Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

İstiklal Marşımızın birinci kıtasında milletimize cesaret verici sözler kullanılmıştır. Vatan savunmasının sonuna kadar süreceğinin anlatıldığı birinci kıtada bayrağın anlamı üzerinde durulmuştur.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!

Şair ikinci kıtada bayrağı bir insan gibi tanımlamış ve onu her şeyin üstünde tutmuştur. Bu kıtanın ana fikri, Türk milleti olarak tek amacımız bayrağımızın göklerde dalgalanmasını sürdürmektir.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Bu kıtada türk insanının özelliklerinden bahsedilmektedir. Özgürlüğüne düşkün olan Türk milleti bayrağına ve ülkesine bir saldırı hissettiğinde kanının son damlasına kadar onu savunacaktır.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Bu kıtada genel olarak batı dünyasına bir meydan okuma vardır. Şair batıdaki medeniyeti bir canavara benzetirken savaşta kazanmak için türk milleitnin elinde sadece cesareti ve imanı olduğunu söylüyor.

Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Burada Mehmet Akif ersoy Kuran'a bir gönderme yaparak zafer gününün güneşin doğuşundan yakın olduğunu müjdeliyor. Türk halkının yapması gereken tek şey pes etmemek ve savaş cesaretini kaybetmemektir.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Burada şair Türk ordusundaki neferlere geçmişlerini hatırlayarak savaşmalarını öğütlüyor. Vatan uğruna verilen ölüm kalım mücadelesini anlatan şair, bu mücadeleler sonucu vatan toprağının kutsal hale geldiğini anlatıyor.


Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Burada da yine aynı şekilde vatan ve onun önemi üzerinde duruluyo. Vatanı cennetle bir tutan şair, vatanından ayrı kalmayı da ölümle bir tutuyor.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/turkce-dersi/66421-istiklal-marsinin-aciklamasi-kita-kita.html#post130656
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Şair burada bağımsızlığın kaybedilmesinden duyduğu korkuyu anlatıyor. Şairin en büyük korkusu ülkenin üzerindeki ezan seslerinin susması, ibadet yerlerinin yıkılmasıdır.

O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Şaire göre yurdumuzun üstünde ezan sesleri oldukça bayrağımız dalgalandıkça şehitlerimizin ruhu da şad olmaktadır. Şair burada bağımsızlıkla ezan sesini bir tutuyor.


Dalgalan sen de şafakalar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Türk milletinin bağımsızlığına kavuşmasının anlatıldığı bu kıtada şair zafer gününü tanımlıyor.Bayrağımız göklerde dalgalandıkça hiç bir güç bizim bağımsızlığımızı engelleyemez. Bayrağımız bunca savaştan ve mücadeleden sonra özgürce dalgalanmayı hak etmiştir.