İnsanoğlu sosyal bir varlık olması dolayısıyla daima sözlü veya yazılı anlatıma ihtiyaç duyar. Toplumda en başarılı insanlar, başkalarıyla sağlıklı iletişim kurabilen kişilerdir. Sağlıklı bir iletişim için sözlü veya yazılı anlatımda başvurulması gereken birtakım prensipler vardır. Şimdi bu prensipleri kompozisyon anlatımı içinde ele alacağız.
1. Anlatımın önemi, kişiselliği:
Kişilerin karakter yapıları kadar anlatım sekileri de farklıdır. Üslûp özellikleri yazının en can alıcı yönlerinden birini oluşturur. Bazı yazarlar, yalnızca üstün anlatım yetenekleriyle kendilerini kabul ettirirler. Yazının çıktığı kalem, yazıya damgasını olumlu yönde vurursa başarı elde edilebilir. Sözgelimi anlatımı monotonluktan kurtarabilmek için cümlelerde çeşitlilik gerekir. Bunu genellikle fiillerin çekim durumlarıyla sağlarız. Aynı kipteki fiillerle kurulan ve öğeleri daima aynı yerde bulunan cümleler okuyanı rahatsız edebilir. Oysa Türk dili hem zengin bir fiil yapısına; hem de geniş bir anlatım gücüne sahiptir. Meselâ devrik cümlelerden yararlanmak anlatıma çeşni katacaktır. Anlatımın kişiselliği yanında bir yazıda bulunması gereken bazı özellikler de vardır.
2. Anlatımın özellikleri:
Anlatımda başarıyı sağlayan özelliklerin başında dilbilgisi kurallarına uygunluk gelir. Bir fikrin açıklanmasına ve anlatılmasına yardım eden kompozisyon şüphesiz dilin kurallarından en üst düzeyde istifade etmelidir. Kelimeler, cümleler ve paragraflar, bir binanın temel taşlan gibi yerli yerinde ve ölçülü kullanılmış olmalıdır. Cümlenin eksiği ve fazlası bulunmamalıdır.
Konuşma dilindeki jest ve mimiklerin karşılığı olan noktalamalar yerli yerinde kullanılmalıdır. Her cümle bir fikri anlatmalı ve boş sözlerden arındırılmalıdır. Cümlenin uzun olması şart değildir. Bilakis öz cümleler fikirleri daha etkin biçimde ortaya koyar, öznesi, yüklemi, nesnesi vs. öğeleri yerli yerinde ve doğru kullanımda olan cümleler, kompozisyonun ana unsurları demektir.
3. ADAY Formu:
Bir dostumuzun formalize ettiği ADAY kelimesi, kompozisyon anlatımında bulunması gereken "Akıcılık, Duruluk, Açıklık ve Yalınlık" özelliklerinin ilk harflerinden oluşur. Bunları kısa kısa anlatalım:
a) Akıcılık:
Söz veya yazıda dilin takılacağı pürüzlerin ortadan kaldırılması gerekir. Kompozisyonda sürükleyicilik, anlatılanların ilgi çekiciliği yanında akıcı oluşuna da bağlıdır. Dil dolaşıklığına, kekelemeye, dilî zorlamaya ve okuma güçlüğüne yer vermeyecek cümleler vasıtasıyla daha etkili bir kompozisyon oluşturulabilir. Kısaca akıcılık, yazıda duraklamaya yol açacak hiç bir öğeye yer vermemektir. Yazıda fazla bir değişim olmayacaksa "Şu su şişesi" yerine "sürahi" demek daha doğrudur.
b) Duruluk:
Duruluk anlatımın gereksiz sözlerden arıtılması demektir. Bir konu anlatılırken gerektiği kadar kelime ve cümleye başvurmalıyız. Kompozisyonda eksik kelime veya cümleler nasıl anlatımı bozarsa, fazlalık hissi uyandıran kelime ve cümleler de aynıdır. Bir fikri tekrar edip durmak yerine bir defa ve düzgün biçimde söylemek o fikrin kabul edilmesine yardımcı olur. Bir başka deyişle kompozisyondan çıkardığımız herhangi bir kelime, cümle veya paragraf, konuyu olumsuz yönde etkilemiyor ve fikirlerimizi daraltmıyorsa fazlalık sayılır ve duruluğu bozar. Eş anlamlı kelimelerin ve et-, ol-, eyle-, vs. yardımcı fiillerin peş peşe kullanılmaları ile bir kelimeyi tam anlamı dışında olur olmaz kullanmak duruluğu giderir, "Öz ve yararlı" prensibinden hareketle her şeyi apaçık ama aşırıya kaçmadan anlatmak, başarıyı sağlamak sayılır. "Ağaç kuru bir hâle geldi." yerine "Ağaç kurudu." demek daha güzel ve vecizdir.
c) Açıklık:
Anlatımda söz ve yazının kolay anlaşılır olmasına açıklık denilir. Bir cümle, temsil ettiği fikri herhangi bir karışıklığa meydan vermeden anlatabîlmelidir. Cümleler yanlış anlamlara yol açmamalı, Öğeleri yerli yerinde kullanılmalı, noktalama hatası yapılmalıdır. Cümleyi uzatmak, açıklığı engelleyen faktörlerden biridir. Anlatımda konu bütünlüğü daha çok açıklık ile başarılır.
Yazıda açıklığın sağlanması için öncelikle yazarın o konuda berrak fikirlere sahip olması gerekir. Seçilen kelimelerin herkesçe bilinmesine dikkat etmek, akla gelen ilk kelime yerine fikrimizi anlatabilecek en uygun kelimeyi kullanmak ve planlı yazmak açıklığı ortaya koyar.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/turkce-dersi/48846-kompozisyonda-anlatim-prensipleri-prof-dr-iskender-pala.html#post99195
ç) Yalınlık:
Anlatımda yalınlık, süse ve gösterişe kaçmadan sade bir dil kullanmakla sağlanır. Süslü ve gösterişli yazılar, en usta yazarların kaleminden dahi çıkmış olsalar, sınırlı bir kitleye hitap edebilmekten öte geçemeyecektir. Kelime kümeleri altında konuyu boğmak ve çok şey anlatıyormuş gibi görünüp aslında hiç bir şey anlatmamış olmak, yalınlığı yok eder. Cümlelerimiz keçiboynuzu misâli olmamalıdır. Yazımız yalın değil İse okuyucu kısa zamanda Sıkacaktır. Yalınlık, başkalarının anlatımına Özenmeden, taklit etmeden, içten geldiği gibi ve kendi kelimelerini kullanarak yazmaktır. Çok gerekmedikçe edebî sanatlara başvurmamak gerekir. Hele orta eğitim çağında yazarken ebedî sanatlardan mutlaka uzak durmak gerekir.
4. Anlatım Yolları:
Duygu, düşünce ve dileklerin yazıyla veya sözle belirtilmesine anlatım denir. Anlatım, üslûp değildir.
Yazılı olsun, sözlü olsun her anlatımın bir amacı vardır. Yani başkalarıyla sözlü veya yazılı iletişim kurarken konuya uygun bir anlatım yolu seçmek gerekir. Anlatım biçimleri dörde ayrılır:

a) Açıklama:
Bir şey hakkında bilgi ve haber vermek istediğimizde açıklama yolunu seçeriz. Tanımlama ve izah ederek yapılan bu anlatıma doğrudan anlatım da denir. Fikirlerin tarif, sınıflama, karşılaştırma, örneklendirme vs. yollarla açıklanmasıdır. Açıklayıcı anlatım daha çok atasözleri, vecizler, özlü cümleler vb. konularda kullanılır. Düşüncelerin planlı ve düzenli biçimde ela alınması önemlidir.
Açıklama, bir konu hakkında ayrıntılı bilgi vermektir. Sözgelimi atasözleri, doğruluğu uzun deneyimlerle ispatlanmış kurallara dayanır. Eğer bir atasözünün açıklanması işlenmişse Önce konuyu iyi anlamak ve neyin açıklanması gerektiğini iyi belirtmek gerekir. Daha sonra konu kendi yorumlarımız ile pekiştirilir.
Açıklama anlatımı, cümle kuruluşunu geliştirir. Bir konuyu özlü biçimde incelemeyi öngörür, isteğimizin doğru aktarılmasına yardımcı olduğu için bizi hayata hazırlar.
Açıklama anlatımı ile daha çok makale, sohbet ve deneme yazılır. Bunun için de okuduklarımızdan, kendimize Özgü fikirlerimizden ve deneyimlerimizden yararlanılır. Bir şeyin nasıl ve ne için yapıldığı ile sonuçlarını (msl. Kağıdın önemi, televizyonun etkinliği...), bir fikir veya prensibi (msl. "Vakit nakittir" atasözü, ahlâk, hürriyet vs. toplum olayları...) veya karakterleri (msl. Atatürk'ün kişiliği, Mehmet Akif in şairliği...) açıklama anlatımıyla yazarız.
Aşağıdaki konular, açıklama anlatımına uygun konulardandır:
İdealinizdeki mesleği anlatınız. Turizm ne demektir? Yurtta sulh cihanda sulh (Atatürk) Kitap en iyi dosttur. Ayağını yorganına göre uzat. Makinenin Önemi.
Güzel sanatların bir dalını açıklayınız. Cesaret size neyi ifade etmektedir? vb. Aşağıdaki parçada açıklama anlatımı kullanılmıştır:
"Yazı, insanların günlük hayatında çok önemli bir yer tutar. Biz istersek, her şeyi yazı ile anlatabiliriz. Bu iyi bir şeydir de. Zira bir şey yazarken daha iyi düşünürüz. Yazı hafıza vazifesini de görür. Söylenenler unutulur, yazılanlar kalır.
Günlük hayatta biz yazıyı daha çok mektup yazmak, hatırat tutmak için kullanırız. Bunlardan güzel olanlar edebiyata girer. Tarihçiler unutulmasın diye tarihî hadiseleri yazı İle teshil ederler. Bunlar çeşit çeşittir. Eskiden sarayda, hükümdarların yanında olup bitenleri yazıya geçiren "vak'a-nüvîsler (vak'a yazanlar)'' varmış. Biz bunlardan tarihimize ait çok şey öğreniyoruz. Din adamları dini öğretmek için, din kitapları yazmışlardır. Bunlar arasında çok değerlileri vardır. Eskiden halk, din adamlarına neyin doğru, neyin yanlış, neyin günah, neyin sevap olduğunu sararmış. Onlar da yazılı olarak bunlara cevap verirler mis. Bunlara "fetva" adı verilir. Kanunî Sultan Süleyman devrinde yaşamış büyük din âlimi Ebussuud Efendi'nin fetvaları meşhurdur. (Mehmed Kaplan, Lise l. Edebiyat)."
b) Hikâye:
Okuyucuyu bir olayın içine çekmek istediğimizde hikâye etme yolunu seçeriz. Söyleyeceklerin bir olay İçinde düşünülmesi ile oluşur. Olay, kişi, yer ve zaman öğelerine dayanır.
Hikâye bir olayın akışı içinde bir durumdan diğerine geçmektir. Yani öncelikle hikâye edilecek bir olayın bulunması gerekir, Olayda kişiler, yer ve zamanı belirtmek önemlidir. Gerek maddî, gerek sosyal, gerekse ruhsal oluşumları konu edinen hikâye anlatımı, daha çok müşahede (gözle görüp yaşamak veya yaşamış gibi düşünmek) yoluyla ele alınır. Böylece okuyucu, olayı zihninde yaşamak zorunda kalır.
Hikâye anlatımında olayın başlaması (serim), gelişmesi (düğüm) ve sonuçlanması (çözüm), bir düzen içinde ele alınır. Bu düzen olayın doğal akışını ortaya koyar. Olaylar anlatana göre sürükleyici, heyecan verici veya sıkıcı olabilir. Eğer ayrıntılar olayın bütünü ile orantılı biçimde anlatılırsa hikâye anlatımında başarı sağlanmış demektir.
Hikâye etme yoluyla daha çok roman, hikâye, seyahat, günlük, anı, fabl, masal, tiyatro vb. edebî türler yazılır.
Aşağıdaki konular, hikâye anlatımına uygun konulardandır:
Hayatınızın en ilginç olayını anlatınız. Önemli bir kişinin okulunuzu ziyaretini hikâye ediniz. Halk masallarından birini kısaca yazınız, vb.
Aşağıdaki metinde hikâye anlatımı uygulanmıştır:
"Dün akşamüstü okuldan çıktıktan sonra hasta öğretmenimi görmeye gittim. Çok çalışmaktan hastalanmıştı. Sabahtan akşama kadar didinip duruyordu.
Dördüncü katta kapının zilini çaldım. Hizmetçi kadın, beni öğretmenimin yattığı yarı karanlık, fakir bir odaya soktu, öğretmen, küçük bir demir karyolada yatıyordu, sakalı uzamıştı. Daha iyi görebilmek için elini alnına götürdü ve sevgi dolu sesiyle:
- A! Enrico, dedi.
Yatağına yaklaştım, bir elini omzuma koydu ve:
- Teşekkür ederim çocuğum, sevgili Enricco'cuğum. Gördüğün gibi yatağa düştüm. Arkadaşların nasıl, okul nasıl gidiyor? Her şey yolunda değil mi? dedi.
Hayır demek istedim ama sözümü kesti. Ben de bu sırada duvara asılmış bazı fotoğraflara bakıyordum.
- Görüyor musun, dedi. Bunların hepsi yiirmi yıl kadar önce bana resimlerini vermiş olan çocuklar. Ölürken, bütün hayatımı aralarında geçirdiğim bu yumurcaklara son bir kez daha bakacağım, ilkokulu bitirince sen de bana bir resmini vereceksin değil mi? (Edmondo de Amicis. Çocuk Kalbi, Çev: T.Altınova)."

c) Tasvir etme (Betimleme):
Varlıkları ok uyucunun gözünde canlandırmak istediğimizde tasvir anlatımını seçeriz. Tasvir, kelimelerle resim çizmek ve varlıkların kendilerine özgü ayırıcı niteliklerini gözler önüne sermektir. Bu bakımdan başlı başına bir anlatım yolu olmaktan çok hikâye etme veya açıklama yoluyla kaleme alınan eserler de bir bölüm oluşturur.
Tasvirde görünüş yanında tat, koku, hareket, duygular vs. de söz konusu edilebilir. Özellikle insan tasvirini konu alan yazılara portre denir.
Tasvir, gözleme dayanır. Fikir vermek veya heyecanı yükseltmek amacıyla yazılır. Tasvirler öğretici bir Özellik taşır. Yer ve zaman öğeleri ile birlikte bulunur. Tasvirde görüş noktası önemlidir. Aynı eşya, manzara, insan, hayvan vb. varlıkları ayrı kişiler, ayrı görüş noktalarıyla anlatabilirler. Ancak hepsinde teferruata (detay) önem verilir. Zaten tasvir anlatımının esasını detaylar oluşturur. Burada dikkat edilmesi gereken şey yararlı detayı yararsızdan ayıklamak ve planla sıralamaktır. Sıralaması yapılmayan detaylar cansız ve etkisiz olurlar.
Tasvir edilecek varlığın iyi gözlenmesi gerekir. Sözgelimi yazılı sınavlarda tasvir için ele alınan varlığı daima hayalimizde canlandırmalı, ona hareket ve duygu kazandırmalı ve bu yolla detaylara girmelidir. Daha sonra gözlemlerimizi, okuyucunun zihninde canlandıracak kelimeleri seçmek gerekir. Bunun için de sıfatlar ve benzetmelerden yararlanılır. Abartmalı ve basmakalıp ifadeler, tasvirin etkisini azaltır. Başarılı bir tasvir, okuyucusu o varlık hakkında güzel, çirkin, iyi, kötü.vs. yargılara ulaşmasını sağlayan tasvirdir.
Tasvir anlatımı, hikâye anlatımına konu olan türlerde kullanılır. Aşağıdaki konular; tasvir anlatımına uygun konulardandı.
Atatürk'ün portresini anlatınız? Baharda ağaçların durumu nasıldır? Gazetede fotoğrafını gördüğünüz bir ünlünün resmine bakarak ruhsal durumunu açıklamaya çalışınız. Okulunuzun konumu hakkında bilgi veriniz. Sizce bir park nasıl olmalıdır? vb.
"Namık Kemal, gayet büyük ve yuvarlak başlı, pek yüksek alıntı, pembe çehreli, koyu ela gözlü, irice burunlu, fevkalâde güzel ağızlı, uzunca kumral sakallı, kısa denebilecek orta boyla, şişmanca, omuzları geniş, elleri ayakları küçük bir insandı. Burnunun sağ tarafında, attan düştüğü zaman hâsıl olan yaradan kalma bir çizgi vardı.
Yalnız simasındaki cazibe ile değil, tavırları ve hareketleri ile, insanlara değerlerine göre muâmeleleriyle, fevkalâde konuşmasıyla ve bunların hepsinden ziyâde samimiyetiyle de bütün görüştüğü insanları hemen büyülerdi. Kendisi Rodos Mutasarrıfı iken, Almanya'dan, Rodos'ta tarihî ve ilmî incelemeler yapmak için gelmiş olan Profesör Hezel -ki hem matematikten, hem hukuktan, hem tabiat bilgisinden doktor olmuş kuvvetli bir âlimdi- bana dedi ki: "Avrupa'yı, Afrika'nın Asya'nın birçok memleketlerini, hemen bütün Amerika'yı dolaştım; binlerce mühim insan İle görüştüm; fakat sizin pederiniz kadar sevimli, cazibeli bir insan görmedim."
Bu fevkalâdeliği İle beraber gayet sade idi. Süs, lüks denebilecek hiç bir hâlini bilmiyorum. Pek sade giyinir, saatine altın kordon takmayacak kadar süs eşyasından nefret eder, kolonyadan başka hiçbir koku sürünmez, işlemeli gömlekler, mendiller kullanmaz, altın başlı baston taşımaz, hele paradan âdeta tiksinirdi.
Onun hayatı en ziyade okumakla geçerdi. Her l gün en azli altı -vakit bulursa sekiz, hatta on saat kitap okurdu. "Yazı yazmak dünyada en sevdiğim şeydir, lâkin okumağa mani oluyor. Ah! ikisini beraber yapmak mümkün olsaydı" sözlerini tekrar edip durması, kendisindeki okuma askını gösterir. Rodos'ta "Osmanlı Tarihi'ni yazarken maaşının hemen üçte birini kitaba verirdi (Ali Ekrem Bolayır, Namık Kemal)."
ç) Tartışma:
Okuyucuyu bizce doğru olan düşünceye çekmek ve onu yanlış fikirlere kapılmaktan alıkoymak istediğimizde tartışma anlatımını seçeriz. Tartışma anlatımının amacı, okuyucuya gerçeği göstermektir. Okuyucunun belli bir düşünce ve davranışa yönlendirilmesi için tartışma anlatımı en uygun yoldur.
Zıtlıkları olan konular tanışma anlatımına elverişlidir. Doğruluğu ispat edilmiş konular bunun dışındadır. Sözgelimi "Çalışmanın iyi mi kötü mü olduğu" konusunda bir tartışma anlatımı geçersiz kalır, oysa "Bir ülkenin gelişmesinde edebiyat mı, sanat mı daha etkilidir?" konusu tartışma anlatımına uygundur.
Tartışma anlatımında savunulan düşünce bütün incelikleriyle bilinmeli, konunun özü belirlenmelidir. Daha sonra ana düşünce belirlenmeli ve karşı düşünce hakkındaki bilgiler anlatılmalıdır. Bu anlatımda objektif davranmak ve konuyu saptırmamak, yahut yanlı söyleyişlerden kaçınmak gerekir.
İnsanın iyi bilmediği konularda tartışması, inanmadığı bir fikri ispata çalışması kadar boştur. Yanlış olduğunu bildiğimiz bir konuda körü körüne inat etmek uygarca bir davranış değildir.
Tanışma anlatımında fikrimizi ispatlayıcı belgelere ihtiyaç duyabiliriz. Bunun için konuyu iyiden iyiye araştırmak ve kanıtları belli bir plana göre söz konusu etmek kaçınılmazdır. Bu arada gösterilecek çarpıcı örnekler de fikrimizi ispata yararlı olacaktır.
Tartışma anlatımı asla övme veya yerme amacına yönelmemelidir. Tartışma anlatımıyla makale, fıkra gibi yazılı türler yanında münazara, panel, forum, sempozyum vs. sözlü türler de ortaya konulur. Bazen röportaj ve mülakatlar da tartışmaya elverişli konulan içerebilir. Aşağıdaki konular; tartışma anlatımına uygun konulardandır.
Türkiye için tarım mı: sanayi mi daha önemlidir? Endüstride sermaye mi; insan gücü mü ön plandadır? Batılılaşmanın iyi ve kötü yönleri üzerinde tartışınız. iş dünyasında kadının yeri üzerine düşünceleriniz nelerdir? Moda iyi midir, kötü müdür?
Şiir mi, roman mı?... vb.
Aşağıdaki metin basit bir tartışma anlatımı ile yazılmıştır:
"Türk sineması artık belli bir seviyeye erişmiş, sinemamızın patronları, kendi şahsî menfaatlerini ikinci plana atarak, halkın sinema zevkine önem vermeye mi başlamışlardır? Şüphesiz hayır. Hatta sinemamızda ulaşabilen teknik üstünlüklerde denge sağlayabilecek düzgün bir sinema diline bile henüz varılamamıştır. Herhalde birinci sınıf kartpostal renkler, çeşitli türküler, düzgün bir jenerik yapımı, hatla sinemaskopun bile sinemamıza yavaş yavaş girmesi gibi teknik ilerlemelere rağmen, Türk sinemasının birçok değer çizgisine ulaşabilmesi, ancak konu yönünden de kendi toplum gerçeklerimize ve tarihimize inilmesiyle olacaktır (Salih Gökmen, Türk Sineması üzerine. Hisar, S. 110)."
Prof. Dr. İskender PALA