ZİHİN HARİTALARI
"Zihin haritası" bir tür not tutma tekniğidir. Klasik not tutma tekniklerinde, kelime, liste ve çizgi kullanma, analiz yapma gibi sınırlı sayıda zihnî yetenekten yararlanılır ve çoğunlukla tek renk kullanılır. Hızla modası geçmekte olan bu tekniğin iki önemli dezavantajı vardır: Zihnî yeteneklerimizin sadece yarısından yararlanır. Öğrenmenin, mucitliğin ve hafızanın temel araçlarından biri olan rengi kullanmaz. Tek renkli notlar monoton ve sıkıcıdır.
Zihin Haritaları, kelimelerin yanı sıra renk, boyut ve kavramları ihtiva eder. Beyaz A3 kağıtlara, bir düzine kadar renkli keçe uçlu kalemle çizilmeleri uygun olur. Zihin Haritaları’nın geleneksel not alma metoduna göre pek çok avantajları vardır:
1. Zaman kazandırır- Sadece anahtar kelimeler ve kavramları not alır ve okursunuz.
2. Önemli konular üzerinde yoğunlaşmanızı sağlar.
3. Beyninizi ve mucitlik yeteneklerinizi geliştirir.
4. Hatırlama gücünüzü artırır.

Zihin haritası, merkezî bir kavramla başlar. Bu kavramdan etrafa yayılan düşünceler, çizgiler halinde haritanın iskeletini oluşturur. Anahtar kelimeler, bu iskelete yerleştirilir ve daha sonra boşluklar doldurulur. Vurgulanmak istenen kavramlar, daha büyük yazılır. Fikirler; halkalar, kıvrımlar ve oklar kullanılarak birbirine bağlanır. Bu arada dikkat çekmek için hususî semboller ve kodlardan da yararlanılabilir.
Zihin Haritaları, not tutma yanında problem çözme, planlama ve paradigma değişimi için de idealdir. Ayrıca konuşma hazırlarken, iletişim kurarken, öğretirken ve idare ederken de kullanılabilir.
Anlamak, anlayış, anlam, anlama, anlaşmak, anlatmak, anlaşılmak gibi kavramlar hayatta insanların önem verdiği kavramlardandır. Bu kavramların hepsi de anlama eğitiminin kapsama alanına girmektedir. İnsanoğlu, doğduğunda anlam dünyası ya da zihin haritası boş bir haldeydi. Zamanla annesi, babası başta olmak üzere içinde yaşadığı kültür ve eğitim ortamı bu haritanın ana çizgilerini oluşturdular.
Zihinsel haritalarımızın nasıl oluşturulduğunu anlayabilmemiz için psikoloji bilimine ait bir terim olan algı düzeneği terimi açıklığa kavuşturulmalıdır. Algılama, yorumlama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik fikrî sisteme algı düzeneği ya da paradigma denir. Paradigmayı bir haritaya benzetecek olursak, harita temsil ettiği şeyi ne kadar gerçekçi olarak yansıtırsa o derece değer kazanır. Örneğin bir şehrin haritası o şehrin kendisi değildir; o şehrin kağıt üzerine çizilmiş bir modelidir. Şehri ne kadar gerçeğe uygun olarak temsil ediyorsa, harita o derece kullanışlı ve işe yarar olacaktır. Paradigma da bir harita gibi başka bir gerçeğin modelidir, kendisi değil.
İki türlü paradigma sürekli bizimledir: 1. Gerçeğin ne olduğu ile ilgili paradigma, 2. Nelerin nasıl olması gerektiğini gösteren değerler paradigması. Bursa haritası ile İzmir'de adres aramaya kalkışan birinin paradigması gerçeklere uymadığı için o kişiyi amacına ulaştırmayacaktır. Nice insanlar ellerindeki Bursa haritasının İzmir'de adres bulmaya yaramadığını defalarca gördükleri halde, kabahati ellerindeki haritada ya da kendilerine o haritayı verenlere değil de İzmir'de ararlar. Halbuki bu kişinin elindeki harita gerçeklere aykırıdır. Bu haritayı kişiye kim vermiş olursa olsun onun yanlış olabileceğini daima dikkate almalıdır.
Değerler paradigması ise neyin iyi neyin kötü, nelerin önemli ya da önemsiz olduğunu bize söyler. Kişiler önceliklerini değerler paradigmasına göre belirler. Benim için öncelikli ve değerli olan, bir başkası için önemsiz ve değersiz olabilir. Bu durum, benim 'öteki'nin değerlerini küçümsememi gerektirmez, aynı şekilde 'öteki'nin de benim değerlerimi küçümsemesini gerektirmez.
Gerçeğin ne olduğunu ve neyin değerli, önemli olduğunu söyleyen bu iki tür paradigma, günlük yaşantılarımızı algılama ve yorumlamamızda bizi etkiler.
İster doğru ister yanlış olsunlar paradigmalarımız, bizim tutum ve davranışlarımızın dolayısıyla da başkalarıyla olan ilişkilerimizin kaynağını oluşturur. Hayatımızda önemsiz değişiklikler yapmak istiyorsak dikkatimizi uygun bir biçimde tutum ve davranışlarımıza verebiliriz. Ancak çok önemli ve köklü değişiklikler yapmak istiyorsak, o zaman temel paradigmalar üzerinde çalışmamız gerekir. Aynı şeyler başkalarında yapmayı düşündüğümüz değişiklikler için de geçerlidir. Örneğin bir öğretmen öğrencisinin olumsuz davranışlarının ardındaki paradigmayı dikkate almadan bir takım davranış değişikliklerini hemen beklerse, istenen değişiklikler gerçekleşse de bu, geçici ve yüzeysel bir değişiklik olur.
Bir kişinin belirli konudaki davranışı ya da tutumu bozuksa, önce bu bozuk davranış ya da tutumun altında yatan paradigmayı (zihinsel haritayı) anlamamız gerekir. Bozuk davranış ve tutumu, altında yatan paradigmaya hiç dokunmadan, değiştirmeye kalkarsak başarılı olamayız.
Paradigma değişikliği yapılmadan davranış ve tutumda yapılan değişiklikler yüzeysel ve kısa süreli olur.
Gerçek, hayatın gerçeğidir. Yalan da gerçek olmayandır. Hayatın gerçeklerini ne kadar iyi görürsek hayat ile başa çıkmayı da o kadar iyi başarırız Dünyanın gerçeğini ne kadar az görürsek -kafamızda yalanlarla, yanlış algılamalarla ve illüzyonlarla ne kadar bulanırsa- doğruyu seçmekte ve akıllı kararlar vermekte de o kadar güçlük çekeriz.
Gerçeğe bakış açımız hayat ormanında kullandığımız bir harita gibidir. Harita doğru ise nerede olduğumuzu biliriz. Eğer nereye gideceğimize karar verdiysek, genellikle oraya nasıl ulaşılacağını da biliriz. Eğer harita sahte ve yanlışsa, genellikle ormanda kayboluruz. Bu, açık olmakla birlikte insanların çoğu tarafından az ya da çok görmezlikten gelinir. Bunu görmezlikten gelirler, çünkü gerçeğe giden yol hiçte kolay bir yol değildir. Bir kere kimsenin doğuştan haritası yoktur, kendi haritasını kendisi yapması gerekir, bu da çaba ister. Gerçeği algılamak ve hakkını vermek için ne kadar çaba harcarsak, haritalarımız da o kadar büyük ve kusursuz olur. Ama çok kişi bu çabayı göstermek istemez. Bazıları, büyüme çağları sona erince çaba göstermez olurlar. Onların haritaları küçük ve kabadır. Dünyaya bakış açıları dar ve yanıltıcıdır. Orta yaşın sonlarında çoğu insan çaba göstermekten vazgeçer. Haritalarının mükemmel ve yollarının doğru (hatta kutsal) olduğundan emindirler. Artık yeni bilgilerle ilgilenmemektedirler. Yorgun düşmüş gibidirler. Ancak azimli birkaç kişi ölünceye dek gerçeğin sırrını araştırmayı sürdürmüş, dünya ve gerçekle ilgili arayışlarını genişletir, derinleştirir, arındırır, yeniden belirler.
Harita yaparken karşılaşılan en büyük sorun sıfırdan başlamak zorunda oluşumuz değil, haritamızın doğru olması için onu sürekli olarak gözden geçirme gerekliliğidir. Dünya daima değişim içindedir.
Yeryüzündeki canlılar arasında sadece insan zihinsel haritasını kendisi oluşturur. Örneğin arılar nasıl bal yapacaklarını atalarından öğrenmezler. Onların zihinsel haritası yaratılıştan onlara kodlanmıştır. O doğrultuda hareket ederler. Ama insanoğlu hayat ormanında yolunu bulmak için kendi zihinsel haritasını kendisi bulacaktır. Başkalarının kılavuz diye eline tutuşturduğu haritalar gerçekte birer karga olabilir. Kılavuzu karga olanın akıbetinin ne olacağı ise herkesin malûmudur. Başkalarından miras aldıkları zihinsel haritalarını mutlak doğru kabul edip ona sımsıkı sarılanlar, "Büyüklerimizin verdikleri haritalar bize yeter" diyorlar. Maide Suresi 5. ayette Allah(cc) diyor ki, "Ataları yanlış yolda ise yani atalarının haritaları yanlışsa, onların sapıklıklarını kutsayarak onların yollarından git-meye devam mı edecekler?"
Kendi yollarının kutsal olduğunu söyleyerek, yollarını tartışmaya açmayan bilinç düzeyi düşük pek çok insan vardır. Bunlar babalarının kendilerine verdiği temel değerlere aykırı düşünmeyi, babalarının partisinden, cemaatinden ayrı bir yerde bulunmayı babalarına ihanet olarak algılarlar. Onların yanlış olduğunu bildikleri halde, onların değer yargılarını öyle kutsarlar ki, bu zihinsel haritalarının aynı zamanda Allah'ın haritasıyla aynı olduğu iddia ederler. Böyle düşünüp de yanlışının faturasını Allah'a çıkaranlara Allah'ın cevabı A'raf Sûresi 27. ayette verilmiştir: "Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, 'Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize böyle emretti' derler. De ki: 'Allah kötülüğü emretmez' Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz? Allah'a iftira mı atıyorsunuz?"
İnsan çalışıp çabalayıp geçerli bir harita elde ettikten sonra bu görüşün (haritanın) yanlış olduğunu ve haritanın büyük ölçüde yeniden çizilmesi gerektiğini bildiren yeni bilgilerle karşılaşınca ne olur?
Bunun için gereken acı verici çaba korkutucu, neredeyse başa çıkılmaz görünür. Biz de hemen her zaman ve genellikle bilinçsiz olarak bu yeni bilgileri görmezlikten geliriz. Hatta yalnızca görmezlikten gelmekle kalmaz, yeni bilgileri yanlış, tehlikeli, kabul edilmiş doktrinlere aykırı, şeytan işi olmakla suçlarız. Bu bilgilere savaş bile açabilir, kendi gerçeğimizi (haritamızı) dünyaya kabul ettirmek için elimizden geleni yapabiliriz. Kişi haritayı değiştirmek yerine, yeni gerçeği yok etmeye çalışabilir. Ne acı ki, böyle bir kişi kendi haritasını gözden geçirip dünya hakkındaki miadı geçmiş görüşünü değiştirmek için gereken çaba ve enerjiden çok daha fazlasını, bu modası geçmiş görüşünü savunmak için harcayabilir.
Miadını doldurmuş bir dünya görüşüne (zihinsel haritaya) sımsıkı sarılma süreci, bir çok ruh hastalığına temel oluşturur.
Düşünme ve kendimizi inceleme yeteneğimiz bizi insan yapan en önemli özelliğimizdir. Sürekli kendini inceleme, sorgulama ve düşünme ayakta kalabilmek için son derece önemlidir. Dış dünyanın sorgulanması, hiçbir zaman iç dünyanın sorgulanması ve incelenmesi kadar acı vermez. Yine de insan gerçeğe sadıksa yaşamak, aynı zamanda mücadeleye açık olmayı, meydan okumaya açık olmayı gerektirir. Haritamızın geçerli olup olmadığını anlamanın tek yolu onu başka harita yapıcılarının eleştirisine ve meydan okumalarına açmaktır. Yoksa kapalı bir sistem içinde yaşamış oluruz.
Haritalarının sürekli olarak meydan okumayla karşı karşıya bulunması nedeniyle açık insanlar sürekli olarak olgunlaşan, gelişen insanlardır. Açık olmalarından dolayı, daha kapalı olanlara göre çok daha etkileyici biçimde yakın ilişkiler kurabilirler. Asla yalan söylemedikleri için kendilerinden emin ve başları yukarıdadır. Var olmak için tamamıyla özgürdürler. Saklanmaları gerekmez. Gölgelere sığınıp saklanmak zorunda değildirler. Eski yalanlarını örtbas edebilmek için yeni yalanlar söylemek zorunda değillerdir. Sonuçta dürüstlüğün getirdiği öz disiplini sağlamak için harcaması gereken enerjinin çok daha az olduğunu öğrenmişlerdir.
İnsan ne denli dürüst ise, bu dürüstlüğü sürdürebilmesi de o denli kolay olur, aynen yalan söyledikçe, daha çok yalan söylemeye mecbur kalması gibi.... Gerçeğe sadık insanlar, açık olmalarından dolayı gizlisiz, saklısız yaşarlar. Böyle yaşamak için gösterdikleri cesaretten dolayı da korkudan kurtulurlar. Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz yerden görürüz. Gördüğümüzü anlatırken, esasında kendimizi, kendi paradigmamızı anlatırız.
"İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse ötekine sağır" diyen şair İsmet Özel, kalıplanmış paradigmalarla dünyaya bakan ve olayları bu dar bakış açılarıyla yorumlayan kişilerin sonuçta 'öteki'ni yok sayıcı tutumuna dikkat çekiyor. Bu yok sayıcı tutum, toplumsal çatışmanın kaynağını oluşturuyor.
Yazısını okuduğumuz bir yazarın ya da dinlediğimiz bir konuşmacının paradigmasını anlamadan, onun duygu ve düşüncelerini anlamamız mümkün değildir. Ortak kavramlarla konuşmak kadar, kavramlara verilen ortak anlamlar da anlaşabilmenin vazgeçilmez şartıdır. Aksi halde kavramlardaki kargaşa kavramada da kargaşaya (anarşiye) yol açacaktır. Bu ise bireyler arası ilişkilerde olduğu gibi toplumsal hayatta da büyük çatışmaların ortaya çıkmasına sebep olur.


ZİHİN HARİTALARI
Siyasal yorumcu Walter Lippmann (1889-1974) "dışarıdaki dünya"yı '•kafa­mızdaki resimler"den ayırt etmişti. "Dışarıdaki dünya", gerçek şeylerin bu­lunduğu yerdir; ama "kafamızdaki resimler", yukarıda sıralanan etkenlerle biçimlenmiş olarak, ön kavramalara, yanlış kavramalara ya da eksik kavra­malara dayanır. Coğrafyacılar kafamızdaki bu resimleri zihin haritaları ola­rak anmaktadırlar. Zihin haritalarının kökenini oluşturan "cognitive mapping" terimi ilk olarak psikolojide 1948"de kullanılmış (E.C.Tolman tarafın­dan "fareler ve insanlarda obgnitive haritalama" diye); ancak daha çok. Lynch'in ilk kez 1960'da çıkan The Image ofthe City (1980) adlı kitabından sonra yaygınlaşmaya başlamıştır. Konunun popüler hale gelmesi ise Downs ve Stea'nın yayınları ile (1973 ve 1977) Gould ve White'ın Mental Maps (1986) adlı kitabı sayesinde olmuştur. Bunları, daha sonra, yüzlerce makale izlemiştir.
"Zihin haritaları" (nıental maps) ya da "bilme-öğrenme haritaları" (cogni-tive maps) Dovvns ve Stea tarafından "insanların kendi mekânsal çevreleri hakkında bilgiler edinme, bu bilgileri depolama, çağrışım yapma ve değiştir­meyi mümkün kılan bilme-öğrenme süreçlerini içine alan bir yapı'' olarak ta­nımlanmıştır. Bu tür bilginin insanların mekânsal karar verme olgusunun önemli bir parçasını oluşturduğu varsayılmaktadır. Yaşanılacak yerin seçil­mesinde, özellikle de konut alanlarındaki tercihlerin incelenmesinde zihin haritaları büyük önem taşırlar. Bir kimseden yaşamak istediği yer hakkında bir tercih yapması istendiğinde, bu tercihi yapmak için o kişi kendi hafıza­sındaki dünya imajı yoluyla -yani kişisel deneyleriyle edindiği coğrafi görü­nüme ait ya kitaplarda okuduğu ya da televizyonda gördüklerinden kazandığı imajlar yoluyla karar vermek zorunda kalacaktır. Bazı kimseler yakın ve ta­nıdık buldukları yerlerde, bazıları ise tamamen değişik yerlerde yaşamayı tercih edebilirler; tercih ne olursa olsun, mekân imajı o kişinin zihin haritası olarak kabul edilebilir. Bir zihin haritasının sözlerle en iyi anlatımının İngiliz romancı Angus Wilson'dan yapılandiyelimki İstanbul'daki Mavi Camii, hatırlamak istediğimde, zihnimin doğal eğilimiyle yapacağım şey, bu binayı gördüğüm başka ünlü istanbul camileriyle ilişkili olarak bir yere oturtmak ve daha sonra Mavi Rehber'imdeki (Blue Guide) tüm İstanbul'u gösteren haritadan neler hatırladığım: gözümde canlandırmak olacaktır. Eğer yorgun ve aylaksam, resim otomatik olarak ge­nişlemeye başlayacaktır. İstanbul bir Türkiye haritasında ziyaret ettiğim baş­ka Türk şehirlerinin yanında belirecek, karşılığında da görsel ayrıntılar canla­nacaktır. Bu haritada, aynı zamanda, kaçırıp göremediğim şehirler de yalnız­ca okuyarak öğrendiğim zayıf ayrıntılarla yer alacaktır.... Bilincimin kenarla­rında, görüntüler arasına kaymaya çalışan ... tıpkı üzerinde yoğun nüfuslu alanların kara noktalarla kaplandığı, Antarktika'nın bembeyaz göründüğü şu demografik haritalar gibi tüm bir dünya haritasıdır. Bununla birlikte, benim haritam gerçek deneyimlerin siyah noktalan ve hayal gücünün gri noktalarına ve ikisi arasında da edebiyat derneklerine, tarihsel olaylara, yolculuğum sıra­sında karşılaştığım insanların yaşadıkları şehirlere ve benzerlerine işaret eden noktalara sahiptir. Bu yüzden de benim zihin haritamda Londra kara bir leke, Provence güzel bir siyah, Antarktika (benim buz korkularımın çoğunun man­zarası) koyu bir gri, Tahran sabahın erken saatlerinde havalimanındaki görün­tülerimle açık renkle işaretlenmiş, eski bir dostun yaşadığı şehir alarak kara­lanmış, Musaddık ve onun pijamalı hali olan bir sözcükle de üzerine çizgi çe­kilmiş olarak görünecektir. ... Üzerindeki işaretler ya da gölgeler, çizgileri ve insan dramlarıyla (dramatis personae) bu dünya haritasının yukarısında zaman bir hortum gibi yukarı doğru hareket eder; öyle ki haritadaki her bir yer ya bireysel deneyimlere işaret eden ya da kendi tarihsel geçmişini akla geti­ren kendi tarihsel haritalarına sahip olduğunu gösterir (Tuan 1975)
Zihin haritaları kişinin deneyleriyle ya da edindiği bilgilerle şekillenirler, do­layısıyla kişiden kişiye çok farklılık gösterirler. Özellikle kişinin toplumsal sınıfı ve eğitimi dünya görüşü üzerinde etkili olur. Bir kimsenin yaşadığı yer de onun mekân algısını etkiler. Yapılan araştırmalar şu hususu ortaya koy­muştur: Kişilerin dünya görüşleri kısmen yaşadıkları yere bağlıdır ve insan­ların önemli bir kısmı için de kendi evlerinin bulunduğu, yani tanıdık olduk­ları yer tercih ettikleri tek "yer'dir. Çocuklar arasında ise zihin haritalarının farklılaşmasında cinsiyet de bir etkendir. Kızların genelde anneye daha ya­kın, koruma altında olarak ev ve yakın çevresinde, başka bir deyişle "kapalı mekânlar"da tutulması ve böylece mekânsal deneyimlerinin sınır|anarak me­kânla ilgili bilgilerinin dar kapsamlı kalması, onların "zihin haritaları"nın doğruluğunu da etkilemektedir
Zihin haritalarının oluşturulmasında taslak harita yöntemi şaşırtıcı ve son derece ilgi çekici sonuçlar vermektedir. Esneklikleri, açıklıklar, potansiyel olarak derin psikolojik görüşleri yansıtmaları bakımından dikkate değerdir­ler. Ancak bu teknik, ortaya çıkan ürünün yorumlanmasında karşılaşılan güç­lükler ve harita çizim tekniklerinde eğitim görmemiş kişilerin, şehir içi ölçe­ğinde bildikleri yerleri yerine yerleştirememeleri yüzünden eleştirilere uğramıştır. Diğer eleştiriler arasında, taslak haritaların bilgi deyi çizim becerisi gerektirdiği; bunların izafi mesafeyi ve yönü anlamlı ölçme olanağını engelleyen ölçek, oryantasyon ve içerik bakımından türdeş olmadıkları; ve farklı araştırmacıların bu tür haritaları farklı değerlendirme olasılığından dolayı farklı yerlerde yapılan ayrı ayrı çalışmaların birbiriyle karşılaştırılmalarının mümkün olamayacağı da yer almaktadır.
Dünya Haritaları ve Dünya İmajı
Dünya haritaları, dünyayla ilgili imajları yansıtırlar. Harita yapımcıları da in­san olduklarına göre, J.K.Wright'ın (1966) açıkladığı gibi, her harita "kısmen objektif-nesnel- gerçekleri yansıtırken, kısmen de sübjektif-öznel- elemanla­rın bir yansıması olacaktır". Haritalar çok miktarda bilgiyi yoğun olarak içer­diklerinden, coğrafi bilginin ve harita yapımcısının ait olduğu toplumun de­ğerlerinin incelenmesinde zengin bir kaynak görevi görecekleri kesindir. En eskisinden en yenisine kadar dünya haritalarının analizi öznel ve nesnel ele­manların bir araya gelişinin delillerini ortaya koyar ve dünya hakkındaki de­ğişik imajların ölçülme yollarından birisini sağlar.
Dünya hakkındaki zihin haritaları daha küçük alanlarınkinden önemli öl­çüde farklılık gösterirler. Dünya hakkındaki imajlar çevre içinde hareket sıra­sındaki kişisel deneyimlerden çok eğitimle edinilmektedir. Okuldaki eğitim sırasında kullanılan küresel harita modelleri de bu bakımdan özellikle önem­lidir. Dünyayla ilgili imajları araştırmak için de bunların dayandırıldığı harita modellerini anlamak, bilmek gereklidir. Bu tür bir harita çiziminde öğrenci ya da çizen kişi önce hafızasında bir dünya siyasi haritası üretmeye çalışır; çünkü kendisinden ülkelerin adlarını bilmesi istenmiştir. Aslında, ilginç olsa da, işi güçtür. En çok hatırlanan adlar, hatıra en kolay gelenler olacağından. en sık gördükleri ve toplumda en fazla duydukları yerlerin adları olacaktır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/seminer-calismalari/57601-zihin-haritalari.html#post117695
Dünya Zihin Haritalarının Ortalanması
49 ülkede 71 noktada öğrencilere çizdirilen 3863 taslak haritanın analizi, ha­ritaların nerenin merkez alınarak çizildiğini gösteriyor: Buna göre, Saarinen (1988) üç merkez ortaya çıkarmıştır: Eurocentric. Sinocentric ve Americenı-ric (Avrupa, Çin ve Amerika merkezli) haritalar. En fazla rastlanılanı Avrupa merkezli olanlar; yani, Greenwich meridyenini esas alan dünya haritalarını yansıtanlardı. Bu tür haritalarda esas sapma, öğrencinin ülkesine bağlı olarak boylamda olmakta ve boylama göre haritanın en bilinen kısımları değişiklik göstermektedir Doğu Asya ve Okyanusya’daki öğrenciler Sinocentric harita çizerlerken, Kuzey Amerika'nın Batı kıyısındakiler daha çok Americeniric haritaları seçmişlerdir. Dünyada en çok kullanılan harita, Avrupa Keşifler Çağı olarak bilinen dönemden beri Avrupa merkezli haritalardır -yüzde 80 oranında Avrupa merkezli haritalara rastlanır. Amerikalar solda; Atlas Okya­nusu ve Afrika ortada; Doğu Asya ise en sağda yer alır; Pasifik Okyanusu bu haritalarda genellikle gösterilmez; yalnızca kenarları görünür.
Çin merkezli haritalarda ise Avrupa solda, doğu Asya ve Pasifik Okya­nusu ortada, Amerikalar sağda yer alır. Bu kez Atlas Okyanusu ancak kenar hırda görülür. Bu tür haritaların geçmişi Maueo Riccı'ye kadar gider (1583'de Çin'e varmıştı). Onun sayesinde Rönesans bilgisj Çin kartografyasına taşınmıştı. Çinli bilim adamları Ricci'nin kendilerine ser­gilediği dünya haritasından çok etkilenmekle birlikte. Çin'in ait olduğu yere konmayıp haritanın kenarında yer almasından hoşlanmamışlardı. Kıçı11 ılc bu­na 1602'de yaptığı, Çin'i ortaya yerleştirdiği dünya haritası ile tepti vermişti (Baddeley 1917). Kendilerinden bir dünya haritası çizmeleri istenen toplam öğrencilerin yüzde 11'i; Japon, Çinli, Koreli, Endonezya ve Yeni Zelandalıla­rın da bazıları bu tür haritayı çizmişler; ancak Asya'nın tümü değil, yüzde 25'i bunu tercih etmişti. Beijinglilerin yüzde 100'ü, Çinlilerin yüzde 90'ı, Endonezyalıların yüzde 69'u, Japonların yüzde 95'i, İranlıların yüzde 100'ü, Pakistanlıların yüzde 93'ü, Taylandlıların yüzde 93'ü, Hintlilerin yüzde 90'ı, Hong Kongluların yüzde 94'ü, Singapurluların yüzde 81'i ise Avrupa mer­kezli haritayı tercih etmişlerdi.
Amerika merkezli haritalar ise Amerikaların ortada olduğu türdedir. Bu yüzden hem Atlas Okyanusu hem de Pasifik görünebilir fakat Avrasya bölü­nür Bu tür tek harita 1850'de Boston'da ve I851'de de New York'ta yayın­lanmıştı. A.B.D., Meksika'ya karşı kazandığı zaferden ve Kaliforniya'da al­tın bulunduktan sonra böyle bir merkezi yeri hakkettiği düşüncesindeydi. Amerika merkezli haritayı seçenlerin oranı tüm A.B.D.'nde yüzde 24 iken. Kanada'da yüzde 17 olmuştu. Buna karşılık, Vancouver'da yüzde 21, İngiliz Ottavva'da yüzde 18, Fransız Ottawa'da yüzde 10, Kosta Rika ve Buenos Aires'de yüzde 13 dolayında tercih edilirken, Asya'da bu oran yüzde l, Afrika'­da ise 0 olmuştu -yani hiç tercih edilmemişti.