Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1

    Üyelik tarihi
    03 Ekim 2006
    Yer
    KONYA
    Yaş
    44
    Mesajlar
    243
    Tecrübe Puanı
    30

    Osmanlı Türkçesi Ustası Dücane Cündioğlu

    Osmanlı Türkçesi Ustası Dücane Cündioğlu
    « : Temmuz 02, 2007, 05:56:39 ÖÖ » Alıntı

    --------------------------------------------------------------------------------
    Sayın Dücane Cündioğlu Yeni Şafak gazetesindeki (13.05.2007) köşe yazısında neşrettiğim Ahlâk-ı Alâî adlı eserle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yazısının tenkitle ilgili olan kısımlarını vererek değerlendirmeye tâbi tutacağım. Hüküm okuyucularındır:

    “Ne var ki başından itibaren neşir sürecini yakından ve heyecanla takip ettiğim bu eserin hangi safhalardan geçtikten sonra kendisine ve kendisinden de okura ulaştığını az–çok bilen birisi olarak...”

    Sayın Dücane’nin “heyecanla” beklediği metnin “hangi safhalardan” geçtiğini “az–çok bilen” birisi olması tabiidir, zira kendisine bütün safahatı aktarabilecek müşterek dostlarımız var. Bu arada Sayın Dücane Cündioğlu’nun metin neşri sadedinde Osmanlı Türkçesini bilmediğini bu müşterek dostlarımıza söylediğimi de biliyorum. Bu sözlerim Sayın Cündioğlu’na muhakkak erişmiştir, şüphesiz döküntü yazısının hissiliğinde bunun payı vardır. Osmanlı Türkçesini bilmemek basit bir cehaletti, mazur görülebilirdi; ancak kendisini, bilmediğini bilmeyenler, ama bilir gibi konuşanlar zümresine dahil ettiğini gördük... Osmanlı Türkçesi metinlerinden Sayın Cündioğlu’nun anlayacak bilgisi, hele neşredecek filoloji birikimi olmadığı hâlde saçma sapan ifadelerle kaleme aldığı tanıtma yazısına cevap verirken bir ahlâkî düsturu kendisine hatırlatmalıyım. Tenkit yiğitçe kaleme alınır, muhatabına cevap verebileceği bir meydandan seslenilir. Hele söz konusu edilen metin bir abidevî ahlâk eseriyse, edep ya hu demek geliyor insanın aklına, gönlüne “hiç değilse”...

    Sayın Cündioğlu “...bazı hususlara dikkat çekmeyi ilim ve irfan hayatımızın selâmeti bakımından bir vecibe addediyorum.” diyerek dikkat çektiği hususları sıralamaya başlar:

    1. Eserin –en yumuşatılmış tabirle– aceleye getirilmiş olduğu muhakkaktır.”



    Bu mağrur ifadenin zuhur ettiği kişi Dücane Cündioğlu’dur. Uzun zamandır tuttuğu köşe yazarlığının verdiği edayla beleş bir retoriktir tire içine aldığı “en yumuşatılmış tabirle” zarfı. Pek uzmanı olduğu metin neşri alanına girecek ve üst perdeden hükmünü yürütecek olan Sayın Cündioğlu, kendisine bilvasıta “Osmanlı Türkçesi bilmez” diyen densize haddini bildirecektir. Hadnaşinaslığımızı bildirecek olan Sayın Cündioğlu, Klasik Osmanlı Türkçesi metinleri için filolojik terbiye almış, usta tezgâhından geçmiş, bu yolda temrinlerle gelişmiş, arakiyeyi çıkarıp başına sikke giymiş mektepli zümresinden değilse de alaylı güruhundan gelen ve alay üslûbunu mütehassısı olduğu mantık cantık ilmiyle terkip edip cehaletine âlim kisvesi geçirebilen bir laf cambazıdır.

    Kendisinin her şeyin hakkını verdiğini ifade beyanında “Sayın Koç’un Bâleybelen’e yazdığı girişteki titizliği hatırımızda. Nitekim eser yayımlandığında kendisini coşkuyla takdir ve tebrik etmekten geri kalmamıştık.” diyor. Bu doğrudur, söz konusu yazısında beni alicenaplıkla övmüştü. Biz de kendisine takdim ettiğimiz Bâleybelen’de malûmu olan sitayişkâr cümleyi esirgememiştik. Bu takdir sözlerini gördükten sonra da kendisi için arada dolanan dostlarımıza “Dücane Cündioğlu Osmanlı Türkçesi bilmiyor” demekten kaçınmamış, Sayın Cündioğlu’nun neşir sadedinde Osmanlı Türkçesi metinlerinden uzak durması lâzım geldiğini sakınmamıştık. Cündioğlu çok da alınmasın, kendisine izafe ettiğim cehalet, Osmanlı Türkçesine münhasırdır. Devam edelim:
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/lise-edebiyat-dersi/49026-osmanli-turkcesi-ustasi-ducane-cundioglu.html#post99558

    “Çünkü kabaca bir mütalâayla bile tesadüf ettiğimiz mânâyı bozacak derecedeki ifade, terkip ve tashih hataları hiç de az değildir.”

    Sayın münekkit, kitap henüz pazartesi günü vakfın kitapçısının raflarına yerleşirken alelacele bir gün önce tenkit ederek hırsını tatmin etmiştir. Küstahça kaleme aldığı yazı, Cündioğlu’nun mutat erken davranmalarından biri olarak kayda geçti. Kınalızade’nin metni 262 varaktır. Bu metin içinde hiç de az olmadığını ileri sürdüğü “ifade, terkip” hatalarının bilançosunu bekliyoruz.. “hiç de az değildir “ yargısına bakınca bir yekûn bekleriz. Gösteremiyorsa edepsizliktir, iftiradır. Heyecanla Osmanlı Türkçesine vukufiyetini görmek istiyoruz. Böyle bir metnin dibacesini bırakın okumayı, anlayamayacağını çalışmalarını yakından takip ettiğim için bildiğim münekkidin elinde yalnız “tashih”ler kalacaktır. Umarım kendisi yalnızca “tashih”lerin ardına sığınmaz. Hele cümlesinin içinde yer alan “mânâyı bozacak derecedeki” daraltmasıyla bulduğunu söylediği ifade ve terkip hataları bizi utandırmalı. Ey Dücane Cündioğlu, bizi utandır!

    “Ayet ve hadis tercümeleri en azından bu denli metnin neşrine yakışmayacak denli dil ve anlam hatalarıyla doludur.

    Sıkılıyoruz Cündioğlu’nun 16.yy.’da kaleme alınmış olan Ahlâk–ı Alâî’yi Kur’an meali tartışmalarına çekmeye çalışmasından. Bu tür bir metinde ayet ve hadisler üzerine tartışma yürütmek, nasları şahsî hırsları için kullanmak bizim içine düşeceğimiz cinsten bir usul değil. Onu takipçisi gençlere verdiği derslerde anlatsın. Söz konusu olan çalışma metin neşridir. Cündioğlu’na tekrar hatırlatıyorum, tenkitte metin esastır. Ben tenkidini Latin harflerine aktardığım metne bekliyorum. Ayet tercümelerinde bir yanlış çevirme varsa göstermek kendisine düşer. Bu metinde anlam ve ifadesi bozuk olduğunu söylediği ayet tercümelerini Süleyman Ateş’ten aldık. Kendisinin mealcilerle tartışmalarını buraya taşımasını yadırgarım. Bu metne yaraşmayan hatalı ayet çevirilerini nüfuz ve vukufiyetine istinaden bekliyoruz. Sayın Cündioğlu’nun Osmanlı Türkçesindeki kabiliyetini, ayet çevirilerinde de somutlaştırarak göstermesini temenni ediyoruz. Eminin çok ilginç örnekler vererek bizi utandıracak, meal dersi vererek terbiye edecektir. Kur’an’a saygımız sonsuzdur. Ayet çevirilerini anlamı kasıtlı bozmadan ve iyi niyetle vermeye çalıştığımızı pekala kendisi bilir. Bize Kur’an ayetli bir başka peygamberden gelmedi. Sure ve ayet kayıtlarını tümünde verdik. Tek hatamız, Sayın Cündioğlu’nun Elmalı’dan hazırladığı meale dayanmamak olmasın! Her halükârda Kur’an söz konusuysa ve hatalıysak Sayın Cündioğlu’na lutfedip yanlışlarımızı gösterirse müteşekkir kalırız. Ancak köşe yazısının mahdut imkânlarında gösteremediği bu yanlışlarımızı bekliyoruz.

    Hadisler konusuna gelince, işin bu kadar çirkinleşeceğini, Cündioğlu’nun bu kadar insafsızlaşacağını beklemiyordum. İnsanın aklı kendisine bu kadar oyunlar oynar hislerin bu kadar tesirinde kalınca. Bu konuda söylenebilecek çok şey var, ama sükût altındır, kendisini hadislerin ve Kur’an’ın sahiplerine bırakıyorum. Oysaki bu metinde gelenek dışına çıktık, Osmanlı Türkçesi metin neşirlerinde görülmeyen hadis kaynaklarını, benzer anlamlılarını da kaydetmek suretiyle verdik. İtiraf etmeliyim ki metnin seslendirilmesinden ziyade yorucu olan, hadislerin tahriciydi. Sayın Cündioğlu burada sarf edilen çabayı en iyi takdir edebilecek kişilerdendi. Hırsın kör ettiği gözleri hakikati görmüyor işte. Niyet saldırmaksa, arslan kuzu hikâyesi kâfi. Sayın Dücane Cündioğlu, tahricimiz en çok övündüğümüz, övünmekte haklı olduğumuz kısımdır. Hayaliniz bu bilgiye erişemez, ama cesaretiniz cahil cesareti. Siz bir kahramansınız. Hadis çevirilerine gelince, onlardaki ifade ve anlam hatalarını göstermenizi iştiyakla bekliyoruz. Umarım tercihlerinizi değil, doğru olmadığını ispat edeceğiniz hususları belirtirsiniz.


    “Biz, bu ve benzeri hataların sadece muhtevaya nüfuz ve vukufiyet eksikliğinden değil, farklı nüshalardan istifade etmekteki isteksizlikten, belki de imkânsızlıktan kaynaklandığını düşünüyoruz.”

    Ahlâk metinlerinin ukala mütehassısı, “farklı nüshalardan istifade etmekteki isteksizlikten” dem vururken ya kîlükal ehline itibar ediyor ya da muhayyilesi icat kudretinin zirvesinde. Eseri tek nüsha üzerinden hazırladık ve dayandığımız nüshanın bir kopyası da zat–ı şerîflerinin erişebileceği zeminde. Sanıyorum elinde talebesinin tedarik ettiği diğer birkaç yazma nüsha kopyası da var. Yüz civarında yazması bulunan Ahlâk–ı Alâî’nin hatalı okuduğumuz -hadi daraltalım, mukaddimeyle sınırlandıralım karşılaştırmaya mevzu olsun diye- hangi cümle, ifade, kelime diğer nüshalarından herhangi birinde doğru olsun da bizim kullandığımız nüshada yanlış olsun? Gösteremeyecektir, Sayın Dücane Cündioğlu sadece” düşünüyoruz” diyor. Allah selâmet versin Sayın Cündioğlu, düşünmekten ileri gidin, bize gösterin, engin nüsha bilgilerinizi dökün de mahcup olalım ve isteksizlik hastalığının neşrimizde nelere yol açtığını öğrenelim. Ah değirmenler ve Donkişot! Sanıyorum biz kuyulardan taş çıkarıyoruz.

    “Hazırlık ve neşir safhasında acele edilmesi, işin ciddiyetine gölge düşürmüştür.”

    Sayın Cündioğlu’nun ciddiyetine gölge düşüren acele ve hazırlıksız yazısının bu cümlesi, tez elden posta oturan şeyhlerin vaziyetini çağrıştırıyor. Böyle birisi çarşıda “Feshâne–i Âmire” yazısını görüp beğenmiş. Talik ettiği odada levhayı görenlere yazıyı “Fe–subhânehu âmiretün” şeklinde okuyarak izhâr–ı cehalet edermiş. Osmanlı Türkçesinde erken pişip yandığını vehmeden Sayın Cündioğlu’na sesleniyorum, çok şükür ki Osmanlıca kursları var, yararlanmalısınız.

    “Böylesine ehemmiyetli bir neşrin başında, eserin mevzûu ve ehemmiyeti ile mütenasib olmayan çok zayıf bir girişin bulunması çok üzücüdür. Hikmet–i nazariye ve ameliye. Sayın Koç’un ihtisas sahasına girmediğinden, işbu zaaf pekâlâ anlayışla karşılanabilir. Fakat böyle bir girişin, mütehassısına yazdırılmasına veya yazımında başkalarından istifade edilmesine ne mâni vardı…”

    Biz haddimizi bildik ve mütehassısı olmadığımız vadiye girmedik. Bu metin neşrinin amacı, Osmanlı kültürünün muhtelif şubelerinde çalışanlara eseri birçok veçheden ele alıp işleyebilecekleri, kullanabilecekleri bir kaynak sunmaktır. Metin neşri filolojinin mevzuudur ve biz burada devreye girdik. Muhtevanın akademik bir inceleme ve değerlendirmesi mütehassısını alakadar eder. Bu inceleme her zaman metinle birlikte sunulmaz. Böyle bir usulü ısrarla talep etmek usulsüzlüktür. Sayın Dücane Cündioğlu’nun burada garazı üzüme mi bağcıya mı belli değil. Girişte belirttiği hatayı kabul ediyorum. Birkaç hatamı kendisine söyleyeyim: Kınalızade’nin eserleri arasında bir eseri iki kere zikredilmiştir. Bâb-ı Sânî’de sıralamaya sehven “sehâ” dahil edilmiştir. Bir tamlama hatam ise bâb-ı sânîde terkibe sokulmayan “nefsü’l-emriyyetün’ün içinde yer aldığı tamlamadır. Hepsi bu kadar.

    Son cümle olarak doğrudan Cündioğlu’nu kastederek söylüyorum, Osmanlı Türkçesinde kısa olan boyunuzun gurup vaktinde uzadığını görmüşsünüz.

    Mustafa Koç


    *Sayın Cündioğlu'nun tenkitlerini cevap verebileceğimiz akademik bir dergide yayınlamasını bekliyoruz.

    Ahlâk-ı Alâî

    En nihayet Osmanlı ilim-irfanının güzidelerinden Kınalızâde Ali Çelebi'nin “Ahlâk-ı Alâî” adlı eser-i muhalledi geçen hafta yayımlandı. Yıllar önce çok kötü ve eksik bir sadeleştirmesi yayımlanmış olan, hakkında nisbî tedkikler, hatta bir tane de doktora tezi neşredilmiş bulunan bu eserin, mebzul surette bulunan elyazma nüshalarından (müellif hattı olduğu farzedilen bir nüshasından) hareketle çevrimyazısını (transkripsiyonunu) Mustafa Koç üstlenip gerçekleştirdi; Klasik Yayınları ise bu çalışmayı neşretti.

    Malumu i'lam kabilinden söylemek lâzım gelirse, hikmet, nazarî (teorik) ve amelî (pratik) olmak üzere ikiye ayrılır; bu ayrıma binaen hikmet-i ameliye'de ise başlıca üç ilim yer alır: 1) Tehzib-i Ahlâk, 2) Tedbir-i Menzil, 3) Siyaset-i Medeniye. Bu ilimlerden ilki ferdin, ikincisi cemiyetin, üçüncüsü devletin idaresiyle ilgilidir.

    İlm-i Ahlâk'tan maksad esas itibariyle felsefî ahlâktır. Daha açıkçası, yapılan, ahlâk'ın aklen inşâsıdır. Özete, İlm-i Ahlâk'ta esasen ahlâk anlatılmaz, telkin edilmez, açıklanır. Bu ilmi tahsil etmenin amacı, tabiatıyla ahlâk'ın kendisine değil, bilgisine sahip olmaktır; gaye irşad ve telkinden ziyade tahkik, tasnif, tarif ve talimdir.

    İslâm düşünce tarihinde bu konudaki ilk kapsamlı eserin müellifi olan İbn Miskeveyh'in Tehzib'ul-Ahlâk'ı —ayet-hadislerle tezyin edilmiş olsa da— Aristoteles'in “Nikomakhos'a Etik” adlı eserinin yeterince tadilata uğramış çizgisini takip eder. Arapça'dır. Daha sonra Nasıruddin Tusî'nin, İbn Miskeveyh'in eserini esas alan Farsça Ahlâk-ı Nasırî'si, Devanî'nin Ahlâk-ı Celâlî'si, Hüseyin Vaiz-i Kâşifî'nin Ahlâk-ı Muhsinî'si gelir. Kınalızâde bu geleneğe Ahlâk-ı Alâî'si ile ciddi katkılarda bulunmuş, daha da önemlisi, eserini Türkçe olarak kaleme almıştır. (Bu vesileyle Türkçe ahlâk kitaplarından, Muhyî-i Gülşenî'nin Ahlâk-ı Kiram'ını da hatırlatalım.)

    Bu metinlerde dinî ve felsefî ahlâk artık içiçe girmiş, naklî ve aklî arasındaki sınır çizgileri iyiden iyiye kaynaşmıştır. Nitekim urefa'nın (Sûfîler) ulema (Kelâmcılar) ile hukema (Filozoflar) arasında gerginliğe yol açan noktaları ustaca yumuşattığını, müşterek bir ilim-irfan okyanusunda yer alan adalar arasındaki geçişleri kolaylaştırdığını hassaten belirtelim. Nitekim mezkur eserler, bilhassa Kınalızâde ile Gülşenî'nin Türkçe eserleri —tüm tezyinatıyla birlikte— bu müddeanın en bariz delilini teşkil ederler.

    Mustafa Koç, sa'y u gayretine yaraşır zor bir işin altına girdi ve Türk okurunun hasretini çektiği çok değerli bir eserin hiç değilse tedavüle girmesini sağladı. Bu nedenle kendisinin gayretini takdir ve tebrik etmede hasislik gösterilemez. Ne var ki başından itibaren neşir sürecini yakından ve heyecanla takip ettiğim bu eserin hangi safhalardan geçtikten sonra kendisine ve kendisinden de okura ulaştığını az-çok bilen birisi olarak bazı hususlara dikkat çekmeyi ilim ve irfan hayatımızın selâmeti bakımından bir vecibe addediyorum.

    1) Eserin —en yumuşatılmış tabirle— aceleye getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kabaca bir mütalâayla bile tesadüf ettiğimiz, mânâyı bozacak derecedeki ifade, terkib ve tashih hataları hiç de az değildir. Ayet ve hadis tercümeleri, en azından bu denli önemli bir metnin neşrine yakışmayacak denli dil ve anlam hatalarıyla doludur. (Biz, bu ve benzeri hataların sadece muhtevaya nüfuz ve vukufiyet eksikliğinden değil, farklı nüshalardan istifade etmekteki isteksizlikten, belki de imkânsızlıktan kaynaklandığını düşünüyoruz. Hazırlık ve neşir safhasında acele edilmesi, işin ciddiyetine gölge düşürmüştür.)

    2) Böylesine ehemmiyetli bir neşrin başında, eserin mevzûu ve ehemmiyeti ile mütenasib olmayan çok zayıf bir girişin bulunması çok üzücüdür. Hikmet-i nazariye ve ameliye, Sayın Koç'un ihtisas sahasına girmediğinden, işbu zaaf pekâlâ anlayışla karşılanabilir. Fakat böyle bir girişin, mütehassısına yazdırılmasına veya yazımında başkalarından istifade edilmesine ne mâni vardı? (Sayın Koç'un, Baleybelen'e yazdığı girişteki titizliği hatırımızda. Nitekim eser yayımlandığında kendisini coşkuyla takdir ve tebrik etmekten geri kalmamıştık.)

    3) “Klâsik ahlâk kitaplarında takip edilen sıraya uygun olarak ilk bölümü fazilet ve faziletin zıddı rezilet konuları işlenir. Kınalızâde, kötü ahlakın tedavisinin yollarının gösterildiği bu teferruatlı bölümü, selefelerinin kullandığı “Tehzîb-i Ahlâk” adı yerine “Mukaddime” başlığı altında ele alır.” (s. 7)

    Sayın Koç'a ait bu cüretli değerlendirme tamamen yanlıştır. Öyle ki bu ciddi yanlışı isbat amacıyla delil arayıp bulmak dahi gereksizdir; zira eserin kendi ibareleri bile bu iddiayı tekzib için kâfidir.

    Vs. vs. vs.

    Zikretmekten imtina ettiğimiz bazı kusurları olsa da Ahlâk-ı Alâî bugün okurunun elinde. Dikkatli bir okumayla istifade edilebilir durumdadır da. Ancak sebepleri ne olursa olsun böyle bir iş aceleye getirilmemeli, daha doğrusu eldeki imkânlar daha verimli kullanılmalıydı.

    Yol düşe kalka kat'edilir. Binaenaleyh naşirin, ikinci baskıda, hatalarını tashih, ihmallerini telâfi edeceğine inanıyoruz.

  2. #2

    Üyelik tarihi
    12 Eylül 2006
    Yer
    konya
    Yaş
    47
    Mesajlar
    3,709
    Tecrübe Puanı
    65

    Standart --->: Osmanlı Türkçesi Ustası Dücane Cündioğlu

    ellerine sağlık,güzel çalışma...

  3. #3
    Bölüm Sorumlusu RüZGaR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    15 Eylül 2006
    Yer
    Konya
    Yaş
    28
    Mesajlar
    1,185
    Tecrübe Puanı
    41

    Standart --->: Osmanlı Türkçesi Ustası Dücane Cündioğlu

    eline sağlık çok güzel oldu

Benzer Konular

  1. Mustafa Kemal Atatürk: Bir Kılıç Ustası
    By Serdar Yıldırım in forum Mustafa Kemal Atatürk
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.Ağustos.2016, 11:37
  2. Ebû Dücâne (r.a.)
    By Mustafa Uyar in forum Sahabeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.Mart.2015, 20:07
  3. Osmanlı Türkçesi Edebiyatı - 13. Yüzyıl
    By şehzade in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.Mayıs.2007, 20:40
  4. Resûlullah efendimizin fedâisi: EBÛ DÜCÂNE
    By yoLcu in forum İslam Tarihi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.Nisan.2007, 11:35
  5. Osmanlı Türkçesi (Osmanlıca)
    By Mustafa Uyar in forum Lise Edebiyat Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.Ekim.2006, 00:36

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.