HACI İLBEY

Türkler kısa bir zamanda Marmara kıyılarını baştanbaşa fethedince bu kıyılardan gözlerini Avrupa kıtasına diktiler. Selçuklular zamanında Anadolu’nun birliğini tehdit eden haçlı orduları bu kıtadan gelmişlerdi. Bu haçlı orduları tam dört defa Anadolu’ya geçerek Türk topraklarını kana boyamışlardı. Eğer Türk kahramanı Kılıçaslan olmasaydı Avrupalı Hıristiyanlar Anadolu’nun her bölgesine yerleşeceklerdi.
İşte bu sebepledir ki Türklerin Anadolu’nun birliğini sağlamak için Rumeli topraklarına geçerek bir sınır teşkil etmeleri gerekiyordu. Bursa dolaylarında yeni kurulmuş olan Osmanlı devleti bu bölgeleri emniyet altına almadan büyük ve kuvvetli bir imparatorluk haline gelemezdi. Bunun değerini iyi bilen atalarımız Avrupa kıtasına gözlerini diktiler. Bu gayenin gerçekleşmesi için Orhan Gazi oğlu Süleyman Paşa’yı Rumeli’nin fethine memur etti.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/turk-buyukleri/56899-haci-ilbey.html#post116171
Süleyman Paşa kumandasındaki Türk kuvvetleri Gelibolu yarımadasına çıkarak Avrupa topraklarına ayak bastılar. Edirne dolaylarına kadar bu araziyi Türk hakimiyetine soktular. Fakat Süleyman Paşa avlanırken atından düşerek vefat etti. Bunun üzerine Rumeli’ndeki kuvvetlerin başına Hacı İlbey ile Evrenos Gazi tayin edildiler. Diğer küçük kıtaların kumandanları da Aksungur. Ecebey Kara Demirtaş Paşa Kızıloğlan Balabancıkoğlu Gazi Fazıl Beylerdi.
Bu kahramanlar kuvvetlerinin başında Doğu Trakya’nın şehirlerini teker teker fethetmeye başladılar. Fakat bu kumandaların en zekisi Hacı İlbey’di.
Hacı İlbey Balıkesir’de 1305 yılında doğmuştur. Babası Karesi Beylerinden biriydi. Hacı El Karesi Beyi Dursun Beyin emirlerindendi. Hacca giderek hacı olmuştu. Orhan Gazi zamanında Karesi Osmanlılara geçince bu vilayetin valiliğine oğlu Süleyman Paşayı tayin etti. Bu zaman Evrenos Gazi ile Hacı İlbey de onun maiyetine girdiler. Süleyman Paşa ile Rumeli’ne geçtiler.
Murat Hüdavendigar tahta çıkınca Hacı İlbey’i Rumeli’ne kumandan tayin etti. Hacı İlbey’in ilk işi Dimetoka’yı fethetmek oldu. Bundan sonra sırasıyla İskeçe Kavala Drama Yenice Dedeağaç ve Serez şehirlerini fethetti. Batı Trakya’nın fethinde Türk yiğitleri kanlarını dökerek bu toprakları Anavatana kattılar.
Bu bölgeler fetholununca Murat Hüdavendigar Anadolu’dan bir çok Türk aşiretlerini Rumeli’ne gönderip buralara yerleştirdi. Bu başarıları gören Murat Hüdavendigar bu defa Hacı İlbey’e Lala Şahin Paşa’ya Kutlu Bey’e Sarıca Paşa’ya Kutlu Boğa’ya Ayne Bey’e Paşa Yiğit’e ve Firuz Bey’e yeni kuvvetler vererek fetihleri genişletmeleri için emir verdi.
Hacı İlbey kuvvetlerini alarak Edirne şehrini fethetti. Doğu Trakya’nın en önemli şehri elimize geçince Murat Hüdavendigar hükümet merkezini Bursa’dan Edirne’ye nakletti. Bundan sonra Kırklareli Tekirdağ Çorlu ve Lüleburgaz Türk topraklarına tamamen katıldı. Akıncı müfrezeleri de Bulgaristan’a girerek Filibe’yi aldılar.
Osmanlı Türklerinin Avrupa kıtasında baş döndürücü bir şekilde fetihlerde bulunduklarını gören Balkan devletleri ve bilhassa Bizanslılar dehşete düştüler. Bu devletler Avrupalılara müracaatta bulundular. Bilhassa Bizans İmparatoru Papa V. Urban’a müracaat ederek yardım istedi.
Anadolu Selçuklularına karşı büyük haçlı seferleri yapmış olan Hıristiyanlar bu defa da Osmanlı Türklerine karşı büyük bir haçlı seferi tertip ettiler. Bu haçlı seferine Macarlar Bulgarlar Sırplar ve Ulahlar katıldılar. Bulgarların başında kralları Şişman Romenlerin başında kralları Mirçe Macarların başlarında kralları Layoş Sırpların başında ise kralları Urus bulunmaktaydı. Altmış bin kişilik bir kuvvet Sofya Ovası’nda toplandı.
O zamanlar Murat Hüdavendigar Lala Şahin Paşa’yı Rumeli Beylerbeyi tayin etmişti. Lala Şahin Paşa bu muazzam kuvvetin karşısında telaşa düştü. Bursa’ya haber salarak Padişahtan yardımcı kuvvet istedi. Anadolu’da bir ordu hazırlandı. Fakat Venedikliler Çanakkale Boğazını kapattıklarından bu ordu Avrupa yakasına geçemedi. Fakat Lala Şahin Paşa çok zeki ve tecrübeli olan Hacı İlbey’i on bin kişilik bir kuvvetle keşfe gönderdi.
Hacı İlbey yürüyüşünü gizlemek suretiyle harekata devam etti. Gündüzleri ormanda uyuyorlar geceleri ise yol alıyorlardı. Haçlı ordusu ise Filibe’den kalkıp Meriç Nehrinin civarında bulunan bir ovaya karargahlarını kurdular. Bu müttefik Haçlı kuvvetleri Türkleri Rumeli’den attıktan sonra Kudüs’e gidecekler ve orayı zaptedeceklerdi. İşte bu derece kendilerine güveniyorlardı.
Ancak karşılarında bir Türk ordusu bulunduğunu hiç düşünmüyorlardı. Askerlikte acemi ve bir birini tanımayan bir ordu hiçbir emniyet tertibatı almadan karargah kurmuşlardı. Bu hal ise ordu için en büyük bir tehlike idi.
Hacı İlbey on bin kişilik kuvvetiyle sessizce karargahın civarında bulunan bir ormanda gizlendi. Akşam olunca düşman ordusu güvenli olarak içmeye ve zevke daldılar. Filibe bağlarının üzümünden yapılmış şarapları içiyorlar raks ediyorlardı. Düşman karargahı adeta bir düğün evine dönmüştü. Gece yarısına doğru hepsi sarhoş olup bir köşeye sızmışlardı.
Düşmanın bu halini gözleyen Hacı İlbey her şeyin kıvamında olduğunu görerek askerlerini taarruza hazırladı Gün doğmaya iki saat kala mehter takımına gürültülü bir hava çaldırdı. Gecenin karanlığında ormanın sessizliği içinde zurnalar ve davulların sesleri ortalığı bir velveleye verdi. Sanki düşman karargahını periler cinler basmıştı. Bundan sonra bütün askerler hep bir ağızdan tekbir getirmeye başladılar. Bu korkunç sesleri duyan düşman askerleri silahlarına sarıldılar. Her milletin askeri çeşit çeşit elbise ve serpuş giydiklerinden birbirlerini tanımıyorlar karşılarına gelenleri Türk zannederek kılıç sallıyorlar birbirlerini öldürüyorlardı.
Bu hal devam ederken Türk askerleri ne tek bir silah attılar ne de yerlerinden kımıldadılar. 60000 kişilik düşman ordusu birbirini yiyip bitirdiler. Bu manzarayı Türk askerleri ormandan seyrediyorlardı.
Bu olay Hacı İlbey gibi bir askerî dehanın yeni bir harp taktiği olmuştu. O güne kadar tarihte bu şekilde bir zafer kazanılmamıştı. Düşmandan canını kurtaranlar kendilerini nehre atarak suların içinde boğuldular. Macar Kralı kaçmaya muvaffak oldu. Kral bu harpten o derece korkmuş olacaktı ki memleketine gider gitmez dostlarına “kurtuluşumu boynumda asılı olan Meryem Ana resmine borçluyum” dedi. Ve bu korkusuna işaret olmak üzere bir de kilise yaptırdı. Aynı şekilde diğer milletlerin kralları da kaçmak suretiyle canlarını kurtardılar. Altmış bin kişilik bir ordu bir Türk dehası karşısında eriyip gitti. Türkler bu harbe “Sırp Sındığı” adını verdiler. Savaş 1363 yılında Türklerin zaferi ile sona erdi. Bu savaştan sonra Türklerin eline ganimet olarak birçok silah çadır vesaire gibi şeyler geçti. Sırp Sındığı zaferi üzerine Türk yurdunun her tarafında şenlikler yapıldı.
Hacı İlbey Türk Milletinin zekasını dünyaya tanıtan bir destan yazdı. Fakat bu eşsiz kahramanın bu başarılarını çekemeyen Lala Şahin Paşa onu 1363’te zehirletmek suretiyle öldürttü.