(1894-1973)
Türk halk şiiri geleneğinin Cumhuriyet Dönemi’ndeki en güçlü temsilcisi.Sivas’ın Şarkışla İlçesi’ne bağlı Sivrialan Köyü’nde doğdu. Bir çiftçinin oğlu olan ozan, yedi yaşında geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözlerini yitirdi.

Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas’ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş çalıp söylediklerini.Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini,babasının arkadaşı olan Çamşıh’lı Ali Ağa’dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Ünlü Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman.Yirmi beş yasındayken (1919) anası, babası Veysel’i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921
Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır,çekinirmiş. O yıllarda şairlerimizden Ahmet Kutsi Tecer tanımışVeysel’i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel’in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel, şairliğinin gelişmesinde Tecer’in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel’in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi Mustafa Kemal Paşa için söylediği: "Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi" mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış,yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan’ı, Yunus’u, Emrah’ı, Dertli’yi severdi.Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer’in ayrı bir yeri vardı Veysel’de. Onun aracılığıyla Köy Enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel.Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yıldızeli, Akpınar Köy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul’da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel’e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı.

Veysel’in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde,Sivrialan’da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu türlü meyve ve çiçek vardı.Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri"Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, şu kör adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?" demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş,meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa "O kör değilmiş, meğer kör olan bizmişiz” diyerek Aşık Veysel’i kutlamışlar. İşte böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı. Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı,şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir süre yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı.
Âşık Veysel, aşk, doğa, tasavvufi inançlar, toplumsal gerçekler gibi değişik konuları halk şiiri geleneği içinde ustaca birleştirmiştir. Çağdaş kültür verilerinden de yararlanarak halk şiirinin dil, deyiş ve öz açısından zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Zengin, aydınlık, iyimser iç dünyası, şiirlerine de yansımıştır. Şiirlerinde yerel deyişlerle beslenmiş arı bir dil kullanmıştır. Bilime, gelişime inanan, demokrasiyi yücelten, yurt sevgisini öne alan ozan, 1940’ların kültür politikasının da etkisiyle geniş kitlelerce tanınmış ve sevilmiştir.
Doğa sevgisini ve toprağa bağlılığı güçlü bir şekilde vurgulayan “Kara Toprak” şiiri, ozanın duyum gücünü, yaşamı algılayış ve yorumlayış biçimini de yansıtır.
Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan sesler (1950), Dostlar Beni hatırlasın (1970) adlı kitaplarda toplanmıştır.


Aşık Veysel ‘ in hayatı

Aşık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde "Ücyüz-onda gelmiş idim cihana"diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas'a bağlı Şarkışla ilçesinin SivrialanKöyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınarmerasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i.Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputasarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; bebenin adini Veysel koymuş.Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yediyaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel deyakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş.Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle.Babasına "Çocuğu Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var."demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamışVeysel'in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızındonuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz deakıp gitmiş böylece. Veysel'in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kızkardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel'in kotu kaderine.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/58701-asik-veysel-satiroglu.html#post119957



AĞLAR VEYSEL ÇIKMAZ SESİ

Ah çektikçe erir gider
Yüreğimin yağı benim
Seni görsem durur gider
Dillerimin bağı benim

Gam leskesi saf saf oldu
Hep sözlerim boş laf oldu
Senin yolunda mahv oldu
Gençliğimin çağı benim

Ah belimi büken oldu
Gurbet bana diken oldu
Altı aydır mekan oldu
Dibi kırkkız dağı benim

Sensin derdine düştüğüm
Hayal oldu konuştuğum
Her gün yediğim içtiğim
İçerimde ağu benim

Ağlar VEYSEL çıkmaz sesi
Gine coştu gam deryası
Garip gönlümün yaylası
Güzel hüsnün bağı benim