Kürtaj Câiz Midir?-2[Herkes Okusun Lütfen]
(Prof. Dr. Hayreddin Karaman)

KÜRTAJ:

1. Maide sûresi 32. âyetindeki "nefis"ten -bu ayette kastedilen- mâna, doğmuş ve yaşayan insandır; çünkü "birini öldürmedikçe veya yeryüzünde bozgunculuk yapmadıkça" öldürülmemesi istenen insan, "doğmuş, büyümüş ve bu cinayetleri işleyecek hale gelmiş insan"dan başkası olamaz. Ancak bu mâna ve maksat, ayette nefis kelimesi kullanıldığı için ceninin de katledilmesine engel olmaz, bu yasağı da içerir. Nefis "insanın kendisi, devamlı olan özü, çeşitli kemal mertebelerinde ve daha ziyade ham iken insan" mânalarına gelmektedir. Büyümüş ve suç işlemiş insanı öldürmek -mesela kısas durumunda olduğu gibi- gerekebilir. Henüz doğmamış, cinayet işlemesi asla mümkün olmayan insanı (nefsi) öldürmek ise hiçbir zaman gerekmez.
En'am suresinin 98. ayetindeki "yaratılan ve ana rahmine konulan..." nefis ile "hak etmedikçe öldürülmesi yasaklanan nefis" (6/151, 17/33), cenini de mâna ve maksat çerçevesine alan nefistir.

2. Kur'ân-ı Kerim'de "çocuk (veled-evlâd), oğul (ibn, zeker), kız (bint, ünsâ) gibi kelimeler doğmuş çocuklar için kullanılıyor. Rahimde olan "karnındaki" (3/35), "cenîn- ecinne" (35/32) ve nefis kelimeleriyle ifade ediliyor. Kur'ân-ı Kerim'in geldiği zamanda ve yörede yapılan şey, rahimdeki çocukları düşürmekten ziyade kız çocukları doğduktan sonra öldürmek idi. Kur'ân bunu yasaklarken "açlık korkusuyla çocuklarınızı (evlâd) öldürmeyin" buyurdu. O günden bugüne çok yaygın olmasa bile uygulanan çocuk düşürme ve kürtaj olayı ise Kur'ân'da "veled-evlâd" kelimelerinin kullanıldığı âyetlerde değilse bile, nefis kelimesinin kullanıldığı âyetlerde yasaklanmıştır.

3. Mümtehine sûresinin 12. âyetinde kadınlardan "çocuklarını öldürmemeleri" konusunda da yeminli söz alınıyor. Kız doğan çocukların öldürülmelerinin âdet haline gelmiş olduğu bir toplumda kadın da ya buna razı oluyor, ya bizzat öldürme işine katılıyor, ya kocasının isteği üzerine bunu tek başına kendisi yapıyor, yahut da -en azından- engellemek için elinden geleni yapmıyordu. Âyet -tarihî bağlamında alındığı zaman- kadının bu fiil ve katkılarını öldürme sayıyor ve doğrudan yasaklıyor. Kendi başına yaptığı çocuk düşürme veya yaptırdığı kürtaj cinayetlerini ise dolaylı olarak yasaklıyor.

4. Sahih hadislerde, ana rahmindeki çocuğa ruhun üflenmesi ile ilgili süre sonu, 120 günden 40 küsur güne kadar farklı rakamlarla verilmiştir. Ruh üflemenin mâna ve mahiyeti -tıpkı ruhun kendisi gibi- bilinmemektedir. Peygamberimizin (s.a.) cenine ruhun üflenmesi ile ilgili açıklamaları, insanın yaratılışının safhalarını ve alın yazısını anlatma amacına yöneliktir. Bu safhaların herhangi birinde ceninin imha edileceği ile uzaktan yakından alâkası yoktur. Canı ve belli uzuvları bulunan cenini bırakın, ölmüş ve kısa bir müddet sonra çürüyecek olan bir insanın bile herhangi bir organına dokunmak (organ üzerinde tasarrufta bulunmak, kesmek, kırmak, vurmak...) caiz değildir. Tıbbî ve hukukî zaruretler ayrı bir konudur. Ruh hakkında birçok yorum vardır. Bunlardan oldukça tutulan birine göre ruh, insanda ilahî bir emanettir; şahıslara özel değil, geneldir. İnsan ölünce emanet sahibine gider, insana ait bulunan manevî unsur nefistir, nesemedir; ilahî ruhun da etkilediği bu unsur, ölümden sonra da kalır. Ceza ve mükâfat işte bu nefisle ilgilidir. Nefis insanla birlikte rahimde yaratılır, insanın dünya hayatı bittikten sonra da devam eder. Çocuk düşürenler ve kürtaj yaptıranlar, çocuğun uzuvları yanında bu nefsine de tecavüz etmekte, hepsini birden imhaya yönelmektedirler.

5. İslâm hukukunda ceninin hakları, ana rahmine düştüğü, gebeliğin tesbit edildiği andan itibaren başlar. Ona miras ve vasiyetten pay ayrılmakta, nesebi sabit olmakta ve yaşaması için hukukî ve cezaî tedbirler alınmış bulunmaktadır.

6. Ana rahmindeki çocuğu (cenini) herhangi bir döneminde öldürmek, düşürmek, aldırmak cinayettir. Bu cinayeti kasten işleyenlerin cezası üzerinde eski fıkıhçıların farklı görüşleri vardır. Cezası olmaz, diyen fıkıhçı yoktur. Cezası kısastır veya tam diyettir diyenlerin görüş farkları, iki sebebe dayanmaktadır:
1) Rahimdeki çocuğun -eski zamanlarda- canlı ve çocuk olup olmadığının tesbitindeki zorluk. 2) Doğmamış çocuğun kısas cezası bakımından doğmuş insan gibi kabul edilmesi hususundaki tereddüt. Çocuğun ana rahminde sağ olduğu, yapılan kasıtlı ve haksız müdahale ile öldüğü sabit olursa (eskiden bunun sabit olması, başka çare bulunmadığından sağ çıkıp ölmesine bağlanmıştır) cinayeti işleyenlerin cezası bir kısım fıkıhçılara göre kısastır (idam cezasıdır), bir kısmına göre ise tam diyettir. Kısas cezası uygulanmayan cinayetlere, yöneticiler tarafından hapis vb. cezaların (tazir) uygulanması da mümkündür.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=57098

7. Ana rahminde sağ olduğu bilinen çocuğun (ceninin) bir müdahale ile öldürülmesi ve çıkarılması, bazı fıkıhçılara göre, yalnızca ananın hayatını kurtarmak için caiz görülmüştür. Diğer fıkıhçılar ise bu iki hayatı birbirine eşit gördükleri için -bu durumda bile- çocuğun öldürülerek, parçalanarak çıkarılmasını caiz görmemişlerdir. Bu konuda benim şahsî kanaatim şudur: Müdahale edilmediği zaman iki ölüm (hem anne hem de çocuğun ölmesi), müdahale edildiği zaman bir ölüm (ikisinden birinin kurtulması) sözkonusu olduğunda hiç olmazsa birinin hayatını kurtarmak üzere müdahale edilebilir. Bunun dışında kürtaja izin verilemez.

--------------------------------------------------

*Kürtaj suçu ve cezâsı:

Kürtaj suçu:

Cenini bir insan veya giderek tamamlanacak olan bir insan parçası/başlangıç maddesi olarak kabûl eden fıkıhçılar, bunu imhâ etmenin bir cinayet (suç) olduğunda birleşmekle beraber bu cinayetin oluştuğuna hükmedebilmek için rahimdeki kitlenin cenîn olduğunun kesin olarak bilinmesini şart koşmuşlardır. Karındaki şişlik ve hareketin ur, gaz ve benzeri şeylerden olma ihtimâli bulunduğu müddetçe onu yok etmenin cinayet sayılmayacağı ileri sürülmüş, çoğunluğa göre ihtimâlin ortadan kalkması için müdahale sebebiyle "kitlenin dışarı çıkması ve cenîn olduğunun görülmesi" şart koşulmuştur. Cinayetin oluşabilmesi için belli bir müddetin geçmesi, çıkarılan, düşürülen kitlenin kısmen de olsa organlarının belirmiş olması şartları da aynı gerekçeye dayanmaktadır; maksat çıkan şeyin insan olduğunun kesin olarak anlaşılmasıdır. Günümüzde rahimdeki kitlenin cenîn mi yoksa başka bir nesne mi olduğunu anlamak basit bir muayene ve inceleme konusu haline geldiği için, bu konudaki tereddüt ve görüş ayrılıkları da ortadan kalkmış sayılır.
Fıkıhçıların cinayete hükmedebilmek için üzerinde durdukları bir konu da cenînin ölümünün müdahale ile meydana geldiğinin bilinmesi şartıdır. Eskiden rahimdeki cenînin hayatta olduğunu bilmenin yolları sınırlı ve ancak ilerlemiş aşamalarda mümkün olduğundan bazı fıkıhçılar, "cenin sağ olarak çıkmalı ve sonra ölmelidir, aksi halde müdahaleden önce ölü olup olmadığı bilinemez" demişlerdir. Bugün bu konuda da bir tereddüt kalmamıştır; hem bütün aşamalarda cenînin hayatta olup olmadığını hem de ölümün hangi sebepten kaynaklandığını bilmek mümkün hale gelmiştir.
Kısas ve diyet gibi cezâların belirlenmesi bakımından önemli olun bir unsur da cinayette "kasıt"tır. Mâlikî mezhebi fıkıhçıları, cenînin ölmesine sebep olan fiilin kasten yapılmış olması halinde cinayetin kasten (teammüden) işlenmiş olduğuna hükmetmişlerdir. Diğer üç mezhepte mûteber olan görüşe göre cenînin insanlığı ve cinayet fiilinden önce rahimde yaşıyor olması hususları kesin olmadığından cinayet kasten (amden, teammüden) değil, kasten yapılana benzeyen (şibhu'l-amd) veya kazâ yoluyla (hatâen) olarak değerlendirilir.

Fıkıhçılara göre kürtajın ve çocuk düşürmenin cezâsı:

Ananın veya bir başkasının haksız ve müessir fiilinin sonucu olarak cenînin ölmesi, öldürülmesi ve düşmesinin cezâsı, klâsik fıkıhta, çeşitli durumlara göre değişik olarak verilmiştir:

a) Cenînin ölmüş olarak çıkması:
Bu durumda ölümün fiilden kaynaklandığı konusunda şüphe bulunduğundan cezâ diyettir. Maddî tazminat mânâsına gelen ve "ğurre" adı verilen diyetin miktarı beş deve veya bunu karşılayan nakit vb. olarak takdir edilmiştir.

b) Cenînin ana rahminden diri olarak çıkması ve çıktıktan sonra -rahimde iken yapılmış müessir fiil sebebiyle- ölmesi:
Bu durumda ölümün, dışarıdan yapılan müdahale ile meydana geldiği kesinleşmiş bulunduğundan, cenîne karşı cinayeti "kasten" sayanlara göre kısas, "kazâ yoluyla veya kastene benzer" sayanlara göre tam diyet gerekir. Tam diyet erkek çocuğu için yüz deve, kız çocuğu için elli deve veya bunların karşılığıdır.

c) Cenînin diri olarak çıkması ve sonra başka bir sebeple ölmesi:
Bu durumda ölüm, düşürme ve çıkarma fiiline bağlı bulunmadığından buna (erken doğuma) sebep olanlara tâzir gerekir; tâzir devletin veya hâkimin takdirine bırakılmış cezâdır.

d) Cenînin, ananın ölümünden sonra çıkması veya çıkmayıp içeride kalması:
Bu durumda da ya cenîn ölecek veya erken doğum olacaktır. Her iki halde de -sonucun oluşmasına- suçlunun fiilinin sebep olduğu bilinmedikçe cezâ tâzirdir; bilinirse cezâ diğer şıklara göre belirlenir.

e) Cenîni öldüren fiilin failine verilen cezâ yalnızca kısas veya diyetten ibaret olmayıp bir de keffâret cezâsı vardır; bu da köle azad etmek, bulamazsa iki ay kesintisiz oruç tutmak, bunu da yapamazsa -bazı fıkıhçılara göre- altmış yoksulu bir gün doyurmak şeklinde yerine getirilir (Geniş bilgi için bak. Ûdeh, et-Teşrî'u'l-cinâî, II, 292-303).

Günümüzde kürtajın cezâsı:

Kürtaj, rahimde sağ olduğu bilinen çocuğun, herhangi bir aşamada öldürülmesi ve rahimin boşaltılmasıdır. Burada öldürülenin çocuk olduğu, kürtajdan önce yaşadığı ve öldürme fiilinin kasten işlendiği konusunda hiçbir şüphe yoktur. Şu halde kürtaj fiili -yerinde açıklanan- meşrû bir mazerete dayanmadığı takdirde kasten işlenmiş bir cinayettir ve cezâsı da böyle bir cinayete verilen cezâ olacaktır.


not: Çocuk düşürmek, ana hayatı ve sağlığı bakımından kürtajdan farklı olsa bile, cenînin imhâsı veya çocuğun öldürülmesi bakımından bu iki eylem arasında bir fark yoktur