Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1

    Üyelik tarihi
    24 Şubat 2007
    Mesajlar
    527
    Tecrübe Puanı
    29

    Nazan Bekiroğlu ve Eserleri

    NAZAN BEKİROĞLU



    1957 tarihinde Trabzon'da doğdu. İlk ve orta tahsilini aynı kentte yaptıktan sonra Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1979). Dört yıl lise öğretmenliği yaptı. KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak girdi. (1985). Orhan Okay yönetiminde sürdürdüğü Halide Edib Adıvar'ın Romanlarının Teknik Açıdan Tahlili konulu doktorasını tamamladı (1987). Aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Şair Nigâr Hanım konulu çalışmasıyla doçent oldu (1995). 1998'den itibaren aynı fakültede açılan Türkçe eğitimi bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Nazan Bekiroğlu, 4 mayıs 2001'de profesör olmuştur. Çeşitli dergilerde çok sayıda bilimsel makale, deneme ve öyküsü yayımlanmakta olan Bekiroğlu'nun eserleri:
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/36695-nazan-bekiroglu-ve-eserleri.html#post78801

    ESERLERİ:

    Nun Masalları (Öykü; Dergâh Yayınları, 1997),
    Şair Nigâr Hanım (İnceleme; İletişim Yayınları, 1998),
    Halide Edib Adıvar (İnceleme; Şule Yayınları, 1999),
    Mor Mürekkep (Deneme; İyiadam Yayınları, 1999),
    Yusuf ile Züleyha (Şark Mesnevîsi, Timaş Yayınları, 2000),
    Mavi Lâle (Deneme, İyiadam Yayınları, 2001),
    İsimle Ateş Arasında (Roman, Timaş Yayınları, 2002).



    Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde,

    Yüzlerde nur, ekinlerde bereket,

    At üstünde mor kâküllü şehzâde;

    Unutmaya başladığım memleket



    Şakağımda annemin sıcak dizi,

    Kulağımda falcı kadının sözü,

    Göl başında padişahın üç kızı,

    Alaylarla Kaf dağına hareket.




    Nigar Hanım, 19. asır sonu kültür semalarında yerini alan öncü Osmanlı kadınlarının en parlak yıldızlarından biri. Roman ve tefekkür sahasında Fatma Aliye Hanım'ın temsil ettiği madalyonun diğer yarısı, sosyal yaşantı ve şiir sahasındaki tamamlayıcısı. Avrupai Türk edebiyatının bir kadın kaleminden çıkma ilk şiir kitabı Efsus'un sahibesi. "Elem teraneleri" olarak tanımladığı şiirleri, döneminde kadınlara yazma ve yayımlama cesareti verdiği gibi, erkek edipler üzerinde de geniş bir etki alanı oluşturdu. Tanzimat ve Servet-i Fünun edebiyatları arasında bir "ara nesil" sanatçısı. Edebî salonunda kadın-erkek, garplı-şarklı konuklarını ağırlayan bir asır sonu entelektüeli. Dönem feminizminin ılımlı kanadında bir kadın sesi. Etik ve estetik bir mitin sahibesi olarak hayatı bir yanıyla romans ya da peri masalına benzerdi. Ama bir yanıyla da bu hayat, olanca katılığı ve acımasızlığı ile gerçeğe koştu. ilk bakışta verdiği onca parıltılı ve kalabalık siluete rağmen, kadın kimliği ile alabildiğine tenha ve kırık bir hikayeydi; bestesi şarklı, güftesi garplı. Unutuluşun kucağına zirveden düştü. Hayatım, elemlerim, zaten çok az olan ümitlerim anlattığı günlükleri yıllarca Aşiyan Müzesi'nde bekledi. Oysa o, yazıyor ve gelecekte birilerinin bunları okuyacağım ümit ederek teselli buluyordu. Geleceğe bir sesleniş, yüzyüze olmayan bir paylaşım yürekliliği. Gerçekliğim kabullenmemiz adına kendi duygu kabiliyetimizden başka bir şey yok.



    "Bu andan, 1922'de İzmir'e Türk ordusunun muhteşem girişine kadar hiçbir şeyin önemi yoktu. Bir fert olmaktan çıkmıştım. Muhteşem millî cinnetin bir parçası olarak çalıştım, yazdım ve yaşadım."
    Halide Edip ADIVAR




    "Mor Mürekkep" ya?

    Mürekkep neredeyse tarihe karışıyor. Kağıda düştükten biraz sonra rengini mora teslim eden sabit kalemler de öyle. Hele mor mürekkep. Aramaya kalkışsanız kırtasiyeci yüzünüze bir garip bakacak. Yine de ben işte, bütün bunları yazdım. Yazdıklarınım bir kısmını kalemime mor mürekkebi çekmeden evvel ben de bilmiyordum, yazarken öğrendim. Bir kısmını ise biliyordum. Keder gözyaşlarının mor olduğunu biliyordum örneğin. Gözyaşları mor olan teyzeler de vardı hayatımda. îkiye katlanmış kağıtlar arasında bir damla mor mürekkebin bıraktığı lekelerle oyalanan bir çocuktum. Buyrun işte burası benim içim. Bunlar ters ayaklı cücelerim. Şu köşede gece kelebeklerim, şunlar da devlerim, perilerim ve cinlerim.




    "Nasıl herkese duyurayım da sesimi diyeyim:

    Bu anlattığınız ben değilim, ben bu anlattığınız değilim. Yusuf'u ben nasıl yerim? Ben Yusuf'u nasıl yerim?

    Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha bir ıslandı. Ve devam etti:

    Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım, alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma

    Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım, bu ayıpla yaşatmasın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesitsin, ya da adım temize çıksın."




    Ben şimdilerde on altıncı asırlardan kalma çini bir pencere alınlığında, tam sağ alt köşeye imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lalesi neler düşünür, onu merak etmedeyim. Lale mühürlü, kendi tarihçesinin farkında mı her zaman merak edilebilir bir kağıdın sathında. Ben. Yani modern zamanların mavi laleleri kavramakta zorlanan bilinci örselenmiş, ben demekten hoşlanan çocuğu.

    Sağ avcumun içinde ters bir lale, kusursuzluğuyla kem nazarları çağıran Selimiye'nin mazisinde ters huylu bir kadın olmasam da.

    Bir sahaf dükkanının derinliğinde ilk sahifesi yitik bir Lale Risalesini okumaya bir türlü başlayamıyorken ben, yine ben; bir laledana daldırılmış tek sap lalenin uyandırdığı aşinalığın sızısında.



    Ben uydurdum bütün bu hikâyeleri. Ama size şunu söylüyorum ki: Daha yüksekte duran bir gerçeği işaret etmek için bunca hikâye uydurdum. Demek istediğim, hepsi yalanken anlattıklarımın, anne kalbinde bir çocuk yokluğunun işaret ettiği acı yalan değildi. Yalan değildi eşi zalim avcı tarafından vurulan turnanın zaruri ölümü. Yalan değildi kemalin arkasından zevalin geldiği. Olgunlaşan her şeyin sonunda bozulduğu. Bir şey bozulurken onunla birlikte başka şeylerin de bozulduğu. Yalan değildi devletlerin insanlar gibi, aşkların da devletler gibi ömürleri olduğu, mahiyeti safiyet olan aşkı en çok karanlıkların boğduğu. Yalan değildi aşkın birbirine uymayan iki tanımının olduğu.
    Bu tanımlardan biri sorgusuz sualsiz teslimiyet anlamına gelirken, diğerinin, sorgusuz sualsiz teslimiyetin kurulumu demek olduğu. Böylece aşkın mutlak tanımının mümkünler âleminde nâ-mümkün olduğu. Yalan değildi güzel kokunun ezel hatırasını taşıdığı. Yalan değildi bazı şeylerin hep bir şeyle bir şey arasında bir ürperti gibi asılı durduğu.
    Günahı ve ihaneti bu dünyada su öbür dünyada ateş arıtacakken, suyla arınmayan âşık kalbinin ancak ateşle durulduğu. Belki de bu yüzden bir büyük yangının koptuğu. Bir ocağın; kelâma mecbur çileden yenik elemden ibaret bir kalpten kopa gelen yangınla tutuşup kül olduğu.
    Hikâyelerine ayrılarak anlatılmış bir romanda son kez yemin ediyorum ki: Vallahi yalan değildi!



    Kelimeyle değil, cümleyle düşündüğümü fark ettim ben. Muhal farz bile olsa "Her şeyi özetleyecek bir cümle" tutkum, mana birimimin cümle olmasından. Karmaşık cümlelerle konuşmayı sevmem, öyle düşünmemden. Başka türlü anlatamıyorum, bu yüzden mazurum ben.

    Faturaların, makbuzların, ihbarnamelerin arkasına.

    Mektup zarflarının, davetiyelerin, program kartlarının boşluklarına.

    Peçetelerin üzerine.

    Kitapların kenar sularına, kapak içlerine.

    Defterlerin, sahifelerine değil kıyılarına köşelerine.

    Yazılıp da bırakılmış; bilinç kendine bile hırsız, kim bilir bazıları hatırlanmış da sonradan unutulmuş bunca cümleyi bir yerden bulup da çıkarmam. Burada böyle bir kapı açmam.

    Cümle kapısı: Kalbin kapısı.

    Sonra, sebebi malûm sırrı meçhul, yani bana muamma, tutup bu kapıyı kapatmam.

    Eğer beni okuyanla paylaşım isteği ve daha yakından tanışma beklentisinden değilse, defterimde kalan cümleden kurtulma isteğimden.

    Bir şey değil, yeni bir şey söylemek için.

    Nazan Bekiroğlu
    Konu NAZ tarafından (05.Aralık.2007 Saat 02:23 ) değiştirilmiştir.

  2. #2

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Nazan Bekiroğlu ve Eserleri

    yazarlığı,Türk diline hakimiyeti harika biri...
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/yazarlar-ve-sairler/36695-nazan-bekiroglu-ve-eserleri.html#post78861
    özellikle Yusuf ile Züleyha,harika bir kitap...
    okumayı sevenlere şiddetle tavsiye olunur...

  3. #3

    Üyelik tarihi
    24 Şubat 2007
    Mesajlar
    527
    Tecrübe Puanı
    29

    Standart --->: Nazan Bekiroğlu ve Eserleri

    Kesinlikle katılıyorum şehzade teşekkürler.

Benzer Konular

  1. Kumdan Sanat eserleri
    By Mustafa Uyar in forum İlginç Resimler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.Nisan.2013, 19:47
  2. camdan yapılmış sanat eserleri
    By Mustafa Uyar in forum İlginç Resimler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.Nisan.2013, 20:40
  3. Türk edebiyatı yazarları ve eserleri...
    By soleil in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.Ocak.2009, 15:35
  4. ALİ KUŞÇU'nun Hayatı ve EserLeri ...
    By Mustafa Uyar in forum Bilim Adamları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.Kasım.2007, 17:45
  5. Hz. Mevlâna'nin Hayatı ve Eserleri
    By Mustafa Uyar in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 13.Nisan.2007, 21:49

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.