ENVER PAŞA

İsmail Enver 1881'de İstanbul'da Divanyolu'nda dünyaya geldi. Sonraları oğlunun etkisiyle Paşa ve Surre Emini olan Ahmet Bey'in oğludur. Annesi Ayşe Hanım da babası Ahmet Paşa da İstanbulludurlar.

Soğuk çeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp Okulu'nu 1899 yılında piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra 1903'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu.
Kurmay Yüzbaşı Enver o zamanki Üçüncü Orduya tayin edildi. Manastır Selanik ve Üsküp'ün çeşitli bölgelerinde eşkıya çeteleriyle çarpışmalarda bulundu. Merkezi Selanik'te bulunan İttihat ve Terakki Komitesi ordunun genç subaylarının arasından onu da elde etmişti.Enver Bey 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına yeraldı.Bu topluluk içinde tutunup kendini sevdirdi.
İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldıktan sonra da meşrutiyeti ilan ettirebilmek için girişilen harekette en önemli rollerden birini oynamıştı.
1908 Meşrutiyetinin ilan edildiği günlerde Rumenlideki bazı subaylar. Devlete karşı ayaklanan Bulgar ve Makedon çetelerine karşı kendi birlikleri ile dağlarda tıpkı çete nizamında dövüşüyorlardı. Bunlardan biride Kurmay Binbaşı Enver'di. Rumenlindeki Devlete karşı olan isyanları bastırmak için bu subayların adlarıyla birlikte hayatları da ortaya konmuş oluyordu. Bu durum Kurmay Binbaşı Enver Beyin memleketi uğruna neler yapabileceğini ve nelerini gözden çıkarabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. 1908 İnkılabından sonra Enver Beyin adının yıllarca Hürriyet Kahramanı diye dillerde dolaşması boşuna değildir.
Enver Bey Makedonya Genel Müfettişliği 1909 yılında da Berlin Ataşemiliteri olmuştu. 1911'de İtalyanlar Trablusgarb'a asker çıkardıkları zaman memleketi seven bir çok genç Türk subayları gibi Enver Bey de oraya gitti ve onu hürriyet kahramanı olarak zaten alkışlayan halk Trablus'a koşmuş olmasından dolayı da ayrıca beğenmiş ve sevmişti.
İşkodra Mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa 1912'de yarbay oldu.
23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı.
Bu başarısından sonra Enver Bey'in hızlı yükselişi devam etti. 1913'te yarbay iken yine aynı yılın sonlarında albaylığa 19 gün sonra ise 1 Ocak 1914'te tuğgeneralliğe yükseldi.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir süre sonra da Başkumandan Vekilliği yetkilerini de elinde topladı.
Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın bir suikasta kurban gitmesiyle 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.
Naciye Sultanla evlenip saraya padişaha damat oluşu da bu döneme rastlar. Şehzade Süleyman Efendi'nin kızı Naciye Sultan ile evlenerek saraya damat olan Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın durumu bir kat daha güçlenmişti. Enver Paşa kendini zirveye ulaştıran basamakları yine kendi elleriyle döşemişti.
Enver Paşa 1914 yılında Osmanlı Devletini I. Dünya Harbi'ne sokan kişi olarak haksız olarak itham edildiği gibi Sarıkamış mağlubiyetinin sorumluluğu da onun üzerine yıkılmıştır.
Ciddi ve tarafsız tarihçiler Osmanlı İmparatorluğunun Birinci dünya savaşına girmemesinin söz konusu olmadığını; Düvel-i Muazzama denilen (İngiltere Fransa Almanya ve Rusya ) tarafından daha savaş başlamadan Osmanlı İmparatorluğunun mutlaka bu savaşa sokulacağının kararlaştırıldığını yazarlar. Enver Paşa'nın Bu kararı tersine çevirmek için çok uğraştığı bilinmektedir. Ama bunda muvaffak olamaz. O zaman Enver Paşa bu seferde en karlı çıkacak tarafta yer almayı planlar. Nitekim bu düşüncesini gerçekleştirir o dönem en kuvvetli gözüken Alman Pakt ında Osmanlı Devleti Yerini alır.

Enver Paşa Harbiye Nazırı olduktan sonra ilk olarak mevcut üç orduya bir dördüncüsünü ekleyerek uzun zamandır tasarladığı planın ilk bölümünü ortaya koymuştur. Gerek harp okulu yılları gerekse subaylık yıllarında olsun kendi kadrosunu oluşturabilme mücadelesi veren Enver Paşa elindeki adamlarla sistematik bir çalışma programına girdi. Büyük Kafkasya İdeali için kolları sıvadı. Kısa süre içinde kendi kurduğu orduya başkumandanlık etmeye başlayan Enver Paşa arkadaşı Talat Paşa ile birlikte Türk ve İslam dünyasını kucaklayan hatta Turani soydan bütün Milletleri kapsayan Pan Turanizim kampanyasını yürürlüğe koydu.
Enver Paşa'nın burda yatan bir gayesi de Türk olmayan ama Türklere akraba millet ve unsurlarıda kadrosuna katarak güçlü bir ordu kurmak ve Kafkasya'yı Türkleştirmekti.
Şüphesiz ki Enver Paşa'nın niyeti Türkiye'nin bu savaş sonunda mağlup ve yıkılmış bir hale gelmesi değildi. O dönemde Almanların askeri gücüne inanmış olan Enver Paşa Almanların zaferine kesin gözüyle baktığı için bu savaşta onlarla müttefik olmakla Türkiye'nin de büyük istifadesi olacağına inanıyordu. Böylelikle son zamanlarda kaybedilen birçok toprakların yeniden Osmanlı imparatorluğu sınırları içine alınacağı düşüncesinde idi.
Enver Paşa'nın bir emeli de Rusya'nın mağlup edilmesiyle Kafkasya ve Türkistan'daki Türkleri de Osmanlı toplumuna katmaktı.
Belli bir süre ön hazırlıklar yapıldıktan sonra Ahmet Cemal Paşa'nın da desteğiyle III. Ordunun başına geçen Enver Paşa ele aldığı orduda bazı önemli değişiklikler yaptı. Eski komutanların yerini yeni ve yaratıcı subaylara devrettikten sonra Erzurum'a geçerek Kafkasya savaşını başlatan Paşa Rusları Allahuekber Dağlarında durdurmuş Sarıkamışta onların Anadolu'yu istilasını önlemişti. Tabi şartların çok ağır olması hesabiyle Türk ordusunundu kayıpları çok büyüktü. Bu kayıplar daha sonraları Enver Paşanın aleyhine sıkça kullanılmıştır.
Yirmi gün süren çatışmaların sonunda ortaya çıkan tablo Türkler için hiç de iç açıcı değildi. Savaş boyunca genelde savunma yapılmış hücum kanatlarında ise ağır darbeler yenmişti. Ancak her iki ordu da sanki yüzyıllar süren bir hıncı kesin olarak bitirmeye niyetlenmişçesine savaşı sürdürmek istiyorlardı. Savaş soğuğa hastalığa ve savaş araç-gereçlerindeki inanılmaz yetersizliğe rağmen on dört gün kadar devam etti.
Enver Paşa'nın hayallerini süsleyen İran Hindistan Turan ve Kafkasya'ya hakim olma düşünceleri o günün şartlarında gerçekleşemedi.
Almanlar safında Türkiye'yi harbe sokarken düşündüklerinin ilk kısmını ağır yenilgi yüzünden gerçekleştirememişti. Kaybedilen toprakların değil yeniden geri alınması aksine elden pek çok vatan parçası kopup gitmişti.
Ancak Enver Paşa İstanbul'a döndükten sonra gücünden bir şey kaybetmedi. Tam tersine bu olaylardan sonra ona güvenenlerin güvenleri hiç eksilmedi.
Rusya'nın Kafkas savaşının hemen arkasından Tebriz'i işgal etmesiyle bir süre için askıya alınan dar anlamda Pan-Türkizm esas anlamında Turan ideali yeniden canlandı. Üstelik bu sefer halktan da büyük bir destek buldu. Buna bağlı olarak Tebriz Türk gönüllülerince savunulmaya çalışıldı.

Artık Enver Paşa Dış Türklerin manevi lideri ve yetkili kurtarıcısı konumundadır. Dünya Türklüğü Paşaya mektuplar göndermekte ve kendisinden haklarının geri alınmasını istemektedirler.
1917 yılında patlak veren Bolşevik İhtilali Pan-Türkizm emellerine davetiye çıkartacak ve Enver Paşa'ya bir kez daha mücadelenin yolu görünecektir. Kendisine zamana göre en malik Türk cumhuriyeti olan Azerbaycan'ı üs olarak seçen Paşa Turan Orduları Başkumandanı adı altında yardım toplamaya muktedir olmuştu. Yeniden kurduğu 28.000 kişilik Kurtuluş Ordusu'nun başına kardeşi Nuri Paşa'yı getirdi. İlk olarak silahlanma tamamlanacak daha sonra ise başkent Bakü kızılların zulümden kurtarılacaktı.
Enver Paşa bu kez planlarını iyi yapıyor zamanlama hatasınyapmamak ve hissi davranmamak için Kafkaslara gitmeyerek planlarını İstanbul'da hazırlamaya özen göstermiştir.
Enver Paşa Bakü'yü dört altı hafta içinde Kafkasya'yı ise iki yıl zarfında ele geçirmeyi hesaplıyordu. Ayrıca bütün Kafkas Hinterlandını ele geçirme planları kuruyordu. Denebilir'ki Tarihin en cüretkar Turan çıkarmasını düşünüyordu.
Ancak tam bütün hazırlıklar tamamlanıp iş Bakü'nün alınmasına geldiğinde Enver Paşa büyük bir sürprizle karşılaştı. Alman İmparatorluğu Bakü petrol rezervlerinin İngiltere'nin eline geçmemesi için Rusya ile anlaşma yapmış ve Türklere ihanet etmişti.
Mondros Antlaşması'nın imzalanmasının ardından Almanya'ya geçen Enver Paşa ve arkadaşları içlerinde bir ukde olarak kalan Büyük Turan Düşüncesinden vazgeçmeyerek çalışmalarını Almanya topraklarında yürütme kararını aldılar.
1918-1920 yıllarını hazırlıklarını tamamlayabilmek için harcayan Enver Paşa 1920 yılında harekatına kaldığı yerden devam etmek üzere Rusya'ya gitmek isterken yakalanıp bir süre hapis yatacak ancak sonunda arkadaşı Ahmet Cemal Paşa'nın yanına gelmeye muvaffak olacaktır.
İşte tam bu noktada Enver Paşa'nın düşünce yapısında bir değişiklik görülecek ve ünlü komutan Rusya ile sıcak ilişkiler içine girecektir. Pek tabii ki Enver Paşa'nın amacı komünist sisteme entegre olmak ve bu yeni düzen uğruna çalışmak değildir. Onun amacı Osmanlı Devleti'ni yok eden ve başkent İstanbul'u işgal eden İngilizlere hadlerini bildirmektir. Uğruna bir ömür harcadığı devletini yıkmaya çalışan İngilizlere karşı Sovyet sınırları içinde mücadeleye girişmektir.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/turk-buyukleri/56865-enver-pasa.html#post116094
1917 Bolşevik Devrimi ile devrim yılları içinde Enver Paşa'nın eylemleriyle ve fikirleriyle Ruslarla İngilizlere karşı mutabakata vararark Büyük turan devletini kurmak düşüncesi şehit olduğu 1922 yılına kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır.
Enver Paşa'nın bu yola girişi pek çok insanın kaderine hükmeden tarihi şartların zorunluluğundandır. Bu nedenledir ki Enver Paşa için birinci derecede önemli olan husus İngiliz emperyalizmine topyekün savaş açan Sovyetlerle bir Turan ittifakına girişerek Büyük Turan hareketin tutunmasını sağlamaktı.
Nitekim genç Sovyet Devrimi doğunun siyasi ufkunda çok ciddi şekilde değişikliğe uğrayarak Bolşeviklerle Türkleri yan yana getirmiştir. Enver Paşa için bu durum Orta Doğu ve Türkistan'daki Müslüman topraklarda gerçekleştirmeyi düşündüğü hedeflere ulaşma yolunda yardımcı olabilecek bir konum demekti.
Ancak Enver Paşa'nın düşünce formasyonundaki köklü değişiklik Bakü Doğu Halkları Kongresi'nden sonra olur. 1920 Bakü Kongresinde dünya güç dengelerini bu dengeler arasında Osmanlı İmparatorluğunun durumuyla Osmanlı-Alman ittifakının ve İttihat ve Terakki'nin siyasal tavrının köklü bir tahlilini yapan Enver Paşa kongre sonrası Sovyetlerin üç hedefi geliştirmiş olduğuna dikkat çekecektir.
Bunlardan birincisi Müslüman ve doğu ülkelerindeki anti-İngiliz hareketin özerk karakterine itibar etmek ve desteklemek ikincisi ihtilalin Müslüman ve Doğu ülkelerine zorla ihracı ve oralardaki demokratik unsurlarla işbirliği üçüncüsü ise İslam dünyasında Müslümanlar dışında faaliyet gösteren herhangi bir hükümet modelinin kabul edilmemesidir.
Kısa zamanda Sovyet Devriminin yapısıyla dünya siyaseti içinde sömürülen halkların kimler olduğunu tespit eden Enver Paşa Bakü Kurultayı'nda bu tespiti şöyle ortaya koyar:
"Arkadaşlar... Bugün Bakü şehrinde Dünya emperyalizm ve kapitalizmine karşı harbeden Şarkın ihtilalci alemi vekilleri olan bizlerin burada toplanmasına vesile olan Üçüncü Enternasyonal'e ve bunun azimkar reislerine umum ve arkadaşlar adına teşekkür ederim. Bugün bizi asırlardan beri ezen ve çırılçıplak soymakla kalmayarak kanımızı emen öldüren dünya emperyalist ve kapitalistlerine karşı mücadelemizde elini tutacak ve Avrupa politikacılarının yalancılığının büyüklüğü nispetinde hak yolunda doğru ve sözüne inanılır ve milletlerin hukuk ve hürriyetini tanımayı programına yazmış olan Üçüncü Enternasyonal gibi bir müttefikin yanında mevki almakla mübağı olduğumuzdan birbirimizi tebrik edelim..."
Kongre tebliğinin devamında Trablus ve Çanakkale savunmasıyla birlikte asıl savaşın Batılı emperyalist güçlerle bu güçler karşısında yer alan Sovyetler ve Doğunun ezilen bütün halkları olduğunu belirten Enver Paşa'nın zihninde bir tek ideoloji ve ideal vardır oda Büyük Turan Devletini kurmaktır.

Özellikle Bakü Kurultayı'nda dünya siyaseti ve bu siyaset içinde İttihat Terakki ile Doğu halklarının yerinin ne olduğuna dair yaptığı değerlendirme; Turancılığın ne olduğu daha sonraki politik faaliyetlerindeki milliyetçiliğin ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine dair fevkalade bir dönüm noktasıdır.
Enver Paşa ülkenin en yüksek askeri mercii konumunda yer alması sıfatıyla ve kurduğu ilişkilerle İslam-Doğu dünyasının bu yolda yeniden yapılanmasını sağlayarak katıldığı kongrede yeni açılan mücadele safhasında kendilerini kongrede temsil etme yetkisini veren Cezayir Tunus Trablusgarp Mısır Arabistan ve Hindistan İhtilal Cemiyetleri İttihadı'nın ortak fikir birliği içinde olduğunu açıklayacaktır. Enver Paşa bu tahlili mazlum milletlerin kurtuluş yolunun açılması ve dünya mazlumları için bir zafer yolu olarak görüyordu.
Ancak genç Sovyet devletinin kısa zaman içinde Rus egemenliğine dayanan bir rejime dayanmasının ardından Moskova ile ittifak yolları ayrılan Enver Paşa için yeni bir strateji oluşmuştur ki bunun adı bilindiği gibi Büyük Turan Devletidir.
Bu düşüncesini 1922 yılında Afganistan Kralı Ema¤¤¤¤ah Han'a yazdığı mektupta şöyle dile getirecektir:
"Rus idaresine son vererek bizim gözetimimiz altında Doğu Müslüman-Türk hükümetlerinin konfederasyonu gerçekleşecektir. Majestelerinin yardımına çok teşekkür ederiz. Bu bağlamda dünyada tek başına ayakta duracak ve Alman federasyonuna benzeyecek bu devlet kısa bir süre içinde ortaya çıkacaktır."
Bu projenin altındaki gerçek hedef ise eski gücüne ulaşmış Türkiye sınırlarından Hindistan sınırlarına dayanan yeni Türk-Turan İmparatorluğu'nun çekirdeğini oluşturmaktı. Buna bağlı olarak Enver Paşa Doğu Türkistan ve dahası Afganistan'daki Müslümanları kapsayıp böylesi bir Pan-İslamist ve Pan-Türkist devlet içinde önemli bir rol oynamak istiyordu. Böylece Türkistan''n geniş topraklarında yaşayan Türklerin alsancak altında birleşmelerini ve kendi liderliği altında yeni doğmuş Sovyet devletinin yanı sıra İngiliz emperyalizmine karşı da cephe alabilecekti.
Enver Paşa bu projenin gerçekleşmesi yolunda Sovyet devletiyle ittifaka girdiği dönemden başlamak üzere projenin politik zeminini oluşturmak amacıyla daha başlangıçta Mesai Halk Fırkası adıyla bir teşkilat kurmuştu.
Programı olabildiğince radikal olan Mesai o zamana kadar alışılmışın dışında idi. Sosyalist birlikçi İslam ve milliyetçilik fikirlerinden oluşan bu programı Enver Paşa daha sonra Mesai'nin ruhunun toplumculuk olduğu şeklinde yorumlayacaktır.

Ancak bu programda daha da ilginç olan taraf Enver Paşa'nın Federe Milliyetçiliği'nin teorik zeminini oluşturmaya yönelik ilk ciddi çabaya da girmiş olmasıdır.
Bu nedenle Enver Paşa halkın Mustafa Kemal idaresinden daha radikal ve daha yenilikçi olduğunu unutmaması için devamlı olarak siyasi planının taslaklarını yaymaktaydı.
Enver Paşa milliyetçiliği ilk kez politik boyutun yanında sosyo-ekonomik boyutuyla ele alır. Teorik zemininin de sosoyal temalara yer vermesi toplumcu çizgilerini taşıması onu Batıcı milliyetçilerin tek boyutluluğundan olduğu kadar dayatmacı bir fikir yapısından da kurtarmaktadır.
Ona göre her şeyden önce savaşın özü kapitalizm ve kapitalizmin ürünleri olan tekelci tefeci ve çalışmadan kazananlardır ki bunun dünya ölçeğindeki temsilcisi Doğu milletlerine topyekün taarruza geçen batı emperyalizmidir. Batı emperyalizmi bütün Doğuyu sömürebilmek için halkları birbirine düşürerek pek çok bahaneler uydurmaktadır.
Bu nedenle Enver Paşa: "Müslüman milletlerin bağımsızlık davasının Pan-İslamizm şartlarından çok Büyük Turan içinde yer alarak başarıya ulaşacağını düşünmektedir. Düşüncelerindeki bu değişiklik Komünist Enternasyonal'in Temmuz 1920'deki İkinci Kongresinden sonra oluşmuştur.
Enver Paşa 4 Ekim 1921 günü yanında bir kaç güvendiği arkadaşı olduğu halde Buhara'ya giden Enver Paşa orada Bolşevik Rusya'ya karşı ayaklanan Türkistanlıların arasına katıldı. Daha doğrusu başlarına geçti. Yeni Turan yolunda Ruslar ile amansız bir mücadeleye giriştiler hep birlikte.
Tam on ay sürdü bu yaman mücadele. Bir bayram sabahı olan 4 Ağustos 1922 Cuma günü Tacikistan'da Belcivan yakınlarındaki Abdere mevkiinde Çegen Tepesi'nde Ruslarla yapılan bir çete harbi sırasında Derviş isimli atının üzerinde yalın kılıç dövüşerek ve kalbinden vurularak şehit düştü.

ENVER PAŞA'NIN ŞEHADETİ
Türk tarihinin zaman içindeki akış sürecinde yetişmiş ender kahramanlarımızdan biri olan Enver Paşa'nın şehadeti de hiç şüphesiz nesillere örnek bir ulviyet ve yücelik taşır.
Bunun detaylarını; Paşanın Türkistan Savaşı'nda başından sonuna kadar yanında bulunan Türkistanlı mücahit Abdullah Receb Baysun'un Türkistan Millî Hareketleri adlı kitabında şu şekilde açıkça görüyoruz.
Temmuz'un son günleri karargâh Âbıdere köyünün şirin bağları arasında... Henüz olmaya başlayan üzümleri güneş sıcaklığıyla olgunlaştırmağa çalışıyor... Günlerce devam eden muharebeli yolculuğun yorgunluğu burada geçirilecek... Dinlenilecek... Hazırlanılacak...Yine ümit dolu göğüsler düşmanın mermilerine açılacak...Kurban Bayramı da yaklaşıyor...
Ağustosun 3. günü Perşembe... Paşa'nın en neşeli günlerinden biri... Ailesinden aldığı ikinci mektup; iki gün sonra gelecek bayramdan daha evvel neşe getirmişti. Hayatının birer parçası olan yavrularından ve ailesinden bu ses hiçbir sevince benzemiyordu.
Devletmend Beyin; bayram namazını beraber kılmak için Paşayı arkadaşlarıyla beraber Havâlin civarında olan karargâhına davetini Paşa memnuniyetle kabul etti.
1922 Ağustosunun 4. Perşembe günü kılınacak olan bayram namazına yetişmek için 30 kişilik bir grup gün doğmadan yola çıktı...
Enver Paşa ile beraber bayram namazını kılmak arzusuyla gelen kalabalık bir halkla birleşen bu grubu askerleriyle Devletmend Bey karşıladı.Ulu ağaçların gölgeleri altında uyuyan suyun kenarında çaylar içildi. Devletmend Beyin takdim ettiği Tartuk'u Enver Paşa büyük bir memnuniyetle kabul etti. Türkistan'da Emir ve Hanlara halk tarafından verilen hediyelere Tartuk denir. Paşaya verilen bu Tartuk da altın ve gümüş işlemeli bir cübbe ve bir sarıktan ibaretti.
Büyük bir cemaatla namaza duruldu. Allahü Ekber sesleri; göklerin sonsuzluklarından yerlerin esrarı arasına iniyordu... Namaz bitti tebrikler yapıldı. Buz gibi köpüklü kımızlar içilerek yemekler yendi. Çok neşeli bir gün geçti. Akşam oldu. Dönülüyor... Paşanın yasaklamasına rağmen kalabalık bir halk yarı yola kadar uğurladı...Yolda Paşanın yüzünde solan günün hüznünü andıran izler belirmeye başladı... Gece saat 10.. Paşanın yanında toplanmıştık. Bir hayli konuşuldu. Gelecek bayram namazı inşallah Buhara'da kılarız; temennisinde bulunan Paşaya teşekkürler ediyorduk.
Çekilen bu yurt hasretinden kendine hiçbir pay ayırmadan bunu hafifletecek hikâyeler anlatıyordu. Fakat; halinde bir başkalık vardı. Yüzünde gözlerinde bambaşka bir yasın derin gölgeleri göze çarpıyordu. Gece ilerlemişti. Kalktık... Paşa'nın bir şey söylemek istediği anlaşılıyordu. Soramıyorduk... Nihayet gülerek:
"Size verecek bir bayram hediyesi bulamadım. Arkadaşlığımızı belirten birkaç satır yazı yazsanız mühürlesem. Günün birinde size beni hatırlatacak olan bu yazıların millî mücadele arkadaşlığımızın da birer hatırası olacağını düşündüm." dedi...
Memnuniyetle kabul ederek yanından çıktık...
Geleceği görmeyen insan aczi içinde; Paşanın bu bambaşka hâlini birbirimize de soruyor iki ihtimal arasında dolaşıyorduk.
1- Yurt ve aile hasretini kamçılayan bayramın gelişi...
2- Millî Hareket'in son günlerdeki beklenmeyen olayları... bütün bunlar Paşanın neşesini kırmış olabilirdi.
Arkadaşlarımızdan Nafi Bey Paşanın istediği kâğıtları hemen kâtiplerden Ömer Efendiye yazdırdı. Mühürlemek için Paşaya götürdü. Gelen kâğıtların altına Paşanın resmî mühründen başka İstanbul Harbiye Mektebinde talebe iken 1300 tarihinde yaptırdığı hususî mührünü de bastığını gördük.Şehadet Günü: 5 Ağustos 1922 Cuma Sabahı.
Karargâh derin bir sessizlik içinde. Gecenin karanlığını doğan güneşin bahtımızı karartacağını bilmiyoruz.
Alışkanlığı üzerine erken kalkan Paşa askerlerin geniş bir yerde toplanmalarını emretti. Askerin bayramını tebrik edecek harçlıklar dağıtacaktı. Saat altı... İleri karakoldan bir silâh atıldı. Bu baskın hareketini bildiren bir parola idi.Askerlerin yanına gitmek için atına binen Paşa; hemen dönerek bazı emirler verdi yirmi kadar askeriyle silâhın atıldığı tarafa koştu. Rusların bu gibi taarruzları günlük işlerden olduğu için pek ehemmiyet verilmemişti.Rus askerleri gittikçe çoğalıyor... Bu taarruz günlük taarruza benzemiyor. Harp büyüyor. Bu ciddiyeti anlayan Paşa; derhal bütün kumandanların ve askerlerin harbe iştirakini emretti.

Faruk Danyal Boribetaş ve sair kumandanlar hep vazife başında... Harp şiddetlendi...
Ruslar; bayram namazında baskın yaparak millî mücadele kumandanlarını bilhassa Paşayı harpsiz esir etmeyi ve şu suretle gururlarına dokunan tahammüllerini tüketen bu millî mücadele dâvasının ortadan kalkmasını tasarlamışlar...Paşanın bayram namazını yanlışlıkla bir gün evvel kılması bu plânın tatbikini suya düşürmüş olduğundan; Ruslar Moskova'nın aylardan beri büyük ehemmiyetle hazırladıkları bu hücuma geçmişlerdi. Türkistan'ın her tarafında olan mücahitlerin üzerine aynı günde hücum eden Ruslar emellerine yine kavuşamadılar.

Ateş her tarafı sardı. Paşa yanında Hüseyin Nafiz Eş Murad Kerim Beylerle Müslümankul (Rayef) ve askerler olduğu halde ilerledi. Karşı tepede düşman ile aralarında beş altı metre mesafe kalınca Paşa kılıcını çekiyor. Rusların üzerine atılıyor. Askerlere de hücum diye bağıran Paşa; birkaç Rusu öldürüyor. Harp şiddetleniyor...
Çok şiddetli olan bu ilerleyiş düşmanı şaşırtıyor. Mitralyöz başında olan Rus askerleri teslim diye bağırarak ellerini yukarıya kaldırıyorlar. Fakat arka saftaki Rus takviyeli mitralyözleri hemen çok şiddetli ateşe başlıyor.
Atı ile ateş içinde koşan Paşanın; kalbine amansız bir kurşun giriyor.
Paşa; ALLAH!.. diyerek atından düşüyor.
Ateşin şiddetinden yanına gidilemiyor. Ruslar işledikleri cinayetin farkında bile değiller.Şehadet haberi her tarafı bir yıldırım süratiyle sarıyor.Rusların ikinci bir kolu ile harp etmekte olan Devletmend Bey bu kara haberi duyunca bir an şuurunu kaybediyor.
- Ne? Enver Paşa mı? Enver Paşa mı? Şehit mi oldu? Eyvah!..
Artık Enver Paşa yok mu? diyerek kılıcını çekiyor. Askerlerine: Haydi İntikam!.. İntikam!.. Bu intikamı almak bize farz oldu; feryadıyla mahşeri andıran harbin içine atılıyor. 10 dakika sonra Devletmend Bey de şehit oluyor.
Harp yavaşlıyor. Mücahitlerin susmasını bir zafer diye kabul eden Ruslar da susuyor.
Enver Paşa; bu büyük kahramanın cesedi Rusların eline düştü diye çok üzülüyoruz. İki katlı felâketin altında eziliyoruz.
Ümit güneşimiz sönmüş karanlıklar içinde kalmıştık. Yer gök ağlıyor.
Kaybolan sade bir insan değil; milyonlarca Türkün ümidi istiklâli zaferi tarihi idi.
Kendimizden geçmiş şaşkın bitkin bir hâldeyiz... Ne olacak? Ne yapacağız?
Çegen Tepesi'ne geçmek için suyu çekilmiş olan dereye doğru inmeye başladık. İniyoruz indik çıkıyoruz... Bir Rus kolu dere kenarından ateş ettiyse de hiçbir zarar veremedi. Yalnız birkaç dakika evvel Paşayı sırtında taşıyan Derviş adındaki at gelen bir kurşunla öldü...
Çegen Tepesi'nin ayağında Devletmend Bey'in köyünde toplanıldı. Başsız kalan bu mukaddes topluluğun kumandası geçici olarak Danyal Bey'e verildi.
Sabahleyin ihtiyar bir köy imamı geldi. Dereyipayân'da Enver Paşa'nın cesedini gördüğünü haber verdi.Bu haberi bir müjde saydık. Hemen koştuk... Baktık ki Rusların götürdüğünü zannettiğimiz şehit Paşa burada yatıyor. Paşayı tanımayan Ruslar üzerindeki elbise ve çizmelerini alıp gitmişler.
Paşa'nın yerde yatan cesedini âdeta göz yaşlarımızla yıkadık. Üzerine bayrak örterek etrafına nöbetçiler konuldu.Kumandanlar derhal toplandı. Kabir yeri ve cenaze merasimi tespit edildi. Şehadet haberi dalgalar hâlinde her tarafa yayılıverdi. Bu kara haberi duyan kadın erkek yollara dökülmüşler inleye ağlaya Çegen'e doğru geliyorlar. Çok kısa bir zamanda Çegen'de 25.000 den fazla insan toplandı. Bu kara habere inanmayan birçok insanlar hakikati gözleriyle gördükleri hâlde acaba doğru mu diye birbirlerine soruyorlardı. Halk bir sel hâlinde...
Ceset tabuta kondu... Hafızların tekbir sesleri okunan mersiyeler halkın feryatları yeri göğü inletiyordu. 30.000 kişinin elleri üzerinde gök kubbenin altında şerefle sallandığını görmek istediği sevgili bayrağına sarılı olan tabutu ağır ağır ebediyet yolunda...
Paşa'nın ölüm acısına tahammül edemeyerek ateşin içine dalan Belcivan Kumandanı Devletmend Bey'in tabutu ile Paşa'nın tabutu yan yana...
Pınarı gölgeleyen iri ceviz ağacına yaklaşıyoruz. Acılar daha derinleşiyor. Ahıret yolcularının âkıbetleri burada...Yaklaştıkça kalplere çöken acı ölçüsüz ifadesiz bir şekilde taşıyor... Bayılanlar var... Ellerimiz üstünde taşıdığımız bu kumandanı toprağın karanlıklarına terk etmek istemiyoruz... Namazları kılınıyor. 30.000 kişinin acı sükûtunu haykıran (ALLAHÜ EKBER) sesi varlığın sırrına erişemeyen insan aczini feryat ediyor.
İmam Efendi'nin yaptığı merasim esnasında birçok bayılanlar oldu... Bunların arasında kumandan Faruk Bey'in de birdenbire yere düştüğünü gördük...
Dinî merasim bitti... Paşa'dan ebediyen ayrılacağımız an gelmişti. Fanileri ebediyete götüren mezarlara tabutlar yavaş yavaş iniyor. Üzerlerine inen her toprak parçası Türkistan tarihine çöken bir matem sonsuz bir elemdi.
Cesedi toprağa ruhu da kalplere gömülen Enver Paşa'nın mezarı Türkistan halkı için mukaddes bir ziyaretgâh oldu... Günlerce bu kabir etrafında Kur'an okundu.
Kumandanlardan Halil ve Paşa'nın özel hizmetlerinde bulunan Mirza Muhiddin Beyler de şehit Paşa'nın tabanca ve kanlı çamaşırlarını Afganistan'da bulunan Osman Hoca ve Sami Beylere gönderdiler. Paşa'nın tabancası o zaman Afgan Harbiye Nazırı olan Nadir Han'a Bedehşan'da takdim ediliyor. Sultan adındaki atı da isteği üzerine Miralay Ali Rıza Beye veriliyor.
Afganistan'da hususi murahhası olarak bulunan Bartınlı Muhiddin Halil ve Mirza Muhiddin Beyler de Paşanın çamaşırlarını ailesine vermek üzere İstanbul'a hareket ediyorlar.
KİŞİLİĞİ
Enver Paşa hakkında yaşadığı dönemden bugüne kadar pek çok yorum yapılmış her yönüyle inceden inceye işlenmiştir. Enver Paşa adlı eseriyle bu konuda inceleme yapan Şevket Süreyya Aydemir Enver Paşa'yı 1908-1914 arası döneme bakarak "1908'in Hürriyet Kahramanı Binbaşı Enver Bey işte bu kısa devrede Enver Paşa daha doğrusu imparatorluğun tek söz sahibi olan genç inançlı ve hırslı daha doğrusu hem kaderci hem de kaderini yaratan adam olarak sahnededir." şeklinde tanımlar.
Enver Paşa için söylenebileceklerin başında onun duygusal ve aceleci bir kişiliğe sahip olduğudur. Ama şu gerçeği de belirtmek gerekir: Enver Paşa yetkili olduğu andan itibaren kimilerini de küstürerek bir çok subayı emekliye ayırmış ve orduya genç ve dinamik bir ruh getirmiştir.
Gerek siyasi hesaplaşmalar nedeniyle gerekse yeniden yapılanma çalışmaları amacıyla yapılan bu işlemde yaklaşık 2000 asker ordudan ayrılmıştı. Balkan savaşından yenik çıkmış olan Osmanlı Ordusu tüm imkansızlıklara karşın başarı ve inançla mücadele etmiştir. Osmanlı Ordusu bütün bu olumsuz şartlara rağmen tam 4 yıl boyunca 10 ayrı cephede aynı güçle savaşı sürdürmüştür.
Zaten bunun içindir ki yorumcular Enver Paşa'yı Büyük Kumandan olmanın yanında güçlü bir ordu teşkilatçısı olarak değerlendirirler.Yaşadığı süre içinde ideallerini gerçekleştiremeyen Enver Paşa amaçları uğruna verdiği mücadelelerde gözle görülür başarılar elde etmiştir.
Ancak Enver Paşa'nın fonksiyonu Türk dünyasında tam olarak anlaşılamamıştır. O Türklerin yeterince iyi teşkilatlanması halinde bağımsızlıklarına kavuşabileceklerini tüm dünya önünde ispat etmiş ve baskı altında yılmaya yüz tutmuş bir ırkın içine atmak mecburiyetinde kaldığı bağımsızlık ve özgürlük çığlıklarını gün yüzüne çıkarmıştır.
Sosyologların da dediği gibi eğer Enver Paşa olmasaydı belki de Türk topluluklar hiçbir zaman baş kaldırma ve isyan etmeyi akıllarına getirmeyecekler ilelebet baskı altında yaşamaya mahkum kalacaklardı. O büyük komutan Türkî halkların yoluna ışık tutan bir lider bir bağımsızlık ve hürriyet meşalesi olarak tarihin tozlu yaprakları arasındaki yerini hak ederek almayı başarmıştır.

ENVER PAŞA'NIN MUSTAFA KEMAL İLE GÖRÜŞMESİ
Sarıkamış felaketinden sonra orduya katılıp görev almak için Sofya'dan gelen M. Kemal ile Enver Paşa arasında şu konuşma geçmişti :
"Biraz sonra Enver Paşa ile karşı karşıya bulunuyorduk. Enver Paşa zayıf düşmüş rengi solmuş bir haldeydi. Söze ben başladım :
* Biraz yoruldunuz.
* Yok o kadar değil.
* Ne oldu?
* Çarpıştık. O kadar...
* Şimdi vaziyet nedir?
* Çok iyidir!..
Enver'i daha fazla üzmek istemedim. Kendi işime sözü getirdim :
* Teşekkür ederim. Numarası 19 olan bir tümene beni kumandan tayin buyurmuşsunuz. Bu tümen nerededir. Hangi kolordu ve ordunun emrinde bulunuyor?
* Ha bunun için belki Genelkurmayla görüşürseniz daha kati malumat alabilirsiniz.
* Pekiyi o halde siz daha fazla rahatsız etmeyeyim. Genelkurmayla görüşürüm..."
ENVER PAŞA'NIN SARIKAMIŞ VASİYETİ
Enver Paşa Sarıkamış'ta "Hükümete" başlıklı bir vasiyet bırakmıştı. Vasiyeti şöyleydi:
Hükümete
"Planım Ruslara hemen iki misli faik iki Kolordu ile arkalarına düşerek ricata mecbur etmek ve bu suretle XI. Kolordu ve Süvari Fırkasıyla takip olunan düşmanı karşılayıp tamamıyla mahvetmekti. IX. Ve X. Kolordu ve Süvari Fırkasını bekliyorum. Gelir de yetişirse düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman zayıflamış kıtaatımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa o vakit Ordu mahvolmuş demektir.
Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah da yardım ederse muvaffakiyet katidir. Eğer muvaffak olmazsam son neferimle beraber öleceğim. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Yaşasın Dinim Milletimvatanım Padişahım.
Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz refikam Sultan Efendi hazretlerinin muhassısatı kafi değildir. Kendisinin müreffehen yaşaması için hiç olmazsa Başkumandanlık muhassısatımın kendi muhassısatına zammı ve ebeveynimin temini refahı ile rahmeti ilahiyeye mazhariyetim için birkaç hayır yapılmasını rica eder ve tealisine çalışmaktan başka bir maksat beslemediğim din ve milletimin tealisine dua eder tanıyanlara selam ederim."
ENVER PAŞA'DAN MUSTAFA KEMAL'E MEKTUP
"Anadolu Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: 16 Temmuz 1921 Moskova"
Muhterem Paşam!
Yusuf Kemal ve Rıza Nur Beyler Moskova'da iken Berlin'den avdetimde gerek bunlara ve gerekse Ali Fuat Paşa biraderimize hariçteki mesaimizi ve size yazdığım mektupta ve gönderdiğim nizamnamede ve programla da izah ettiğim veçhile hariçteki tarzı mesainin memlekette bir fırkaya istinat etmesi lüzumunu bildirmiştim.
Bu sırada ise gerek Rus doktorları ve gerekse bizim doktorların muayenesi neticesinde veremin başlamış olduğu Halil Paşa'nın memlekete gitmesi ve havası mutedil bir yerde oturması cümlece muvafık görülmüş bu sebeple hareket etmişti. Kendisinin hareketinden sonra gelen mektupla ailesinin Taşkent'e gitmek üzere Trabzon'a geldiği mamafih kendisi oraya çağırıldığı Fuat Paşa bir akşam Afgan Sefaretinde Halil Paşa'nın Anadolu'dan gelecek iznini beklemesini söylemiş olduğunu anlatması üzerine anlayamadığım tuhaf bir vaziyet karşısında bulunduğumu hissettim.
Halbuki size yazdığım telgrafa rağmen Avrupa'da İttihat ve Terakki manevrası başladı diye üzerimize yükleniyorlar. Biz buradan ve sonra da siz Bolşeviklerle münasebette bulundunuz diye memleketten çıkmasında ısrar edilmiş...O da ailesi geldikten sonra yola çıkmıştır. Sonra bunu müteakip Küçük Talat Beyin tevkif ettirilerek çıkarılmış olduğunu buraya gelince anladım. Biraderim Nuri Bey'in de Erzurum'da kalebent edildiğini öğrendim. Her şeyi size açık bildirdiğim halde akraba ve arkadaşlarımın bu muameleye maruz olmalarını doğru bulmuyorum. Binaenaleyh size bir kere daha vaziyeti ber vechi ati izah etmeyi muvafık buldum.
1- Memleketten çıkınca ben Kafkasya'da kalmalarını İzzet Paşa Kabinesi vasıtasıyla temin etmiş olduğum kuvvetler yanına gitmek ve diğer arkadaşları hariçte bularak siyaseten çalışmak ve dahildeki arkadaşlar üzerine düşmanlarımızın hücumunu kısmen tahfif etmek için meclisi umumi kararıyla çıktıklarını biliyorsunuz.
2- Ben Kırım'da kalıp Kafkasya'ya geçmeye uğraştım. Birçok tehlikelere rağmen muvaffak olamadım. Sonra Berlin'de bulunan arkadaşlar ile görüşmek üzere Talat paşa merhumun arzusu üzerine oraya gittim. Müzakereler neticesi o anda Anadolu'ya imdadın ancak Rusya'dan geleceğini anlayarak Bahattin Şakir bey ile Rusya'ya hareket etmiştim. Halbuki bir sene zarfında iki defa tutulup beş ay hapsedilmiş ve altı defa tayyareden düşmek suretiyle nihayet Moskova'ya geldim.
Halbuki son mahpusiyetim zamanında kararlaştırdığımız veçhile Moskova'ya başka tarikle gelen Cemal Paşa ve arkadaşları bu sırada Moskova'ya gelmiş olan Halil Paşa ile birlikte Anadolu'ya yapılacak yardımı temine çalışmışlardır. Verilen karar bir taraftan bunu temin ile beraber İngiltere'ye karşı hareket etmek üzere Halil'in İran'a ve Cemal Paşa'nın Afganistan'a geçmesi kararlaştırılmış ve bu suretle hareket olunmuştur.
Bu sırada Cemal paşa tarafından zatı alinize yazılan mektuba Mülazım İbrahim Efendi'nin vurudiyle gerek Halil'in ve gerekse Cemal Paşa'nın Anadolu hesabına bir şey yapmalarını emretmişsiniz. Bunun üzerine tabii onlar belki vakitsiz olmakla beraber bu arzunuza tevkifi hareketi muvafık görmüşler ve Anadolu'ya resmen merbut olmayarak yardım ve maksada hizmet etmişlerdir.
3 Ben geldiğim zaman Bekir Sami Bey rüfekasını buldum. İki aydan beri Moskova'da bulunuyorlardı. Ben arzunuzu haber alınca Çiçerin'in sualine karşı resmen bir vazifem olmadığını yalnız her suretle Anadolu'ya yardım edilmesine taraftar olduğumu söyledim. Bekir Sami Bey'in arzusu üzerine yalnız bir kere Çiçerin'e Anadolu Hükümeti taraftarı olduğunu göstermek için beraberce gittim. Sonra da aynı arzu üzerine yalnız arkadaşların hususi müzakeresinde bulundum. Ruslar henüz müzakereye bile başlamamışlardı. Çünkü Yusuf Kemal Bey biraderimize bunlar Anadolu'nun komünist olmasını isteyecekler dedim.
Ben hususi olarak Berlin'de hapishanede çalıştığımız Radek ve diğer rüesa ile işin bir an evvel halline çalıştım. Nihayet müzakere başladı. Yusuf Kemal Bey biraderimizin zannı gibi Bolşeviklik de teklif edilmedi.
Maddi yardıma gelince; Bunda ne verirlerse alınmasını prensibinin takip edilmesinin muvafık olacağı böylece Anadolu'nun Rusya'dan bir şeyler geliyor diye kuvveyi maneviyyesinin artacağı ve Avrupa'da Anadolu Bolşeviklerle anlaştı diye bizi daha kuvvetli ve mehip göreceğini bildiğiniz ilk maddi anlaşmaya çalıştım. Fakat ben hiçbir vakit resmen Anadolu namına hareket etmedim. Sonra Bakü'ye geldiğimde değil yalnız ve Türkiye'de ve bütün İslam memleketlerinde derhal aksi tesiri görüleceğine ve böylece İngilizlere yardım edileceğine kani olduğumdan Türkiye ve şarkın Bolşevizm taraftarı olmadığını alenen kongrede söylediğim gibi Anadolu halkının menfaatine daha muvafık ve cidden ezilen halkı düşünür bir idare esasına müstenit bir program ile Talat Bey ve diğer bir iki arkadaşın Anadolu'ya geçmesine karar verdik.
Şimdi bugün bu açıklıklara rağmen siz karşımızda bir hasmımız varmış gibi hareket ediyorsunuz. Evvelce de dediğim gibi ben ve arkadaşlarım yalnız öteden beri takip ettiğimiz siyaset memleketin ve Türk Milletinin salahı emelini güdüyoruz. Bununla beraber memleketin halka müstenit ve cidden onun menfaati düşünülerek onlarla çalışmaya taraftarız.
Beni eğer zatı alinize rakip telakki ediyorsanız yanılıyorsunuz bu aklımdan geçmemiştir. Bizce memleketin kurtuluşu esastır. Değil bunu sizin gibi uzun seneler beraber çalıştığımız bir arkadaş belki Ferit paşa gibi ihtiyar bir herif yapabilseydi ona bile hürmet eder ve muvaffakiyetine yardım ederdim. Cenabı Hakkın şimdiye kadar size yaver kıldığı talihinize biz de hürmet ederiz. İktidarınızı bundan evvel takdir ettiğimden Harbiye Nezaretini ve ondan evvelki hareketlerimle de belli olduğundan buna dair fazlaca bir şey söyleyemem. Yalnız bir ricam var. Tekebbüre kapılmayınız!.. Sizi cidden seven bir arkadaş gibi rica ediyorum. Senin muvaffakiyetin Anadolu'nun muvaffakiyeti demektir. Fakat eğer siz şimdiden şiddetli davranırsanız korkarım hayırlı neticeler vermez. Millet Sultan Hamit zamanındaki millet değildir. Artık tahakküme dayanamaz.
Bak! Seni bütün arkadaşlarım namına temin ederim ki bizim hiçbir mevkide ve memuriyette gözümüz yoktur. Bana gelince ben bir ideal takip edeceğim o da İslam'ı ezen Avrupalılar ile pençeleşmek için bütün Müslüman ve Türkleri harekete geçirmektir. Başta Türkiye olmak üzere kurtarmaya çalıştığımız İslam alemi için faydamız ve belki de tehlike olduğunu hissettiğimiz anda memlekete geleceğiz... İşte bu kadar.
Şimdi ben kemali hürmetle gözlerinden öper Cenabı Hak'tan senin için yücelikler İslam'a ve vatana nâfii büyük büyük muvaffakiyetlere dilerim.
ENVER