Güneşli bir sabah Topkapı Sarayı'nın avlusunda bulunan Has Oda'nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerledi. Adı Süleyman'dı. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için böyle arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi.

O gün deniz, ağaçlar sanki bir başka güzeldi. Yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Yanlarına yaklaştı, inceledi: ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. "Ağaçları ilaçlatmalı" diye düşündü. Böylece ağaçlar rahat bir nefes alacaklardı. Fakat biraz daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Öyle ya! Karıncalar da can taşıyordu. İşin içinden çıkamayınca hocası Ebussuud'un odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına, aklına takılan soruyu yazdı:

Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=89170

"Meyve ağaçlarını sarınca karınca,
Günah var mı, karıncayı kırınca?"

Bir ara hocasının odasına tekrar uğradı. Yine yerinde yoktu. Ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu fark etti. Eline aldı, okudu. Yüzünde bir tebessüm belirdi.

Hocası Ebussuud efendi sorusunu cevaplamıştı:


"Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca"