Bu bölümde yemek konusunu ele alıp Kuran’ın anlattığı dinle mezheplerin dininin arasında ortaya çıkan uçuk farkı bu bağ-lamda sunmaya çalışacağız. Kuran’ın ayetleri yenilmesi haram olan yiyecekleri çok açık bir şekilde şöyle sıralar:

O size ancak şunları haram kıldı: Leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan. Fakat kim kaçınılmaz şekilde mecbur kalırsa; saldırmamak ve zorunluluk sınırını aşmamak şartıyla. Çünkü gerçekten Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

16- Nahl Suresi 115

De ki: Bana vahyolunanlar içinde bir kimsenin yiyeceği olarak leş, akıtılmış kan, domuz eti ki bu gerçekten pisliktir, Allah’tan başkası adına kesilmiş bir murdar dışında ha-ram kılınmış bir şey bulamıyorum. Kim kaçınılmaz şekilde mecbur kalırsa saldırmamak ve zorunluluk sınırını aşmamak şartıyla. Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, merhamet edendir.

6- Enam suresi 145

MİDYE, KARİDESİN HARAM KILINMASI

Ayetlerde gördüğümüz gibi Kuran; 1- Leş, 2- Kan, 3- Domuz eti, 4- Allah’tan başkası adına kesilenler olarak haramlarını bu 4 maddede toplamıştır ve sadece bunların haram olduğunu da vur-gulamıştır. Çok zor durumda kalıp da bu 4 maddeden biri dışında hiçbir yiyecek bulamayan kişinin aşırıya gitmemek şartıyla bunlardan yiyebileceği gibi bir detay da belirtilmiştir. Etrafımızdaki insanlara sorarak bir araştırma yapsak böyle bir zaruret durumuyla yüzyüze gelen yüz kişide bir kişi bile zor buluruz. (O da belki ha-yatında bir kez bu durumda kalmıştır.) Yani Kuran konuyu en detaylı şekilde açıklamıştır. Fakat buna rağmen mezheplerin, Ku-ran’da olmayan haramları, bu konuda da dinimize ilave ettiklerini görmekteyiz. Örneğin Türkiye’de en yaygın mezhep olan Hane-fi’ye göre midye ve karides yemek haramdır. Ne yazık ki birçok kişi bu izahı dinin bir hükmü sanmakta ve Allah’ın bu nimetlerini kendilerine haram kılmaktadırlar. Mezhepler haram olan yiyecekler konusunda Kuran ile çelişmekle kalmamış, kendi aralarında da çelişmişlerdir. Mesela Maliki mezhebi Hanefi’nin haram kıldığı midye ve karidesi helal kabul eder. Maliki mezhebinin haram de-diği at etiyse Şafi, Hanbeli gibi mezheplere göre helaldir. Büyük alimlerin (!) ilave haramları bunlarla bitmez. Azı dişleriyle kapıp avlayan, parçalayan kurt, ayı, köpek, sincap, tilkinin dahil olduğu hayvanlar da bu haram edilenler listesindedir. Tırnaklarıyla kapıp avlayan kuşların eti de mezheplerce haram edilmiştir. Yılan, kur-bağa, kaplumbağa, yengeç tipi hayvanlar da listeye dahildir. Ku-ran’ın izahlarını yeterli görmeyenler kendi örf, adetlerinde çirkin gördüklerini, uydurma hadislerle destekleyerek haram kılmışlar-dır. Oysa farklı farklı kültürlerde insanların yemek listesi de fark-lıdır. Örneğin kurbağa eti, at eti kimi kültürlerde hiç yenmezken, bazı ülkelerin kültürlerinde bunlar çok prestijli yemek sınıfında-dırlar. Birçok kültürde ayı, aslan, kurt gibi vahşi hayvanları yeme alışkanlığı da olabilir. Kendi kültürlerine göre din oluşturanların bu saçma ve gereksiz ilaveleri, birçok farklı kültürde yaşayanlara gereksiz zorlukları beraberinde getirmiştir. Mesela ülkemiz gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede istiridye, midye, karidesin haram kılınması beraberinde din adına zorlukları taşımıştır. Ayetlerde %1’den bile daha az ihtimalle karşılaşılacak durumları açıklayan Allah’ın, %90’dan daha fazla insanın karşılaşacağı midye, karides gibi yiyecekler haram olsaydı bunları açıklamaması hiç düşünülebilir mi? Madem ki açıklanmamıştır, demek ki Allah bunları haram etmek istememiştir. Allah’ın haram etmediği her şey helal olduğu-na göre demek ki bunlar afiyetle yenilebilir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=17491
Allah’ın kendilerine verdiği rızıkları haramlaştıranlar hüsrana uğramışlardır, sapıtmışlardır, doğru yolu bulamamışlardır.

6- Enam Suresi 140

De ki: Ne oldu size de Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?
10-Yunus Suresi 59

Ayetlerde görüldüğü gibi fazladan haramlar türetip midye, ka-rides, at etine haram demek dinde titizlik, dinde takva olmak demek değildir. Bilakis Allah’ın haram kılmadığına haram demek Al-lah’a iftiradır, dine ihanettir, kitlelerin dinden kaçmasına sebep olmak demektir. Maide suresi 87. ayette Allah’ın helal kıldığı güzel şeylerin haram kılınmaması geçer. Bunu yapmak haddi aşmak olarak değerlendirilir. Ayetin “Ey iman edenler” diye başlaması bu ayette belirtilen haddi aşmanın “Ben Müslümanım” diyenler tara-fından gerçekleştirildiğini gösterir. Demek ki “Ne olacak fazladan bir midye, karides haram olsun...” diyemeyiz. Din adına dine zorluk ilave etmek haddi aşmadır, sapkınlıktır, Allah’ın emirlerine karşı gelmek demektir.
Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haramlaştırmayın, haddi aşmayın. Şüphesiz Allah had-di aşanları sevmez.

5- Maide Suresi, 87

ÜÇ PARMAKLA PİLAV YEMEK

Buraya kadar yemek konusunda dine “haram” başlığı altında ya-pılan ilaveleri gördük. Bunların yanında yemek yemenin adabın-dan, yemeğin menüsüne kadar yüzlerce “Sünnet” başlıklı adetler de dine ilave edilmişlerdir. Kuran’da geçmeyen herhangi bir şeye ister sünnet, ister başka ad altında olsun ufak dahi olsa bir sevap yüklemek mazur görülemez. “Sünnet” başlıklı uydurma ilavelere göre yemekte şu hususlara dikkat edilir:

Yemek yer sofrasında yenmelidir. İster pilav, ister et olsun tüm yiyecekler üç parmakla yenir. Çatal, kaşık kullanılmaz. Yer sofra-sında sağ ayak dikilip, sol ayak alta alınıp yemek yenir. Sağ elle yemek çok çok önemsenir. Sol elle yenilenleri şeytanın yediğine ina-nılır. Bu arada tavuk, kuzu, inek eti, kabak, patlıcan gibi yiyecekler sünnettir. Peygamber’in yaşadığı dönemde Amerika kıtası keşfedil-mediği için patates, domates, mısır sünnet dışı yiyeceklerdir. Yani kabak yiyen sevap kazanırken, aynı öğünde patates yiyenler bu sevaptan mahrumdurlar. Suyu 3 yudumda içmek, yemeği 21 lokmada bitirmek şeklinde sayılar da önemlidir. Suyu 4 yudumda içmek isteyen bu mantığa göre sevaptan yararlanamaz. Yemeklerin ortadaki bir kaptan yenmesinin de sünnet olduğu iddia edilir. Oysa Nur suresi 61. ayette toplu olarak veya ayrı yemekte sakınca olmadığı açıklanır, ama yine de mezhepçi kafa sevap hakkını toplu yemekten ve ortadaki kaptan beraber yemekten yana kullanmıştır. Özellikle Ramazan’da yemeğe zeytin veya hurma ile başlamanın sevap oldu-ğuna dair çok meşhur bir inanç da oluşturulmuştur. Bu inanca göre peynir ve çorba ile orucu açan, zeytin veya hurma ile orucu aça-nın sevabını alamaz. Yemeği bitirdikten sonra üç parmağı yalama-nın ve bunları yalarken sıranın nasıl olması gerektiğinin de mezhepçi sünnet anlayışında açıklamaları vardır. Yemek yerken dikkat edilecek hususların listesi daha da çoğaltılabilir. Kuran’ı yeterli görmeyen yaklaşım, dini Kuran dışı birçok ayrıntıya boğmuştur.

Kuran’dan dinini anlayan Müslümanla, mezheplerin Müslümanı sofrada da kendini belli etmektedirler. Görüldüğü gibi Kuran’ın Müslümanına göre 4 tane haram yiyecek varken, her mezhepte farklı olmak üzere mezheplerin İslam’ında düzinelerce haram yiyecek vardır. Kuran’ın Müslümanına göre yemekte aslolan yemeğin haram olmaması, Allah’a şükredilmesi, rızkı verenin Allah olduğu-nun bilinmesidir. Kuran’ın Müslümanına göre yemekteki bu seremonilerin dinle bir alakası yoktur. Arapların örf ve adetlerindeki bu yemek stilleri Peygamber’in de, o dönemdeki putperestlerin de yemek yeme şekli olabilir. Yemeği çatal kaşıkla veya çubukla veya el-le yemek Allah’a yakınlığı veya takvayı değil sadece örf ve gelenekleri simgeler. Fakat Kuran’ın İslam’ı yerine Arapçı, mezhepçi İslam’ı benimseyenler putperestiyle, Müslümanıyla tüm Arapların örfü olan yemek yeme şeklini, hatta menüsünü “Sünnet” adı altın-da insanlara yutturmuşlardır. Ne yazık ki bu yutturmacalara öylesine inanılmıştır ki kimi Türkler, Afganlılar, İranlılar bu örfleri din sandıkları için Araplar’dan daha Arapçı olmuşlardır. Fakat onlar bunu Sünnet tatbikçisi olmak olarak algılamaktadırlar.