Enver Paşa’nın unutulan Galiçya hezimeti
Hırsı ve söz dinlemezliği ile tarihe geçen Enver Paşa’nın hataları arasında şüphesiz ki en büyüğü, Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’nın ateşi içine atması oldu.

Koca İmparatorluk, doğrudan taraf olmadığı bir savaşa, Enver Paşa’nın hülyaları ve Almanlar’a olan muhabbeti yüzünden girdi.

Bu savaşta, Enver Paşa’nın en büyük taktik hatalarından birisi Sarıkamış katliamı oldu. “Sarıkamış Katliamı” ifadesini tarihçiler pek kullanmayı tercih etmezler. Onlar daha çok “Sarıkamış Faciası” demeyi seçerler.

Ne var ki, 1914 yılının Aralık ayında Allahüekber Dağları’nda 90 bin Osmanlı askerinin tek kurşun bile atmadan soğuktan kırılmasını ifade edecek başka söz yok.

Sizlerle bugün paylaşmak istediğim, Enver Paşa’nın imza attığı daha az bilinen bir facia.

Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, I. Dünya Savaşı’nın daha çok Avrupa içinde şekilleneceğini düşünür. Alman Genelkurmayı’nın bir talebi olmadığı halde, istemeleri halinde bir cepheye asker gönderebileceklerini bildirir. (Halbuki, bu sırada Osmanlı orduları, Kafkas Cephesi’nde, Mısır’da Irak’ta, kendinden kat kat üstün İngiliz ve Fransız güçlerine karşı savaşmak durumunda idi.)

Alman Genelkurmay Başkanı General Falkenhayn, Enver Paşa’nın bu talebine, “Askerleriniz Çanakkale muharebelerinden yeni çıktı. Dinlenmeye ve yeniden toparlanmaya daha çok ihtiyacı var” mesajı ile karşılık verir.

Türkiye’de 5. Ordu Komutanı olarak görev yapan ve o dönemde “Liman Paşa” olarak bilinen General Liman Von Sanders, Alman İmparatoru Wilhelm’e gönderdiği bir belgede, “Türkler kendileri yardıma muhtaç iken, dışarıya yardım etmekle çok yanlış bir yol tuttular” ifadesini kullanır.

Bütün bunlara rağmen bundan tam 91 yıl önce yani 1916 Haziranında, Enver Paşa’nın emri ile 15 Kolordu hazırlıklara girişti. Adını bile o tarihe kadar kimsenin bilmediği bir cepheye, Polonya ile Avusturya arasında kalan bölgeye gideceklerdi. Galiçya'ya.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/turk-tarihi/26670-enver-pasa-nin-unutulan-galicya-hezimeti.html#post51131

Harekat emri aldığında 21 bin 560 er ve 623 subay ile 5 bin 200 hayvanı bulunan birlik hızla takviye edildi. Kolorduya bağlı iki tümene 5 biner asker daha verildi. Eğitimsiz, zayıf askerler öteki cephelere gönderilmek üzere geri çekildi, yerlerine daha iyileri getirildi.

Bu cephede Ruslar’a karşı verilen savaşta Ekim ayı sonundaki tablo çok acı idi. Ruslar, 1917’de büyük komünist ihtilali ile son bulacak kargaşalardan dolayı cepheden çekilmek durumunda kalacaktı. Ancak, Osmanlı birliklerinin bu süre zarfında verdiği kayıp 10 bin 500 dolayında idi. Cepheye giden üç askerden biri hiçbir zaman Osmanlı toprağı olmayan bölgede can verdi.

***

Teğmen Mehmet Şevki (Yazman), harekat emrini aldığı tarihten itibaren yaşadıklarını notlarına aktarmış. Keşan-Şarköy’den başlayan Galiçya seferini neredeyse günü gününe kaydetmiş. Teğmen Mehmet Şevki’nin hatıratı, 1928 yılında “Mehmetçik Avrupa’da” diyerek bir kitap haline getirildi.

İş Bankası Yayınları, Kansu Şarman’ın günümüz Türkçesi’ne aktarması ile yeniden yayınlandı. Kansu Şarman, “Kumandanım Galiçya ne Yana Düşer” adını verdiği esere kitapta geçen çok sayıda belge ve fotoğrafı da eklemiş.

Teğmen Mehmet Şevki, harekat emrini aldıktan sonra askerlere savaş eğitimini hızlandırmanın yanı sıra Galiçya hakkında, Alman ve Avusturyalılar’la ilgili bilgiler vermeye başladıklarını anlatır. Anlatır anlatmasına da askerlerin çoğu Galiçya’yı o tarihe kadar hiçbir şekilde duymamışlar.

Mehet Şevki, birliklere Galiçya’dan önce verilmesi gereken başka bilgilerin olduğunu yazar hatıralarında. Askerlerin tepkilerini de bu kitaptan takip edebilme imkanı var:

“- Ahmet, söyle bakayım Avusturya neresidir?
- Evendim, Alaman gıralının memleketi.
- Amma da yaptın ha. Sen söyle İbrahim, Ahmet’in dediği doğru mudur?
- Ahmet doğru dimedi evendim.
- Peki sen doğruyu söyle.
- Evendim, Alamanya, Avusturya gıralının memleketidir.
- Seninki daha enfes oğlum.
- Ali, sen söyle bakayım, Avusturya’nın başkenti neresidir?
- Vıy-ana evendim.
- Ya Macaristan’ınki?
- Budu Pişti.
- Çalışkan çocuğa ne dersin. Aferin!”

Teğmen Mehmet Şevki, birliğini iyi hazırlayabilmek için geceleri kendi aralarında neler konuşulduğuna kulak verir:

“- Acep bu Avusturya memleketinde bizim İstanbul kadar büyük şehirler var mı?
- Ülen sen ne diyon, Boşnak Ahmet anlatıyordu. Dinlemedin mi? Avusturya’nın köyleri bile bizim İstanbul’dan büyüktür…
- Bırak şi Boşnağı. Senin kesmeyo mu ki, yedi düvelde İstanbul gibi şehir yoktur.
Öteden birisi anlatıyor:
- Bu Avusturya’da zorlu avratlar varmış derler.
- Bırakın şu gökgözlü Frenk avratlarını be! Onların iyisi mi olur hiç? Sen kara Fadime’den geçme yine.
Bir Konyalı soruyor.
- Bizim Konya’nın divlek (kavun) zamanı geliyor. Acep orada divlek bulunur mu ki?
Boşnak Ahmet cevap veriyor.
- Hemşerim, orada kokoroz dedikleri mısırlı patatesten başka bir şey arama.”

Enver Paşa'nın, hırsı bir imparatorluğun sonunu getirdiği gibi, toplumda etkisi onyıllar boyunca kapanamayacak derin yaralar açtı.