Bende bir rüya görmek istiyorum artık, beyaz çitli kırmızı panjurlu bir ev değil, gözlerimi açacağım bir hayata rüya görmek istiyorum. Her sabah uyandığımda tekerleğin yeniden icat edilmesini bekler gibi yaşamın kenarında durmak değil, yürüyüp gidenler arasında, sevdim dediğim kadınla birlikte yaşamak istiyorum. Yaşamak için çaba sarfetmekten bahsetmiyorum, bir şekilde yaşam zaten var, yaşamın içinde var olabilmek için extradan bir şey yapmaya gerek yok. Ama sevgimiz için aşk için hep elimizden gelenin bir sonrasını yapmak zorundayız, gelişen yaşam koşulları içerisinde duygular ve aşka olan ihtiyaçlar sürekli olarak değişim göstermekte. Bu değişimlerin içinde bazen elimi gökyüzüne uzatıyorum, bazende dün akşam olduğu gibi karanlık çöküpte mutluluklar ve sevgiler kapalı kapılara çekildiğinde, kendimi en yakın çocuk parkına atıyorum. Bütün çabam sevgime sahip çıkabilmek uğruna sevdiğime kavuşmak, gökyüzünün berraklığı, mevsimsel duyarlılığı beni yukarılara doğru çekiyor. Karanlıklar içerisinde küçük bir çocuk misali salıncaklara biniyorum olan gücümle salınıp elimi ve bedenimi gökyüzüne uçurmaya çalışıyorum. Yaşamaya istekli olmakla, vakit harcamak arasında fark var, biz romantizmin bekçileri, duygusallığın esiri ve kendi duygularını asla reddetmeyen insanlardanız. Duygularımı ve hislerimi açıklarken karmaşık işaretler ve kelimeler kullanmıyorum, yüzeysel güzelliklerden beğeni çıkarmıyorum, bu dünyaya ve insanlarımıza bakışımı içselleştiriyorum, görünüşe aldanmıyorum, o nedenle göremediğim güzelimi seviyorum.