Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


Sayfa 1/2 12 SonSon
13 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Yahya Kemal Beyatlı

    Dünyada ne ikbal ne servet dileriz
    Hattâ ne de ukbâda saadet dileriz
    Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde
    Yaranla tarab yâr ile vuslat dileriz.



    YAHYA KEMAL BEYATLI...

    Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu; asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te; orta öğrenimini Selanik ve İstanbul Vefa idadilerinde tamamladı. 1903 yılında Paris'e giderek Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi. 1912 yılında yurda döndükten sonra dil ve tarih konularında makaleler yayınladı. 1915 yılında Darülfünun (Üniversite) öğretim kadrosuna atandı. Kurtuluş Savaşının bitimine doğru (1923) Ankara'ya geçerek Hâkimiyeti Milliye gazetesinde başyazar oldu. Urfadan milletvekili seçildi (1923-1926). Daha sonra Varşova, Madrid elçiliklerine atandı. (1926-1931). Tekirdağ ve İstanbul milletvekili olarak 1935-1946 yılları arasında yeniden parlamentoya girdi. 1949'da Pakistan büyük elçisi iken emekliye ayrıldı.

    1 Kasım 1958 yılında İstanbul'da öldü.

    Yaşarken şiir kitabı yayınlamayan Yahya Kemal'in, ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsünce yayınlanan şiir kitapları:

    1961 Kendi Gök Kubbemiz
    1962 Eski Şiirin Rüzgâriyle
    1963 Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş

    Tarih, edebiyat, v.b. konularında deneme, makale ve konferansları da aynı enstitüce kitap olarak yayınlandı.

    Yahya Kemal şiir yazmaya lise yıllarında başlamıştı. Bu şiirleri başta Tevfik Fikret olmak üzere Seryet-i Fünun şairlerinin etkisi altındaydı.

    Kendi sözleriyle: "Kendi neslimin bütün çocukları üzerinde olduğu gibi, ruhumda, ahlâkımda, zevkimde lisanımda, sanatımda en büyük tesiri O (Fikret) icra etmiştir".

    Yeni şiir denemelerine Fransa'da bulunduğu yıllarda başladı. Fakat dönüşünde de bunları uzun süre yayınlamadı. Şiirleri ilk kez 1918'de Yeni Mecmua'da yayınlanmaya başladı. Oysa yeni şiirlerinin yazılış tarihi 1910 ve daha önceleridir. Yahya Kemal'in yazmada ve yayınlamada bu titizliğinin, günümüzdeki kültür, sanat hatta siyaset konulu tartışmalara da ışık tutacak önemli nedenleri vardır. Paris'te Siyasal Bilgiler Okulunda öğrenim gördüğü sırada Albert Sorel'in tarih dersleri "Ona tarih ortasında Türklüğü aramak ve bulmak gibi sonsuz bir heves vermişti..." Dönüşünde, gerek dil gerek Türklüğün kökenleri bakımından Ziya Gökalp'le tartışmaya girdi. Yahya Kemal'e göre "Türklüğün kökeni Anadoluda'dır..." Tarih (ulusal bilinç, ulusal sanat) konusunda yoğun araştırmalarını ve düşüncelerini ulusal dil konusunda da sürdürüyordu. Ona göre "Bir dilin yalnız kendine mahsus, süssüz, tabii, samimi, yalın ifade özellikleri" vardır...
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9507

    Türkçede ise kendi ifade özellikleri yerine tesirinde kaldığı Arap ve özellikle Fars dilinin ifade özellikleri geçmiştir... Yahya Kemal'e göre "Servet-i Fünun nazmının dili, sözcük topluluğu, gramer ve hatta söz dizimi bakımından Türkçeden uzaklaşmış yapma bir dildi... Bu dil, Fransa dilinin güçlü etkisi altında bir tatlı su lehçesi haline gelmiştir... Ulusal bir çığır açabilmek için ne Servet-i Fünun diline, ne de Divan nazımının diline bağlanılabilir... Halk şiirinin dilini de fazla dar ve mahalli bulan şair, bu durum karşısında bütün milletin birden mal edineceği bir şiirin dili için tek imkân olarak konuşulan Türkçeyi görüyordu."

    Daha önce Tevfık Fikret, Rıza Tevfık, Mehmet Emin ve Mehmet Akif’te belirtileri görülen bir Türkçedir bu. Fakat Yahya Kemal'in dili "Fikret'in daha çok konuşmalarla sınırlı kalan, Rıza Tevfik'te bir düzen ve süreklilik sağlayamayan, Mehmet Emin'de İstanbul konuşmasının sınırlarını aşan ve kalıplaşan, Mehmet Âkifte fazla halklaşan ve bazen argolaşan Türkçelerden çok üstün niteliktedir... Aruz vezni ile Fikret kuvvetli bir dış musikisi ve ustalıklı bir manzume lisanı vücuda getirmişti. Bu vezni daha temiz, daha sade bir Türkçe ile dillendirmek kudretini de Mehmet Akif göstermişti. Fakat tam on asırlık bir atalar mirası olan bu güzel vezinle yalnız şiir söyleyen ilk büyük şair Yahya Kemal oldu... (Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihî). Yahya Kemal "ulusal ve Avrupacı sanatın sentezini" yaratmış, "Türk edebiyatında bir sair ilk defa şiirin Avrupai gelişimini yöntemsel bir görüşle incelemiştir" (bkz. ag.y.) "Türk şiiri bir yandan taklitçilikten kurtulup kendi kaynaklarına dönerek ulusallaşacak, öte yandan modern şiirin bütün özelliklerine sahip olacaktır..." (bkz. Kenan Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi).

    Ulusal tarih, ulusal bilinç, ulusal dil konularındaki görüşlerinin yanısıra, Stephan Mallarmé'nin "Bir mısra, kelimelerin yanyana dizilmesinden meydana gelir" tanımını benimseyen Yahya Kemal'e göre, eski şiir anlayışında "..şair bir mevzuu, bir fikri, bir hayali, bir hissi pürüzsüz ve selis bir ifade ile söylerse işini görmüş, yani mısra söylemiş sayılırdı. Halbuki bu ikinci telâkkide lisan pürüzsüzlüğü, selaset ve belagatın bütün kaideleri şiirin söylenmesine kifayet etmiyordu... Şiir, ritmin lisan haline gelmesi, yani söyleyişin bir musiki cümlesi olabilmek sırrına erişmesiydi..." (N.S. Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi.) "Fransa'da, şiir, Yahya Kemal'i Parnas'cı şairlerin mükemmel manzumeleri ve sembolizmin derin musikisi ile karşıladı...

    Fransız şiirinde ilk dikkat ettiği hadise, başlangıçtan en yeni sembolist şairlere kadar eski Yunan mısralarını Fransızca bir mısra haline getirmek için giriştikleri ve başardıkları tarihi faaliyet oldu... Bir aralık Türk şiirini ve zevkini asırlardan beri almış olduğumuz Arap ve Acem tesirlerinden uzaklaştırarak doğrudan doğruya Yunan ve Latin edebi terbiyesine bağlamak" eğilimini duydu. (a.g.y.). Bu eğilim onu, aynı mısraların Türkçedeki "ifade sırlarını" bulmak gibi bir çalışmaya (a.g.y.) ve antik şiirin "berrak, külfetsiz, samimi, aydınlık söyleyişine" yöneltti... (K.Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi.) Muazzam ve titiz bir çalışmaya koyuldu (a.g.y.). Şiir onun için "musikiden başka türlü bir musiki", "içimizin ahengi"dir... (a.g.y.). "Sembolist şiirin büyük değer verdiği iç ahenkle parnasiyenlerin titizlikle temine çalıştıkları dış ahengi onda bağdaşmış olarak buluyoruz..." (a.g.y.). Buna karşılık, "Fransız nazmına ait şekilleri pek az kullanmış, Servet-i Fünunun en çok tercih ettiği sone tarzına hiç rağbet etmemiş... gazel, şarkı, mesnevi ve rubai tarzlarını kullanmıştır... Ahenk bakımından çok daha mükemmel bulduğu aruzu heceye daima tercih etmiştir..." (a.g.y.).

    Yahya Kemal sağlam bir kültür ve dil bilinci üstüne kurduğu şiirlerindeki klasik yalınlık ve güçlülükle, sanatının özünde ve biçiminde ulusal ve modern olanın, bireysel ve toplumsal olanın, tarihsel ve çağdaş olanın sentezine ulaşmadaki çabaları ve başarılarıyla, modern şiirimizin, (Kendi Gök Kubbemiz'deki şiirleriyle) büyük bir kurucu ustası, klasiğidir. Bu özellikleriyle, XX. yüzyıl dünya şiirinin de önemli şairleri arasında bulunduğundan kuşku yoktur.

    Eserleri

    1964 Aziz İstanbul
    1966 Eğil Dağlar
    1968 Siyasi Hikayeler
    1968 Siyasi ve Edebi Portreler
    1971 Edebiyata Dair
    1973 Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
    1975 Tarih Müsahabeleri
    1976 Bitmemiş Şiirler
    1977 Mektuplar - Makaleler

    Kaynakça: Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi - Ataol Behramoğlu

  2. #2

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    AÇIK DENiZ

    Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
    Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
    Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melal!
    Gezdim o yaşta dağları, hülyam içinde lal...
    Aldım Rakofça kırlarının hür havasını,
    Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını,
    Her yaz, şimale doğru asırlarca bir koşu...
    Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu.
    Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
    Rüyama girdi her gece bir fatihane zan.
    Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...
    Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
    Gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı,
    Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı.
    Bir gün dedim ki "istemem artık ne yer ne yar"!
    Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar,
    Gittim o son diyara ki serhaddidir yerin,
    Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!

    Garbin ucunda, son kıyıdan en gürültülü
    Bir met zamanı, gökyüzü kurşunla örtülü,
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9508
    Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
    Gördüm güzel vücudunu zümrütleyen deri
    Keskin bir ürperişle kımıldandı anbean;
    Bakam ve anladım ki o ejderdi canlanan.
    Sonsuz ufuktan ah o ne coşkun gelişti o!
    Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!
    Yelken vapur ne varsa kaçışmış limanlara,
    Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
    Yalnız o kalmış ortada, âsi ve bağrı hun,
    Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun...
    Sezdim bir âşinâ gibi, heybetli hüznünü!
    Ruhunla karşı karşıya kaldım o met günü,
    Şekvanı dinledim, ezeli muztarip deniz!
    Duydum ki ruhumuzla bu gurbette sendeniz,
    Dindirmez anladım bunu hiçbir güzel kıyı;
    Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı

    (Kendi Gök Kubbemiz)



    __________________




    KAR MUSİKİLERİ

    Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
    Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

    Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,
    Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı.

    Bir erganun ahengi yayılmakta derinden...
    Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.

    Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
    Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.

    Birdenbire mes'udum işitmek hevesiyle
    Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.

    Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
    Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!

    Varşova 1927 (Kendi Gök Kubbemiz)

  3. #3

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    SESSİZ GEMİ

    Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
    Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

    Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
    Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

    Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
    Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9509

    Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
    Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

    Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
    Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

    Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
    Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.



    HAZAN BAHÇELERİ

    Kalbim yine üzgün, seni andımda derinden
    Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
    Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
    Geçtim yine dün eski hazan behçelerinden

    Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
    Gördümki yazın bastığımız otları solmuş
    Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
    Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden





    GÜFTESİZ BESTE

    Sizi dün bekledim o yollarda
    Ki gezindikdi bir zaman karda,
    Kararan gözlerimle rüzgarda
    Sizi dün bekledim o yollarda!...

    Sanıyordum unuttunuz adımı,
    Dediniz hissedince maksadımı:
    "Beni hala bu genç unutmadı mı
    Ki bugün bekliyor bu yollarda?"

    Nice sevdalılarla sevgililer
    Aşkı yollarda böyle beklediler!
    Nice sevdalılar da var ki diler
    Akşam olsun bu kuytu yollarda!...



    Dönülmez Akşamın Ufku

    Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
    Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç

    Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
    Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle

    Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
    Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

    Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece
    Gruba karşı bu son bahçelerde keyfince

    Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
    Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül



    AKINCILAR

    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
    Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi ``ilerle''
    Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle
    Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
    Şimşek gibi Türk atlarının geçtığı yoldan
    Bir gün yine doludizgin atlarımızla
    Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
    Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
    Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

  4. #4

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    DUYUŞ VE DÜŞÜNÜŞ

    Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer
    Ay geçmiyor ki almayayım gamlı bir haber.

    Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu;
    Zihnim düşünceden dağınık, gözlerim dolu.

    Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü,
    Lakayd olan mühimsemiyor gamlı bir günü.

    Çok şey bilen diyor:'Gidecek her gelen nesil!
    Ey sade-dil! Bu bahsi hayatında böyle bil!

    Hiç durmadan, hayat öğütür devreden bu çark,
    Ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark.

    İlmin derin görüşleri, aklın hükümleri
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9510
    Doldurmuyor boşalmış olan hisli bir yeri


    eNDÜLÜS'TE RAKS

    Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
    Şevk akşamında Endülüs üç def' kırmızı...

    Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
    İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

    Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
    İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

    Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
    İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

    Alnında halka halkadır âlşüfte kâkülü,
    Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...

    Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;
    İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

    Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
    Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

    Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
    Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..

    Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,
    Her kalbi dolduran zile, her sîneden: "Ole!"

  5. #5

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    EYLÜL SONU

    Günler kısaldı. Kanlıca'nin ihtiyarları
    Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.

    Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
    Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa...

    İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
    Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

    Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
    Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

    Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
    Bitmez bir özleyiştir, ölümden biter bile

    GEÇMİŞ YAZ

    Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
    Her anını, her rengini, her şiirini hazdan.
    Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
    Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

    Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
    Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
    Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...
    Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde

    MOHAÇ TÜRKÜSÜ

    Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
    Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
    Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
    Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
    Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9511
    Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
    Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
    Girdik zaferin koynuna, kindik ovisale
    Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
    En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
    Bir bir açılırken göğe, son def'a yarıştık;
    Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
    Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
    Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
    Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
    Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber
    Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
    Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden

  6. #6

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    ÖZLEYEN

    Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
    Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
    Dağlar ağarırken konuşmustuk tepelerde,
    Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

    Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
    Hülya gibi yalnız gezinenler köye indi
    Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
    Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde

    SİSTE SÖYLENİŞ

    Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9512
    Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?

    Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
    Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?

    Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
    Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

    Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis'i.
    Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.

    Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
    -Örtün! Müebbeden uyu! Ey sehr! -O beddua...

    Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;
    Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.

    Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
    Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.

    Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
    Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın

  7. #7

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM SABAHI

    Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
    Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
    Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
    Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
    Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
    Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
    Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
    Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
    Bir geliş var!.. Ne mubarek, ne garib alem bu!..
    Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu...
    Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
    O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
    Bu sükünette karıştıkça karanlıkla ışık
    Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
    Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
    Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
    Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
    Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.

    Ordu-milletlerin en cok döğüşen, en sarpı
    Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
    En güzel mabedi olsun diye en son dinin
    Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
    Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
    Seçmis Istanbul'un ufkunda bu kudsi tepeyi;
    Taşımış harçını gaazileri, serdarıyle,
    Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.
    Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
    Uhrevi bir kapı açmıs buradan gökyüzüne,
    Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..

    Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9513
    Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
    Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum;
    Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
    Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
    Senelerden beri ru'yada görüp özlediğim
    Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
    Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
    Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
    Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
    Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
    Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
    Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

    Gördüm on safta oturmuş nefer esvaplı biri
    Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i
    Ne kadar saf idi simasi bu mu'min neferin!
    Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
    Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
    Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
    Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
    Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
    Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
    Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
    Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,
    Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
    Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
    Hem de çoktan beri kaybettigimiz yerlerde.

    Karşı dağlarda tutuşmus gibi gül bahceleri,
    Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
    Gökte top sesleri var, belli, derınden derıne;
    Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
    Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
    Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
    Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
    Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
    Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd'dan, Van'dan,
    Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
    Ne kadar duygulu, engin ve mubarek bu seher!
    Kadın erkek ve cocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
    Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
    Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

    Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
    Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
    Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
    Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
    Belgrad'dan mi? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
    Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?

    Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
    Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
    Adalar'dan mi? Tunus'dan mi, Cezayir'den mi?
    Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
    Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
    O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

    Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
    Cok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
    Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahi.

    Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı

  8. #8

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    VUSLAT

    Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar,
    Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,
    Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zâmanı,
    Görmezler ufuklarda, şafak söktüğü ânı...
    Gördükleri rü'ya ezelî bahçedir aşka;
    Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgâri başka.
    Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;
    Gül solmayı; mehtâb, azalıp gitmeyi bilmez...
    Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi...
    Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;
    Sevdâları hülyâlı havuzlarda serinler,
    Sonsuz gibi, bir fıskiye âhengini dinler.

    Bir rûh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
    Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,
    Dalmışsa O'nun saçlarının râyihasiyle,
    Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle.
    Yıldızları, boydan boya doğmus gibi, varlık
    Bir mûcize halinde o gözlerdendir artık.

    Kanmaz, en uzun bûseye, öptükçe susuzdur
    Zirâ, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.
    İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
    Bir sır gibidir az çok ilâh olduğumuzdan.
    Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
    Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
    Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
    Rüzgar gibi bir şevk alır, oldukları yerden.
    Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
    Alemde bir akşam ne semavî koşudur o!
    Dört atlı o gergerdûne, gelirken dolu dizgin,
    Sevmis iki rûh ufku gorurler daha engin,
    Simalari her lâhza parildar bu zeferle;
    Gok, her tarafindan, donanir mes'alerle!

    Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar,
    Varlikta butun zevki o cennette duyanlar
    Dunyayi unutmus bulunurken o sularda,
    -Zâlim saat ihmâl edilen vakti calar da-
    Bir ân uyanirlarsa lezîz uykulardan,
    Bastanbasa, heryer kesilir kapkara, zindan...
    Bir fâciadir boyle bir âlemde uyanmak...
    Gunden gune, hicranla bunalmis gibi, yanmak...
    Ey tâli Olumden ne beterdir bu karanlik!
    Ey âsk O gonuller sana mâloldular artik!
    Ey vuslât O âsiklari efsûna râmet!
    Ey tatli ve ulvî gece Yillarca devam et

    Sonbahar

    Fani ömür biter,Bir uzun sonbahar olur.
    Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur.
    Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
    Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
    Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir.
    Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir;
    Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
    Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9514

    Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur.
    Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur.
    İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu;
    Bir başka musikiiye geçiş farz eder bunu.

    Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline,
    Benzer cihana gelmeden evvelki haline.

    Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
    Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
    Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı;
    Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı

    SES

    Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
    "Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!" diyordum.
    His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
    Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
    Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
    Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te,
    Akşam!.. Lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
    Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
    Sakin koyu,şen cepheli kasrıyle Küçüksu,
    Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
    Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
    Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar
    Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
    Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
    Bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan
    Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
    Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,
    Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
    Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
    Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
    Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
    Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
    Her yerden o,hem aynı bakış ,aynı emelde,
    Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
    Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
    Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.

  9. #9

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    Mehlika Sultan

    Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
    Gece şehrin kapısından çıktı.
    Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
    Kara sevdalı birer aşıktı.

    Bir hayalet gibi dünya güzeli
    Girdiğinden beri rü'yalarına;
    Hepsi meşhur, o muamma güzeli
    Gittiler görmeye Kaf dağlarına.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9516

    Hepsi, sırtında aba, günlerce
    Gittiler içleri hicranla dolu;
    Her günün ufkunu sardıkça gece
    Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

    Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
    Daima yollar uzar, kalp üzülür:
    Ömrü oldukça yürür her yolcu,
    Varmadan menzile bir yerde ölür.

    Mehlika'nın kara sevdalıları
    Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,
    Mehlika'nın kara sevdalıları
    Baktılar korkulu gözlerle suya.

    Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan...
    Ufku çepçevre ölüm servileri...''
    Sandılar doğdu içinden bir an
    O, uzun gözlu, uzun saçlı peri.

    Bu hazin yolcuların en küçüğü
    Bir zaman baktı o viran kuyuya.
    Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
    Parmağından sıyırıp attı suya.

    Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
    Erdiler yolculuğun son demine;
    Bir hayal alemi peyda oldu
    Göçtüler hep o hayal alemine.

    Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
    Seneler geçti, henüz gelmediler;
    Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
    Oradan gelmeyecekmiş dediler!..

    Nazar

    Gece, Leyla'yı ayın on dördü
    Koyda tenha yıkanırken gördü.
    "Kız vücudun ne güzel böyle açık!
    Kız yakından göreyim sahile çık!"
    Baktı etrafına ürkek, ürkek
    Dedi:"Tenhada bu ses nolsa gerek?"
    "Kız vücudun sarı güller gibi ter!
    Çık sudan kendini üryan göster!"
    Aranırken ayın olgun sesini,
    Soğuk ay öptü beyaz ensesini,
    Sardı her uzvunu bir ince sızı;
    Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
    Soldu, günden güne sessiz, soldu!
    Dediler hep: "Kıza bir hal oldu!"
    Ta içindendi gelen hıçkırığı,
    Kalbinin vardı derin bir kırığı.
    Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lal.
    Yattı, aylarca devam etti bu hal.
    Sindi simasına akşam hüznü,
    Böyle yastıkta görenler yüzünü,
    Avuturlarken uzun sözlerle,
    O susup baktı derin gözlerle,
    Evi rüzgar gibi bir sır gezdi,
    Herkes endişeli bir şey sezdi.
    Bir sabah söyledi son sozlerini,
    Yumdu dünyaya ela gözlerini;
    Koptu evden acı bir vaveyla,
    Odalar inledi: "Leyla! Leyla!"
    Geldi koy kızları, el bağladılar...
    Diz çöküp ağladılar, ağladılar!

    Nice günler bu seametli ölüm,
    Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;
    Nice günler bakarak dalgalar,
    Dediler: "Uğradı Leyla nazara!"

  10. #10

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Yahya Kemal Beyatlı

    Ufuklar

    Ruh ufuksuz yaşamaz.
    Dağlar ufkunda mehabet,
    Ova ufkunda huzur,
    Deniz ufkunda teselli duyulur.
    Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
    Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce, fakat
    Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.
    Ruh arar kendine bir ruh ufku.
    Manevi ufku pek engin ulu peygamberler
    - Bahsin üstündedir onlar-lakin
    Hayli me'ud idiler dünyada;
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/6393-yahya-kemal-beyatli.html#post9517
    Yaşıyorlardı havarileri, ashabiyle;
    Ne ufuklar! Ne güzel ruh imiş onlar! Yarab!

    Annemin na'şını gördümdü;
    Bakıyorken bana sabit ve donuk gözlerle,
    Acıdan çıldıracaktım.
    Aradan elli dokuz yıl geçti.
    Ah o sabit bakış el'an yaradır kalbimde,
    O yaşarken o semavi, o gülümser gözler
    Ne kadar engin ufuklardı bana;
    Teneşir tahtası üstünde o gün,
    Bakmaz olmuşlardı artık bu bizim dünyaya.

    Yaşıyan her fani
    Yaşıyan ruh özler,
    Her sıkıldıkça arar,
    Dar hayatında ya dost ufku, ya canan ufku

    Uçuş

    Uçmakta, konmadan, kıyısız bir denizde ruh;
    Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh?
    Üstünde gök, sürekli bulutlarla, yüklüdür;
    Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür.
    Çalkaltısında dalgası bilmez nedir sayı;
    Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı;
    Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür, geniş,
    Milyonca haykırıs dolu, milyonca sesleniş.
    Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe,
    Başlar hayal edindiği alem görünmeğe.
    Bir ruhu besliyen hava yalnız yukardadır.
    Hulyayı daima uçuran duygulardadır.
    Yalnız bu katta mümkün olur daimi uçuş.
    Her hamlesiyle, ruh, o çelikten kanatlı kuş,
    Ufkunda bir dakika görunmeksizin kara,
    Hür gökte, hür denizde uçar, hür ufuklara

    İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel

    Vur Pençe-i Âlî'deki şemşîr aşkına
    Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına

    Ey leşker-i müfettihü'l-ebvâb vur bugün
    Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

    Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
    Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına

    Düşsün çelengi Rûm'un, eğilsün ser-i Firenk
    Vur Türk'ü gönderen yed-i takdîr aşkına

    Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
    Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına

Sayfa 1/2 12 SonSon

Benzer Konular

  1. Yahya kemal beyatlı
    By Mustafa Uyar in forum Yazarlar ve Şairler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.Mayıs.2009, 20:52
  2. Yahya Kemal Beyatlı Şiirleri
    By Beyza in forum Yazarlar ve Şairler
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 14.Temmuz.2008, 15:47
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.Temmuz.2008, 15:44
  4. İbni Kemal kimdir ? Biyografisi , İbni Kemal hakkında
    By Beyza in forum Türk Büyükleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.Temmuz.2008, 15:43
  5. Hz.Yahyâ (a.s)
    By Mustafa Uyar in forum Peygamberler Tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 22.Nisan.2007, 23:17

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.