlaşması’yla:
    • Türk Kurtuluş Savaşı’nın askeri safhası sona erdi.
    • Yeniden silahlı çatışmaya girilmeden diplomatik başarılarla Doğu Trakya ve İstanbul kurtarıldı.
    • İstanbul, Boğazlar ve çevresinin TBMM Hükümeti’ne bırakılması ile Osmanlı Devleti hukuken sona erdi.
    Lozan Antlaşması
    Lozan Konferansı’nda Alınan Önemli Kararlar
    Sınırlar
    Suriye Sınırı : 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’nda belirlenen sınırlar kabul edilmiştir.
    Irak Sınırı : Musul-Kerkük sorunundaki anlaşmazlıktan dolayı sınır belirlenememiştir. Sınırın daha sonra TBMM ile İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelerle belirlenmesine karar verilmiştir.
    Boğazlar

  6. #26
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Boğazların idaresi, başkanlığını bir Türk’ün yapacağı uluslararası komisyona bırakılmıştır.
    • Boğazların her iki yakasında 20'şer km’lik askerden arındırılmış bölge oluşturulmuştur.
    • Oluşturulan askersiz bölgeye olağanüstü bir durum yaşandığında Türkiye’nin asker sokabileceği kararlaştırılmıştır.
    • Boğazlardan ticaret gemilerinin serbestçe geçmesine karar verilmiştir. Savaş gemilerine ise tonaj sınırlaması getirilmiştir.
    • İstanbul’daki işgal güçlerinin şehri bir buçuk ay içerisinde boşaltmaları kararlaştırılmıştır.
    Kapitülasyonlar
    Lozan’ın en çok tartışılan konusu, hiç taviz verilmeden çözülmüş ve kapitülasyonlar kesin olarak kaldırılmıştır.
    Ermenistan Sorunu
    Sevr Antlaşması ile Doğu Anadolu’da kurulmasına karar verilen Ermeni Devleti’nin kuruluşundan vazgeçilmiş ve bölgenin Türk toprağı olduğu kabul edilmiştir.
    Adalar
    Oniki Ada İtalyanlara, Bozcaada ve Gökçeada Çanakkale Boğazı’nı kontrol ettiği için TBMM’ye, diğer Ege adaları ise Yunanistan’a verilmiştir. Yunanistan’ın Anadolu kıyılarına yakın olan adaları askeri amaçları için kullanması yasaklanmıştır.
    Borçlar
    • Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) kaldırılacaktır.
    • Osmanlı Devleti’nden ayrılan devletlere Osmanlı borçlarından hisse verilecektir.
    • Osmanlı borçlarının büyük bölümünü TBMM ödeyecektir.
    • Borçlar Türk lirası olarak ve taksitler halinde ödenecektir.
    Azınlıklar
    XIX. yüzyıl başlarından beri Türkiye’nin başını ağrıtan azınlıklar sorunu Türkiye’deki bütün azınlıkların Türk vatandaşı kabul edilmesi ile çözümlenmiştir. Azınlıklara, Türk vatandaşlarına tanınan tüm haklar tanınmış, ayrıcalıkları ise kaldırılmıştır. Türkiye’deki en kalabalık azınlık durumunda bulunan Rumların İstanbul’dakiler hariç Yunanistan’a gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Buna karşılık Batı Trakya hariç Yunanistan’da yaşayan Türklerin Türkiye’ye gönderilmesine karar verilmiştir.
    Yabancı Okullar
    Türkiye’deki yabancı okulların bağlı bulunacakları rejim Lozan’da bir esasa bağlanmıştır. Buna göre yabancı okullar Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı bulundukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine uyacaklardır. Türk Hükümeti bu okulların öğrenimini düzenleyecektir.
    Savaş Tazminatı
    Kurtuluş Savaşı’nın en büyük sorumlusu durumunda bulunan, Anadolu’nun büyük bir bölümünü tahrip eden ve Türk milletini iki yıl boyunca savaş felaketi ile karşı karşıya bırakan Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç’ı Türkiye’ye bırakmıştır.
    Patrikhane
    I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı boyunca azınlıklar ve dış güçlerle birlikte hareket eden Fener Patrikhanesi’nin, yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartı ile Türkiye’de kalması kabul edilmiştir.




    Konu 23

    İNKILÂPLAR

    Atatürk İnkılâplarının Amaçları
    1. Türkiye’yi muâsır medeniyet seviyesinin üzerine çıkartmak
    2. Modern Avrupa devletleri ile Türkiye’yi bütünleştirmek
    3. Osmanlı Devleti’nden kalmış ve halkın ihtiyaçlarına cevap vermeyen müesseselerin yerine çağdaş müesseseler kurmak
    4. Türkiye’de milli egemenlik ilkesini yerleştirmek
    şeklinde sıralanabilir.
    Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
    Saltanatın kaldırılmasıyla;
    • TBMM, Abdülmecid Efendi’yi halife seçerek, halifeliğin devam ettirilmesini sağlamıştır.
    • Milli egemenliğin gerçekleşmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır.
    • Saltanatın kaldırılmasıyla devletin lâikliği konusunda ilk aşama gerçekleştirilmiştir.
    • İtilâf Devletleri’nin Lozan Konferansı’nda ikilik çıkarma planları sonuçsuz kalmıştır.
    Cumhuriyetin İlânı
    29 Ekim 1923'te TBMM anayasa değişikliğini kabul ederek yeni Türk Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğunu onayladı.
    Cumhuriyetin İlân Edilmesinin Sonuçları
    • Yeni Türk Devleti’nin yönetim şeklinin Cumhuriyet olarak belirlenmesiyle 1921 Anayasası’nda esaslı değişiklikler yapılmıştır. Türkiye’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet, dininin İslâm, resmi dilinin Türkçe olduğu şeklindeki madde Anayasaya konulmuştur.
    • Cumhuriyetin ilanı ile devlet rejiminin adı belirlenmiş, bu konudaki tartışmalar sona erdirilmiştir.
    • M. Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanı, ilk Cumhuriyet hükümetini kurma görevini İsmet Paşa’ya vermiş, Fethi (Okyar) Bey de TBMM Başkanlığı’na seçilmiştir.
    • Cumhurbaşkanı’nın seçilmesiyle devlet başkanlığı sorunu çözüme kavuşmuştur.
    • Meclis hükümeti yerine kabine sistemi getirilerek, yürütme işlerinin gecikmemesi sağlanmıştır.
    • Milli Mücadelenin başından beri amaçlanan ulusal egemenlik düşüncesi başarılı olmuş, çağdaşlaşma yolunda da önemli bir adım atılmıştır.
    • Cumhurbaşkanı seçimini Meclisin yapacağı kesinleşmiştir.

    Halifeliğin Kaldırılması
    Halifeliğin Kaldırılmasının Nedenleri
    • Saltanatın kaldırılması ve Vahdettin’in ülkeyi terketmesinden sonra TBMM, Abdülmecit Efendi’yi halife seçti. Çünkü kamuoyu henüz halifeliğin kaldırılmasına hazır değildi. Halbuki, Cumhuriyetin ilânı ve devlet başkanının seçilmesi ile halifeliğin rolü kalmamıştı.
    • Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanından sonra eski rejim taraftarlarının sığınabilecekleri tek güç olarak halifelik kalmıştı.
    • Bazı TBMM üyeleri, halifeyi milletin üzerinde görmeye başlamışlar, “TBMM Halifenin, Halife de TBMM’nindir.” şeklinde propagandalara girişmişlerdi.
    • Türkiye, çağdaşlaşma yolunda olduğuna ve laikliği amaçladığına göre halifeliğin böyle bir rejimde yeri yoktu.
    Bütün bu sebeplerden dolayı 3 Mart 1924 günü alınan bir kararla halifelik kaldırıldı. Aynı gün;
    • Şer’iye ve Evkâf Vekâleti kaldırıldı. Böylece lâik devlet yolunda önemli bir adım atıldı. Daha sonra yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.
    • Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti Kaldırıldı. Böylece Genelkurmay Başkanlığı’nın hükümet ve siyaset dışına çıkması sağlandı.
    • Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkarılması kararlaştırıldı.
    Halifeliğin Kaldırılmasının Sonuçları
    • Halifeliğin kaldırılması laikliğe geçişin en önemli aşaması olmuştur.
    • Halifeliğin kaldırılması Türkiye’de inkılâp sürecini hızlandırmış ve inkılâplar için elverişli bir ortam hazırlamıştır.
    • Türkiye’de ümmetçilik arayışları sona ermiştir.
    Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri
    Müdafaa-i Hukuk Grubu ve Halk Fırkası’nın Kurulması (9 Ağustos 1923)
    TBMM 1 Nisan 1923'te tarihi görevini tamamlayarak seçimlerin yenilenmesini kararlaştırdı. M. Kemal Paşa da seçimlerden sonra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yerine Halk Fırkası’nı kurdu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk siyasi partisi olan Halk Fırkası’nın başkanlığına M. Kemal Paşa seçildi. Bu arada yapılan seçimlerle, ikinci grup mensupları meclisten tamamen uzaklaştırılmış oldu.
    Ordunun Siyasetten Ayrılması
    Mustafa Kemal Paşa, daha II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Partisi’nde gördüğü ordu ile işbirliğini tenkit etmişti. Bu tecrübelerin ışığında önce 3 Mart 1924'te o zamana kadar hükümette yer alan Genelkurmay Başkanlığı politika dışında bırakıldı. Ardından komutanların milletvekili olmalarının kaldırılmasıyla ordunun siyasetten ayrılması sağlandı. Ordunun siyasetten ayrılması ile meclisteki rekabetin iç çatışmaya dönüşmesi önlenmiştir.
    Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101847
    Mustafa Kemal Paşa’da mecliste demokrasinin yerleşebilmesi için yeni bir partinin kurulmasını gerekli görüyordu. Cumhuriyet rejiminin yerleşebilmesi için başka partilerin varlığı ve hükümetteki partinin denetlenmesi gerekiyordu.
    Muhalif milletvekilleri hazırlıklarını tamamladıktan sonra 17 Kasım 1924'de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Partinin başkanlığına Kazım Karabekir getirildi.
    Şeyh Sait İsyanı
    İsyanın Nedenleri
    • Yenilik hareketlerinin hızlanması
    • İngiltere’nin kışkırtmaları
    • Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın çalışmaları
    • Hilafet ve Saltanatı geri getirme düşünceleri
    Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat 1925'te Diyarbakır’da başladı. İsyancıların amacı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak ve Osmanlı devlet düzenini geri getirmekti. İsyan kısa sürede Erzurum, Elazığ, Muş, Bitlis gibi doğu illerinde yayıldı. Ali Fethi Okyar Hükümeti isyanın bastırılmasında başarılı olamayınca istifa etti. Yeni hükümeti kuran İsmet Paşa aldığı askeri ve siyasi önlemlerle isyanı bastırdı.
    Şeyh Sait Ayaklanması’nın Sonuçları
    • Doğu Anadolu Bölgesi’nde bozulan huzuru sağlamak amacı ile Takrir-i Sükun Kanunu çıkartıldı (4 Mart 1925). Bu kanun 1929 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.
    • Türkiye Cumhuriyeti yıprandığı için İngiltere Musul sorununun kendi lehine çözülmesinde büyük avantaj sağlamıştır.
    • Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya yönelik ilk isyan bastırılmıştır.
    • Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası isyanda rolü olduğu gerekçesi ile kapatılmıştır (5 Haziran 1925).
    • Türkiye’de çok partili hayata geçiş için yapılan ilk deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
    • Şeyh Sait isyanı, Türkiye’de çok partili hayata geçiş için ortamın uygun olmadığını ve henüz demokrasinin tam anlamıyla uygulanamayacağını göstermiştir.
    Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Olayı
    Mustafa Kemal Paşa’nın onayıyla kurulan Serbest Cumhuriyet Partisi’ni kurdular (12 Ağustos 1930). Bir süre sonra teşkilâtlar oluşturmaya başladı. İşte bu esnada inkılâplara karşı olanlar partiye girmeye başladılar. Bir süre sonra inkılâplar, hükümet ve lâiklik aleyhine gösteriler ortaya çıktı. Fethi Bey’in kontrolünden çıkan olaylar, kendisini Mustafa Kemal Paşa ile karşı karşıya getirdi. 18 Aralık 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası kendi kendini feshetti. Böylece ülkemizde Cumhuriyetin ilânından sonraki çok partili hayata geçişteki ikinci deneme de başarılı olamadı. Bundan sonra Atatürk döneminde bir daha girişimde bulunulmadı. Ülkemizde çok partili hayat ancak 1946'da başlayabilmiştir.
    Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kendi kendini feshetmesinden sonra Menemen Olayı meydana geldi. Derviş Mehmet ve adamları 23 Aralık 1930'da Menemen kasabasında isyan ettiler. İsyanı bastırmaya gelen Asteğmen Kubilay öldürüldü. Menemen Olayı süratle bastırıldı. Bu olay, Serbest Fırka’nın kapatılmasının ne kadar yerinde bir davranış olduğunu göstermiştir.
    Hukuk Alanındaki İnkılâplar
    Hukuk İnkılâbının Nedenleri
    • Milliyet, din, mezhep ve tarikat farklılıklarından dolayı ülkede hukuk birliğinin sağlanamaması
    • Halkın evlenme, boşanma ve miras gibi konularda kendi dini kurallarını uygulaması
    • Ceza hukukunun şahısların güvenliğini sağlamada yetersiz kalması ve modern ceza hukukuna uymaması
    • Mahkemede tek yargıçın (kadı) bulunması
    • Kadın haklarıyla ilgili kanunların yetersiz kalması
    • İktisadi ve ticari hayatı düzenleyen kuralların yetersiz kalması
    • Müslüman olmayan azınlıkların kişisel hukuk ve aile hukukuna ait sorunları kendi dini kurallarına göre çözmeleri
    • Eski hukuk sisteminin çağın gelişmeleri karşısında yetersiz kalması
    • Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı medeniyetine katılmayı hedeflemesi
    • Devletin lâik bir karakter kazanmasının gerekliliği
    Medeni Kanun’un Kabulü
    TBMM, 17 Şubat 1926'da yeni Medeni Kanunu kabul etti. Bu kanun 6 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi.
    Medeni Kanun’un Kabulünün Sonuçları
    • Kadınlarla erkekler arasında toplumsal ve ekonomik alanda tam bir eşitlik sağlanmıştır. Kadınlara istediği mesleğe girme hakkı tanınmıştır.
    • Evlilik, devlet kontrolü altına alınarak resmi nikâh zorunluluğu kabul edilmiştir.
    • Çok kadınla evlenme yerine tek kadınla evlilik kararlaştırılmış, Medeni Kanun ile modern Türk ailesi kurulmuştur.
    • Mirasta kız ve erkek çocuklar arasında eşitlik sağlanmıştır.
    • Boşanmada serbestlik kaldırılarak belli şartlara bağlanmıştır.
    • Toplumsal hayat çağdaş gelişmelere göre düzenlenmiştir.
    • Kabul edilen kanunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına uygulanır hale getirilmiştir. Böylece hukuk bakımından vatandaşlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmemiştir.
    • Türkiye’deki Müslüman olmayan topluluklar, Lozan Antlaşması’nın kendilerine tanıdıkları haktan vazgeçtiklerini ve Türk Medeni Kanunu’na uymak istediklerini bildirdiler. Hükümetçe de bu isteğin kabulüyle Avrupa devletlerinin müdahaleleri ortadan kalkmıştır. Patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurma yetkileri de sona ermiştir.
    • Hukuk birliği sağlanmıştır.
    Türk Kadınlarına Siyasal Hakların Verilmesi
    1930 yılında kabul edilen Belediye Kanunu ile kadınların belediye seçimlerine katılmaları sağlandı. 5 Aralık 1934'te kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Böylece Türk kadını hukuk alanında tam olarak erkeklerle eşit oldu. Avrupa devletlerinden çoğu, kadınlara bu imkânları sağlayamadan, Türk İnkılâbı’nın kadınlara siyasal haklar vermesi Atatürk’ün kadınlara verdiği değeri göstermektedir.
    Eğitim Alanındaki İnkılâplar
    Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
    Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla;
    • Bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.
    • Azınlık ve yabancı okulların dini ve siyasi amaçlarla öğretim yapmaları önlenmiştir.
    • Yabancı okulların ders programlarına Türkçe kültür dersleri konmuş ve bu derslerin Türk öğretmenler tarafından okutulması sağlanmıştır.
    • Devlet eğitimin her çeşidiyle uğraşmaya başlamış, Milli Eğitim Bakanlığı bütün eğitim ve öğretim işlerinin tek sorumlusu haline gelmiştir.
    • Medreseler kapanmıştır.
    • Eğitimin lâikleşmesi alanında önemli bir adım atılmıştır.
    Lâtin Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928)
    Meclis, 1 Kasım 1928'de yeni harflere dair çıkardığı kanunla Arap harfleri yerine Lâtin alfabesini kabul etmiştir. Lâtin harflerinin kabulüyle;
    Batı dünyası ile yakınlaşma yolunda önemli bir adım atılmıştır.
    Çağdaşlaşmada önemli bir engel oluşturan yazı meselesi çözümlenmiştir.
    Okuma-yazma oranı sürekli artarken, basılan kitap sayısında da büyük bir artış meydana gelmiştir.

  7. #27
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Yeni Tarih Anlayışı
    Atatürk, Türk tarihinin sadece İslâm ve Osmanlı tarihleriyle sınırlı olmasını kabul etmiyordu. Bu nedenle tarih konusunda araştırmalar yapmak üzere Türk Tarih Kurumu’nu kurdu (15 Nisan 1931). Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasıyla milli tarih anlayışı yolunda önemli bir gelişme kaydedildi.
    Türk Dilinin Geliştirilmesi
    Atatürk, dil çalışmalarının planlı bir şekilde yapılmasını sağlamak amacıyla Türk Dil Kurumu’nu kurdu (12 Temmuz 1932).
    Dil inkılâbıyla ;
    • Türkçeyi, Osmanlıların halk tarafından benimsenmemiş kelime ve kurallarından arındırmak
    • Yabancı kelimeler yerine halk arasında kullanılan ya da yazılı kaynaklarda yer alan yeni kelimeler türetmek
    • Türkçenin zenginliğini ortaya koymak
    • Türkçenin bilim dili konusunda da gelişmesini sağlamak
    amaçlanmıştır.
    Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun kurulması milliyetcilik ilkesi doğrultusunda yapılmıştır.
    Toplumsal Hayatın Düzenlenmesi
    Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
    (30 Kasım 1925)
    30 Kasım 1925 tarihinde çıkarılan bir kanunla tekke, zaviye ve türbeler kapatılmıştır. Böylece Türk toplumunun çağdaşlaşması ve lâikleşmesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Yine aynı kanunla “şeyhlik, dervişlik, dedelik, seyyitlik, çelebilik, türbedarlık” gibi ünvanlar kaldırılmıştır.
    Kılık - Kıyafetin Düzenlenmesi
    25 Kasım 1925 tarihinde şapka Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla Türk erkeklerinin başlık olarak şapka giymesi kararlaştırılmıştır. 1934 yılında çıkarılan bir kanunla da hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun din adamlarının mabetler ve ayinler haricinde dini kıyafetle dolaşmaları yasaklandı. Sadece Diyanet İşleri Başkanı, Rum ve Ermeni Patrikleri, Hahambaşı her zaman dini kıyafet giyebileceklerdi.
    Kılık-Kıyafet düzenlenmesi çalışmaları çağdaşlaşma ile işgilidir.
    Ölçüler ve Takvimde Değişiklik
    Batılı devletlerle olan münasebetlerini geliştirmesi için takvim ve ölçülerin de düzenlenmesi gerekiyordu. 26 Aralık 1925 tarihinde çıkarılan bir kanunla çağdaş dünyanın kullandığı Milâdi Takvim kabul edildi. 1 Ocak 1926'dan itibaren de uygulandı. Yine aynı tarihte uluslararası saat kabul edilerek gün, gece yarısından başlatıldı ve yirmidört tane saat birimine ayrıldı.
    Osmanlı ülkesinde uzunluk ve ağırlık ölçüleri de geleneklere göre düzenlenmişti. Okka, arşın, endaze, kile vb. yörelere göre değişen ölçülerin kullanılması ekonomik hayatta bazı karışıklıklara neden oluyordu. 1931 yılında kabul edilen bir kanunla metre ve kilo sistemi getirilerek ticaret ve ekonomi alanlarında işlemler kolaylaştırıldı. Yurdun her tarafında düzenli bir ölçü sistemi kuruldu.
    Batılı ülkeler pazar günü tatil yapmaktaydı. Türkiye’nin bu ülkelerle ekonomik ilişkileri gelişmekte olduğundan hafta tatilinin yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. 1935 yılında alınan bir kararla pazar günü hafta tatili olarak benimsendi.
    Soyadı Kanunu’nun Kabulü (21 Haziran 1934)
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101848
    Kişilerin toplumsal hayatta kolaylıkla tanınmaları amacıyla 21 Haziran 1934'te Soyadı Kanunu kabul edildi. Bu kanuna göre her aile bir soyadı alacak, soyadları Türkçe olacak, rütbe, memurluk, yabancı ırk, millet adları ile ahlâka aykırı ve gülünç kelimeler soyadı olarak kullanılamayacaktı. Soyadı Kanunu’nun kabulünden sonra TBMM Türk milleti adına, M. Kemal’e Atatürk soyadını vermiştir.
    1934 yılında çıkarılan diğer bir kanunla “ağa, hacı, hoca, hafız, hocaefendi, bey, paşa, hanım, hanımefendi” gibi eski toplum zümrelerini belirten ünvanlar kaldırıldı. Aynı kanunla, eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan ve rütbeleri taşımak yasaklandı.
    Ekonomi Alanındaki Gelişmeler
    İzmir İktisat Kongresi (18 Şubat - 4 Mart 1923)
    İzmir İktisat Kongresi’nde;
    1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dallarının kurulması
    2. Küçük imalattan süratle fabrikaya geçilmesi
    3. Özel sektörce yapılamayan teşebbüslerin devletçe gerçekleştirilmesi
    4. Özel teşebbüse kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulması
    5. İşçilerin durumunun düzeltilmesi gibi kararlar alınmıştır.

    Milli Ekonominin Kurulması
    Tarım
    Osmanlı İmparatorluğu döneminde köylü, ağır vergiler altında eziliyordu. Özellikle âşâr vergisi köylüler için büyük yük haline gelmişti. Âşâr vergisi genel bütçe gelirinin % 40'ını oluşturuyordu. Yeni Türk Devleti böyle bir gelirden vazgeçti. 17 Şubat 1925'te çıkarılan bir kanunla âşâr vergisi kaldırılarak yerine arazi vergisi konuldu. Böylece köylünün rahatlaması sağlanmıştır.
    Köylüye yardım etmek amacı ile tohum ıslah istasyonları, numune çiftlikleri kuruldu. Traktör kullanılması teşvik edilerek ucuz alet ve makina dağıtıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Yüksek Ziraat Enstitüleri açılarak tarımla ilgili bilimsel araştırmalar yapılmasına imkân hazırlandı. Tarım faaliyetlerini geliştirmek ve çiftçilere kredi kolaylığı sağlamak amacıyla Ziraat Bankası geliştirilerek kredi imkanları artırıldı.
    Sanayi
    Kurtuluş Savaşı’nın sonunda İstanbul, İzmir ve Adana’da birkaç dokuma fabrikası ile İstanbul’da bir askeri fabrika ülkenin sanayi gücünü meydana getiriyordu. Halbuki, kalkınmak için sanayileşmenin gerçekleşmesi gerekiyordu.
    Sanayi kuruluşlarını teşvik amacıyla 28 Mayıs 1927 tarihinde “Teşvik-i Sanayi Kanunu” çıkarıldı. Bu kanunla özel teşebbüse yatırım yapmada pek çok kolaylıklar sağlanmıştır. 1929 yılından itibaren gümrük tarifelerinin yükseltilmesi de, memleketimizdeki sanayii dış rekabette korumayı amaçlamıştır.
    Yeni devletin kuruluşundan 1933'e kadar geçen dönemde sanayileşme istenilen seviyede gerçekleşmemiştir. Bu durumda;
    • Gelir seviyesinin çok düşük olması
    • Özel sektörün yetersiz olması
    • Teknik bilgi yetersizliği
    • 1929'a kadar sanayinin dışa karşı himaye edilememesi
    • Özel sektörün Teşvik-i Sanayi Kanunu’na rağmen yapabildiği yatırımların miktar ve çeşit itibariyle yeterli olmaması
    1929 dünya ekonomik bunalımının olumsuz etkileri gibi nedenler önemli rol oynamıştır.
    Ülkemizde 1934 yılında ilk defa planlı ekonomiye geçildi. 1934 - 1939 yılları arasında “Birinci Beş Yıllık Plan” uygulandı. Hazırlanan bu plana göre, özel sektörün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar devlet eliyle yapılmaya başlandı. Plân doğrultusunda dokuma, demir, kâğıt, cam ve kimya alanlarında 1937'ye kadar onaltı fabrika kuruldu. Fabrikaların işletmeye açılmasıyla dışarıdan alınan mallar yüzde elli oranında azaldı. “İkinci Beş Yıllık Plân” ise İkinci Dünya Savaşı’ndan dolayı uygulanamadı. Fakat, 1945 yılına kadar süren savaş esnasında Türkiye, dışarıya muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Sümerbank’ın açılmasıyla elde edilen başarı, yeni kuruluşların açılmasını teşvik etmiş ve maden işleri ile uğraşacak Etibank ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü kurulmuştur (1935). Böylece sanayide devletçilik ilkesi iyice yerleşmiştir.
    Yeni dönem, sanayi alanındaki hizmetlerin doğrudan devlet tarafından gerçekleştirildiği Devletçilik politikasının uygulandığı bir dönem olmuştur.

  8. #28
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Konu 24

    ATATÜRK DÖNEMİ'NDE TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKASI

    Atatürk Dönemi’nde Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri
    Atatürk’ün dış politikasının temel ilkeleri;
    • Milli sınırlarımız içinde kalmak ve gerçekleştiremeyeceği miz emeller peşinde koşmamak
    • Bağımsızlığımıza ve sınırlarımıza saygı duyan devletlerle iyi ilişkiler kurmak, diğer devletlerin içişlerine karışmamak ve kendi içişlerimize karışılmasına fırsat vermemek
    • Devletlerarası sorunları hukuka dayalı olarak barışçı yollardan çözümlemek
    • Ulusun hayatı tehlikede olmadıkça savaşa girmemek
    • Milli sınırlarımız içinde herşeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı devam ettirmek
    • Dış politika ve diplomaside bilim ve teknolojiyi yol gösterici olarak kullanmak ve dünyadaki gelişmeleri göz önünde tutmak
    şeklinde özetlenebilir. Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh” vecizesiyle iç ve dış politikada barışı benimsediğini ortaya koymuştur.
    Türkiye – İngiltere İlişkileri
    Türkiye ile İngiltere arasındaki ilişkilerin normalleşmesini engelleyen en önemli neden, Türk – Irak sınırının tesbiti anlamına gelen Musul sorunu olmuştur.
    Musul bölgesindeki zengin petrol yataklarını bırakmak istemeyen İngiltere, Irak’ta manda yönetimi ilan etti. Lozan Konferansı’nda Türkiye - Irak sınırı görüşülürken Türk heyeti, “Halkın çoğunluğunun Türk olması” nedeniyle, Musul ve Süleymaniye bölgelerinin Türkiye sınırları içerisinde kalması gerektiğini öne sürdü. Irak adına mandater devlet olan İngiltere ise, Musul’un Irak sınırları içinde kalmasında direndi. Bunun üzerine Türkiye’nin bölgede bir halk oylaması yapılması isteği yine İngiltere tarafından reddedildi.
    Türkiye, sınırlarını ve bağımsızlığını korumak için her türlü tedbire başvuracağını açıklayarak İngiltere’nin askeri hareketini önlemiştir. Bu dönemde ortaya çıkan Şeyh Sait isyanı Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemiştir. Dolayısıyla Şeyh Sait isyanı bir ülkenin içerisinde yaşanan olumsuzlukların dış politikayı olumsuz yönde etkilediğine kanıt olarak gösterilebilir.
    İkili görüşmeler sonunda çözülemeyen Musul meselesi, Milletler Cemiyeti’ne götürüldü. Musul meselesini incelemek amacıyla oluşturulan komisyonun önerisiyle Milletler Cemiyeti, Musul’un Irak’a katılması gerektiğini belirtti.
    Türkiye Milletler Cemiyeti’nin kararına uyarak İngiltere ile Ankara Antlaşması’nı yaptı (5 Haziran 1926).
    Bu antlaşmayla;
    • Musul ve Kerkük Irak’a bırakıldı.
    • Irak Hükümeti, Musul’a karşılık petrol üzerine konulan verginin % 10’unu 25 yıl süreyle Türkiye’ye vermeyi kabul etti.

    Türkiye – Fransa İlişkileri
    Fransa ile Türkiye arasında yaşanan sorunların en önemlisi Osmanlı Devleti’nden kalan borçların ödenmesi konusunda yaşanmıştır. Alacaklı ülkeler içinde en fazla pay sahibi olan Fransa’ydı. Bu konuda 13 Haziran 1928’de Paris’te Türkiye ile alacaklı devletler adına Duyun–ı Umumiye İdaresi arasında bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmayla ödenecek borçların miktarı ve ödeme şekli belirlenmiştir. Ancak, 1929’da başlayan dünya ekonomik krizi borçların ödenmesini güçleştirmişti. Bunun üzerine Türkiye, borçların ertelenmesini istemiş ve 22 Nisan 1933’te Paris’te yeni bir borç sözleşmesi imzalanmıştır. Son antlaşma Türkiye lehine olmuş ve borçlarla ilgili sorun çözümlenmiştir.
    Lozan Antlaşması’na göre yabancı okullar, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı bulundukları yönetmeliklere uyacaklardı. Bu durum Fransa ile anlaşmazlıklara neden oldu.
    “Türkiye’de bizim okullarımızın sahip olmadıkları ayrıcalığa, yabancı okulların sahip olması kabul edilemez.” diyen Atatürk, yabancı okulların Türk kanunlarına uymasını istemiştir. Yönetmeliklere uymayan bazı okullar kapatılmıştır. Yabancı okullar meselesi Fransa ile iyi ilişkilerin kurulmasını geciktirmiştir.

    Türkiye – Yunanistan İlişkileri
    Lozan Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile Yunanistan arasında en önemli sorun nüfus mübadelesi (değişim) hakkındaki sözleşme ve protokolün uygulanması konusunda yaşanmıştır.
    Lozan Antlaşması’nda, İstanbul’daki Rumlarla Batı Trakya’daki Türkler dışında Türkiye’deki Rumlarla Yunanistan’daki Türklerin karşılıklı değiştirilmeleri kararlaştırılmıştır. 30 Ocak 1923’te imzalanan protokolle değişime tabi tutulacak kişilere ait şartlar belirlenmiştir. Tarafsız devletlerin temsilcilerinin de katıldığı mübadele komisyonu kurulmuş, ancak Yunanistan’ın sürekli anlaşmazlık çıkarması yüzünden bir sonuç alınamamıştır.
    Bir süre sonra Türk - Yunan ilişkileri gerginleşti. Anlaşmazlık silahlı bir çatışmaya yol açmadan gergin hava yumuşatıldı ve 10 Haziran 1930 tarihinde anlaşma yapıldı. Bu antlaşma ile yerleşme tarihlerine ve doğum yerlerine bakılmaksızın İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinin hepsi etabli (yerleşik) sayılmıştır.

    Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Girmesi
    Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan devletler tarafından savaştan hemen sonra uyuşmazlıkları barışçı yollardan çözmek, uluslararası işbirliğini geliştirmek, böylece barış ve güvenliği koruyarak yeni savaşları önlemek iddiasıyla kurulmuştu.
    Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının temeli barışçı esaslara dayanıyordu. Türkiye komşu ülkelerle dostluk ve iyi ilişkiler kurmuştur.
    Türkiye’nin barışçı girişimleri diğer ülkeler tarafından memnuniyetle karşılandı. 1930’dan sonra milletlerarası işbirliğinin önem kazanması, Milletler Cemiyeti’ne ilgiyi artırmıştır. 1932 Temmuz’unda İspanya’nın teklifi, Yunanistan’ın desteğiyle Türkiye Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur (18 Temmuz 1932).

    Balkan Antantı
    Türkiye Milletler Cemiyeti’ne girdikten sonra Balkan uluslarıyla yakınlaştı. 1933’ten sonra Almanya ve İtalya silahlanarak dünya barışını tehdit etmeye başladılar. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya devletleri arasında Balkan Antantı imzalanmıştır (9 Şubat 1934).
    Arnavutluk, İtalya’nın baskısından dolayı, Bulgaristan ise, Makedonya konusunda Yunanistan ve Yugoslavya ile anlaşmazlık nedeniyle antanta katılmadılar.
    Balkan Antantı’yla Türkiye batı sınırlarını güvence altına almış ve Türkiye için Balkanlarda barış dönemi başlamıştır.

    Boğazlar Sorunu ve Montrö Sözleşmesi
    Lozan Konferansı’nda imzalanan Boğazlarla ilgili hükümler Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı. Türkiye, boğazlarla ilgili bu hükümleri, güvenlik konusunda Milletler Cemiyeti’nin etkili olacağını ve Avrupa’da silahsızlanmanın gerçekleşeceği umuduyla kabul etmişti.
    1933’ten sonra İtalya, Almanya ve Rusya silahlanmaya başladı. Milletler Cemiyeti barışı tehdit eden bu gelişmeleri önleyemedi. Bu gelişmeler üzerine kendi güvenliğini garanti altına almak isteyen Türkiye, 10 Nisan 1936’da Boğazlar üzerindeki sınırlamaları kaldırmak amacıyla Lozan Antlaşması’nı imzalayan devletlere birer nota göndererek Boğazlarla ilgili hükümlerin düzeltilmesini istemiştir. Türkiye’nin bu isteği ilgili devletler tarafından olumlu karşılanmış ve İsviçre’nin Montreux (Montrö) şehrinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır (20 Temmuz 1936).
    Montrö Sözleşmesi’ne göre;
    – Lozan Antlaşması’nda kurulan Boğazlar Komisyonu kaldırılarak bütün yetkileri Türkiye Cumhuriyeti’ne devredilecektir.
    – Lozan Antlaşması ile Boğazların iki yanında askersiz duruma getirilen yerlerde, Türkiye asker bulundurabilecek ve tahkimat yapabilecektir.
    – Ticaret gemilerinin her iki yönde Boğazlardan geçişi serbest olacaktır.
    – Savaş gemilerinin geçişi ise zaman ve ağırlık bakımından sınırlandırılacaktır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101849
    – Türkiye, savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşılaşırsa Boğazları istediği gibi açıp kapatabilecektir.

    Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle;
    • Türk Devleti’nin egemenlik haklarını sınırlayıcı hükümler kaldırılmıştır.
    • Boğazlarda asker bulundurulması ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de önemi artmış ve Türkiye milletlerarası dengede önem kazanmıştır.
    • Türk – Sovyet ilişkilerinde ayrılığın ilk adımı atılmış, sözleşme Sovyet Rusya tarafından yetersiz bulunmuştur.
    Sadabat Paktı
    Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Tahran’daki Sadabat Sarayı’nda dörtlü bir pakt oluşturuldu (8 Temmuz 1937). Bu pakt, İtalya’nın doğu ülkelerini hedef olan istilâ politikasından kaynaklanmıştır. Orta Doğu’ya yayılmaya çalışan İtalya’ya karşı ortak bir savunma sistemi kurularak yayılmacı politikalara tepki gösterilmiştir.

    Hatay’ın Türkiye’ye Katılması
    II. Dünya Savaşı’nın yaklaşması üzerine Fransa 1936 yılında Suriye’yi boşaltma kararı aldı. Bu arada Fransa, Hatay’ı Suriye’ye bıraktı. Sorunları barışçı yollarla çözümlemek isteyen Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne başvurarak çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hatay’ın Türkiye’ye verilmesini istedi.
    Hitlerin Avusturya’yı ilhakından sonra, Avrupa’da güçler dengesi bozulmaya başladı. Fransa, Hatay konusundaki tutumunu yumuşatmak zorunda kaldı. Yapılan seçimler sonunda bağımsız bir devlet olarak Hatay Cumhuriyeti kuruldu (2 Eylül 1938). Hatay Cumhuriyeti ile Türkiye arasında yakın ilişkiler geliştirildi.
    23 Haziran 1939’da Fransa ile Türkiye arasındaki bir antlaşma ile Hatay’ın Türkiye’ye katılması kabul edildi. Böylece Atatürk’ün ölümünden sonra Hatay meselesi Misak-ı Milli ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin lehine çözümlenmiştir.

  9. #29
    **NUR** Beyza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Konya, Turkey
    Mesajlar
    4,214
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Yanıt: Tarih Bilimine Giriş

    Konu 26

    MİLLİ GÜVENLİK BİLGİSİ
    Milli Güvenliğin Tanımı
    Milli güvenlik; devletin anayasal düzenini, milli varlığını, bütünlüğünü, uluslararası alanda siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik bütün çıkarlarını ve uluslararası antlaşmalarla belirlenen haklarını her türlü iç ve dış tehditlere karşı koruması ve kollamasıdır.
    Milli Güvenlik Kurulu’nun Görevleri
    • Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, belirlenmesi ve uygulanmasıyla ilgili konularda görüş tespit etmek.
    • Milli hedef, plân ve programların gerçekleştirilmesine ilişkin önlemleri belirlemek.
    • Milli güç unsurlarının milli hedefler yönünden güçlenmesini sağlayacak temel esasları belirlemek.
    • Devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunmasıyla ilgili önlemleri tespit etmek.
    • Anayasal düzeni koruyucu, milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı, Türk milletini Atatürkçü düşünce doğrultusunda, milli ülkü ve değerler etrafında birleştirerek milli hedeflere yönlendirici önlemleri belirlemek.
    • Olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali için görüş tespit etmek.
    • Topyekün savunma, milli seferberlik ve diğer konularda kamu ve özel kurum ve kuruluşlara, vatandaşlara düşecek hizmet ve yükümlülükler ile bu hususlarda yapılacak planlara temel teşkil edecek esasları tespit etmek.
    • Milli güvenlik kapsamına giren konularda yapılan ve yapılacak milletlerarası antlaşmalar hakkında görüş tespit etmek.

    Milli Güç
    Bir ulusun, hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanılabilecek maddi ve manevi kaynaklarının toplamına “Milli Güç” denir.
    Milli Güç Unsurları
    Siyasi Güç : Bir devletin milli hedeflerine erişmek, erişilenleri koruyup geliştirmek ve milli menfaat sağlamak amacıyla kullandığı siyasi kuvvetlerin toplam verimidir.
    Askeri Güç : Ulusal politikanın uygulanmasında ve ulusal hedeflerin elde edilmesinde kullanılan fiziki güce “askeri güç" denir.
    Ekonomik Güç : Milli gücün tüm unsurlarının gelişip güçlenmesi için gereken maddi ve parasal ihtiyaçlar, ekonomik güç tarafından karşılanır.
    Nüfus (Demogratik) Güç : Bir ülkede yaşayan insanların sayısı nüfus gücünün başlıca etkenlerinden biridir.
    Coğrafi Güç : Bir devletin coğrafyasına ait canlı veya cansız, doğal ve yapay, gerçek ve nispi (göreli) tüm değerler onun milli gücünün coğrafi unsurunu oluşturur.
    Bilimsel ve Teknolojik Güç : Günümüzde bilim ve teknoloji alanlarında etkin ve yeterli bir düzeye ulaşamayan devletler büyük topraklara, zengin doğal kaynaklara sahip olsalar bile büyük ve güçlü devletler arasında sayılmazlar.
    Psiko - Sosyal ve Kültürel Güç : Psiko - sosyal ve kültürel güç toplumun sahip olduğu ve tarihten gelen maddi ve manevi değerlerin topluma sağladığı güçtür. Buna kısmen “moral güç” de denilebilir.
    Komşularımız ve Tarihsel Hedefleri
    Yunanistan’ın Hedefleri
    • Türkiye’nin iç güvenliğini tehdit eden unsurlara destek vermektedir.
    • Türkiye’nin Batı ile bütünleşme yolundaki çabalarına engel çıkarmaktadır.
    • Türkiye ile sorunları olan doğu ve güneydoğu ülkeleriyle savunma ve işbirliği anlaşmaları imzalamaktadır.
    • Türkiye’nin ilgi sahası olan Balkanlar, Karadeniz, Orta Asya gibi bölgelerde etkinliğini azaltmaya çalışmaktadır.
    Ermenistan’ın Amacı
    Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Ermenistan tarihte var olduğuna inandığı Büyük Ermenistan’ı kurmak amacındadır. Şu anda bulunduğu topraklar ile Azerbaycan, Doğu Anadolu ve güney illerimizin bir kısmını içine alan bir devlet kurmak peşindedir. Bu amaçla da başta bölücülük olmak üzere Türkiye’yi yıpratıcı tüm hareketlere destek vermektedir.
    Türkiye’nin İştirak Ettiği Önemli Uluslararası Siyasi Organizasyonlar
    Uluslararası Organizasyonların Önemi
    Ülkeler arasında meydana çıkacak anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesi amacıyla tüm ülkelerin, uluslararası güvenlik konularında veya ülkelerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar hususunda, konuları tartışabilecekleri, ortak çözüme ulaşabilecekleri uluslararası platformlara ihtiyaç vardır. Uluslararası organizasyonlar, ülkeler arasındaki sorunları ve savaş tehlikesini azaltmıştır.
    II. Dünya Savaşı’ndan sonra çeşitli organizasyonların oluşması dünya barışına katkıda bulunmuştur. Bu katkı siyasal sistem farklılıklarının azalmasıyla artmaktadır.

    Türkiye’ nin Üye Olduğu İttifaklar
    Birleşmiş Milletler (BM)
    Kuruluş Amacı ve Tarihçesi : Dünyada barış ve güvenliği korumak, eşitlik ve kendi kaderini belirleme ilkeleri temelinde dostluk ilişkilerini geliştirmek, ekonomik, sosyal, kültürel ve beşeri sorunları azaltmak ve çözmek için uluslararası işbirliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Üye sayısı 180'i geçmiştir.
    Avrupa Birliği (AB)
    Kuruluş Amacı ve Tarihçesi : Avrupa Birliği, II. Dünya Savaşı’nın büyük ölçüde yıktığı Avrupa’nın mümkün olan en geniş ve en etkin işbirliği çerçevesinde birleşip bütünleşmesini amaçlamaktadır.
    Türkiye’nin Statüsü ve Türkiye Açısından Önemi
    Türkiye tam üyelik öngören bir ortaklık için 9 Temmuz 1959 tarihinde girişimde bulunmuş, 12 Eylül 1963'te Türkiye - Avrupa Birliği ortaklık antlaşması imzalanmıştır. Avrupa Birliği’ne tam üye olmayı amaçlayan Türkiye 14 Nisan 1987'de tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. 10 Aralık 1999'da Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyelik için adaylığı kabul edilmiştir. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren "Gümrük Birliği” uygulaması başlatılmıştır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=101850
    Türkiye lâik - demokratik bir yönetim şeklini benimsediğinden Avrupa ile yakınlaşma ve bütünleşme politikası izlemektedir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması bu konuda atılacak en önemli adım olacaktır.
    NATO
    Kuruluş Amacı ve Tarihçesi
    Nato; Birleşmiş Milletler Antlaşması çerçevesinde üyelerinin güvenliğini sağlamak ve istikrarın gelişmesine yardım etmek amacıyla kurulmuştur.
    Türkiye’nin Statüsü ve Türkiye Açısından Önemi
    Türkiye’nin NATO üyeliği ittifak ile karşılıklı çıkar esasına dayanmaktadır. Türkiye bu üyelik sayesinde hem demokrasisini güçlendirmekte hem de kendisine yönelebilecek tehdit ve saldırılara karşı göğüs gerebilmektedir.
    Seferberlik
    Seferberliğin Tanımı
    Devletin bütün güç kaynaklarının başta askeri güç olmak üzere, savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandığı durumdur.
    Seferberliğin Önemi
    Savaş tehlikesi her an var olduğundan devletler milli güçleri oranında silahlı kuvvet bulundurmak zorundadır. Devletlerin kendilerini en etkili şekilde savunabilmeleri silahlı kuvvetlerini çok iyi eğitmelerinin yanında kısa zamanda gerçekleştirebilecekl eri etkin bir seferberlik sistemine sahip olmalarıyla mümkündür. Çünkü günümüzde barış zamanında orduların %90, %100 oranında personel mevcudunun korunması ekonomik nedenlerle terk edilmektedir. Bu yüzden seferberliğe dayanan bir sistemle kısa sürede toplanabilen ve eğitilmiş personelle seferberliğini tamamlayan ordular hem daha başarılı olacaklar, hem de ülkelerinin ekonomik kalkınmasına yardımcı olacaklardır.
    Sivil Savunmanın Tanımı
    Sivil Savunma düşman taarruzlarına, doğal afetlere ve büyük yangınlara karşı halkın can ve mal kaybının en aza indirilmesi, hayati önem taşıyan her türlü resmi ve özel tesislerin korunması ve faaliyetlerinin sürdürülmesi için acil onarım ve ıslahı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami surette desteklenmesi ve cephe gerisindeki halkın moralinin korunması amacıyla alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve faaliyetleri kapsar.
    Sivil Savunma Teşkilatı’nın Görevleri
    • Savaş zamanında halkın can ve mal güvenliğini sağlamak
    • Doğal afetlerde can ve mal kurtarmak
    • Büyük yangınlarda can ve mal kaybını azaltmak
    • Savaşta ve doğal afetlerde yok olmaları, çalışmaz hale gelmeleri, toplum yaşamını büyük ölçüde etkileyecek, ordunun savaş gücünü azaltacak mahiyetteki önemli resmi ve özel müessese ve tesisleri (fabrika, trafo merkezi, su tesisleri vb.) korumak, çalışmalarının sürekliliğini sağlamak, ivedi onarımları yapmak
    • Savaş zamanında her türlü savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami derecede desteklenmesini sağlamak
    • Savaşta cephe gerisindeki halkın moralini kuvvetlendirmek
    • Bütün bu işleri silahsız olarak bilinçli bir şekilde yapmak

Sayfa 3/3 İlkİlk 123

Benzer Konular

  1. Hukuka Giriş
    By Beyza in forum Ders Notları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.Temmuz.2008, 16:00
  2. İktisat giriş
    By Beyza in forum Ders Notları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.Temmuz.2008, 15:59
  3. Dedesi tarih yaptı, torunu tarih yazdı!
    By NAZ in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 18.Haziran.2007, 19:53
  4. Biyolojiye Giriş
    By Mustafa Uyar in forum Lise Biyoloji Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 31.Mayıs.2007, 20:40
  5. Fotoğrafçılığa giriş
    By Gezgin in forum Konusuz Konular
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 29.Nisan.2007, 20:56

Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.