Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 1/3 123 SonSon
22 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Çocuğunuzun ruh sağlığı da önemli

    --------------------------------------------------------------------------------

    Anne ve babalar çocuklarının fiziksel güvenliği kadar onların duygusal rahatlığından da sorumlu.


    Uzmanlara göre, sağlıklı bir büyüme sadece fiziksel sağlık olarak algılanmamalı, çeşitli nedenlere bağlı olarak çocukta oluşan en ufak bir ruhsal dengesizlik ileride büyük bir sorun haline gelebilir.


    Çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, bir çocuğu büyütmenin tek bir doğru yolu yok. Ana-babalık tarzları değişir fakat çocuğunuz için yapılması gerekenler aynıdır. Besleyici gıdalar, düzenli sağlık kontrolleri, aşı ve sporun yanısıra ebeveynler çocukları için güvenli bir ev ve çevre sağlamak zorunda. Çocuklardan yapabileceklerinden azının ya da fazlasının beklememesi gerektiğini belirten uzmanlar, ebeveynlere, ruhsal problemi olmadan çocuk yetiştirmek için şu tavsiyelerde bulunuyorlar:


    "- Çocuğunuzu duygularını ifade etmeye teşvik edin ve duygularına saygı gösterin.


    - Çocuğunuza herkesin acı, korku, öfke ve kaygı yaşadığını anlatın. Bu duygularının kaynaklarını öğrenmeye çalışın.


    - Çocuğunuzun öfkesini olumlu bir şekilde, şiddete başvurmadan göstermesine yardım edin. Aranızdaki saygı ve güveni geliştirin.


    - Anlaşamadığınızda bile sesinizi yükseltmeyin.


    - İletişim kanallarını açık tutun ve çocuğunuzu dinleyin.


    - Çocuğunuzun anlayabileceği kelimeler ve örnekler kullanın.


    - Onu soru sormaya teşvik edin.


    - Rahatlık ve güven verin.


    - Dürüst olun.


    - Olumluluklar üzerinde durun.


    - Her konuda konuşmaya istekli olduğunuzu gösterin.


    - Kendi problem çözme ve başetme becerilerinize bakın.


    - Onun için iyi bir örnek olup olmadığınızı kendinize sorun.


    - Eğer çocuğunuzun duygularından ve davranışlarından bunaldıysanız ya da kendi engellenmelerinizi ya da öfkenizi kontrol edemiyorsanız yardım alın.


    - Çocuğunuzun yeteneklerine destek olun, sınırlılıklarını kabul edin.


    - Hedefleri başka birinin beklentilerine göre değil çocuğunuzun yeteneklerine ve ilgilerine göre oluşturun.


    - Çocuğunuzun başarılarını kutlayın.


    - Çocuğunuzun yeteneklerini başka çocuklarınkilerle kıyaslamayın, onu tek başına değerlendirin.


    - Çocuğunuzla birlikte olmak için düzenli olarak zaman ayırın.


    - Çocuğunuzun bağımsızlığını destekleyin ve kendilik değerini artırmasına yardım edin.


    - Yaşamın iniş çıkışlarında çocuğunuzun yanında olun.


    - Çocuğunuzun problemlerin üstesinden gelebileceğine ve yeni yaşantılarla başedebileceğine güvendiğinizi gösterin.


    - Yapıcı, açık ve tutarlı bir disiplin uygulayın ve çocuğunuz için hangi yolun daha etkili olduğunu öğrenin.


    - Olumlu davranışlarını onaylayın.


    - Çocuğunuzun hatalarından ders almasına yardım edin.


    - Ona hiçbir şart koşmadan koşulsuz sevin.


    - Özür dileme, işbirliği, sabır, bağışlama ve başkalarıyla ilgilenmenin önemini öğretin".


    UYARI NİTELİĞİNDE BELİRTİLER


    Çeşitli uyarıların, bir çocuğun ya da ergenin muhtemel ruh sağlığı problemine işaret ediyor olabileceğine dikkat çeken uzmanların üzerinde durdukları belli başlı belirtiler ise şöyle:


    "- Duygularla ilgili güçlükler.


    - Makul bir neden olmadan üzülme ve çaresizlik duyma ve bu duygulardan kurtulamama.


    - Çoğu zaman yoğun öfkeli olma, ağlama ya da aşırı tepkide bulunma.


    - Değersizlik ya da suçluluk duyguları gösterme.


    - Başka çocuklardan daha fazla endişeli ya da kaygılı olma.


    - Bir ölümün ya da kaybın ardından çok uzamış bir yas tutma.


    - Aşırı derecede korkulu olma. Açıklanamayan korkular duyma ya da diğer çocuklardan daha fazla korku duyma.


    - Fiziksel sorunlarla ya da görünümle sürekli ilgilenme.


    - Zihnini kontrol edememekten ya da zihninin başkaları tarafından kontrol edildiğinden korkma.


    - Okul durumunda kötüleşme.


    - Genellikle zevk aldığı şeylere ilgisini kaybetme.


    - Uyuma ve yeme alışkanlıklarında açıklanamayan değişmeler gösterme.


    - Arkadaşlarından ya da ailesinden uzaklaşma ve hep yalnız kalmayı isteme.


    - Çok fazla hayal kurma.


    - Yaşamı başedemeyecek kadar zor bulma ve intihardan söz etme.


    - Açıklanamayan sesler duyma.


    - Kendini verememe, karar vermede zorlanma.


    - Yerinde oturamama, dikkati toplayamama.


    - Zarar görmekten, başkalarını incitmekten, "kötü" bir şey yapmaktan korkma.


    - Gün içinde defalarca yıkanma ve eşyaları temizleme ihtiyacı duyma ya da belirli davranışları tekrarlama.


    - Çok hızlı seyreden düşüncelerden kurtulamama.


    - Tekrarlanan kabuslar görme.


    - Sorun yaratan davranışlar


    - Alkol ya da ilaç kullanma.


    - Çok miktarda yeme ve sonra kusmaya çalışma, müshil ilaçlarını kötüye kullanma ya da kilo almaktan kaçınmak için lavman kullanma.


    - Uygun kiloda olmasına karşın takıntılı bir şekilde spor yapmayı ya da diyet uygulamayı sürdürme.


    - Başkalarına ve eşyalarına sık sık zarar verme ya da yasaları ihlal etme.


    - Yaşamı tehlikeye sokacak hareketlerde bulunma".


    Uzmanlara göre, eğer çocuğunuz bu belirtilerden birini gösteriyorsa ya da belirtiler ciddiyse, hemen bir yardım arayın. Doktorunuzla, okuldaki danışman-rehber öğretmenle ya da çocuğunuzun ruh sağlığı problemi olup olmadığını değerlendirebilecek bir ruh sağlığı uzmanıyla konuşun. Pek çok çocuğun ruh sağlığı problemleri vardır. Bu problemler gerçektir, acı vericidir ve ciddi olabilir. Ruh sağlığı problemleri anlaşılabilir ve tedavi edilebilir.

  2. #2
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    'Hiperaktif' ile 'yaramaz'ı karıştırmayın

    --------------------------------------------------------------------------------

    Okul hayatında başarısız ancak, yaşıtlarına göre aşırı hareketli ve dikkatini bir türlü toplayamayan çocuklarda 'Hiperaktif' sorunu olabileceği bildirildi.
    Uzmanlar, hem evde hem okulda aynı hareketliliği gösteren ve bir türlü dikkatini bir noktaya toplayamayan çocuğu olan anne babalara, "Bu durumu dikkate alın" uyarısı yaptı.




    Son yıllarda sıkça kullanılan, "Dikkat eksikliği Hiperaktivite bozukluğu" sorununun ilk belirtileri, 'aşırı hareketlilik' ve 'dikkati toplayamama' olarak gösteriliyor. Uzmanlar öncelikle bir çocuğun hiperaktif olduğunu söyleyebilmek için onun normal çocuklarla kıyaslanamayacak kadar aşırı derecede atak, hareketli olması gerektiğini belirttiler. Hiperaktif çocukların yüzme bilmeden derin suya atlamak veya yoğun trafikte hızla giden arabaların önüne fırlamak gibi aşırı hareketlerde bulunduklarını anlatan uzmanlar, "Hiperaktif çocuklar dikkatlerini bir konu üzerinde toplayamazlar. Ayrıca sadece evde değil okulda ve günlük yaşamda da aynı şekilde davranışlar gösterirler. Hiperaktivite bozukluğunun üç temel belirtisi vardır. Çocukta bu belirtilerin hepsi bir arada bulunabilir ya da sadece biri ya da ikisi görülebilir" diye konuştular.
    Hiperaktif çocuğun çoğu zaman dikkatini ayrıntılara veremediğini, etkinliklerde hatalar yaptığını ifade eden uzmanlar, "Örneğin, satrançta, sporda dikkatsizce hatalar yapıyorsa bu önemli bir bulgudur. Ancak burada altının çizilmesi gereken nokta sadece okulda, derslerinde değil, kendi sevdiği etkinliklerde de hatalar yapmasıdır" dediler.


    Uzmanlara göre hiperaktif çocuğun belirtileri şöyle:
    "- Düşünmeyi gerektiren aktivitelerden kaçarlar. Örneğin, satranç, bilmece çözme gibi şeylerden uzak durabilir.
    - Gerçek dikkat eksikliği olan çocuklar dışarıdan gelen en ufak bir uyarana derhal tepki gösterirler. Bir zil sesi, bir ışık çocuğun dikkatini hemen dağıtır.
    - Kendisiyle konuşulduğu zaman dinlemiyor gibi gözükür. Çoğu zaman da kendisine söylenenleri yerine getirmez.
    - Çoğu zaman kendi için gerekli olan, defter, kalem ve benzeri eşyalarını kaybeder.
    - Çocuk o kadar ataktır ki daha soru bitmeden hemen cevap verir, herkesin sırasını beklediği yerde sıra beklemez. Bu ilk defa ana okulunda ya da okulda ortaya çıkar.
    - Başkasının sözünü keser, başkasının oyununu bozar.
    - Kıpır kıpırdır yerinde duramaz. hareketlerinde bir aşırılık söz konusudur.
    - Oturması beklenen yerde oturamaz kalkar, sınıfta kendini tutamaz, kalkar dolaşır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2127
    - Etkinliklere katıldığında oyunu bozar, sırasını beklemek istemez, devamlı hareket der.
    - Çok konuşur, söze karışır."

    HİPERAKTİF KÜÇÜK YAŞTA DA ANLAŞILABİLİR
    Genellikle okula başlama çağlarında göze çarpan hiperaktif sorununun dikkatli bir gözlemle 1-1.5 yaşlarında da tanınabileceğini belirten uzmanlar, "Hatta bazılarının anne karnında bile çok hareketli oldukları veya doğumdan hemen sonra anne kucağında ya da yatağında durmadan hareket ettikleri gözlenir. Bu bebekler, huysuz, huzursuz güç bebek olarak tanımlanır. Yaşamın ilk birkaç ayında aşırı hareketlilik, yeme ve uyku bozuklukları görülebilir. Emekleme dönemi veya yürümeye başladıkları zaman çok hareketli ve atak oldukları için birkaç kişinin devamlı bakımı gerektiği söylenir" şeklinde konuştu.




    Hiperaktivite bozukluğunun birinci dereceden akrabalar arasında görülmesinin kalıtsal geçiş şüphesini ortaya çıkardığını vurgulayan uzmanlar şunları kaydetti:
    "Hiperaktivitenin gelişme ihtimalleri arasında gebelik ve doğum komplikasyonları, anne-babada alkolizm, depresyon, annenin sigara içmesi gibi durumların da etkili olduğu düşünülüyor. Çocuk psikiyatristleri aile ve öğretmenlerin yaramazlık ve hiperaktiviteyi birbirine karıştırdığını belirterek, bu konudaki farka dikkat çekiyor. Bazı aileler aslında yaramaz olan çocuklarının hemen hiperaktif olduğu düşüncesine kapılıyorlar. Aynı şekilde öğretmenler de bu kanıya kapılıyor. Oysa ikisi çok farklı. Hiperaktivite tanısının mutlaka bir çocuk psikiyatristi tarafından konulması gerekir. Çünkü tembel, şımarık ve yaramaz çocuklar da bu bozuklukla karıştırılabilir. Bu yüzden tanının iyi konulmuş olması son derece önemli. Eğer çocuk gerçekten hiperaktif ise gençlik yıllarında da yüzde 80 oranında devam eder. Yetişkinlikte ise yüzde 30-60'a kadar devam edebilir. Burada korkulan durum daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkıyor. Çünkü çocuk tedavi edilmezse okulu bitiremiyor, aşırı tezcanlı olduğundan çalışarak bir şeyleri başarmayı beklemiyor, hırsızlık gibi kolay yoldan para kazanma davranışlarına yönelebiliyor. Toplum dışı bazı davranışlar göstererek, etrafına zarar verebiliyor."

  3. #3
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Uzmanlardan Ailelere Uyarı

    --------------------------------------------------------------------------------

    Doğumdan sonra bebeğin topuğundan alınacak iki damla kan fenilketonüri hastalığına yakalanan bebeğin zeka özürlü olmasını önlüyor.

    Uşak İl Sağlık Müdürü Ali Taşçı, doğumdan sonra bebeğin topuğundan alınacak iki damla kanın fenilketonüri hastalığına yakalanan bebeğin zeka özürlü olmasını önlediğini söyledi.

    Fenilketonüri hastalığına yakalanan bebeklerin diğer bebeklerden ayırt edilemediğini ifade eden Uşak Sağlık İl Müdürü Dr. Ali Taşçı, erken tanı konması halinde hastalığın tedavi edilebileceğini söyledi. Doğumdan sonra ilk 24 saat içerisinde anne sütü aldıktan sonra bebeğin topuğundan alınacak iki damla kanın bebeğin zeka özürlü olmasını önleyeceğini belirten Dr. Taşçı, "Çocuklarımızı tehdit eden önemli hastalıklardan birisi de kalıtsal metabolizmaya bağlı bir hastalık olan fenilketonüridir. Bu hastalıkla doğan çocuklar, proteinli gıdalarda bulunan fenilalanin isimli aminoasiti vücutta kullanamaz. Bunun sonucunda kanda ve diğer vücut sıvılarında artan fenilalanin ve onun artıkları çocuğun gelişmekte olan beynini harap eder. Tedavi edilmediği takdirde hastalık ağır zeka geriliğine neden olur" dedi.

    Fenilketonüri hastalığının bebeğin beyni etkilenmeden, erken tanınmasının önemli olduğunu vurgulayan Dr. Taşçı, "Bu amaçla geliştirilmiş her yeni doğan çocuğa uygulanabilen bir tarama testi vardır. Doğumdan sonra ilk 24 saat içerisinde özel bir filtre kağıdına alınan 2 damla kan teşhis için yeterlidir. Hastalık erken teşhis edildiğinde uygun diyet tedavisiyle zeka geriliği önlenebildiği için gelişmiş ülkelerde tüm yeni doğanların fenilketonüri yönünden taranması zorunluluğu var. Tedavide genel ilke gıdalarla alınan fenilalanin miktarını azaltarak, kanda fenilalanin düzeyini normal sınırlar içinde tutmaktır. Diyet tedavisinde fenilalanini çok azaltılmış ya da fenilalanin içermeyen özel ve ilaç niteliğinde mamaların ve tıbbi ürünlerin kullanılması gereklidir. Fenilketonüri yeni doğan taramasıyla saptanıp ilk 3 ayda tedaviye başlanmazsa, zihinsel özür gelişmesi kaçınılmazdır" diye konuştu. İHA

  4. #4
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Hiperaktif çocuklara balık yağı


    Omega-3 yağ asidi, dikkat eksikliği için de öneriliyor
    Hiperaktif çocuklarda, Omega-3 yağ asidi içerikli şuruplar, rahatsızlığın giderilmesinde yarar sağlıyor.

    Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Hasan Koç, ''özellikle hiperaktivite gözlenen çocuklarda, Omega-3 yağ asidi içerikli şuruplar, rahatsızlığın giderilmesinde büyük yarar sağlıyor. Bunu hastalarımızda net bir şekilde gözlemliyoruz" dedi.

    Hamilelik sırasında dengeli beslenmeyen annelerin çocuklarında vitamin ve mineral eksikliğine bağlı olarak bazı rahatsızlıklar görüldüğünü de söyleyen Koç, ''hamilelik ya da bebeklik döneminde, beyinsel gelişim için gerekli vitamin ve mineralleri alamayan çocuklar için, Omega-3 yağ asidi takviyesi önerilmekte'' dedi.

    "Yararlı olduğu bir başka rahatsızlık ise dikkat eksikliği"

    Omega-3'ün balık yağında bulunduğunu belirten Koç, "bu vitamin grubunun yararlı olduğu bir başka rahatsızlık ise ilköğretim çağındaki çocuklarda sıkça görülen dikkat eksikliği" dedi.

    Şurupların düzenli kullanımının dikkat toplama güçlüğünü azalttığını da söyleyen Koç, "bu şuruplardan, 1-6 aylık bebeklere günde bir çay kaşığı, 7-12 aylık bebeklere bir tatlı kaşığı, bir yaş üzeri çocuklara ise bir yemek kaşığı içirilebilir. Söz konusu ilaçların, hekim gözetiminde kullanılmasında yarar var'' diye konuştu.

    "Avrupa'daki araştırmalar gelişmeyi ortaya koyuyor"

    Türkiye'de Omega-3 yağ asidi kullanımıyla ilgili bilimsel bir araştırmanın yapılmadığını da vurgulayan Koç, "Avrupa'da yapılan araştırmalar, vitamin-mineral eksikliği tespit edilen çocukların, Omega-3 yağ asidi verilmesiyle beyinsel gelişme gösterdiğini ortaya koyuyor" dedi.

    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2164
    Koç, vitamin bileşeninin, tüm yaş grupları tarafından da kullanılabileceğini söyledi.

  5. #5
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Anne sütüne eş değer besin yok

    --------------------------------------------------------------------------------

    Uzman Dr. Zafer Tunataş, bebeklerin 2 yaşına kadar emzirilmesini isteyerek, dünyada anne sütüne eş değer bir besin olmadığını söyledi.
    Çanakkale'de "Anne Sütünün Teşviki ve Bebek Dostu Sağlık Kuruluşları" projesi çerçevesinde düzenlenen panelde konuşan Dr. Zafer Tunataş, "Anne sütü besleyici, kolay sindirilebilen, enfeksiyonlara karşı vücudu koruyan tabii bir besindir. Bebeği solunum yolları ve mide bağırsak enfeksiyonlarına karşı korur. Anne sütünün aile ekonomisine de katkısı söz konusu" dedi.


    İnek ve keçi sütüne göre anne sütünün çok daha faydalı olduğunu anlatan Tunataş, anne sütünde A ve C vitaminlerinin ağırlıkta olduğunu, bu vitaminlerinse savunmasız olan bebeği enfeksiyonlara karşı koruduğunu belirtti. Anne sütünün rastgele bir sıvı olmadığını hatırlatan Tunataş, "Bugün hiçbir mamanın içinde canlı madde yoktur. Sadece anne sütünde canlı doku vardır. Günümüzde anne sütüne eş değer bir besin halen yapılamadı. Anne doğum yaptıktan sonra hemen bebeğini emzirmeli. 6 aya kadar hiçbir ek besin vermeden bebeğini emzirmesi gereken anne, 2 yaşına kadar da bebeğini emzirmeye devam etmeli" diye konuştu.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2200


    Sağlık İl Müdürü İlhan Güney da, Çanakkale'yi bebek dostu il haline getirmek için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini belirtirken, eczacılardan mama reklamlarıyla ilgili afişleri vitrinlerine asmaması istedi. Güney, bebekler için en önemli besinin anne sütü olduğunu ifade etti.


    Ana Çocuk Sağlığı Aile Planlaması Şube Müdürü Uzman Dr. Işıl Onat ise kadınların yüzde 99'unun ikiz bebeğe yetecek miktarda anne sütüne sahip olduğunu dile getirerek, şunları söyledi: "Anneler bazen sütünün yetersiz olduğunu sanıyor. Bu yanlıştır. Her annenin sütü bebeğine yetecek kadardır. Anneler bebeklerin doğumundan itibaren 2 yaşına kadar çocuklarını emzirmeliler".


    Panelde, ayrıca Uzman Dr. Savaş Çetinay yetersiz süt ve ağlama, Uzman Dr. Turan Erginbaş da sağlık uygulamaları ve özgüven konularında birer konuşma yaptı.

  6. #6
    ReLaKsT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Uzaklardan
    Yaş
    37
    Mesajlar
    424
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart --->: :::::::...Sağlık makaleleri...:::::::

    Bebeklerin İzlenmesi

    --------------------------------------------------------------------------------

    Sağlam çocukların izlenmesi
    Hiç bir yakınması olmasa bile her çocuk, doğumdan başlayarak belirli aralıklarla birinci basamak sağlık ekibi tarafından izlenmelidir.

    izlemenin üç amacı vardır
    Birincisi, çocukları hastalık ve sakatlık/ardan korumaktır. Aşılama veanne -babanın bebek bakımı, beslenmesi ve gelişimi konusunda eğitimleri, bu amaçla yapılmaktadır.
    ikincisi, çocuğun farkedilmeyen bir hastalığı varsa erken tanı koymaktır.
    Üçüncüsü, belirli bir sorun geliştirme riski olan bebeklerde sorunun gelişmesini önlemektir.

    izleme sıklığı ne olmalı?
    Birinci basamak sağlık ekibi, çocukları küçük yaşlarda dah sık, büyüdükçe daha seyrek izlemelidir. Doğuştan hiçbir sağlık sorunu olmayan, iyi beslenip büyüyebilen, gelişebilen,
    anne ve babanın bilinçli ve ilgili olduğu durumlarda, bebeği aşı programına uygun olarak ve ailenin soruları olduğunda izlemek yeterli olabilir.

    Küçük bebekler
    Küçük yaşlarda bebekler daha hızlı büyür ve gelişir. Kilo ve boylarında, becerilerinde küçük yaşlarda daha hızlı değişiklikler olur. Küçük bir bebeğin ailesinin bakım, beslenme ve bebeğin gelişimi ile ilgili deneyimi henüz azdır. Bu nedenlerle desteğe ve doğru, yerinde önerilere daha çok gereksinim duyarlar.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2207

    Sorunu olan bebekler
    Büyüme gelişme ya da sağlık sorunu olan bebekler (prematüre, Düşük doğum ağırlığı, doğuştan sakatlıklar..) de daha sık izlenmelidir.

    Bu bebeklerin durumları kısa sürede olumsuz yönde değişebilir.
    Bu bebekler birinci basamak sağlık ekibi tarafından sık görülürlerse oluşabilecek sorunların önüne geçilebilir ya da olumsuz belirtiler erken fark edilip düzeltilebilir.

    Ailenin özellikleri
    Yoksul, kalabalık, eğitimsiz ailelerin çocukları da sık izlenmelidir.
    Bu ailelerin çocuklarında hastalıklar daha sık görülür.
    Bebekler iyi beslenemez, gelişimleri geri kalabilir, aşıları zamanında yaptırılamayabilir.

    Bebeği nerede izlemeli?
    Sağlam bir bebek iki yerde izlenebilir. Ev ziyareti ile kendi evinde, Sağlık evi, sağlık ocağı, AÇSAP merkezinde. Eğer aile düzenli aralıklarla bebeği izlemeye getirmeyecekse, ev ziyareti ile bebeğe ulaşmak ve onu evinde izlemek gerekir.

    Özellikle prematürelik, doğumsal bir sakatlık gibi hastalık ya da sakatlığı olan ya da yoksulluk, geçimsizlik, cahillik gibi sorunları olan ailelerde ev ziyareti yapmak daha iyi olur.
    çocuğun yaşadığı koşullar ve ona ayrılabilen olanaklar ev ziyaretiyle daha iyi değerlendirilebilir. Böylece ailenin ev ziyareti yapan kişiye güven duyması sağlanır.

    Bu durumda yolda zaman geçirileceği, evde izleme dışında da zaman harcanabileceği için 1 günde daha az sayıda çocuk ziyaret edilebilecektir. Ev ziyaretlerinde izlenen çocuk sayısını artırabilmek için, komşu ailelerin çocuklarını tanıdık bir evde toplamak nicelik olarak bir yarar sağlayabilirse de, anne babayla yüz yüze eğitimi güçleştirir, dikkati dağıtır, çok sayıda çocuğun gürültüsü, ağlaması birbirine karışır ve aileler özel soruları kalabalık içinde sormazlar.

    Gözlem yapma olanağı sağlanamaz. Bu da izlemin niteliğini düşürebilir.
    En iyisi, her çocuğun bir kez doğduğunda ve daha sonra yaşına, ailesinin özelliklerine ve sağlık durumuna göre belirli aralıklarla evinde ziyaret edilmesidir.

    Ailesinin durumu özellikle kötü olmayan, büyüme ve gelişmesi sorunsuz, sağlıklı bebekler daha çok sağlık ocağında izlenebilir. Aileleri bebeklerini sağlık evi-ocağına düzenli olarak getiriyorlarsa, birinci basamak sağlık ekibi yolda zaman harcamayacağı için, bir günde daha çok (10-15) bebek izleyebilir.

    Sağlık ocağının çocuk izleme odası uygun biçimde hazırlanmış olacağından (bebek terazisi, muayene masası..), daha nitelikli bir muayene yapılabilir. Gerektiğinde hekime danışılabilir.

    Çocuk izlemenin temel kuralları
    Her izlemenin 6 temel aşaması vardır.
    İlişki Kurma
    Öykü Alma
    Muayene
    Gerekirse laboratuar testleri yapma
    Değerlendirme
    Aileye önerilerde bulunma

    Her izlemde laboratuar testi gerekli olmayabilir, ancak gerekli durumlarda asla unutulmamalıdır.

  7. #7
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart Anaokuluna başlama yaşı ne olmalıdır ?

    Çocuklar sosyal bir ortama uyum sağlayabilecek psikolojik olgunluğu ortalama 3 yaşını doldurduklarında kazanmaktadırlar. Bu nedenle de bu yaştan itibaren bir sosyal kuruma devam etmeleri uygun olmaktadır.

    Daha öncesinde tek bir kişinin sürekli ilgisine ihtiyaç duyarlar ve bu ilgiyi paylaşabilecek olgunluğa erişmemişlerdir. Bu nedenle 3 yaş öncesi yuvaya gönderilen çocuklarda sıklıkla yuvaya uyum problemleri yaşanmaktadır.
    Anaokulu ne gibi özelliklere sahip olmalıdır? Aileler çocukları için anaokulu seçerken nelere dikkat etmelidir?
    3 - 6 yaş dönemi çocukların zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimleri için en önemli dönemdir. Çocuklar öncelikle gelişimlerinin bir özelliği olarak sosyalleşmek, başka çocuklarla bir arada olmak ihtiyacındadırlar. Yuvalar çocukların paylaşma, bir arada olma, birlikte hareket edebilme ve oyun oynama ihtiyacını karşılarlar. Becerileri ve zihinsel kapasiteleri birbirine denk olan yaşıtlarıyla bir arada olmak çocukların yaşayarak öğrenmelerini sağlar ve sosyal paylaşımın öğrenilmesinde etkilidir. Bu nedenle de anaokulu ve yuvaların çocukların bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal gelişimlerini ve dil gelişimlerini destekleyici bir program uygulamaları ve bu programı uygun koşullarda sunmaları gerekmektedir. Çocukların tüm gelişim alanlarını destekleyen bir program hazırlanmalı ve bu program çocukların keyifle ve ilgilerini çekebilecek şekilde takip etmelerini sağlayacak bir içerikte hazırlanmalıdır. Çocukların var olan ilgi ve yeteneklerini geliştirmeye yönelik değişik aktivitelerin sunulması önemlidir. Çocuklar hem eğlenmeli, hem öğrenmeli hem de yeni ilgi alanları bulmalıdırlar. Öğrenirken eğitim hayatlarının temeli olan birlikte hareket edebilme, grupla birlikte karar alabilme, sıra bekleme, kendini grup içinde ifade edebilme, ihtiyaçlarını ifade etme, belirlenen kuralları öğrenme ve bu kurallara-sınırlara uyma gibi becerileri kazanmaları da önemlidir. Çocukların yaşlarına uygun olarak gerekli kavramları (renk, şekil, sayı vb), el becerilerini, sosyal becerileri öğrenmeleri evden çok yuva ortamında mümkün olmaktadır. Yuvada tüm bu bilgi ve becerilerin belli bir sıra ile öğretilmesi söz konusudur. Programın uygulanması aşamasında yuva personelinin deneyim ve eğitimleri de çok önemli olmaktadır. Anaokulunda daimi bir pedagog veya çocuk gelişimi konusunda deneyimli bir psikoloğun bulunması yuva seçiminde birinci koşul olmalıdır. Çocukların becerilerinin ve gelişimlerinin takibini yapabilmek ve olası bir aksaklıkta aileyi uyarabilmek çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü olası bazı problemler erken yaşta keşfedildiklerinde hızlıca çözümlenebilmekte aksi halde uzun yıllar süren, eğitim hayatını ve çocuğun sosyal hayatını etkileyen başka zorluklara dönüşebilmektedirler. Ayrıca her çocuk zaman zaman bazı sıkıntılar yaşayabilmekte bu sıkıntılar değişik şekillerde ifade edilmektedirler. Çocuklardaki bu belirtileri ve değişiklikleri dikkatle gözlemlemek ve başka bir problemin işareti olduğunu keşfedebilmek uzmanlık ve deneyim gerektirmektedir. Ayrıca ailelerin çocukların eğitimi ve gelişimi konusunda ve uygun disiplin yöntemleri konusunda yönlendirilmeleri ve desteklenmeleri önemlidir. Bu nedenle de yuva personelinin pedagoji eğitimli olması büyük önem taşımaktadır. Temizlik ve fiziksel ortam zaten anne-babaların dikkat ettikleri ve fark etmekte zorlanmadıkları özelliklerdir. Burada da dikkat edilmesi gereken şey fizik ortamın nasıl düzenlendiğidir. Örneğin çocuklar hangi aktivite sırasında nerede bulunuyorlar? Bu ortamlar o aktivitenin rahatça gerçekleşmesi için uygun ortamları mı? (örneğin boya yapılan yerde zeminin halı olması hem çocukların rahatı hem de hijyen açısından uygun olmayabilir) Merdivenler ne kadar korunaklı? Bahçe ve bahçedeki oyun malzemeleri tüm çocukların kullanımına açık mı ve çocuk sayısına oranlandığında yeterli mi? Oyuncak çeşitliliği var mı? Hangi malzemeler kullanılıyor? Boyalar vs çocukların ağzına almaları durumunda zararlı olabilecek nitelikte mi? Oyuncaklar ve diğer eğitim malzemeleri gerçekten kullanılıyorlar mı? Serbest oyun zamanlarında ve bahçe saatinde çocuklarla ilgilenen personel sayısı da önemlidir. Çünkü çocuklar açık alanda daha hareketli olmakta ve zarar görme olasılıkları artmaktadır. Bu nedenle bahçe saatlerinde ve hareketli oyunlar sırasında normalde var olan öğretmen ve eğitimci sayısının takviye edilmesi önemli olmaktadır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=8255

    Çok önemli bir konu da sınıf mevcududur. Okul öncesi sınıflar 3 yaşta 10-12 civarı olmalıdır. Daha fazla sayıda çocuk için tek öğretmen yeterli olmamaktadır. 4 ve 5 yaş grubunda bu sayının biraz daha üzerine çıkılabilir. Ancak ilkokul sınıfları gibi kalabalık ortamlarda çocukların bir arada düzen içinde bulunmalarını sağlamak güç olacağından ister istemez daha sıkı bir disiplin uygulanmaya çalışılacak bu da çocukların ihtiyaç duydukları rahatlık ve ilgi ihtiyaçları ile ters düşecektir.


    Anaokulu çocuğa neler öğretir? İlerideki akademik ve sosyal yaşamına ne tür katkıları olur?
    Anaokulu çocuğun yaşamındaki ilk gerçek sosyal deneyimdir. Çocuğun merkez olduğu ve tüm ilginin üzerinde olduğu bir ortamdan uzaklaşıp ilgiyi, sevgiyi paylaştığı, bir düzen içinde grup halinde hareket ettiği, beklemeyi, sabretmeyi öğrendiği, tüm ihtiyaçlarını karşılaması için desteklendiği ilk ortamdır. Çocuk yuvaya giderek öncelikle düzen öğrenir. Her gün aynı saatte kalkıp, aynı düzen içinde okuluna gitmektedir. Bu ev yaşamında da düzen sağlar. Belirli bir saatte yatmayı, düzenli olarak kahvaltı etmeyi öğrenir. Düzenli ve sürekli arkadaşlıkları olur. Arkadaşlarını aramaya, onlar tarafından aranmaya başlar. Arkadaşlık ve arkadaşlarıyla paylaştıkları önemli olmaya başlamıştır. Anne-babası dışında öğretmeni ve okuldaki arkadaşları hayatında önemli olmaya başlarlar. Başka insanlarla ilişki kurmayı ve sürdürmeyi öğrenir. Evde ortaya çıkan sorunlarda sorun çözmek zorunda kalmayabilir ancak yuvada örneğin oyuncağını paylaşması gerektiğinde uygun yöntemle yaklaşamazsa hayal kırıklığı yaşayabilir ve bu yolla zaman içinde problem çözmeyi öğrenir. Kabul görmek, kabul etmek gibi sosyal kavramlar gelişmeye ve önem kazanmaya başlar. Yaşayarak, deneyerek öğrenme fırsatı elde eder. Her tür bilgi grupla etkileşim halinde öğretilmektedir ve mümkün olduğunca çocukların bir çok duyusuna hitap edebilecek bir öğretim planı uygulanır. Bu nedenle çocuğa evde öğretilen sistemsiz ve düz bir bilgiye oranla çok daha kalıcı ve muhakemeye olanak veren zengin bir öğrenme ortamı sağlanmaktadır. Bu tarz öğrenme çocukta sürekli bir öğrenme isteği ve ihtiyacı yaratmaktadır.

    Tüm bu bilgi ve deneyimin 6 yaşından önce kazanılmasının asıl önemi çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimi için bu yılların çok önemli yıllar oluşudur. Bu dönemde edinilen bilgiler hem çok kolay öğrenilmekte hem kalıcı olmakta ve öğrenme alışkanlığı geliştirmek açısından önem taşımaktadır. Anaokuluna giden çocukların gitmeyenlere oranlar ilkokulda çok daha uyumlu ve başarılı oldukları bilinmektedir. Ayrıca sosyal uyum ve arkadaşlık geliştirme becerileri açısından okul oncesi eğitim almış olan çocuklar çok daha şanslı olmaktadırlar. Okul öncesi eğitimin başka bir önemi de çocukların gelişimlerinin takip edilmesidir. Çünkü anne-babalar çocuklarının gelişim alanlarını dikkatle takip edebilecek bilgi ve beceriye sahip olmayabilirler. Ayrıca her çocuk gelişiminin bazı alanlarında sorunlar yaşayabilir, ileriki yaşlarda yaşaması olası bazı problemlere ait ipuçları verebilir. Bu belirtileri fark etmenin ve en uygun müdahalenin ne olduğuna karar vermenin en iyi yolu çocuğun anaokulu gibi yapılandırılmış bir ortamda düzenli şekilde takip edilmesidir.

    Anaokuluna başlayan çocuklara aileler nasıl davranmalıdır?
    Anaokuluna başlama hem aile için hem de çocuk için çok önemli bir ilk adımdır. Aileler bir çok kaygı yaşamaktırlar. Özellikle de anneye fazla bağımlı olan ve evde kural öğretilmemiş, sorumluluk verilmemiş olan çocuklar için anne-babalar daha fazla kaygı duymaktadırlar. Çünkü genellikle bu çocuklar daha fazla uyum problemi yaşamaktadırlar. Çocuklar becerileri gelişmeye başladığı dönemden itibaren kendi ihtiyaçlarını karşılamaları için teşvik edilmelidirler. Ayrıca, yemek, uyku, temizlik vb gibi konularda kurallar öğretilmelidir. Çocuk 2 yaşından itibaren yavaş yavaş nerede nasıl davranması gerektiği konusunda bilgilendirilmelidir. İstenen davranışlarla istenmeyen davranışların farkını öğrenmeye başlamalıdır. Burada tutarlılık önemlidir. İstenen davranışı karşısında her zaman olumlu bir ilgi alması çocuğu bu şekilde davranmaya isteklendirecektir. İsteklerinin makul ölçülerde karşılanması, bazı isteklerinin karşılanamayacağını bilmesi gerekmektedir. Aksi halde anne-babanın her talebi karşılayan tavrını çocuk girdiği her ortamda bekleyecek ve sonunda hayal kırıklığına uğrayarak yuvaya gitmek istemeyecektir.

    Öncesinde kural ve sınır öğretilen, sabretmeyi ve beklemeyi öğrenen ve anne ile bağımlılık ilişkisi yerine bağımsızlık özelliğini kazanan bir çocuk yuvaya başlamak konusunda pek bir sorun yaşamayacaktır.

    Anne-babanın çocuğun gideceği yuvayı çocuk olmadan seçmeleri ve karar verdikten sonra çocuğu götürmeleri uygundur. Çünkü seçme kararı çocuğa verildiğinde bizim için önemli olmayan kriterler çocuklar için önemli olabilir ve belki de pek uygun olmayan bir yuvayı çocuğumuz istediği için seçmek zorunluluğu oluşabilir. Biz de bunun etkisinde kalabiliriz.
    Çocuk için uygun yuvaya karar verdiğimizde çocuğa bundan sonra oyun oynayabileceği, arkadaş edineceği ve yeni bilgiler edineceği bir okula gideceği söylenmelidir ve bir gün sadece ziyarete gidilmelidir. Ziyaret saatinin çocukların eğlenceli bir aktivite saati olması yararlı olabilir. Tüm yuvayı gezdikten ve kendi öğretmenini tanıştırdıktan sonra yuva yetkilisi çocuğa yuva hakkında bilgiler verebilir. İlk gün fazla kalınmadan dönülmelidir. Özellikle 3 yaşındaki çocuklar için çocuk istekli de ilk hafta günde 1-2 saatten fazla yuvada kalmaması uygun olmaktadır. İkinci hafta 3-4 saate çıkarılabilir. Mümkün ise dönem boyunca, değilse hiç değilse 2 ay boyunca çocuğun yarım gün yuvaya devamı daha uygun olmaktadır. Çünkü 3 yaş grubu çocuklar için tüm gün program psikolojik olgunlaşmalarının yetersizliği nedeniyle fazla yoğun gelebilmektedir.

    Yeni başladığı dönemde çocuğa fazla soru sormak, yuvayı fazla övmek, ne yediğiyle fazla ilgilenmek, sık sık yuvaya gidip bakmak çocuğun uyumunu bozabilmektedir. Çocukla ilgili bilgileri çocuğunuz yanınızda değilken yuva yetkilisinden almalısınız. Çocuğu sorularla bunaltmak yerine kendi anlattığı bir şey olursa onu dinleyip, ne kadar takdir ettiğinizi ve okula başladığı için onunla ne kadar gurur duyduğunuzu belirtebilirsiniz.
    Her şey yolunda gidiyor görünürken bile bir gün birden bire çocuğunuz yuvaya artık gitmek istemediğin belirtebilir. Paniğe kapılmadan sıkıntısının ne olduğun anlamaya çalışmalısınız. Çünkü çocukların yuvaya gitmek istememeleri genellikle yuva ile ilgili bir sorun olmamaktadır. Bazen yeni bir kardeşin geliyor olması, bazen anne ile ilgili sıkıntılar, bazen evde olan bir huzursuzluk gibi bir çok neden çocuğun yuvaya gitmek istemediğin belirtmesine neden olabilmektedir. Bu durumda yuvadaki uzmanlarla görüşüp onlardan yardım almalısınız.

    Anaokuluna gitmekten korkma, ağlama, hatta sabahları mide bulantısı hissetme gibi davranışlar normal mi? Anne-babalar bu gibi davranışlar karşısından nasıl bir tutum içine girmeliler?
    3 yaşını doldurmuş bir çocuğun yuvaya gidebilmek için gerekli psikolojik olgunluğa sahip olması beklenmektedir. Ancak bazı çocuklar annelerinde ayrışmakta güçlükler yaşayabilmekte ve bu nedenle de yuvaya gitmeye aşırı direnç gösterebilmektedirler. Hatta bu direç aşırı ağlama, kusma gibi uç sonuçlara neden olabilmektedir. Tepkilerin bu derece aşırı olması çocuğun başka ciddi sıkıntılar yaşadığının bir göstergesidir ve ancak profesyonel bir bir yardım alınması koşuluyla bu problemin üstesinden gelinebilir. Bu durumda yuvadaki uzmanlar ile klinik ortamda çalışan uzmanın işbirliği ile bu problem çözülebilmektedir. Ailenin bu konuda eğitilmesi ve çocuğun psikolojik olgunlaşmasının desteklenerek aile ile işbirliğinin sağlanması gerekmektedir. Bazen anne-babalar çareyi çocuğu okuldan almakta ve yuvaya verme kararını ileri bir zamana ertelemektedirler. Böyle bir erteleme genellikle çözüm olmamaktadır ve bu çocuklar ilkokula başladıklarında da benzer belirtiler göstermektedirler. Problem ne kadar erken çözülürse o kadar kolay olmakta ve çocuk bu durumun olumsuz etkilerine daha az maruz kalmaktadır.

    Okulöncesi eğitimde anaokulundaki eğitmenler ne gibi vasıflara sahip olmalıdır?
    Anaokulunda çalışan öğretmen, yönetici ve çocuklarla teması olan her türlü personelin pedagojik bir eğitimden geçmiş olması önemlidir. Çünkü çocuklar için yuva içinde gördüğü ve temas ettiği herkes ve her şey okulu temsil etmektedir. Benzer bir dilin kullanılması, ses tonunun çocukları rahatsız edecek şekilde kullanılmaması, güler yüzlü olunması, mümkün olduğunca bakımlı ve temiz bir görünümde olunması çocuklar için önem taşımaktadır. Özellikle öğretmenlerin çocukların duygularını anlamak konusunda yetenekli olmaları, empatik olmaları, problem çözme yeteneğine sahip olmaları, oyuna, dramatizasyona yatkın olmaları, kendi duygularını iyi ifade edebilmeleri, düzgün bir diksiyona sahip olmaları önemlidir. Ayrıca sürekli çocuklarla bir arada olmak en az çocuklar kadar oyunu ve oyuncağı sevmeyi gerektirir. Sadece psikoloji veya pedagoji eğitimi almış olmak anaokulu öğretmeni olmak için yeterli olmamaktadır. Anaokulu öğretmeni olacak kişinin, kişiliğinin de çocuklar gibi çoşkulu ve eğlenceli olması gerekmektedir.

    Her çocuk mutlaka anaokuluna gitmeli midir? Eğer gidemiyorsa anne-baba neler yapmalıdır?
    3 yaşından itibaren her çocuğun anaokuluna gitmesi önerilmektedir. Ülkemizde bir çok devlet okulunun anasınıfı mevcuttur ve her geçen gün de yaygınlaşmaktadır. Ancak çevresinde anaokulu bulunmayan ailelerin okul öncesi döneme ait çocuk yayınlarını takip etmelerinde yarar vardır. Anaokulları için üretilen ünite dergileri veya kavram öğreten ve bir çok beceriyi geliştiren bir çok yayın mevcuttur. Bunları takip edip günlük bir program dahilinde çocukların masa başında çalışmaya alıştırılmaları, el becerilerinin geliştirilmesi ve mümkün olduğunca yaşıtlarıyla bir arada oyun oynama olanağı sağlanması gerekmektedir. Ayrıca çocuk eğitimi ve gelişimi konusunda anne-babalar için hazırlanmış yayınların okunması, anne-babalara çocuğun eğitimi sırasında ortaya çıkabilecek olası problemlerle baş etme becerisi kazandıracaktır. Okumak, öğrenmek, çalışmak konusunda anne-babanın çocuğa örnek olması ve çocukta öğrenme isteği uyandırması önemlidir. Ülkemizde bir çok çocuk eline kalemi ilkokula başladığı gün almaktadır. Çocukların öğrenebilmeleri ve beceri geliştirebilmeleri için onlara fırsat verilmesi, teşvik edilmesi ve örnek olunmasının önemi unutulmamalıdır. Çocukların çok küçük yaşlarından itibaren onların becerilerini geliştirecek oyun malzemelerinin alınması-sağlanması önemlidir. Anne-babaların çocukların gelişim dönemlerindeki zihinsel ihtiyaçları konusunda bilgilenmeleri ve bu konuda bol bol okumaları gerekmektedir. Ancak bu yolla çocukları için en uygun oyun malzemesini bulabilirler ve onları kendi ilgileri ve becerileri doğrultusunda eğitebilirler.
    Hazırlayan : Belgin Temur (Uzman Pedagog)

  8. #8
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart Oyunun Ebeveyn - çocuk Ilişkisindeki önemi

    OYUNUN EBEVEYN - ÇOCUK İLİŞKİSİNDEKİ ÖNEMİ
    " ÖZEL OYUN ZAMANI "

    Bir çoğumuz çocuklarımızla oyun oynarken hem onlarla güzel vakit geçirmek hem de onlara bir şeyler öğretmek amacı güderiz. Özellikle çocuklarıyla paylaşacak vakti kısıtlı olanlarımız, gün içinde onlara vermek isteyip de veremediğimiz "her şeyi" birlikte oynadığımız oyuna sığdırmaya çalışırız. Örneğin, bir çoğumuz bizimle lego yapmak isteyen oğlumuza "uçak öyle değil böyle yapılır" ya da evcilik oynamak isteyen kızımıza "dikkat et, yemeği dökme" gibi müdahaleler yaparız.

    Bazen farkında olmadan bu müdahaleler öyle çok olmaya başlar ki, hem çocuğun yaratıcılığını ve girişimciliğini engellemeye hem de ebeveynin onunla olan ilişkisini germeye başlayabilir. Çocuk ebeveyni daha çok öğretici konumda görebilir. Bu da çocuğun ya onunla güç mücadelesine girmesine ya da tamamen pasif bir konuma geçerek boyun eğmesine yol açabilir. Biz her ikisini de istemeyiz.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=8258

    Çocuğun hem kendisine güvenli hem de sınırlarını bilerek davranması için anne-babanın onunla geçirdiği olumlu bir zamanın olması, yaptıklarının ve söylediklerinin duyulduğunu ve önemsendiğini hissetmesi ve yaptığı olumlu davranışların ödüllendirilmesi gerekmektedir. Çocuk negatif bir davranış gösterdiğinde (zarar verme dışında) ise anne ve babanın bu davranışı görmezden gelmeleri gerekmektedir.

    Anne-babanın çocuğuyla ilişkisinin önemli bir kısmı oyun aracılığı ile gerçekleşmektedir. Bu yüzden çocuğuyla ilişkisini daha olumlu bir hale getirmek isteyen anne-baba ilk önce çocuğuyla oynadığı oyunu olumlu bir hale getirmelidir.
    Başlangıç olarak günün belirli bir saatinde oynanan oyunda uygulanacak yöntemler zamanla anne ve babanın günlük davranışlarına yansıyacak, çocuklarıyla daha verimli ilişki kurmalarına yardım edecektir.

    "Özel zaman" olarak da adlandırabileceğimiz bu oyun süresinde anne ya da babanın çocuklarıyla oynarken bazı noktalara dikkat etmeleri önerilmektedir.
    Bu, aslında "kuralsız" olan oyunun kuralları şunlardır :

    1- Gün içerisinde hiçbir şekilde bölünmeyecek (yemek hazırlama ya da telefon görüşmeleri ile) 10-15 dakikalık bir süre ayarlayın. Bu zamanın her gün aynı saatlere denk gelmesine çalışın.

    2- Çocuğunuzun oyunu seçmesine izin verin. Kutu oyunları gibi net kuralları olan oyunları teşvik etmeyin. Çocuğunuza bu zamanın onunla özel zamanınız olduğunu ve bu zamanı onunla oynayarak geçireceğinizi söyleyin.
    3- Çocuğunuzu takip edin. Onun ne yaptığını dikkatli ve ilgili bir şekilde gözlemleyin.
    4- Çocuğunuzun yaptıklarını gördüğünüzü ve bunlarla ilgilendiğinizi ona belirtin:
    "Arabanı çok dikkatli kullanıyorsun" , "Bu senin hoşuna gitti", gibi

    5- Çocuğunuzun söylediklerini duyduğunuzu ve bunlarla ilgilendiğinizi ona belirtin:
    Çocuk: "Daha oynamak istiyorum" dediğinde
    Siz: "Özel zamanımız hoşuna gitti." diyebilirsiniz.

    6- Onun yaptıklarından ya da söylediklerinden hoşunuza gidenleri sözel olarak ödüllendirin.
    "Yaptığın sarı ev çok hoşuma gitti" , "Arabalarını ne kadar dikkatli yerleştiriyorsun." ,
    "Çok çaba gösterdin." ya da sadece "Aferin!" diyerek ödüllendirebilirsiniz.

    7- İstemediğiniz bir davranış gösterdiğinde bu davranışı sadece görmezden gelin.
    (3, 4, 5 ve 6. Maddeleri yapmayı kesin.) Yıkıcı bir davranışta bulunursa oyunu bırakın.

    8- Çocuğunuza soru sormayın
    "Ne yapıyorsun?" , "Neden bunu çizdin?" gibi.

    9- Öğretmeyin, yalnızca çocuğunuzun sizi yönlendirmesine izin verin.
    10- O istediği takdirde onun oyununa katılın ancak oyunu asla yapılandırmayın.
    Hazırlayan : Yudum Akyıl
    Klinik Psikolog



  9. #9
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart çocuğun Gelişim Sürecinde Ayrilma Kaygisi

    ÇOCUĞUN GELİŞİM SÜRECİNDE AYRILMA KAYGISI:
    AYRILIĞA HAZIRLAMA


    18 aylık Ali, annesinin kucağında oturmuş, ilk defa bulunduğu bu ortamda kaygılı gözlerle etrafı izliyordu. Annesi yeni bir ortama girdiklerinde uzunca bir süre yanından ayrılmadığını söylemekteydi. Evde devamlı olarak yanında olmak istediğinden, kendi başına oyalanmadığından yakınmaktaydı. Daha bebekken ondan daha rahat ayrıldığını, şimdilerde ise oğlunun kendisinin arkasından ağladığını ifade etmekteydi.
    Bu durum Ali’nin diğer birçok yaşıtı gibi, kendisine tanıdık olan ile olmalayanı ayırt etmeye başladığını ve zihinsel olarak bunu bir duygu ile eşleştirdiğini göstermektedir. Artık kendisiyle ilgilenen kişileri tanımış, kendisine güven verme derecesine göre onları sıralamıştır. Bu sıralamada en üst düzeyde kendisiyle yakından ilgilenen, onun temel ihtiyaçlarını karşılayan kişi yer almaktadır. Bu kişi de genelde annedir, dolayısıyla ondan ayrılmak diğerlerinden ayrılmaktan daha zordur.


    Büyümekte olan bebek genelde 10 aydan itibaren ayrılmaya kaygı ile birlikte bir tepki vermeye başlar. Bu kaygı 13 ila 18 ayları civarında en yoğun şekliyle yaşanır, iki yaşdan sonra ise gittikçe azalır. Ancak ayrılma, çocukluktan yetişkinliğe gelişimin her döneminde bireyi etkilemeye devam eder. Buna göre Ali, gelişimin doğal süreci içerisinde annesine her zamankinden daha yakın olmakta, onun yanında olmadığı zamalarda kaygı tepkileri göstermektedir. Bu kaygı tepkileri bebeklikte ağlamayla kendini göstermektedir.
    Yürüme gibi bedensel becerilerin gelişmesiyle anneye yapışırcasına sarılma, onun peşinden gitme, uzaklaşmamayı tercih etme şeklinde kendini gösterir. Bu dönemde oynanacak saklambaç gibi oyunlar, annenin görünmese de ortadan kaybolmadığı, gitse de geleceğine dair sağlıklı bir düşünceyi geliştirmesine yardımcı olur. Bu dönemde etrafı keşfetmek isterken, ebeveynin de yakın takibinde olmasını, onlardan uzaklaşmış olmadığından emin olmak ister.

    Günlük ve uzun süreli ayrılıklar

    Çocuğun ebevyninden ayrılmak istemeyişine karşın, günlük yaşantı ebevynin bazen birkaç saat, çoğunlukla da bütün bir gün çocuğun bakıcı ya da anneanne/babaanne veya da bir günlük bakım evine bırakmasını gerektirir. Bu günlük ayrılıklar sırasında çocuk, başlangıçta tepki verse de çevresindeki diğer kişilerin de yardımıyla bu duygularla baş etmeyi öğrenir. Ayrılıkla baş etme süreci çocuğun yapısal özelliklerine göre de değişir. Bazı çocuklar kaygıyla daha kolay başa çıkarken, diğerlerinin öğrenmesi zaman alır. Ayrılığın öncesinde güvenli bir ilişkinin geliştirilemediği durumlarda da çocuğun ayrılıkla başetmesi zorlaşacaktır. Ayrılık kaygısıyla baş edemeyen çocuk ileriki yaşlarda okulu da reddetecek duruma gelebilir. Böylesi bir durumda bir uzmana baş vurmak gerekmektedir.

    Günlük ayrılılıkların yanında uzun süreli ayrılıklar da sıklıkla yaşanan durumlardır. Ayrılığın süresi (gecelik ya da daha uzun), ayrılığın beklenmedik bir şekilde çocuğun hazırlanmadan gerçekleşmesi ve çocuğun ayrı kalınan zamanda tanımadığı, bilmediği kişilerle ve ortamda bırakılması çocuğun bu uzun süreli ayrılıktan nasıl etkileneceğini de belirler. Bu durumların herbiri çocukta gerginliğe neden olurken, bunların hepsinin bir arada oluşu çocukta travmatik bir yaşlantıya neden olur. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan çocuğun, ebeveynine karşı güveni zedelenir, kaygısı artar ve onu bu duruma sokanlara öfkelenir. Bazen de çocuklar ayrılığı ebeveynin kendisini yeterince sevmediği, kendisine kızdığı ve onunla birlikte olmak istemediği şeklinde de algılarlar.

    Ayrılıkla baş etmek için neler yapmalı?
    • Ayrılıkla ilgili sadece çocuğunuzun ayrılığa hazır lanması değil, sizin de kendinizi hazırlamanız ve bu durumun üstesinden beraberce geleceğinize dair güven oluşturmanız gerekmektedir. Suçluluk duygularınızdan arınmış bir ayrılık; çocuğunuzun kaygısını azaltacaktır.
    • Siz kendinizle ilgili bu duygularla baş ettikten sonra, öncelikle çocuğunuza bu ayrılığı anlatın. Özellikle uzun süreli ayrılıklardan birkaç gün önce basit ve yalın kelimelerle ve olumlu bir ses tonuyla ne kadar süreyle ayrı kalacağınızı, neden gittiğinizi ve onu bırakacağınızı anlatın. Ne kadar süre ayrı kalacağınızı bir tablo ya da takvim ile görselleştirebilirsiniz. Çocuğunuzun da soru sormasına, kendi duygularından bahsetmesine fırsat verin. Siz yokken nasıl vakit geçireceğinden, görüşmediğiniz sırada sizin onu düşüneceğinizden bahsedin, onun da sizi düşünebileceğini ona öğretin. Sevginin sürekli olduğundan, ne kadar uzakta olunursa olunsun azalmayacağından söz edin. Onu daima sevdiğinizi ve düşündüğünüzü açık bir şekilde ifade edin.
    • Özellikle döndüğünüzde birlikte neler yapacağınızı somut örneklerle anlatın. “Eve geldiğimde birbirimizi kucaklayacağız, birlikte kek yapacağız ve arabalarla oynayacağız” gibi. Somut örnekler, genel anlatımlardan daha çok çocuğun duygularıyla baş etmesini sağlar.
    • Özellikle uzun süreli ayrılıklarda sevginizi somutlaştıracak size ait somut bir eşya ile sizin varlığınızı hissetmesine yardımcı olun. Bu sizin ona hikaye anlattığınız, veya şarkı söylediğiniz bir kaset, veya birlikte çekilmiş bir fotoğraf olabilir.
    • Uzun süreli ayrılıklarda, çocuğunuzun günlük bir rutinine devam ettiğinden emin olun. Tanıdığı ortamda kalması ve bildiği kişilerce bakılması onun kaygısını azaltacaktır. Yeni tanışacak bir bakıcı ise bu kişiye çocuğunuzun alışkanlıklarını anlatın, nelerden hoşlanıp hoşlanmadığı, belirgin kaygıları ve korkuları ve kişilik özelliklerini kendisine öğretin.
    • Bakan kişiye siz yokken çocuğunuza sizden bahsetmesini isteyin. Sizi özlemesinin doğal olduğu, isterse sizinle telefonda konuşturabileceği ve sizin geri geleceğiniz hakkında güven vermesini öğütleyin.
    • Ayrı kaldığınız zamanları telafi etmek için çocuğunuza gereğinden fazla hediye almayın. Suçluluğunuzun tuzağına düşüp çocuğunuzu mutlu etmeye çalışıp, onun her dediğini yapma çabasına girmeyin. Unutmayın kural koymak, ilişkiyi doğal akışında götürmek çocuğunuzun bu ilişkide kendini güvende hissetmesi için gereklidir.

    • Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=8259
    • Döndüğünüzde çocuğunuzda ikilemli davranışlar ve duygular gözleyebilirsiniz. Bazıları sevinçle karşılarken, birçoğu uzak durur, öfke gösterir daha sonra yapışıp ayrılmak istemez. Bunların hepsi doğal davranışladır. Çocuğunuzun ayrılıkla baş etmeye çalıştığını ve kendi duygularını kontrol etmek için sizden uzak durduğunu gösterir. Bunları saldırı ya da geri çekilme olarak ele almayın. Döndüğünüzden ne kadar mutlu olduğunuzu, onu ne kadar özlediğinizi söyleyin, siz yokken çocuğunuzun neler yaptığını ve sizin neler yaptığınızdan bahsedin.
    • Çocuğunuzu eğitmek için onu bırakıp gideceğinize veya onu sevmeyeceğinize dair tehditlerle eğitmeye çalışmayın. Korkutma zayıf bir disiplin yöntemidir, etkisi bütün hayat boyu sürecek kaygı bozukluklarına neden olabilir.
    • Bütün bunları yapıyor olmanız çocuğunuzun ayrılığın etkisini azaltır ama yok etmez, bu nedenle bu ayrılık sürecini olabildiğince kısa tutun. Uzun süreli ayrılıklardan çocuğunuz büyüyene kadar sakının. Unutmayın tepki göstermiyor olması etkilenmediği anlamına gelmez.
    Hazırlayan: ŞEBNEM KUŞCU ORHAN, MA.
    KLİNİK PSİKOLOG

  10. #10
    vergun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    izmir
    Yaş
    44
    Mesajlar
    816
    Tecrübe Puanı
    31

    Standart İki yaşında kişilik savaşında...

    İki yaşında kişilik savaşında...
    İki yaş dönemi çocuk gelişiminin en önemli ve en zor devresi. Sık sık yaşanan öfke nöbetleri anne ve babalara zor anlar yaşatıyor. Ancak problemlere karşı hazırlıklı olarak 2 yaş sendromunun üstesinden gelmek mümkün.


    Anne ve babalar bebeklik döneminin yorucu temposundan kurtulduktan sonra her şeyin daha kolay olacağını düşünüyorlar. Ancak, her yaşın ayrı bir zorluğu olduğunu hatırlatmakta yarar var. Özellikle çocuklarda özerklik dönemini diye adlandırılan 12-36 aylarda önemli değişiklikler gözleniyor. 2 yaşla birlikte çocuklar sadece yürümekle, konuşmakla yetinmiyor, kendi bildiklerini okuyorlar. Sinirleniyor, ağlıyor ve öfke nöbetlerine kapılıyorlar. Bu noktada aileler ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Öncelikle sorunlara karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. İki yaş ve sonrasında anne - babaların kendilerini nelerin beklediğini bilmeleri son derece faydalı. Sebepleri bilindikten ve gerekli önlemler alındıktan sonra iki yaş dönemini atlatmak aslında hiç zor değil.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=8260
    Doğal bir tepki
    Bu negatif dönemde çocuk dengesiz, olumsuz ve inatçı oluyor. Anne ve babasıyla sürekli çatışma halinde olan çocuk onların istediğinin tam tersini yapıyor. Kısa bir süre öncesine kadar neşeli, söz dinleyen ve kolay yönetilebilen çocuk, birdenbire ters ve huysuz oluyor. Acıbadem Hastanesi’nden Psikolog Penbe Yazıcı bu durumun son derece doğal olduğunu belirterek şunları söylüyor: “2 yaş çocuğunda yargılama düzeyi oldukça yetersizken güçlü irade kombinasyonu onun anne babayla sıkça çatışmasına yol açar. İşte bu çatışmaların en üst noktası öfke nöbetleridir. Bu nöbetler çocuğun mutlaka kötü huylu, iyi yetiştirilmemiş ya da sorunlu olduğu anlamına gelmez. Sadece bu yaşlarda doğal kabul etmemiz gereken kontrolsüzlüğün ifadesi diyebiliriz. Çocukların öfke davranışları ; her şeye itiraz etme, ağlayıp kendini yere atma, başını duvara veya yere vurma, yemeği reddetme, yediği yemeği kusma, eline geçeni fırlatma gibi oldukça çeşitlidir.”
    Öfkenin nedenleri
    İki yaşına kadar edilgen, bağımlı ve güçsüz olan çocuk, yürüme ve konuşmanın başlamasıyla kendini ifade etmenin yollarını ararken sosyalleşmenin de adımlarını atıyor. Sosyalleşmeye çalışırken de kendilerinde öfkeyi oluşturacak uyaranlarla karşılaşıyorlar. Psikolog Yazıcı bu uyaranları şu başlıklar altında topluyor:
    • Oyuncağının elinden alınması
    • Yıkanma
    • Engellenme
    • Baskılı tuvalet eğitimi
    • Yemek yeme

    Annenin aşırı koruyucu olması, ailede öfke ve şiddet, çocuğun fizyolojik ve psikolojik gereksinimlerinin doyurulmaması,aşırı kuralcı anne-baba davranışları, kardeş kıskançlığı gibi durumlarda da öfke davranışlarıyla karşı karşıya kalınıyor.
    Anne ve babaya düşen görevler Bu dönem anne-baba ve çocuk arasında ilk çekişmelerinde yaşandığı bir dönem olduğu için, onların dengeli ve tutarlı davranışları oldukça önemli. Her şeyden önce anne-baba bu olumsuz tutum ve hırçınlıkların geçici bir durum olduğunu bilerek sabırlı davranmalı, çocuğu katı bir düzene zorlamadan, soğukkanlı bir biçimde çocukla gereksiz çekişmelere girmeden ilgisini oyunlara yönlendirmeli. Psikolog Yazıcı anne ve babalara şu uyarılarda bulunuyor: “ Anne - baba çocuğu korkutmamalı, öfkeyi dindirmek için çocuğun her istediğini yapmaktan kaçınmalı,davranışla uyumlu olmayan gereksiz cezalar uygulamamalı, çocuğun öfkeli davranışları anne-babanın öfkesine yol açmamalıdır. Zaten çocuğun problemi, sakinleşememektir. Anne baba da sinirlenirse çocuğun öfkesi beslenir. Doğru olan çocuğun yanından çıkmak, sakinleşene kadar yalnız bırakmak, daha sonra yanına gelmektir. Unutulmamalı ki bu yaşta çocuğun öfkesi sosyal çevreye uyum çabalarının da bir parçasıdır. Çocuğun her türlü öfkesini kısıtlarsak bu kez öfkeyi kendine yönelten çocuk kendini ısırmaya, saçlarını koparmaya yani kendine zarar vermeye başlar." Bazen çocuğun öfke krizleri karşısında anne - baba çözüm üretemiyor, hatta çocukla ilişkileri bozulma noktasına geliyor. İşte bu noktada sadece öfke gösteren çocuğun değil ebeveynlerin de profesyonel yardım almalarında fayda var.

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Atatürk hakkında bilinmesi gereken 30 madde
    By soleil in forum Mustafa Kemal Atatürk
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.Şubat.2009, 23:23
  2. Kurban Hakkında Bilinmesi Gereken Hususlar!
    By yoLcu in forum Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 13.Kasım.2008, 09:16
  3. Her Türk'ün Bilmesi Gereken İngilizce Kelimeler
    By haberal in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.Şubat.2008, 21:03
  4. Bayanların Eline Verilmemesi Gereken 30 Şey
    By Always in forum Komik Yazılar
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 10.Mart.2007, 13:30
  5. ..: MsN Niz Çalınırsa Yapmanız Gereken !!! :..
    By Mustafa Uyar in forum Msn , Icq ,Yahoo messenger,Skype
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.Mart.2007, 23:00

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.