Sevmek Acaba Ne Demek?

--------------------------------------------------------------------------------

Bir gün sormuşlar alp erenlerden birine:

-Sevginin sadece sözünü edenlerle onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?

-Bakın göstereyim demiş o yiğit adam.önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.Hepsi oturmuşlar sofranın çevresine.derken tabaklar içinde sıcak yemekler konulmuş ortaya ve ardından iki kulaç uzunluğunda kaşıklar sunulmuş kendilerine.o yiğit, şimdi ,demiş,kaşıkların sapından tutup yemeye başlayabilirsiniz.

Sofradakiler şaşırmışlar ve ne kadar gayret etmişseler de bir lokma yemek koyamamışlar ağızlarına.kaşıklar uzun geliyormuş.aç kalkmışlar sofradan.

-şimdi ,demiş o yiğit ,sevgiyi gerçeğiyle tanıyanları çağıralım sofraya.yüzleri aydınlık,gözleri sevgiyle gülümseyen insanlar gelip oturmuş sofraya,kaşıkları ellerine almışlar ve “buyrun” denilince kaşıkların uzatmışlar yemeklere ilkin sonra da karşılarında oturanların ağızlarına.

Menkıbe sevgiyi anlatıyor bize ve sevginin bir fedakarlıktan ibaret olduğunu .iyiliği,gülümsemeyi, yardımlaşmayı basamak edinmiş fedakarlığı yani.sevilmeden sevebilme fedekarlığını ,digergamlığını.

Sevilmeden sevmek..işte sevgilerin en büyüğü,bizi sevmeyenleri de sevmek,ama bunu miskin itaatkarlıkla değil,gönül yüceliği ile yapmak,kutsallarımıza saldırmadıkça herkesi sevmek,eşit bilmek,onlara karşı fedekar olmak,yaratıkları sevmek,yaratılanı sevmek…”yaratılanı yaratan dan ötürü sevmek”.

Yaratıklar insanı sevmeyebilir pekela,ama insan buna rağmen onları seviyorsa gerçek sevgiye ulaşmış demektir.bir ahır yandığı zaman “insanlara bir şey oldu mu”sorusunu ”atlara bir şey oldu mu” diye sürdürmek,işte sevginin hakikati .bu tavır, insana karşı insanca olmayıp dadiğer yaratıklara ve söz gelimi hayvanlara karşı insanca olduğunu iddia edenlerin tavrına benzemez.hele insana da hayvanca muamele edenlerin tavrıyla hiçbir benzerliği yoktur.insanı insan eden taraf, başkasına yardım hissidir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=83331

Eski filozofların çoğu “insanı sev “ demişler;bir tek semavi dinler “yaratığı sev” derler oysa.filozoflar hep insan lehine yürütmüşler düşüncelerini ve ben (ego.ene) düşüncesinden sıyrılmayı zaid addetmişler zannımca.işte o noktada “eşyanın ruhu” gelir karşımıza ve sevilmenin uç boyutunu hatırlatır bize.yemeği,seyehati, güzel evleri, çiçekleri, çına ağacını,pınarları,bul utları,resimleri,ışık ları, hepinden güzeli kitapları sevmenin ne olduğunu o zaman anlarız.onların da sevilmeye ihtiyaçları vardır çünkü.

Bir araştırma yapılmış bir zamanlar.aynı gün,aynı bahçeye iki fidan dikmişler. Birisiyle ilgilenmişer;bir bahçıvan her gün gelip sulamış onu,toprağını eşelemiş,dallarını budamış büyüdükçe.arada sırada yapraklarını okşamış ,hatta konuşmuş onunla ve öpmüş filizlerini,diğer fidan da büyümekteymiş,yağmurl ardan su, rüzgarlardan gıda alarak,ikisi de meyve vermeye başlamışlar baharda.ne var ki bahçıvanın ilgi gösterdiği ağacın meyveleri hem daha iri,hem daha olgun imiş,ölçümlerde de protein değeri diğerinden daha yüksek çıkmış,dahası da bu ağaç,bahçıvanın geldiği kapıya doğru eğik büyümüş,sevgisiyle.

Bu iki fidanı bir küveze konulmuş iki bebek olarak düşünün;sevginin ne olduğunu anlayacaksınız.


sizce ne demek???????????????? ??????????????