Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart Antalya'nın Tarihçesi

    Antalya'nın Tarihçesi



    Antalya tarihi taş devrine kadar dayanır.Bunun kanıtı Yağca Köyü civarında Karain Mağarasında bulunan Paleolitik çağ buluntularıdır.
    Karataş Semahöyük kazılarında çok büyük mikarda eski tunç çağı buluntuları çıkarılmıştır.Hititlerin çivi yazılı tabletlerinde geçen Ahiyava' ya da Arzova ülkesinin Pamfilya (Antalya ) olabileceği tarihçiler arasında ileri sürülüyor.Fakat Side hariç bir kaç buluntunun dışında burada yaşadığına dair bir buluntuya rastlanmıştır.Yunan efsanelerinde ise Truva savaşından sonra bazı Aka kafilelerinin Kalkhas yönetiminde Pamfilya ' ya ulaşmış oldukları yazılmıştır.Antalya sınırları içerisinde yerleşen Lidyalıların kökeni kesin olarak bilinmemektedir.Hitit vie Mısır kaynaklarında M.Ö. 2000 Lükki ya da Lükka adlı bir kavimin Lidyalılar olması olasıdır.Bu kavimden kesin olarak ilk kez Lidya Kralı Kroissos döneminden söz edilmiştir.



    Antalya bölgesi ik zamanlar Lidya krallığına bağlıydı .Kral Kroissos' un Pers Kralı Kyros' a yenilmesi ile M.Ö. 546 bu bölgeye İskender ' e kadar Persler hakim olmuştur.M.Ö. 334 ' de Makedonya Kralı İskender , Lidya üzerinden Pamfilya' ya yürümüş , Silyon dışında buradaki kentleri ele geçirmiştir.Psidya 'daki Termesos kenti İskender ' e teslim olmayarak karşı koymuştur.



    Apemeiya barışından M.Ö. 188 sonra Romalılar bu bölgeyi Bergama Krallığına bırakmıştır . Bergama Kralı II. Aktalos M.Ö. 159 -138 bir liman keni olarak Antalya 'yı kurmuştur .
    M.Ö. 102 'de Anadolu'da Klikya adlı bir eyalet kurulunca buraya bağlanmış M.Ö.36 yılında Anteunus Pamfilya'yı Galatya Kralı Amyntas ' a vermiştir.İmparator Kladius M.S. 43 yılında Pamfilya ve Likya' yı eyalet haline getirmiştir . Antalya bölgesi M.S. 2.yy.'dan 3 . yy.ortalarına kadar en görkemli dönemlerini yaşamıştır .
    Antalya bölgesi Anadolu Selçukları'nca Süleyman Şah döneminde alınmış , ancak 1117 yılında yapılan antlaşma ile Antalya Bizanslılara bırakılmıştır.



    Antalya ' ya ikinci yerleşme I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında olmuş 1206 ve Ertokuş Bey Subaşılığına getirilmiştir bu hükümdar zamanında (1204- 1215 ) Trabzon - İznik Rum İmp. ile Antalya'nın yerleşik halkı Selçuklular' a kapattırmışlardır.I. Gıyaseddin öldürülünce , Hrıstiyanlar Kıbrısla birleşerek Antalaya 'yı geri almışlardır.Fakat üç gün sonra I.İzzettin Keyhüsrev tarafından ele geçirilerek Selçuklular'a bağlanmıştır.
    1336 yılından sonra Moğolların çekilmesiyle Anadolu' da beylikler dönemi başlamıştır.Antalya ise Hamitoğulları Beyliğinin bir kolu olan Tekelioğulları'nın tekeline geçmiştir. Yıldırım Beyazıt dönemimde de Antalya Osmanlı hakimiyetine girmiş ve 1391'de Firuz Bey'e verilmiştir.Antalya artık Teke Sancağı adıyla anılmaya başlamıştır.



    Antalya I. Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı Sancağı olarak kalmıştır.Kurtuluş Savaşı başlangıcında ise kısa bir süre İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir. 9 Temmuz 1921 tarihinde İtalyanların Antalya 'yı işgali sona ermiş bu tarihten sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ili olmuştur.




    Düden Şelalesi


    Bölgedeki akarsuların ortak amacı Akdeniz'e ulaşmaktadır. Bu amaçla Toros Dağlarının yamaçlarından itibaren bazen yer üstünden ve bazen de yer altından oldukça ilginç yolculuklar yaparlar. Bu sırada eşine ender rastlanır güzellikte çağlayanlar oluştururlar. Bu çağlayanların sayısı 20'den fazladır.


    En güzelleri Antalya'nın 15 km. kuzeyindeki Düden Şelalesi 18 km. batısındaki Kurşunlu Şelalesi ve Manavgat'ın 3 km. kuzeyindeki Manavgat Şelalesi'dir.


    Antalya bir sular şehri. Özellikle tarlaların suya en çok ihtiyacı olduğu yaz aylarında 3 ay hariç, falezlerden sular fışkırıyor. Bunlardan en ünlüsü de Düden Şelalesi.


    Düden Şelalesi iki kez harikalar yaratır. Birincisi Lara Plajı yolunda, Antalya'dan 8 km uzaklıkta yer alıyor. Burada Düden Suyu büyük bir gürültü ile 50 metre yükseklikteki falezlerden denize dökülüyor. Düden suyunun Antalya'nın 15 km kadar kuzeyinde "Düdenbaşı Şelalesi" denilen diğer bir çağlayanı bulunuyor.

    Hıdırlık Kulesi


    Kara surlarının en güneydeki başlangıç noktasında bulunan alt kısmı kare, üst kısmı silindir şeklinde olan bir kuledir. Antik çağdan kalma bir yapı olup, içinde kare şeklinde büyük bir kütle vardır.


    Kulenin yapısı son derece sağlamdır. İç yapısının özelliği nedeni ile savunma amacıyla kullanılan ya da işaret ateşi yakılan bir yer olduğu sanılmaktadır.

    Kale Surları


    Eski Antalya kenti, birisi deniz ve birisi de karadan olmak üzere at nalı şeklinde iki surla korunmaktaydı. Ayrıca şehir içi yerleşim merkezlerini birbirinden ayıran duvarlar da vardı. Dış surlarda çok sayıda ve elli adım aralıklarla kuleler bulunuyordu. Antalya surlarının geçmişi antik çağlara kadar uzanır. Genellikle Helen devri temmelleri üzerine Romalı' lar tarafından yapılmış olup Selçuklu'lar devrinde genişletilmiş ya da onarılmıştır. Duvarlarda çok sayıda antik özellik taşıyan taş bloklar kullanılmıştır. XIX.Yüzyılın sonlarına kadar neredeyse tamamı korunmuş haldeydi. Günümüzde sadece kent içindeki bazı burçlar, Hadrian kapısı, Saat kulesi, Hıdırlık kulesi ve bazı duvar kalıntıları varlığını korumaktadır.


    Kaleiçi Evleri


    Antalya Kaleiçi Evlerinde yaşamın gereklerine doğa ve çevre koşullarına uygunluk ön planda tutulmuştur. Bu tutum, Antalya Mimarlığına gerçekçi bir özellik kazandırır. E.çimden önce işleve önem verişi ile belirgin olan bu gerçekçilik, estetik ve yetkinlik kaygısını büyük ölçüde geriye iterek içtenliği öne çıkarırken kalabalığa düşmez. İç oylumlardaki uyumluluk, düzenlemedeki titizlikle ve tutuculukla sağlanmıştır. Bu durum, ev yaşamının akışını kolaylaştıran başlıca etkendir.



    Antalya’da yazlar çok sıcak, kışlar ılık geçer. İşte Antalya Kaleiçinde bulunan evlerde soğuktan korumadan çok güneşi önleme ve serinlik sağlama amacı güdülmüştür yazın, gündüzleri denizden karaya geceleri karadan denize esen yumuşak rüzgarların geçişine olanak sağlayan yerleşme düzeni, Antalya da bu evlerde oturanların yaşamına az çok ferahlık getirir. Gölgeli taşlıklar ve avlular, hava akımını kolaylaştıran yüksek tavanlı katlar, Kaleiçi’ndeki eski evlerin en belirleyici özelliğini oluşturur.



    Bu evlerin bu şekilde inşa edilmesinde maddi olanakların başında yörenin kereste bakımından zenginliği önemli bir rol oynamıştır.



    Toplumsal ve ekonomik yaşamın gereği olarak Antalya’da ahşap yapı geleneği yok olmuş ve yerini beton yapılara terk etmiştir.



    Kaleiçi’nde bulunan eski evlerin kapıları, develerin ve arabaların geçebileceği genişlikte dar sokaklara açılır, bahçelerinde genellikle portakal ağaçları bulunan bu evlerde, her biri yüksek duvarlarla dış dünyadan ayrılmışlardır.



    Evin yerleştiği alan, taşlık denilen kesimi oluşturur. Taşlıktan birinci kata bağlanan iç merdiven, bir ara kata geçiş olanağı da verir. Merdivenin son bulduğu üst katın, yanları açık üstü kapalıdır. “Hayat” denilen bu ışıklı ve havadar yerde, indirip kaldırılabilen kafesler, görüşü ve ışığı düzenlemeye yarar. Kimi hayatlar, tümüyle açıktır; kimileri camlıdır.



    Evlerde ana kat, birinci kattır. Giriş katı dışa açılma nedeniyle düzensiz bir görünümdedir; buna karşılık birinci katta, köşe çıkmalarıyla düzenlilik sağlanmıştır. Plan, çoğu kez tam çıkmalarla zenginleştirilir. Giriş katları depo, kiler, hizmet katlarıdır; ara katlar da az çok bu nitelikleri gösterir, iklim elverdiği için, mutfak, banyo, hela çoğunlukla bahçededir. Bu yüzden, evin iç yapısı getir-götür zorunluluklarından etkilenmez.



    Günlük yaşam, genellikle hayatta ve taşlıkta geçer. Odalar geniş bir aileyi barındıracak biçimde bağımsız evler niteliğindedir. Bu belirgin kullanımlarından dolayı “ev” olarak adlandırılır Odalardan en genişi, evin en büyüğüne ayrılmıştır. Pencereler dış görünüşe göre değil, iç yaşamın gereklerine göre açılmıştır. Odalarda, genellikle sedir yükseklikleri pencere yüksekliklerini belirlemiştir. Pencereleri bol ışık alabilecek biçimde, geniş yapılmıştır. Kimi zaman, ışık girişini kolaylaştırmak için tepe pencereleri de kullanılır.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=92585

    Kaleiçi ve Yat Limanı


    Deniz ve kara surları tarafından kuşatılan kent merkezine bugün "Kale İçi" denmektedir. Kale İçi'nin sokakları ve yapıları Antalya tarihinin izlerini günümüze kadar getirmektedir. Eski evlerin önemi sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda insanların yaşam şekli,davranışları, gelenekleri ve sosyal yönleri konusunda da çok yararlı bilgiler aktarmaktadır.



    Kale İçi'nin sokakları dardır. Çoğunlukla limandan yukarılara doğru, dış surlar yönünde uzanırlar. Evler sahiplerinin ekonomik güçleri ve kullanılış amaçlarına göre farlılık gösterebilmektedir. Fakat ortak özellikleri çoktur. Genellikle yığma taştan ve ağaç bağlantılı olarak yapılmışlardır. Hepsinin bir sokak cephesi ve bir de sokak görmeyen bahçesi bulunur. Sokağa bakan yüzde, ilk katta çok az pencere vardır. Üst katta ise "Cumba" denilen ve hem ev, hem de sokak mimarisine uygun olarak yapılmış çıkmalar vardır. Bu çıkmalar ağaç süslemelerle bezenmiştir.



    Evlerin merkezini, zemin katta, bahçeye açılan ve taş zeminli "Taşlık"lar oluşturur. Bu taşlıklarda ağaçtan dinlenme kanepeleri vardır. Buralardan zemin kattaki odalara geçilebildiği gibi, üst kata da bir merdivenle ulaşılır. Zemin kat evin daha çok hizmet bölümüdür. Depo, mutfak gibi görevi olan odalar buradadır. Üst kat ise yaşam içindir. Üst katın odalarının pencereleri daha büyük olduğundan dolayı daha aydınlıktır. Çoğunlukla bu odalarda üst üste iki sıra pencere vardır.



    Üst pencereler camsız olup ağaç kafeslerden oluşmakta, alt pencereler açılıp kapanabilir türdendir. Cumbaların üst pencerelerinde küçük boyutta ve genellikle renkli camlar bulunur. Kale içinde birçok ev aslına uygun restore edilmiştir. Kale içi günümüzde, eğlence yerlerinin, pansiyonların, restoranların, hediyelik eşya satan dükkanların ve antika halı satan mağazaların bulunduğu eşsiz güzellikte bir turizm merkezi olmuştur.



    Antalya limanı bir zamanlar Türkiye'nin güney kıyısında Mersin'den sonra gemilerin yanaşabileceği ikinci limandı. Bu gün ise bu limandan sadece yatlar yararlanmaktadır. Kentin batısında yapılan Endüstri Limanı'nın çalışmaya başlaması ile eski limanın adı "Yat Limanı" olarak değişmiştir.





    Karain Mağarası


    Antalya'nın 27 km kuzeybatısında bulunan Karain Mağarası, merkeze bağlı Yağca Köyü içindedir. Prehistorik tarih öncesi değeri olan mağara, Batı Toros kalker kuşağının tarverten ova ile teşkil ettiği sınırda, yamacın 80 m kadar üstünde, denizden 370 m kadar yükseklikte bulunmaktadır. Karain Mağarası, ilk kez 1919 yılında Antalya şehrinin kısa bir süre italya işgali altında kaldığı sırada italyan Gaiseppe Moretti tarafından bulunmuştur.



    Yapılan prehistorik araştırmalar ve kazılardan ortaya çıkan bulgulardan, Karain Mağarası'nın Orta Paleolitik (Yontma Taş Devri) çağlarında sürekli iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Klasik çağlarda da bu iskanın devam ettiğini ve mağaranın kutsal bir adak ve tapınma yeri olarak kullanıldığını bilhassa dış duvarlar üzerindeki kitabelerden anlıyoruz. Karain Mağarası'ndaki kültür katları arasında, çakmak taşından yapılmış el baltaları, çeşitli kazıyıcılar süs takıları ve ok uçları ile su aygırı parçaları bulunmuştur.



    Karain Mağarası'na, basamak şeklinde düzenlenmiş bir patika ile çıkılmaktadır. Mağara içi elektrik ışığı ile aydınlatılmış olup kısmen turizme açılmıştır.

    Kesik Minare Camii


    Yapı elemanları incelendiğinde camiinin geçmişinin İ.S. II.yüzyıla kadar uzandığı görülür. Bulgular yapının, İ.S. V. yüzyılda mevcut antik bir tapınak üzerine Bazilika olarak yapıldığını göstermektedir. II. Beyazid'in oğlu Sultan Korkud tarafından cami'ye çevrilmiş ve yapıya bir minare eklenmiştir.



    Minare'nin ağaç kısmı XIX. yüzyılda çıkan bir yangında yanmış ve ozamandan beri Kesik Minare adı yerleşmiştir. Halen harap bir durumda olan eser kullanılmamaktadır. Fakat ziyaretçilere aynı yapı içinde Antik Bizans ve Selçuklu yapı unsurlarını sunma yönünde eşine ender rastlanır bir kalıntı olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

    Kocain Mağarası


    Kocain Mağarası Antalya’nın 45 km kadar kuzey yönünde, 1171 m. rakımlı İndağı'nda bulunmaktadır. Kocain Mağarasına eski Antalya-Burdur asfalt yolunun 30.kmsinde bulunan Pınarbaşı kaynaklarını biraz geçtikten sonra, kuzeydoğu yönüne doğru sağa sapan ve Karataş*Camiliköy-Killik ve Ahırtaş köylerine ayrılan yoldan gidilmektedir. Ahırtaş Köyünde vasitadan inildikten sonra kuzey batı istikametinde İndağı’na çıkışa başlanmaktadır. Takriben 1-1.30 saatlik hafif meyilli yamaçtan yayan olarak küçük bir patikayı takiben çıkıldıktan sonra, 788 m. kotta bulunan ve büyük bir giriş ağzı olan Kocain mağarasına varılmaktadır.



    Kocain mağarası 600 metre uzunluğunda, girişinde 35 m, içerde 75 m. genişliğinde, bazı yerlerde 50-60 m yüksekliği olan çok büyük bir salondan ibarettir.



    Mağara ağzında Prehistorik devirlerde, daha sonra da Romalılar zamanında iskan edildiğine dair kalıntılar mevcuttur. İçinde çimentolu sarnıçların bulunması, tarihi devirlerde de oturulmuş olduğuna bir delil olarak gösterilebilir. Mağara, iç içe meydana gelmiş iki büyük salon ve bu iki boşluğu ayıran dev dikitlerden oluşmuştur. Dev istalagmit kolonları yanında gayet güzel beyaz kristallizasyonlar da bulunmaktadır.


    Kesik Minare Camii


    Yapı elemanları incelendiğinde camiinin geçmişinin İ.S. II.yüzyıla kadar uzandığı görülür. Bulgular yapının, İ.S. V. yüzyılda mevcut antik bir tapınak üzerine Bazilika olarak yapıldığını göstermektedir. II. Beyazid'in oğlu Sultan Korkud tarafından cami'ye çevrilmiş ve yapıya bir minare eklenmiştir.



    Minare'nin ağaç kısmı XIX. yüzyılda çıkan bir yangında yanmış ve ozamandan beri Kesik Minare adı yerleşmiştir. Halen harap bir durumda olan eser kullanılmamaktadır. Fakat ziyaretçilere aynı yapı içinde Antik Bizans ve Selçuklu yapı unsurlarını sunma yönünde eşine ender rastlanır bir kalıntı olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

    Kurşunlu Şelalesi


    Antalya'dan Alanya yönüne doğru giderken, 17 kilometre sonra, Isparta-Kurşunlu kavşağı ile karşılaşıyorsunuz. Bu yönde 6 kilometre ilerledikten sonra, karşınıza sağ tarafta Kurşunlu Şelalesi sapağı çıkıyor. Girişte yolu gösteren tabelalar var. Sapaktan iki kilometre daha devam edin. Asfalt ve çam ormanları arasındaki yol sizi günübirlik piknik alanına getiriyor. Parka girişte belli bir ücret veriyorsunuz. Otomobilinizi park için ayrı bir ücret ödemiyorsunuz. Girişte ödediğiniz ücretten sonra başka ödeme yapmadan parkın bütün bölümlerini gezebiliyorsunuz. Kapıdan girer girmez Muğla'dan getirilen kayrak taşlarıyla yapılan orman içi yoldan ilerleyerek alışveriş merkezine geliyorsunuz. Burada hem hediyeli eşyalar, hem de ayakta yiyebileceğiniz gıda ürünleri satılıyor. isterseniz şelale yanında da her türlü yiyeceği bulabileceğiniz mükellef lokanta hizmetinizde...

    Plajlar ve Doğal Güzellikler


    Konyaaltı Plajı : Antalya kentinin hemen batısında, karlı dağların eteklerinde uzanan bir plajdır. Deniz sakin, fakat ani derinleşmelerle doludur. Kıyı boyu ince ;akıllı kumdur. Soyunmak için kabinleri vardır. Bu plaj üzerinde boydan boya halk plajları ve yemek yiyebileceğiniz halk tipi lokantaları her zevke uygundur.

    Karpuzkaldıran Plajı : Lara Plajı yakınında Karpuzkaldıran koyundadır. Üzerinde askeri dinlenme tesisleri kurulmuştur. Denizi çok derin değildir.

    Lara Plajı : Antalya’nın 11 km güneydoğusunda yer almaktadır. Denizi Konyaaltı Plajına göre daha sığ ve ince kumludur. Kabinler ve plaj evleri vardır.

    Topçam Plajı : Antalya’nın en çok ilgi gören, Antalya kent merkezine 15 km batıda, çam ormanları içinde bir plajdır Amatör dalış yapmak isteyen amatör dalıcılar ıçin bu sahil ideal bir yerdir karşısında Sıçan Adası vardır Topçam Plajlarını geçtikten sonra her yerde denize girebileceğiniz, Küçük Çaltıcak, Büyük Çaltıcak, Beldibi, Kızıltepe Mocamp Tesisleri, Kemer koyu, Phaselıs, Çıralı Plajlarını da öneririz.

    Sıçan (Reşad) Adası : Topçam Plajı karşısında, Zeytin”, ‘lssız”, ‘Reşad” isimleri ile de bilinen küçük ı~ır ada vardır. Bu adanın adı eski coğrafya kitaplarında ve haritalarda Konyaaltı Plajı ‘Reşad Adası’ olarak ta geçmektedir. Söylentiye göre, Harunnürreşid zamanında, bu ada Arap donanması için bir süre donanma üssü olarak kullanılmış ve adaya bu isim verilmiştir. Ancak yerli halk, adanın kıyıdan görünümü sıçana benzettiği için adaya bu ismi vermiştir.

    Atatürk Parkı : Konyaaltı Caddesi boyunca uzanan bu park 1980’li yıllarda düzenlenmiştir. Buradan Antalya kentinin ve Konyaaltı Plajı ile Toros Dağlarının eşsiz bir görünümü vardır. Parkın Konyaaltı Plajı’na yakın olan Bölümünde ise Atatürk Parkı’na bitişik Kuğulu Park ve Burada son yıllarda bölücü örgüt yaptığı çatışmalarda şehit düşen Antalyalı askerler anısına dikilen bir Şehitler Anıtı yer almaktadır.

    Karaalioğlu Parkı : Hıdırlık kulesinin güneyine baktığınızda güzel bir park sizi çağırır adeta. Bu Karaalioğlu Parkı’dır. Gerçi Antalya’nın batısında daha birçok park son yıllarda yapılmış ve modern bir şekilde düzenlenmiştir ama burası, Antalya’nın eski delikanlılarının gönlünde ayrı bir yeri vardır. İşte denize doğru uzanmış kim bilir kaç yüzyıllık Aşıklar Ağacı’. Kim bilir kaç kişi onun altında sevişti; kaç kişi oradan kendini aşağıya atarak karşılıksız aşkına bir çözüm aradı. 70 bin metrekarelik bir alana kurulan parkta denize uzanan üç geniş mirador, işte Beydağları. Konyaaltı Plajı’nın sahili ve uçsuz bucaksız gibi görünen Akdeniz, saatlerce hayranlıkla seyredilebilir bu miradorlardan. Kuş cıvıltıları ve günün en sıcak anlarında bile, serinliğini koruyan Antalyalılar’ın en sevdiği bir gezinti ve dinlenme yeri.

    Antalya Kültür Parkı : 1997 yılında Antalya Belediye Başkanı Hasan Subaşının büyük gayretleri ile hizmete açılan bu Park, Antalya’nın en güzel parklarından biridir. Park içinde fuar alanları, Büyük cam piramitten oluşan Kongre Merkezi, Antalya Kültür Merkezi binası ile birçok yapay havuzlar ve şelaleler vardır. Hemen onun yakınında bir su kayakları merkezi vardır.

    Selge


    Kaynaklar, Pamphylia’nın önemli akarsularından biri olan Euromedon (Köprüçay)’un yukarı çığırında, 900 metre yükseklikte kurulu olan Selge’yi Pisidia kenti olarak anarlar. İskender’in Termessos’u kuşattığı sırada Selgelilerin kendisini ziyaret ettiklerini ve dostluğunu kazanarak ona kılavuzluk yaptıkları bilinmektedir.



    Termessos gibi bir dağ kenti olan Selge’nin bugünki verimsiz ve yoksul görünümüne karşın, geçmişte varsıl ve gönenç içinde bir kent olduğunu antik çağ yazarları bildirmektedir. Günümüze kalan kalıntılar da bunu doğrulamaktadır. Euromedon Irmağı’nın doğusunu izleyen yol, yaklaşık 40 km. sonra Roma çağından kaldığı bildirilen görkemli Oluk Köprü’den batı kıyısına geçer ve 14 km. boyunca antik yol güzergahını izleyerek Selge’ye ulaşır.



    Selge’nin yerinde kurulan küçük Altınkaya Köyü’nde, evler antik kalıntılarla iç içe durumdadır. Kaynakların Spartalıların akrabası olduğunu bildirdiği Selge’nin en göze batan antik kalıntısı tiyatrosudur. Tiyatronun oturma planı Helenistik karakter gösterirken, sahne binası Roma geleneğini yansıtır. Tiyatronun güney batısındaki Stadion’un güneyinde kent Agorası ve kilise kalıntısı, batısında ise Sarnıç ve Zeus ve Artemis’e ait olduğu kabul edilen iki tapınak kalıntısı yer alır.



    İşgal görmeyen kentlerden biri olarak ünlenen Selge’nin, İ.Ö. 220 yılında komşu kent Pednelissos’u kuşatmasıyla başlayan savaş, sonraki çağlarda ismi hain tanımı yapılırken kullanılan bir Selgelinin ihanetiyle ünlenmiştir. Selge’nin ünlü ismi Logbasis’in isminin başında "Hain" lakabı bulunması acı bir gerçektir. Logbasis, düşmanla anlaşarak halkına ihanet eder ve bedelini canıyla öder.



    Euromedon üzerindeki Oluk Köprü ve ırmağa batıdan kavuşan Gökçesu üzerindeki yine Roma Dönemi özellikleri taşıyan Büğrüm Köprü ve dünyada sadece bu bölgede bulunan Yabani Servi Ormanı yörenin görülmesi gereken yerleri arasındadır. Rafting yapmaya elverişli akarsular da, rafting meraklılarını yöreye çekmektedir.

    Sur İçi Eserler

  2. #2
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Antalya'nın Tarihçesi

    Hıdırlık Kulesi
    Hıdırlık Kulesi eski kentin ana ekseni olarak kabul edilen bugünkü Hesapçı Sokağı’nın batı yönünde denizle kesiştiği yerde, surların hemen bitişiğinde bulunan ve Romalı bir senatör ailesine ait olan bir anıt mezardır.
    Denizden yanaşan teknelerin çok uzaklardan kolaylıkla görülebildiği bir konumda olan kule, zamanla bir yol yapısı olarak algılanmış ve bu kimliğini son zamanlara kadar korumuştur. Ancak yapılan son incelemelerle bu yapının bir anıt mezar olduğu kanıtlanmıştır. Anıt mezarın yüksekliği, kare plânlı kaidesi üzerinde yükselen yuvarlak kulesi ile birlikte 14 metreyi bulmaktadır.

    Kesik Minare


    Hesapçı Sokağı’nın Sakarya Sokağı ile kesiştiği yerde, eski Roma Agorası’nın bulunduğu yerde 6. yüzyılda Pamphylia Bölgesi’nin en önemli kilisesi inşa edildi. Haç biçimindeki kilisenin doğusunu geniş bir apsis kapatıyordu. 1974 yılındaki kazılar sırasında, Roma Agorası’nın yuvarlak kült podyumunun bir bölümü ortaya çıkarılmış bulunmaktadır.



    16. yüzyıl başlarına kadar kilise olarak hizmet veren yapı, Şehzade Korkut’un valiliği döneminde camiye çevrilerek minare ilave edilmiştir. Minarenin ahşap kısımlarının 19. yüzyılda yanması, caminin "Kesik Minare" olarak anılmasına neden olmuştur.

    Yivli Minare Külliyesi



    Kentin sembolü olan Yivli Minare, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad döneminde inşa edilmiştir. Blok kesme taştan yapılan kaidenin üzerinde, tuğladan örülmüş sekiz silindirik yivle yükselen minarenin çini ile kaplı olduğu eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Yivli Minare Külliyesi içinde yer alan ikinci önemli yapı, Yivli Minare Camii de denen, Ulu Cami’dir. Caminin I. Alaeddin Keykubad tarafından, Yivli Minare’nin hemen kuzeyindeki eski bir Hıristiyan yapısının üzerine yaptırıldığı bilinmektedir. Kuzey ve batı yönünde iki kapısı bulunan Ulu Cami, 12 sütun üzerinde yükselen altı kubbe ile örtülüdür.



    Cami, bugünkü modern müze binası inşa edilinceye kadar müze olarak da kullanılmıştır. Külliyenin ayakta olan yapılarından biri de Mevlevihane’dir. Devlet adamlarının, eşrafın ve varlıklı kimselerin tarikatı olarak Mevlevilik, 13. yüzyıl Anadolu hümanizminin önemli isimlerinden biri olan Mevlana Celaleddin’in düşünceleri doğrultusunda çalışan bir tarikattır. Selçuklular döneminde inşa edilen yapı, 18. yüzyılda devrin valisi tarafından Mevlevihane haline getirilmiştir.



    Yapının üstü, tamamı kiremit kaplı dört kubbe ile örtülmüştür. Bugün sanat galerisi olarak hizmet veren yapının yanında, üç kubbeli, küçük hamam ilginç mimarisiyle varlığını sürdürmektedir. Yine Yivli Minare Külliyesi içinde yer alan Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi, Cumhuriyet Caddesi’nin hemen yanında yer almaktadır. 1377 yılında inşa edilen türbenin kitabesinde "Emir Yunus oğlu Mehmet’e" ifadesi yer almaktadır. Türbe sekizgen planlı olup, içinde üç mezar barındırmaktadır.



    Külliye içinde yer alan bir başka türbe ise II. Beyazıt’ın eşi, Şehzade Korkut’un annesi olan ve 1502 yılında ölen Nigar Hatun anısına inşa edilmiştir. Mevlevihane ile Yivli Minare Camii arasında yer alır. Yivli Minare Külliyesi’nde bulunan Atabey Armağan Medresesi’nden günümüze çok az kalıntı ulaşmıştır. Yivli Minare Medresesi olarak da bilinen medrese, tarihi ve kültürel varlıklara sahıp çıkmak, evrensel kültür mirasını gelecek kuşaklara aktarmak ve yaşatmak amacıyla restore edilerek bir Türk Çarşısı olarak düzenlenmiştir.



    Karatay Medresesi
    Kentin sur içinde bulunan önemli eserlerinden biri de, 13. yüzyılın ilk yarısında saltanat naibi olarak görev yapan Celaleddin Karatay tarafından kurulan medresedir. 1250 yılında yaptırılan medrese, Celaleddin Karatay’ın vakıf senedinde kayıtlıdır. İki eyvanlı medreselerin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilen Karatay Medresesi, geçtiğimiz yıllarda onarılmıştır.

    Tekeli Mehmet Paşa Camii



    Kalekapısı semtinde bulunan ve Paşa Cami olarak bilinen yapı, 17. yüzyıl mimari özelliklerini taşımaktadır. Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin kuzey ve doğuya açılan iki kapısı vardır. Kuzey batı köşesindeki minare tek şerefelidir. Caminin minber ve mihrabı ise mermerden yapılmıştır. Mihrap büyük sivri kemerli bir niş içine alınmıştır.

    İskele Mescidi



    Eski limanda, köşk mescit türünde, altıgen planlı, iki katlı, küçük bir yapıdır. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mescidin altından akan ve 20. yüzyılın ilk yarısının sonuna kadar kentin içme suyu ihtiyacını karşılayan küçük kaynak, bir tür şadırvan hizmeti vermektedir. Ahşap minarenin külahını şerefe korkulukları taşımaktadır. Mescidin mihrabı gotik mimari özellikler göstermektedir.

    Ahi Yusuf Mescidi ve Türbesi



    Mermerli Sokakta Ahi Yusuf adına 1249 yılında yaptırılmıştır. Gezgin İbni Batuta, 14. yüzyıl ortalarında uğradığı Antalya’da Ahilerin yaşamı ve dayanışması konusunda önemli bilgiler aktarmakta ve "Dünyada bunlar kadar hayırlı iş yapan meslek görmedim" demektedir. Bu anlamda bir Ahi Şeyhi olan Ahi Yusuf’un adıyla anılan ve günümüze kadar gelen mescit ve türbe, Antalya Ortaçağı’nın önemli tanıklarından biri olarak görülmelidir. Girişi kuzeyde bulunan mescidin güneyinde türbe ve doğu duvarında küçük bir çeşme yer almaktadır.

    Murat Paşa Camii



    1571 yılında ölen Karaman Beylerbeyi Murat Paşa’nın vasiyetiyle, 1574 yılında inşa edilen cami, kentin kuzeyinde ve surların dışındadır. Murat Paşa’nın, Antalya yöresindeki büyük arazilerin, çevredeki akarsuların üzerindeki köprülerin ve hanların gelirlerini, açılacak su kanallarına, imar işlerine ve vasiyeti üzerine yaptırılan caminin giderlerine ayırdığı, ölümünden sonra düzenlenen vakıf senedinde yazılıdır. Cami tek kubbeyle örtülüdür. Caminin tek minaresi iki şerefelidir.



    Kentin Diğer Önemli Yapıları
    İsmet Paşa Caddesi ile Şehit Cengiz Toytunç Caddesi’nin kesiştiği yerde 15. yüzyıl yapımı olduğu sanılan Balibey Camii, Şeyh Sinan Mahallesi’nde 17. yüzyılda yapıldığı varsayılan cami ve Şeyh Sinan Türbesi, Müsellim Camii, Kapıcı Mehmet Ağa tarafından 1796 yılında Kalekapısı’nın kuzeyinde inşa edilmiştir. Caminin güney batı köşesinde küçük bir kütüphanesi vardır. Antalya, denizden 40 metre kadar yüksek falez oluşumların üzerinde gelişmiştir. Kentin doğusundan akan Düden (Kataraktes) Çayı, antik Magydos yakınlarında saçak yaparak denize dökülür.



    Bunun yanında, Murat Paşa’nın 16. yüzyılda kurduğu vakfın gelirleri ile açılan sulama kanalları, sularını kentin yakın çevresinden denize dökerdi. Antalya’nın Şelaleler Kenti olarak anılmasının nedeni bugün artık var olmayan o kanallardır.

    Termessos


    Orman içinde korunan ören yerlerinin en çarpıcılarından biri olup aynı adı taşıyan Milli Park'ın içinde yer alır. Beydağları-Termessos Milli Parkı; bitki örtüsü ile bölgenin botanik, yaban keçisi sürüleri ile de açık hayvanat bahçesi görünümündedir. Antalya-Korkuteli karayolunun 24. km'sinden sola tırmanan özel yolla 1050 m. yükseklikte Güllük Dağı'ndaki kalıntılara ulaşılabilir.



    Şehrin kalıntıları, Antalya-Korkuteli yolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik devir suru ile başlar ve Güllük dağının zirvesine kadar devam eder. Otoparktan sonra şehre tırmanan patika takip edildiğinde, sağ yanda İmparator Hadrian devrinde yapılmış İyon düzenindeki tapınağın basamak ve anıtsal girişine rastlanır, aşağı şehir surları ve su kayağının bulunduğu alanda güneye doğru tırmanmaya devam edilirse, solda yer yer birinci katı ayakta kalmış Gymnasium'a ulaşılır. Birçok oda ve salondan oluşan yapının güney-batısında arkalarında dükkanlar bulunan sütunlu cadde yer alır ve hemen yakınında kanalizasyon şebekesinin mükemmeliğini gösteren kanallar hala görülebilir.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=92586



    Düzlüğe çıkıldığında, orman gözetleme noktasına giden patikanın solunda şehrin birçok resmi yapısının bulunduğu alana ulaşılmış olur. Düzlükteki ilk kalıntı agoraya aittir. Batısındaki portiko veya stoa, II. Attalos zamanında (İ.Ö. 159-138) inşa edilmiş olup dor düzenindedir. Agoranın doğusunda, yamaca yaslanmış olan ve Antalya Körfezi'ni görebilen konumdaki tiyatro yer alır. Hellenistik devirde yapılmış olup Roma devrinde onarılıp sahne binası eklenmiştir. Tiyatronun yaklaşık 100 m. güney-batısında çatı yüksekliğine kadar ayakta duran meclis binası bulunmaktadır. Agoranın doğusundaki düzlükte ise birbirine geçişli 5 adet sarnıç, derinlik ve genişlik açısından benzersizdir.



    Şehrin güneybatısında, "Kurucunun Evi" olarak isimlerinden Roma tipinde fevkalade güzel bir villanın kalıntıları yer almaktadır. Cephe duvarı dor düzeninde olan ve 6 m. yüksekliğe erişen yapı, kapısının sol tarafındaki kitabeden dolayı 'Kurucunun Evi" adını almıştır. Termessos çok sayıda tapınağa ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarlarının çeşitliliği ye bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan Büyük İskender döneminin önemli komutanlarından Alketas'ın mezarı (İ.Ö. 319) ve diğerleri, şehir tarihine ışık tutmaları açısından da önemlidirler.

  3. #3
    ReformTürk Yöneticisi Mustafa Uyar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10 Eylül 2006
    Yer
    Ilgın, Konya
    Mesajlar
    13,663
    Tecrübe Puanı
    100

    Standart --->: Antalya'nın Tarihçesi

    Yivli Minare ve Külliyesi


    Kalekapısı semtinde bulunan ve çok sayıda Selçuklu yapıtından oluşan eserler topluluğudur. Külliye'de bulunan yapılar şunlardır: Yivli Minare, Yivli Camii, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi.



    Yivli Minare Antalya'daki ilk islam yapılarındandır. XIII. yüzyıla ait bir Selçuklu eseridir. Kaidesi kesme taştandır. Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmıştır. 8 Yivlidir. Minare günümüzde Antalya kentinin sembolü durumuna gelmiştir. Yüksekliği 38 m. olup 90 basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır.



    Yivli Minare Camii, Yivli Minare'nin hemen batısındadır. Anadolu çok kubbeli camii türünün en eski örneğidir. Yarım küre şeklinde 6 adet kubbe ile örtülüdür. 1372 yılında Balaban Tavşi'ye yaptırılmıştır. Yapısında diğer elemanların yanı sıra antik kalıntılardan yararlanıldığı da görülmektedir.1972 yılına kadar Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmış olan cami, eski bir Bizans Kilisesi iken Selçuk Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından (1219/38) bir minare eklenerek camiye çevrilmiştir. Yivlerinden dolayı Yivli Minare adı verilen bu minare, kentin her tarafından görüldüğü içindir ki, Antalya’ya ait hemen hemen bütün fotoğraflarda yer alır. Kare seklinde taştan bir kaide üzerine inşa edilmiştir. Üst minare bölümü tuğladır ve açık mavi renkte dört köşe taşlarla mozaik tarzında süslenmiştir.



    Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Atabey Armağan tarafından 1239 tarihinde, Gıyaseddin Keyhüsrev adına yaptırılmıştır. Bu eserin kapısının karşısında bir XIII. yüzyıl yapıtı olduğu sanılan Selçuklu Medresesi kalıntıları vardır. Zincirkıran Türbesi, Yivli Minare'nin kuzeyinde ve üst bahçededir. Şekil olarak Selçuklu tarzındadır. Fakat dış yüzeyinin sade olması, pencerelerinin bulunması, içindeki mezarlığın aşağı seviyede olması özellikleri ile Osmanlı Türbeleri karakterini taşır. 1377 yılında yaptırılmış olup 3 adet mezarı korumaktadır.



    Nigar Hatun Türbesi, Yivli Camii'nin kuzeyindedir. Altıgen bir plan üzerine yapılan Türbe'nin sade bir görünümü vardır. Selçuklu tarzında olan Türbe 1502 yılından kalmadır. Zincirkıran Türbesi'nin batısında bulunan yapı Mevlevihane olup Alaeddin Keykubat tarafından 1225 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Kitabesi kaybolmuştur. Onarım görmüştür. Günümüzde güzel sanatlar galerisi olarak kullanılmaktadır.


    AKDENİZ BÖLGESİ
    COĞRAFİ KONUMU
    Yurdumuzun güneyinde alan bakımından 4. büyük bölgemizdir.
    YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
    Bölgenin büyük bir kı smı Toros Dağları ve yüksek platolarla kaplıdır. Genel olarak engebeli ve dağlıktır. Toroslar, III. Jeolojik zamanda oluşmuş Alp – Himalaya sistemine bağlı genç kıvrım dağlarıdır. Batı ve Orta Toroslar bölge içinde geniş yer tutar.
    Batı Toroslar Antalya Körfezi'nin her iki yanında da yer alır. Bey Dağları, Çiçekbaba ve Barla Dağları Antalya Körfezi'nin batısında, güneybatı - kuzeydoğu yönünde uzanırlar. Sultan Dedegöl ve Geyik Dağları Antalya Körfezi'nin doğusunda kuzeybatı - güneydoğu yönlü uzanır.
    Anamur Burnu'nun kuzeyinden başlayan Orta Toroslar, güneybatı - kuzeydoğu yönlü uzanan üç kütleden oluşur. Bunlar, Bolkar Dağları, Aladağlar, Tahtalı Dağları ve Binboğa Dağları'dır. Akdeniz Bölgesi'nde Toroslar'dan başka Hatay - K. Maraş istikametinde uzanan dağların oluşturduğu bir dış sıra halinde Nur (Amanos) Dağları uzanır.
    Dağların kıyıya paralel uzanması, dalga aşındırmasının fazla olmasına ve kıyılarda yalıyarların (falezlerin) çokluğuna neden olmuştur.
    Akdeniz Bölgesi'nde yer yer plato alanları bulunur. Bunlardan biri Antalya Körfezi'nin batısındaki Teke Platosu, diğeri de Anamur Burnu'nun gerisindeki Taşeli Plâtosu'dur. Antalya Körfezi'nin batısındaki dağlarla ve platolarla kaplı karstik arazi "Teke Yöresi" olarak adlandırılır. Teke Yöresi ve Taşeli Platosu bölgenin en tenha yerleridir.
    Türkiye'de karstik yapının yaygın olduğu yerlerde yağışın fazla olmasına karşın yeraltına sızmanın çok olması, yerüstü sularının zayıf olmasına yol açar. Bu nedenle de bu yerlerde nüfus yoğunluğu azdır.
    Dağlar kıyıdan itibaren yükseldiği ve kıyıya paralel olduğu için iç kısımlarla ulaşım ancak bazı geçitlerle sağlanabilmektedir.
    Bölgedeki başlıca geçitler şunlardır: Göller Yöresi'ni Antalya'ya bağlayan Çubuk geçidi, İç Anadolu'yu Silifke'ye bağlayan Sertavul geçidi, Amik Ovası'nı İskenderun'a, hatta Suriye'ye bağlayan Belen geçidi ve Çukurova'yı İç Anadolu'ya bağlayan Gülek geçididir.
    Bu bölgedeki ovalar çöküntü alanlarında alüvyonların yığılması ile oluşmuş birikim alanlarıdır. Bu birikim alanlarından en önemlileri Çukurova delta ovası ile Hatay çukurluğundaki Amik ovasıdır. Akdeniz Bölgesi'nin batısında da kıyıda Antalya ovası ile Göller yöresinin küçük çöküntü ovaları bulunmaktadır.
    Akdeniz Bölgesi genel olarak engebeli ve dağlıktır. Bölgenin % 80'ini kıyıya paralel uzanan Toros Dağları ile yüksek platolar oluşturur. Bu durum, bölgede nüfus dağılışını, kara ulaşımını, bitki örtüsünü, turizm çeşitliliğini çok etkiler. Sanayi ürünleri çeşitliliği ise bu durumdan en az etkilenir.
    AKARSU ve GÖLLER
    Bölgedeki akarsular düzensiz rejime sahiptirler. Akarsu rejiminin düzensiz olmasında çeşitli faktörlerin etkisi vardır. Bunlar:
    · Bölgede etkili olan Akdeniz ikliminde yağışların çoğu kış aylarında görülür. Yaz ayları ise çok sıcak ve kurak geçer. Bunun sonucu olarak akarsular kışın kabarır, yazın ise kuruyacak seviyeye gelir.
    · Bölgede karstik yeryüzü şekillerinin geniş yer tuttuğu görülür. Bunun sonucu olarak, yağışlı mevsimlerde suyun bir kısmı yer altına sızarak akarsuların fazla kabarmasını önler. Yazın ise yeraltı suyunun akarsuya karışarak su seviyesinin alçalmasını az da olsa engellediği görülür.
    Bölgenin en önemli akarsuları, Asi, Seyhan, Ceyhan, Göksu, Manavgat, Aksu ve Dalaman çayıdır.
    Bölge göl bakımından zengindir. Batısında tektonik ve karstik etkenlerle oluşan göllerin yer aldığı Göller Yöresi bulunmaktadır. Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Suğla, Söğüt, Salda, Elmalı ve Kovada gölleri bulunur.
    Eğirdir Gölü tatlı su gölüdür. Bunun nedeni fazla sularını yer altından Aksu'ya ve dolayısıyla Akdeniz'e boşaltmasıdır. Bu göllerden Suğla Gölü, zaman zaman kuruyacak derecede su kaybına uğrar.
    Doğuda Hatay yöresindeki Amik Gölü de, Asi nehrinin taşkınlarının bataklık şeklinde olduğu bir göldür. Bu alan akarsuların getirdiği alüvyonlarla büyük ölçüde dolmuştur
    İKLİM ve BİTKİ ÖRTÜSÜ
    Bölgede karakteristik Akdeniz iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yıllık sıcaklık ortalaması 18°C'dir. Kıyıda yıllık yağış miktarının 1000 mm yi bulduğu yerler vardır. Akdeniz kıyıları kış mevsiminin en ılık geçtiği bölgemizdir. Buna yol açan nedenler, nemlilik miktarı, güneş ışınlarının düşme açısı ve Toros Dağları'nın doğrultusu ve yükseltisidir. Toroslar, kışın kuzeyden gelen soğuk hava kütlelerinin kıyıya inmesini önler.
    Yağış maksimumu kış mevsimine rastlar.
    Bölgedeki yaz kuraklığı ise, dinamik yüksek basınç alanlarının etkili olması, bölgenin alçalıcı hava hareketlerinin etkisine girmesinin sonucudur.
    Kıyıdan itibaren yükseldikçe sıcaklık düşmekte, yağış miktarı artmaktadır.
    Denize dönük yamaçların etekleri bol yağış alır. Batıda Antalya çevresi doğuda, Hatay, Dörtyol, Osmaniye, Kadirli, Bahçe çevresi 1000 mm civarında yağış alır. Oysa ovadaki Mersin ve Adana çevresi 600 - 700 mm yağış almaktadır.
    Karasallaşmanın belirgin olduğu yerler, bölgenin batı kesiminde genişler. Göller yöresi ve Teke yöresi karasallığın en belirgin olduğu yerlerdir. Sıcaklık farkları artar, kışlar daha uzun sürer.
    Akdeniz Bölgesi'nde 700 - 800 m'ye kadar maki bitki örtüsü hakimdir. Maki, zeytin, mersin, defne, sakız ağacı, zakkum, keçiboynuzu, vb. kuraklığa dayanıklı bodur bitkilerden oluşur.
    Bölgedeki ormanlar, makiden sonra başlar, 2400 m'ye kadar devam eder. Daha sonra dağ çayırları yer alır. Orman alanları üzerindeki dağ çayırları yazın kuraklığın etkisi ile kururlar.
    Akdeniz Bölgesi'nin iç kesimlerine doğru gidildikçe iklim karasallaşır. Özellikle Göller Yöresi'nde yıllık yağış miktarı ve kış sıcaklık değerleri düşmüştür.
    TARIM ve HAYVANCILIK
    Bölgede tarım alanları sınırlı olmasına rağmen kıyı şeridinde en önemli ekonomik etkinlik tarımdır. En önemli tarım alanları başta Çukurova olmak üzere Amik ve Antalya ovalarıdır.
    İklim özellikleri tarımsal yaşamı şekillendirir. Tarım alanlarından yıl içinde birden çok ürün alma bakımından en elverişli koşullara sahip olan bölgemizdir.
    Bölgede yetiştirilen başlıca tarım ürünleri şunlardır:
    Buğday: Bölgenin hemen her tarafında yetiştirilir. Çukurova'da pamuk ekilmeyen alanlarda da ekilir.
    Pirinç: Hatay'da Amik Ovası'nda, K. Maraş çevresinde ve Silifke civarında yetiştirilir.
    Pamuk: Başta Çukurova olmak üzere diğer kıyı ovalarında yetiştirilir. Türkiye pamuk üretiminin yaklaşık % 33'ü bölgeden karşılanır.
    Tütün: Göller Yöresi'nde ve Hatay çevresinde yetiştirilir.
    Gül: Özellikle Isparta ve Burdur çevresinde tarımı yapılır.
    Turunçgiller: Kıyı boyunca Finike, Antalya, Alanya, Anamur, Silifke, Mersin, ve Dörtyol'da yetiştirilir. Türkiye turunçgil üretiminin yaklaşık % 89'u bölgeden karşılanır.
    Muz: Alanya ve Anamur çevresinde yetiştirilir. Türkiye'de yetiştirilen muzun tamamı bölgeden karşılanır.
    Haşhaş ve şekerpancarı: Özellikle Göller Yöresi'nin ürünleridir.
    Zeytin ve üzüm: Kıyı şeridinde hemen her yerde yetiştirilir. Ancak bölge halkı daha kârlı olan pamuk üretimine önem verdiği için zeytincilik ve bağcılık fazla gelişememiştir.
    Bölge soya fasulyesi, yer fıstığı ve mısır üretiminde de Türkiye'de ilk sıradadır.
    Seracılığın en yaygın olduğu bölge Akdeniz Bölgesi'dir. Bölgede kış sıcaklığının sıfır derecenin altına düşmemesi turfanda sebze ve meyveciliğin gelişmesine yol açmıştır. Mersin - Antalya kıyı şeridi turfanda sebzeciliğin en yaygın olduğu yerdir.
    Akdeniz Bölgesi'nde hayvancılık fazla gelişmemiştir. Sığır, koyun ve keçi Toroslar'da yaylacılık sistemiyle yetiştirilir. Hayvanlardan en yaygın olanı kılkeçisidir. Çünkü bu hayvan Toroslar'ın sarp yamaçlarında yaşamını kolayca sürdürür.
    YERALTI ZENGİNLİKLERİ
    Krom : Fethiye- Dalaman ve Adana (Aladağlar) çevresinde çıkarılır.
    Barit : Mersin ve Adana çevresinde çıkarılır.
    Boksit(alüminyum): Batı Toroslar'da Seydişehir çevresinde çıkarılır.
    Kükürt : Keçiborlu (Isparta) çevresinde çıkarılır.
    Demir : Adana (Feke ve Saimbeyli) çevresinde çıkarılır.
    Asbest : Doğu Akdeniz'de Hatay çevresinde çıkarılır.
    ENDÜSTRİ
    Adana Bölümü'nde sanayi daha fazla gelişmiştir. Adana Bölümü'nde dokuma, tütün, gıda, kimya, tarım araçları, çimento, madeni eşya, cam ve tuğla fabrikaları vardır.
    Mersin, önemli bir liman kentidir. Bu ilimizde, Ataş petrol rafinerisi bulunur.
    Antalya'da ferro - krom tesisleri, yağ fabrikaları bulunur.
    Isparta'da gülyağı fabrikaları, çimento fabrikası, tarım araçları yapım merkezleri ve halı fabrikası bulunur.
    Burdur'da gül yağı fabrikası, şeker fabrikası, tarım araçları fabrikası, süt ve yem fabrikaları yer alır.
    TURİZM
    Bölge turizmden elde edilen gelirler bakımından 3. sıradadır.
    Burdur'da İnsuyu mağarası, Alanya'da Damlataş mağarası, Tarsus'ta Yedi uyuyanlar mağarası, Antalya yakınlarında Karain mağarası, Düden, Manavgat Kurşunlu ve Tarsus şelaleri, Mersin'deki Cennet ve Cehennem obrukları ve Dilek kuyu mağarası bölgede yer alan ve turizm faaliyetlerine neden olan karstik şekillerdir.
    Ayrıca yazın erken başlaması deniz turizminin de erken başlamasına ve gelişmesine neden olmuştur. Bütün Akdeniz kıyıları boyunca turistik tesisler kurulmuştur ve kurulmaktadır. Akdeniz Bölgesi'nde Olimpos - Beydağları Sahil,Güllük Dağı (Termessos), Kovada Gölü, Kızıldağ, Köprülü Kanyon ve Karatepe - Aslantaş milli parkları bulunur.
    Antalya'da her yıl düzenlenen Altın Portakal Film Festivali ile Mersin Moda ve Tekstil Fuarı da önemli turizm etkinliklerindendir.
    NÜFUS ve YERLEŞME
    1997 nüfus sayımına göre, bölgede 8,1 milyon insan bulunmaktadır. Nüfus sayısı bakımından beşinci sırada yer alır. Nüfus yoğunluğu km2 ye 66 kişidir.Akdeniz Bölgesi'nde nüfusun %70'i Adana Bölümü'nde toplanmıştır.
    Bu durumun başlıca nedenleri;
    • Zengin tarım alanı olan Çukurova'nın varlığı,
    • Çukurova'da tarım ürünleri işleyen sanayi kuruluşlarının fazlalığı,
    • Adana Bölümü'nün yollarla Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu'ya bağlanmasıdır.
    Adana Bölümü'nde Adana, Mersin, İskenderun, Antakya, Kahraman Maraş, Tarsus, Kilis, Kozan, Kadirli, Osmaniye gibi büyük il ve ilçelerde sanayi, tarım ve ticaretin aktif olması nüfusun artmasına neden olmuştur.
    Antalya Bölümü'nde ise nüfus, bölge nüfusunun %30 unu oluşturur.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=92587
    Çünkü;
    • Antalya Ovası Çukurova kadar verimli değildir.
    • Kalkerli kayaların varlığıyla karstlaşma, tarım hayatını olumsuz yönde etkilemektedir.
    • Antalya Bölümü'nde ulaşım fazla gelişmemiştir. Burdur ve Isparta yöresi demir yoluyla Ege Bölgesi'ne bağlanmış ve İzmir'in ard bölgesi durumuna gelmiştir.
    • Antalya Bölümü'ne bağlı kıyı ovalarının, son yıllarda turizm faaliyetlerine bağlı olarak nüfusu artmaktadır.
    Buna karşılık toplu yerleşme daha fazladır. Ancak suyun bol olduğu yörelerde dağınık yerleşmeye rastlanır. Bölgenin kıyı ovalarında turistik tesislerin yaygınlığından dolayı dağınık yerleşme hakimdir. Bölgede köy ve kasaba evlerinin yapı malzemesini daha çok kalker taşları oluşturur.
    Akdeniz Bölgesi nüfus yoğunluğu açısından Türkiye ortalamasının altında bir durum gösterir. Bunun en önemli nedeni bölgenin %90'ını işgal eden Toroslar'dır.
    Toroslar, Teke ve Taşeli Yöresi Türkiye'nin en seyrek nüfuslu yerlerindendir. Adana Bölümü'nde özel konumunun etkisiyle nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üstündedir. Adana Bölümü'ndeki Çukurova pamuk tarımı nedeniyle, Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinden mevsimlik göç alır.
    Çukurova'da nüfus yaz mevsiminde artmaktadır. Bu artışta tarım işçilerine olan gereksinimin artması rol oynar.
    BÖLÜMLERİ
    Antalya Bölümü
    Taşeli Platosu'nun batısında kalır. Antalya Bölümü endüstriyel gelişim bakımından Adana Bölümü'nden daha geridedir. Bunun nedeni Antalya Bölümü'nün dağlık olması ve tarım yapılan ovaların azalmasıdır.
    Bozova, Elmalı, Acıpayam, Tefenni gibi karstik ovalara sahiptir.
    Antalya Bölümü, Adana Bölümü'nü turizmde, seracılıkta ve yağış miktarında geçmiştir. Antalya Bölümü'nde yeryüzü şekillerinin etkisiyle tarım yapılan alanlar daha dardır. Dağları kıyıdan itibaren ani olarak dikleşir ve iç kısımlarla olan bağlantıyı zorlaştırır. Böylece bölgenin art bölgesi yok denecek kadar azdır. Bu da Antalya Bölümü'nde endüstriyel gelişimin, Adana Bölümü'nden daha geri olmasına neden olmuştur.
    Turizm potansiyeli bakımından Antalya Bölümü, Adana Bölümü'nden çok önde gelir. Sanayi kuruluşlarının çokluğu yönüyle Adana Bölümü Antalya Bölümü'ne göre öndedir. Kıyı ovalarının genişliği yönüyle değerlendirildiğinde Adana Bölümü'nde yer alan Çukurova'nın Antalya Ovası'ndan çok geniş olduğunu görürüz. Tarımın ve sanayinin yoğun olarak yapıldığı Adana Bölümü'nde nüfus daha yoğundur. Antalya ve Adana Bölümü iklim şartları bakımından benzerlik gösterir. Her iki bölümde karakteristik Akdeniz iklim koşulları görülür.
    İklim özellikleri her iki bölümde aynıdır.
    Sulama suyu miktarı şartları itibariyle iki bölüm de aynı avantajlara sahiptir.
    Tarım alanlarının kullanış biçimi her iki bölümde benzerdir.
    ADANA BÖLÜMÜ
    Bölüm yüz ölçüm olarak Antalya Bölümünden daha büyüktür. Bölümde verimli ovalar geniş alan kaplar. Bölümün batısında bulunan Taşeli platosunun yüzeyi kireç taşlarından (kalker) oluşmuştur. Bu sebeple burada kireç taşlarının çözünmesi sonucu oluşmuş karstik şekiller meydana gelmiştir. Başlıcaları; Cennet-Cehennem obrukları, Dilek kuyu mağarası, yedi uyuyanlar mağarası gibi.
    Bölge nüfusunun yarıdan fazlası bu bölümdedir. Sebepleri : Verimli tarım alanları, sanayinin gelişmiş olması ve ulaşım imkanlarının daha iyi olmasıdır. Bölümün en gelişmiş ili Adana'dır. Adana aynı zamanda Türkiye'nin 4. büyük kentidir. Adana ;Tarım, sanayi,ticaret ve eğitim kentidir.
    Bölümün en önemli ticaret merkezleri Adana ve Mersin'dir. Mersin'de yer alan serbest ticaret bölgesi ve Mersin Limanı bölüm ticaretinde önemli paya sahiptir...

Benzer Konular

  1. ELİF BACI NİNNİSİ ( ANTALYA YÖRESİ ) Türküsünün Hikayesi
    By Mustafa Uyar in forum Türkülerimiz ve Hikayeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.Kasım.2016, 20:49
  2. Antalya ingilizce tanıtımı
    By Mustafa Uyar in forum İllerin İngilizce Tanıtımı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.Şubat.2010, 20:16
  3. atomun tarihçesi
    By Beyza in forum Lise Fizik Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.Temmuz.2008, 21:25
  4. Ordu tarihçesi
    By Mustafa Uyar in forum Karadeniz Bölgesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.Mart.2008, 21:51
  5. Gümüşhane'nin Tarihçesi
    By Mustafa Uyar in forum Karadeniz Bölgesi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 02.Mart.2008, 21:48

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.