Yüzlerce yıl öncesinde Hz. Ali: “Nefsini bilen Rabbini bilir” ifadesi ile önemli bir hakikati dillendirmiştir. Kendini bilmek, (farkındalık) iradeye dayalı bir çabayla benliği yeniden yapılandırılması anlamına da gelir.

Geçmişten günümüze kadar gelen farklı öğretiler de hep aynı gerçeği ifade etmişlerdir. Kişinin kendini bilmesi benliğinin kurtuluşu olduğu kadar içinde yaşadığı toplumun da kurtuluşudur. Zira kendini bilmeye, anlamaya çalışan, çatışmalarını çözmeye uğraşan insan aynı hal üzere kalmadan sürekli manevî olarak kendi üzerine katlanarak büyüyen insandır. Kendi üzerine katlanarak büyümek -kartopu misali- önce kendini değiştirmeyi hemen sonrasında tekâmül sorumluluğunu bünyesine alır.

Kendini değiştirme ve tekâmül sorumluluğu aynı zamanda olgunlaşma sürecini başlatan bir dönüşümdür. Lâkin bağrında öğrenme-bilme motivasyonunu taşıyan bir dönüşüm.

Nefsini bilen kişi duygu-düşünce-davranışları üzerine düşünen, farkına varan kişidir. Böylesi bir farkındalıkla kişi olumsuz yönlerini-hırsını, öfkesini, saldırganlığını, şehvete sürükleyen içindeki fücur (kötülük) eğiliminin daha kolay farkına varıp değiştirmek için gayret gösterir.

Kendini bilen kişi, işe ruhunu bilmekle başlayacağından ruhani âlemi ve bu âleme ait değerleri ve bu değerlerin bakiliğini bilir. Yine bu farkındalıkla maddî âlemin geçici taleplerini de anlamış olur. Ruhanî âlemin değerlerinin bakiliğine talip olmak isteyen insan maddî âlemin faniliklerine, kendi dürtüsel taleplerine aldanmayıp hedefini yüksek tutarak yaratılmışların en şereflisi olma hakikatini daha kolay deneyimleyecektir.

Bizler kul olma yükümlülüğüyle davranışlarımızdan sorumluyuz, eğer kişinin muhakeme ve algısında her hangi bir problem yoksa kendini bilme meziyeti önce kendi üzerinde denetim ve yaptırım gücünü sağlar. Bu hakikatle kişi kendini objektif olarak değerlendirip, kusurlarını görüp, doğru istidlâllere (çıkarım) varabilir.

Bu farkındalığı hayatına yerleştirmeye çalışan birey davranış kalıplarını, çevre ile ilişkisini, iletişim kurma biçimlerini yeniden gözden geçirerek bireysel ve toplumsal ilişkisini düzenlemeye çalışır.

Bilginin elde edinim sürecine ve kullanımına baktığımızda insanın bilgiyi elde ettiğinde bunu doğal ve sosyal çevreye egemen olma yolunda bir güç olarak kullandığını ve bu amaçla en küçük birimden devletlerarası ilişkilere kadar sömürüyü beraberinde getirip sistemleştirdiği ve meşru zemine oturtmaya çalıştığı da kaçınılmaz sonuç olarak yaşanmıştır insanlık tarihinde.

Oysa bilgiden yararlanmanın haysiyetli tek yolu, kişinin bilgi ile kendi benliği üzerinde hâkimiyetini güçlendirmesi, kendini nefsine teslim etmeme yollarını öğrenmesi yönünde olmalıdır.

Bütün bu hakikatlerin ışığında Kur’ân-ı Kerîm bize şöyle seslenmektedir: “Bir topluluk kendisine verilen kabiliyet ve nimetlerin yönünü değiştirip inkâr ve isyana sapmadıkça, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirip azaba çevirmez.” (Ra’d Suresi, 11.)
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/konusuz-konular/6448-kendini-egitmenin-araci-kendini-bilmektir.html#post9600