Uzaktaki cisimleri daha net görmeye yarayan optik bir âlet. Kelimenin aslı, Farsça olup, dûr
“uzak” ve bîn “görür” kelimelerinden meydana gelmiştir. Dürbünler umûmiyetle 6×30, 7×50 veya 8×30
olarak sınıflandırılır. Bu ifâdelerdeki ilk rakam büyütme oranını, ikinci rakam ise, objektif merceğinin
milimetre cinsinden çapını belirtir. Meselâ 7×50 numaraya sâhip bir dürbünün büyütme oranı 7 ve
objektif merceğin çapı 50 milimetredir demektir.
Dürbün iki teleskopun bir menteşeyle birbirine bağlanmasından meydana gelmiştir. Her iki teleskobun
da optik sayısı aynıdır. Teleskobun ucunda objektif merceği bulunur. Objektif merceği bakılan cisimden
gelen ışıkları kırarak odak düzleminde gerçek görüntü meydana gelecek şekilde form kazandırır.
Teleskobun göze gelen ucuna ise göz merceği konulmuştur. Bu mercekler gözlük camı gibidir. Her iki
mercek arasına prizmalar konulursa, ters görüntü doğrulur ve netleşir.
Dürbünler, bir borunun iki ucuna mercek veya mercek takımı konmak sûretiyle yapılır. Boru uzunluğu
dürbünün cinsine, kullanıldığı maksada göre değişik olur. Merceklerin birine objektif, diğerine göz
merceği adı verilir. Prizmalı dürbünlerde objektif ve göz merceği arasında 45-90 derecelik iki prizma
bulunmaktadır. Genel olarak dürbünler kırılma kânunlarına göre çalışan araçlardır. Dokuzuncu asırda
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/icatlar-ve-buluslar/64305-durbunu-kim-buldu.html#post128231
Abbâsî Halîfesi Me’mûn zamânında astronom Ahmed ve Mehmed kardeşlerin kullandıkları âletler, 12.
asırda yaşayan astronomi âlimi Batrûcî’nin kullandığı âletler, 16. asırda Uluğ Bey ve medresesinde
gök cisimlerini incelemek için istifâde ettikleri âletler dürbün esâsına göre yapılmıştır. Avrupa ise bu tip
araçları ancak 17. asırda gördü ve yapabildi. Buna rağmen çeşitli kaynaklar Müslüman âlimlerin
buluşlarını görmezlikten gelerek, Galileo’nun, astronomide Müslümanlardan altı asır sonra kullandığı
âlete ilk dürbün diyebilmektedir.