Kadın ve depresyon


Dünya genelinde en çok görülen ruhsal hastalıklardan biri olan depresyon, kadınlarda daha da çok görülüyor.

Depresyon kişide bıkkınlık hissi, isteksizlik, yoğun bir üzüntü, kendine güvensizlik, uyku bozuklukları, aşırı uyuma veya hiç uyuyamama, aşırı yeme veya hiçbir şey yiyememe gibi durumlarla kendini gösterebilen psikiyatrik bir bozukluk ve bir hastalıktır.

Depresyon her yaşta görülse de özellikle genç yetişkinlik ile orta yaş arasında daha sık görülür. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha sık görülür ve neredeyse her dört kadından biri yaşamının bir döneminde depresyon geçirir.

Kadınların depresyona eğilimleri ergenlikle birlikte artar ve bu durum vücuttaki hormonal değişikliklerle ilgilidir. Hormonal aktivitelerin arttığı adet öncesi, gebelik, doğum sonrası ve menopoz dönemlerinde de depresyon geçirme riski artar. Menopoz döneminde yaşanan depresyonun hormonal aktivitelerden çok emekli olma ve çocukların evden ayrılması gibi sosyal faktörlerle de ilişkili olabileceği bildirilmektedir. Genel olarak kadının toplumda erkekten daha az saygı görmesi, sosyal hayattaki rollerinin özellikle ataerkil toplumlarda daha sınırlı olması da depresyon sıklığının fazla olması ile ilişkili olabilir.

Kadınlar ve erkekler depresyon tedavilerine de farklı yanıtlar vermektedirler. Bu durumun sebeplerinin de hormonal nedenler ve kadınlarda depresyonun tekrarlama olasılığının yüksek olması olduğu düşünülmektedir. Yakın akrabalarda depresyon geçiren birilerinin olması da depresyon geçirme riskini artırır.

Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=129168
Ancak kadınların erkeklere oranla daha açık olmaları ve yardım arayışlarının da erkeklere göre daha kolay gerçekleşmesi nedeni ile depresyonun daha kolay belirlenmesi de söz konusu olabilir. Belki de erkeklerde de yüksek oranda depresyon vakası yaşanıyor, ancak birçoğu bunu dile getirip doktora başvurmak istemiyor. Bu konuda henüz tam bir görüş birliği yok.

Doğum sonrası depresyonu

Annelerin neredeyse yarısı doğum sonrası depresyonu ya da annelik hüznü adı verilen hafif bir depresyon geçirirler. Genellikle kendilerini huzursuz, moralsiz ve yorgun hissederler. Endişeli ve gergin olabilirler, sebepsiz yere ağlama krizleri geçirebilirler. Hormonal değişiklikler bu durumu bir yere kadar açıklayabilir, başka faktörler de vardır.. Annelerin çoğu doğumda ve sonrasında yaşanan yorgunluk ve bitkinliğe hazır değildirler ve bebeklerinin kendi yaşamlarına etkisini net olarak anlayamayabilirler. Annenin ihtiyaç duyduğu ilgi, alaka ve dinlenme ortamını sağlamak için destek sağlanmalıdır. Bu tür belirtiler genellikle ilk hafta içinde geçer.

Her 10 yeni anneden birinde ise doğumdan birkaç hafta sonra başlayan ciddi doğum sonrası depresyonu görülür. Genellikle depresyondaki anne çocuğunun sağlığı ve beslenmesi konusunda endişelidir, kendisinin suçlu olduğunu düşünür, kendini eleştirir ve sürekli yorgun ve huzursuz görünür. Nadiren annede bebeğini incitme hatta öldürme, ya da intihar etme olasılığı olabilir. Bu belirtilerden şüphelenen bir aile bireyi hemen yardım istemelidir. Genellikle kendi istemeyeceği için şefkatli bir yaklaşımla annenin doktora başvurmak için cesaretlendirilmesi gerekir. Doğum sonrası depresyonda genellikle tedavi gereklidir. Antidepresan ilaçların çoğu hekim gözetiminde emzirme döneminde kullanılabilir. Özellikle eşlerinde desteklediği bir tedavinin başarı oranı oldukça yüksektir.

Doğum sonrası depresyon gelişmesindeki risk faktörleri;

• Daha önceden geçirilmiş psikiyatrik rahatsızlıklar
• Ailede psikiyatrik hastalıkların olması
• Eş olmadan annelik
• Doğurganlıkla ilgili sorunlar (kısırlık gibi)
• Ekonomik sorunlar
• 16 yaş altı ya da 35 yaş üstü annelik
• İstenmeyen bebekler
• Zor doğum, erken doğum
• Eş ve sosyal desteğin az olması
• Fiziksel hastalıklar
• İş hayatındaki kariyer sorunları