Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Bela Çiçeği
alsancak garı'na devrildiler
gece garın saati bela çiçeği
hiçbir şeyin farkında değildiler
kalleş bir titreme aldı erkeği
elleri yirtilmisti kelepceliydiler
çantasını karısı taşıyordu
hiç kimse tanımıyordu kimdiler
gece garın saati bela çiçeği
üçüncü mevki bir vagona bindiler
anlaşıldı erkeğin gideceği
bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler
bir türlü karısına bakamıyordu
ayaküstü birer bafra içtiler
gece garın saati bela çiçeği
şimdiden bir yalnızlık içindeydiler
karanlık gelmişi geleceği
birdenbire sapsarı kesildiler
vagonlar usul usul kımıldıyordu
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Bence Malumdur
dikenin
kalbime battığı bir sonbahar günüdür
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
içini kurtlar kemirir
bence malumdur
buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
senin ateşler içinde olduğun
bence malumdur
ellerin muhakkak çocuk elleridir
hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
onlar neden daima okul türküleridir
süleymancıktan bahseder
kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
süleymancıktan
ve karınca yuvalarından bahseder
ışıksız kömürsüz karınca yuvalarından
gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
sen ansızın gökyüzünde görünürsün
gözlerinin rengi
bence malumdur
elinde değildir akşam serinliğinde üşüsün
eylül'den itibaren geceler hazindir uzundur
sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
sokakların üstüne bulutlar gelirler
bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
yıldızların kaybolduklari yer
bence malumdur
karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
uzaktan yabancı sesler duyulur
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
elin hayallerimi dağıtır
bilirsin
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Bir, Üç ve Beş
desen ki denizin tuzu
çiğ düşmüş kadife donlu patlıcanlar
desen ki kendilerinden karga çığlılarıyla kaçanlar
en fakiri en zengini çirkini ve orospusu
seni unutmuş olsun
sen ki üşümüş gökte o yalnız bulutsun
kıskanmadığın cömert bir maviliğin ortasında o
bildiğin yalnızlığın ellerinden tutmuşsun
desen ki unutulmuşsun
denizler kızılca kıyamet akıp geçiyor
zamana karşı geliyorsun
bir üç ve beş leylekler artık gitti
şimdi seni artık karanlıkta bir liman çekiyor
unutulduğun unutulmadığın bilinmediğin bir liman
bir üç ve beş derken şişede rom bitti
sen yaşamaya başladığın zaman
üşümüş gökte o yalnız bulut
kendini hiç yerinde hissetmiyeceksin
***if senin
istersen talihini billûr akıntılarla bir tut
ellerini göğsüne kavuştur
doğu batı kuzey güney diyerek
koştur
bir üç ve beş istersen rom kadehleri gibi
nasıl ki unutulmuşsun
devril
ve bitir maceranı
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Biraz Paris
- 1. place pigalle
telefonlarla geldi telaşlı ve ürkek
birdenbire geldi beklemiyordum
hayli dargın sesi kalın ve titrek
umutsuzluğuma geldi oysa yorgundum
üstelik incittim de istemeyerek
akşamdı samanyolu patlamıştı
bütün sacre coeur silme akordeon
mulhouse'lu muydu neydi işte unuttum
ilk yudumda ağlamaya başlamıştı
şakaklari ter içinde gece saat on
kibrit aranıyor göğüs geçirerek
bütün sevgilerinde yanılmıştı
bir omzuna almış sanki gökyüzünü
dudakları masmavi alsace lorrain
yüzü cermenlerin en eski hüznü
hölderlin bakıyor sisli gözlerinden
ellerini şöyle okşayacak oldum
duydum nabzının gök gürültüsünü
adı yağmur mu akşamüstü mü
uzak bir panayırda ip atlayan çocuklar
dalgalar vurdukça sarsılan mendirek
gecesi kaydı mı nedense beni arar
dilinde özürler bilerek bilmeyerek
zenciler çaldı mı cazın hali başka
oturduğu yerde içtikçe eksilerek
barın camlarına orospular çiziliyor
özlem büyük korku epeyce şaka
telefonlarla geldi telaşlı ve ürkek
birdenbire geldi beklemiyordum
hanidir içimden bir başkası geçiyor
gözlerim hanidir ondan uzakta
hölderlin'i bırakmıştım artık sevmiyordum
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Cebbar Oglu Mehemmed
kaman civarina bahar gelince yikilir ovadan apdal çadirlari
yücesinde pare pare duman tutmuş
düdüldag'in yaylasinda mekan kurulur
hoş gelmişsin evvel bahar
nisan ayi içinde donanir daglar
donanir yeşilinden alindan
istasyon deresi kabarmiştir
hacidag'in selinden
daglar sira siradir eylim eylim
daglar uzanir bir uçtan bir uca
daglar bir birinden yüce
yamaçlarinda kireç yakilir
bir ömür boyunca kahri çekilir
kimse anlamamiş sirrini hikmetini
bu bereket nereden gelir
başinizdan duman eksilmesin gavurdaglari
siz hikayet eylediniz bana
bahçe kazasinin kaman köyünden
cebbar oglu mehemmed'in hikayesini
yillarin yücesinden şöyle bir seyran edelim
bir avuç topragima çöreklenmek için
yürümüş selamsiz sabahsiz
destursuz girmiş memleketime
yedi çeşit frenk askeri
ugursuz bir hava çökmüş
üstüne memleketimin
ugursuz ve karanlik
çocuklar gülmemiş artik
sessiz sessiz aglamiş analar
oduna giderken vurulmuş
ve yahut harman yerinde
avuçlari bugday kokan delikanlilar
ve nice gavurdagi kizlarinin
birer birer irzina geçilmiş
yalvarmiş ihtiyarlar allah'a
- rivayet şöyledir kim -
dumanli bir güz akşami
şu mor daglar efendim
destur demiş de yürümüş
silkinip kalkmiş ayaga
gel haberi öteden verelim
çikmiş daglara kendiliginden
cebbar oglu mehemmed
fransiz'a silah çekmiş
hür yaşamak ugruna
irz ugruna namus ugruna
ana için baba ve kardeş için
şu mübarek topraklar
şu mübarek vatan için
derken efendim
bir gün kaman'dan öte
ugrun ugrun haber ulaşmiş
urfa'nin antep'in köylerine
gözü kanli maraş beylerine
cebbar oglu mehemmed
burcu burcu çam kokan bir yaz akşami
omuz vermiş bir agaç gölgesine
usul usul türkü söylüyor
- hasret kuşun kanadinda
deli kuşlar uçun gayri
yazimiz böyle yazilmiş
bu diyardan göçün gayri -
kirveleri durdu ve süleyman
on sekiz adim gerisinde
şahin gibi tünemişler kayalarin üstüne
avuçlari sicak bakişlari ok gibi
deliyor her dokundugu yeri
biri doguya bakiyor digeri batiya
iptida durdu görüyor geleni
yel midir toz mudur anlamiyor
lakin biyiklari terlemeden
çeteci olan garip ökkeş
çok geçmeden getiriyor haberi
tabur tabur üstümüze variyor
düşman yola çikti savranli'dan
hemen mevzie sokuldu mehemmed
yanibaşinda durdu ve gerisinde süleyman
çeteler yer tutup pusu kurdular
kanli geçit boyuna
düşman yanaşirken kaman köyüne
bekletmeden yaylim ateşi açildi
mermi kurşun yagmur gibi saçildi
ilk seferinde on beş kişi vurdular
ve bir hayli düşman kirdilar
yamaçlarda koptu kizilca kiyamet
cesaretlerine söz yoktu ama
neyleyip nitsinler düşman daha çoktu
düştü birer birer bütün yigitler
gürültüler bogazda sustu nihayet
demek diz üstü düşmüş mehemmed
kirvesi durdu'nun yanibaşina
kanlar akar yarasindan
al al olmuş çevresinden
köpük köpük gözlerini doldurur
bir başina mehemmed yedi düşman öldürür
mavzerinin namlusu hala sicak
tutulmaz
ölümün derdi büyük yigenim
çare bulunmaz
ayni akşam dogurmuş karisi döne
mavi gözlü bir çocuk sarişin
bir avuç toprak sarmişlar altina
ve kemal koymuşlar adini
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Cinayet Saati
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
dört biçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dagiliyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşi
maktulün onbeş yillik arkadaşi
üçü kamarot öteki aşçibaşi
dört biçak çekip vurdular dört kişi
cinayeti kör bir kayikçi gördü
ben gördüm kulaklarim gördü
vapur kudurdu kuduz gibi bögürdü
hiç biriniz orada yoktunuz
demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
on üç damla gözyaşini saydim
allahina kitabina sövüp saydim
şafak nabiz gibi atiyordu
sarhoştum kasimpaşa'daydim
hiç biriniz orada yoktunuz
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis katilleri ariyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşi
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasimpaşa'daydim
vapuru onlar vurdu ben vurmadim
cinayeti kör bir kayikçi gördü
ben vursam kendimi vuracaktim
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Cinnet Çarşisi
- 4. sirkeci garpalas 32
elektrik çiçekleri açildi mi sayaç dönüyor
ben de dönüyorum sirkeci garpalas 32
birisi neuilly'den iki uçak mektubum var
hangisini açsam birkaç satir daha yalnizim
çocukluk serüvenlerim tüccar horn filmindeki
hangi kiz yüzüme baksa mutlaka parasizim
yildiz falimda yolculuk görünüyor
benim için bir şey yapin suçlu degilim ki
kimin kapisini çalsam elini tutacak olsam
kendiliginden atiyor bütün sigortalar
şehrin bütün işiklari bir anda sönüyor
ben de sönüyorum sirkeci garpalas 32
birisi neuilly'den iki uçak mektubum var
yine bir radyo isligi siziyor kulaklarima
şimdi baylan'a gitsem hiç kimseyi bulamam
iki kirk beş seansi başladi üstelik yagmur
yoksa seni içim sira çok mu hizli yaşadim
uzak oldugumuz halde ne oldu bilmiyorum
aramizda her şey bitti artik gelmesen de olur
bana yazmasan da olur seni hiç sevmiyorum
halbuki gelip gelip rüyalarima giriyor
o çocuk yüzlü siyah trençkotlu kadin
aylardir bir plak arayan sayanora ismindeki
onu yüksekkaldirim'da akşamlari görüyorum
siyah bir lale gibi yorgun boynu bükük
yari yariya yabanci yaridan fazla uykusuz
kim oldugumu bilmiyor ne yaptigini bilmiyor
bir vitrin aydinliginda gizlice bakişiyoruz
rahmaninof'un piyano konçertosu saat dokuz
nargile meraklisi kadinlar emirgân'da tek tük
yine her satir başinda vlaminck'e dönüyorum
yirtici bir kuş gibi yalniz bulutlar içindeki
ne kadar ampul varsa beyoglu'nda kör kütük
kirli bir sis islak elleriyle hepsini örtüyor
yine konyak sarisi yumuşak bir sonbahar
herkes ümitsizligini sirtlamiş evine götürüyor
ben de götürüyorum sirkeci garpalas 32
birisi neuilly'den iki uçak mektubum var
nerdesin inge nerdesin nerede degilsin ki
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Çariçin'de Geçen Kış
Akşamları göl eflatun bir keder
Sazlıklarda pırıl pırıl
Buz tutmuş bataklık kuşları
Ağaçlardan
Çürük sarı ve kızıl
Son yapraklar dökülüyor
Rüzgarlı sonbahardan
Nasılsa kurtulmuşları
Gümüş karanlığında anlaşılmaz sesler
Havada mutsuz bir bulut
Umutsuz ve kararsız süzülüyor
Neredeyse akşam yıldızı
Yorgun kırmızı
Neredeyse ay
Neredeyse ay
(Herşey niçin bu kadar eski
Niçin bu kadar uzak)
Çariçin'de geçen kış
Tepeden tırnağa katran ve su buharı
Volga'nın uykusuna bir rüya gibi sarkmış
Ateşten örümcek nehir vapurları
Neredeyse akşam yıldızı
Yorgun kırmızı
Neredeyse ay
Neredeyse ay
Çariçin'de geçen kış
Dalgın bir sarışın
Karanlık bir miralay
Birisi nijniy novgorod'dan henüz gelmiş belki
Belki kazan'a öbürü yol açacak
(Herşey niçin bu kadar eski
Niçin bu kadar uzak)
Çariçin'de geçen kış
Seyrek sakallarında yıldızlar
İskelede namaza durmuş
İhtiyar bir tatar
Altında sokak lambasının
Dalgın bir sarışın
Karanlık bir miralay
Kadının astragan mantosu sırtında
Uzun ve beyaz ellerini çaresiz kavuşturmuş
Kısa kirpiklerinde incecik buz tozu
Adam buz mavisi pelerin astragan kalpak
İçinde bir atmaca ayrılık korkusu
Yüreğini parçalar
(Herşey niçin bu kadar eski
Niçin bu kadar uzak)
Çariçin'de geçen kış
Neredeyse akşam yıldızı
Yorgun kırmızı
Neredeyse ay
Neredeyse ay
Kararmış bir çan gibi çınlıyor
Donmuş gölün üstünde akşam ayazı
Kararmış ve kocaman
Konakta zaman zaman
Koridorda ürkek ayak sesleri
Kapının ardında fısıltılar
Onun için herkes kaygılanıyor
Bugün de geçti svetlana radiçeva
Ardında nemli bir is kokusu
Giderilmez pişmanlıklar
Eflatun bir keder
Bırakarak
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Duvar
"bu şiir ikinci dünya savaşı içinde kahredilen bütün dünya duvarları için yazılmıştır"
ben bir duvarım hiç güneş görmedim
sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar
yüzümüz benek benek tahta kurusundan
ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar
Ñkelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
Ñsıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan
Ñdilim dilim sırtımdaki yaralar
ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim
biz de duvarız dinleyen duyan düşünen duvarlar
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar
yüzündeki deniz parlaklığıyla durur hatıramızda
o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda
bir cumartesi akşamı girdi kapımızdan
gözlerinde kıpkızıl diken diken öfkesi
adeta birdenbire aydınlandı zindan
onu böyle görünce nasıl da korkmuştuk
sapından fırlamış bir balta gibi çehresi
ve omuzlarında delikanlı gölgesi
o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda
o sırtüstü yatağında yatardı
sımsıcak gözleri şimdi bile aklımdadır
bir sana bakardı bir bana bakardı
dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
toprak ana bütün zincirlerinden çözülmüş
sabahlar akşamüstleri manolya gibi parlak
tarlaların yüzü gülmüş
işte her akşam geçtiği denize çıkan sokak
ah işte annesi annesi sevgilisi
işte biz dinleyen duyan düşünen duvarlar
işte o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk
dışarda tabiat mevsimin en çıngıraklı ayındadır
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
o birkaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü
çığlıklarını değil kırbaç sesini duyduk
biz duvarız neyleyelim gözlerimiz ağlamayı bilmez
onu bir gece sabaha karşı büsbütün götürdüler
kendi gitti ismi kaldı yadigâr bağrımızda
o zaman mayıs'tı yağmurlar başımızda
ya biz idam duvarıyız karşımızda çok insan öldürdüler
onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadık
öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
getirirler vururlar biz öyle dururuz
yağmurlar gözyaşı bulutlar mendil
elimizden ne geldi de yapmadık
ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldık
bir mayıs sabahı toprak rezil gök rezil
yıldızlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibi
şafak sancılarıyla iki büklümdü ufuk
ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasında
siyaset meydanına geldi dev yumruklu çocuk
bulutlar eğilip alnının terini sildiler
ve mermiler birdenbire ölümü getirdiler
o düştü biz yine ayakta kaldık
halbuki ne kadar ne kadar yorgunuz
öyle bakmayın bu yaralar şerefli yara değil
ah öyle bakmayın utanırız kahroluruz
Yanıt: Attila İLHAN şiirleri
Elde Var Hüzün
söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
o şehrayin fakat çıkar mi akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam aşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün