Atatürk İlke Ve İnkılaplarının Dayandığı Temel Esaslar
Ve Ortak Özellikleri


Milletimizin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığına, huzur ve mutluluğa sahip olması, devletin ulusal egemenlik esasına dayandırılması, aklın ve bilimin öncülüğünde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarılması amacı ile temel esasları yine Atatürk tarafından belirlenen devlet hayatına, fikir ve ekonomik hayatla toplumsal kurumlara ilişkin barışçı ve gerçekçi fikirlere ilkelere Atatürkçülük denir.

Tarihi ve sosyolojik gelişmelerin oluşturduğu “Türk İnkılabı”, Atatürkçülük, önceleri “Kemalizm” olarak adlandırılmaktaydı. Ancak giderek çok yönlü olarak sistemleşen bu düşünceyi en iyi bir şekilde, “Atatürkçü düşünce sistemi” olarak adlandırmak gerekir. Çünkü artık Atatürkçülük, sistemleşmiş bir düşünce topluluğu olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Atatürkçülük, bir sistemin adı olmaktadır. Hangi kavram kullanılırsa kullanılsın, ifade edilmek istenen, Atatürk ilke ve inkılaplarının bir bütün halinde sistemleşmiş olduğudur.

Atatürkçü düşünce, ülke gerçeklerinden, Türk milletinin ihtiyaç ve eğilimleri ile tarihi gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan kişisel bir düşünce değil, milli anlayıştan doğan, milletlerin ortak arzu ve eğilimlerini simgeleyen bir düşüncedir. Akılcılığı, bilimi, teknolojiyi vb. esas alan bu düşünce, çağdaş gerçeklere yöneliktir. Bilimi, en gerçekçi yol gösterici olarak görmektedir. İlerlemeyi veya kalkınmayı bilimsel yol ve yöntemlere bağlamaktadır. Bu niteliği ile Atatürkçü düşünce, Türk milleti için önemli ve gereklidir. Atatürkçü düşünce sisteminin kapsamında yer alan değerler çok yönlü olup, gerçekçi ve geliştiricidir. Çağdaş olmayı ve kalkınmayı amaçlamaktadır. Düne ve geleceğe dönüktür.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/vatandaslik-ve-insan-haklari-dersi/46626-ilke-ve-inkilaplar.html#post95060

Bu yaklaşımla bakıldığında, ulusal hareketimizin ideolojisinin Atatürkçülük olduğu görülür. Atatürkçülük kendi devrinden itibaren yeterince sistemleştirilmiş, ilkelerin amaç ve nitelikleri bu ideolojiyi çizmiştir. Bu konuda giderek artan ilgi, araştırmalar ve yayınlar bu ideolojiyi daha da açıklığa kavuşturmaktadır. Atatürkçü düşünce sistemi ve onu belirleyen ilkeler, Cumhuriyet dönemi ile oluşmuş olmaktadır. Ayrıca Atatürkçülük, ulusal savaştan inkılaplar şeklindeki yeniliklerden ve bunlarla ilgili uygulamalardan doğmuştur. Bunlar bazen düşünce, bazen siyasal ve tarihsel olaylar olarak görülür.

Atatürkçülük ilk geliştiği yıllarda devletin dayandığı esasları, “Tam bağımsızlık” ve “Kayıtsız şartsız millet egemenliği”’ne oturtarak oluşturmuştur. Bu yapıda bağımsızlık benimsenirken, yeni Türk Devleti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüştürülmekte ve siyasal yönetim şeklide güçlü ve milli devleti ön görmektedir. Atatürkçülük de belli bir gelişme sürecinde oluşmuş olmaktadır. Kendi süresi içinde ve 1920 – 1938 yılları arasında uygulanma durumunda olmuştur. Bu oluşmada; ulusal bağımsızlığa, yönetim şekline, ulusal birliğe, halk ve halkçılığa, millet ve milliyetçiliğe, insan haklarına, barış ve barışçılığa, teknolojiye vb. büyük önem verilmiştir. Tüm bunlar inkılapçı bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bunlara bakıldığında, Atatürkçülükte başka ulusların anlayışlarından çok daha farklı yaklaşım ve kapsamla karşılaşılır. Bu düşüncenin daha çok ideal nitelikleri içerdiği görünür.

Atatürkçülükte ortaya konanlar siyasal, ekonomik ve yargı gibi ana noktalardan başlayıp devam ettirilmiştir. O nedenle Atatürkçülüğün özü ve amacı, Osmanlı dönemi yenilik hareketlerinden çok farklıdır. İmparatorluğu düzeltme ve yaşatma değil, yeniyi modern esaslarla kurup çağdaşlaştırmaktır. TBMM’nin açılması ile başlayıp sürdürülen yenileşme hareketleri, gelişi güzel yapılmış değildir. Atatürkçü düşüncenin oluşturduğu Türk İnkılabı, birbirine bağlı yeniliklerden oluşan bir bütündür. Günlük politika olarak yapılmamıştır. Uzun vadeli olarak Devletimizin temel esaslarını belirlemiştir.

Prof. Dr. T. Zafer Tunaya’ya göre Atatürkçülük; “ Atatürk’ten çıkan ve onunla gelişen fikirler ve olaylar bütünüdür.”

Prof. Dr. Hamza Eroğlu’na göre Atatürkçülük; “ Türkiye’nin gerçeklerinden doğmuş, sistemleştirilmiş fikirlerdir. Türk inkılabının sistemleştirilmiş fikir gücü ve geleceğe bakan yönüyle ülküsüdür.

Atatürkçülük, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmadır. Batılılaşmadır, bir diğer anlamda modernleşme yada çağdaşlaşmadır. Hür fikir ve düşüncedir. Hürriyet ve demokrasi anlayışıdır.”

Tekin Alp’e göre Atatürkçülük; “ Türk Milleti’nin mukadderatına hakim olan ideolojidir. Türk Devleti’nin ve Türk Milleti’nin ideal amaçlarına ulaşmak için gelecekte izleyeceği yolu göstermektedir.”

Prof. Dr. Utakan Kocatürk’e göre Atatürkçülük; “Zamanın gerçeklerine uymak, her çağda çağdaş kalabilmektir. Atatürk ilkeleri, Atatürkçülüğün ideolojisini oluşturmaktadır.”

Prof. Dr. Suna Kili’ye göre Atatürkçülük; “Hem çağdaşlaşmayı, hem kalkınmayı öngörür.”

Prof Dr. Ziya Karal’a göre ise Atatürkçülük; “Orijinaldir ve 20ç yüzyılın en büyük hareketidir. Atatürk devriminden, Atatürkçülük doktrini çıkmıştır.”

Bu doğrultudaki anlatımlara bakıldığında, Atatürkçülüğün özellikle başta siyasal, kültürel ve ekonomik açılardan olmak üzere değişim ve kalkınma yolunu açtığı görülür. Çağdaş uygarlık düzeyine çıkışımızın yollarını çizdiği görülür. Böylece tüm bunlarla Atatürkçülük, sistemleştirilmiş bir fikir gücü ve ülkü olarak vurgulanmaktadır. Bilimsellik doğrultusunda çağdaşlaşmamızı öngörmektedir. Türk milletinin kalkınıp çağdaşlaşmasını öngörürken, çok yönlü bir ideoloji olarak en yakın çağın en büyük hareketi olmuştur.

Atatürkçülük Kurtuluş Savaşı ile birlikte belirlenmiştir. Millet bilinci ve milliliğin sonucu olarak gerçekleşmiştir. Bu yaklaşımla Atatürkçü düşünce oluşurken, Türk milliyetçiliği esas alınmıştır. Dolayısı ile Türk milletini kurtarmak, kalkındırmak, çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak ve geleceğine yön vermek amaçlanmıştır. Bunu gerçekleştirmek için hür düşünce, laik toplum düzeni, bilimsellik ve demokrasi gibi yollardan hareket edilmiştir. Millet iradesine dayalı yönetim kurma ve bu yönde kurumlar oluşturma esas alınmıştır. İşte bütün bunlar Atatürkçü düşüncenin ışığı altında şekillenirken, dolayısı ile Atatürkçülük’de sistemleşmiştir. Türkiye gerçekleri doğrultusunda bir düşünce sistemi ve bir ideoloji olarak belirlenmiştir.

Atatürkçülüğün daha iyi anlaşılabilmesi için, bu düşüncenin devlet ve milletimiz bakımından öngördüklerini kısa başlıklar halinde ele alalım:



1. Tam Bağımsızlığa Sahip Olma

Atatürkçülük tam bağımsızlığa sahip olmayı ister. Bu düşüncede devletin bağımsızlığı her yönden tam bağımsız olmayı öngörür. Atatürk bu konuda; “ Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin asıl ruhudur. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mail, ekonomik, adli, askeri, kültürel vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.” Diyerek, tam bağımsızlığın hangi koşulların sağlaması ile gerçekleştirebileceği belirmiştir. Bunun millet vicdanında kavranmasını ve sürekli olarak yer etmesini istenmiştir.

Atatürk’e göre tam bağımsızlık, milletin varlığı ve hukuku için bütün kuvveti ile ilgilendirmeyi gerekir. İhmal etmeyi veya küçümsemeyi asla kabul etmez. Bu düşüncede bağımsızlık, devletin gelişmesini sağlayan önemlerle birlikte, gelişmeyi olumsuz yönde etkileyen ya da engelleyen faktörlerin ortadan kaldırılmasını gerekli kılar.

Devlet, içişleri bakımından dışa karşı bağımsız olmalıdır. Tam bağımsızlık, hiç bir dış etki ile zümrelere ayrıcalık tanımayı öngörür. Türk Devleti içinde yaşayanların, yani Türk vatandaşlarının hukuku birdir. Ayrıca adaletin de dış etkilere karşı bağımsız olması esastır. Zira Atatürk; “ Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığın birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez” demektedir.

Atatürkçü düşüncede tam bağımsızlık, hiçbir devletin himaye ve nüfuzunu kabul etmez. Devlet her yönüyle ve tüm milli kaynakları ile bağımsız olmalıdır. Ancak ülke kaynakları insanlığın yararına olan konularda kullanılır. O nedenle kapitülasyonlar gibi uygulamaların hiçbir şekilde kabul edilir yanı yoktur.

Atatürk “Türk milleti asırlardan beridir hür ve bağımsız yaşamıştır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır” diyerek gelecek konusundaki tavrını ortaya koymuştur. Bu bakımdan Atatürkçülük, milletin bağımsızlığını her şeyin üstünde tutmaktadır. Ve mutlaka korunmasını istemektedir.

Atatürkçülük’de tam bağımsızlık, anlaşmalarla ve uluslar arası yardımlaşmalara karşı değildir. Türkiye’yi milletler ve devletler topluluğunun bir üyesi olarak görmektedir. Bu yaklaşımla, uluslar arası eşitlik ve iyi ilişkiler ister. Siyasal, ekonomik, teknolojik, kültürel, vb. yardımlaşmayı öngörür. İçe kapalı ve katı değildir. Uluslar arası antlaşmalar ve kuruluşlara saygılıdır. Barışçıdır, yayılmacı ve saldırgan değildir. Özellikle milli sınırlara saygılıdır.

Böylece Atatürkçü düşünce sistemi, ülkenin tam bağımsızlığını öngörmekte ve bundan taviz vermemektedir. Ancak dünya devletleri ile eşit ve iyi ilişkiler içinde olarak karşılıklı yardımlaşmayı öngörür.

2. Ulusal iradeye dayanma

Atatürkçü düşünce sistemi ulusal iradeye dayanır. Kongrelere kadar inen bu düşünce, TBMM’ni ve yeni devlet şeklini getirmiştir. 1921 Anayasası ile resmi olarak benimsenen ulusal irade, halkın kendini yönetmesi esasına dayanır. Bununla, ulusal irade TBMM tarafından temsil edilmekte ve egemenliğin en küçük bir parçası bile ismi ne olursa olsun hiç kimseye verilmeyeceği kabul edilmektedir.

Atatürkçü düşünce sistemi, demokrasi üzerine kurulmuştur. Ulusal iradeyi ve demokratik değerleri her şeyin üstünde tutan Atatürk, bunun her durumda korunmasından yana olmuştur. Esasını Batı demokrasisinden aldığı değerlere sıkı sıkıya bağlıdır. Atatürk hareketi, başından beri demokratik bir süreç içinde gelişmiştir. Atatürk, demokrasi ve cumhuriyet hayranıdır. O nedenle bazılarının ileri sürdüğü gibi diktatör olamaz. Demokrasiye gönül vermiş veya bel bağlamış bir liderdir. Zira demokrasiyi Türkiye’ye getiren O’ dur.
Bu konuda Prof. Dr. T. Zafer Tunaya şöyle diyor; “Atatürk’ün siyasi iktidarını ve kuvvetini diktatörlük olarak değil, geri müesseseleri yıkma ve medeni bir düzeye çıkarma vasıtası olarak kabul etmek gerekir”.

Atatürkçü düşünce sistemi, hiçbir zaman ulusal idareye dayalı demokratik sisteme karşı olamaz. Aksine bu düşünce, demokrasinin kendisidir. Demokrasi ile şekillenmiş olan bu düşünce, Cumhuriyetin korunmasını ister. Hatta Cumhuriyetin korunmasını öncelikli konu kabul edilmiş ve Anayasamızın başına bu yönde kayıt koydurmuştur.

Atatürkçü düşünce de, irade ve egemenliğin kaynağı millettir. Meclis de yalnız ve ancak milletindir. Milletvekillerinden oluşur. O nedenle esas olan millettir. Bu bakımdan her şey millet için yapılmalı ve her şeyde milletin yararı düşünülmelidir. Yasal düzenlemeler bu yönde yapılmalıdır. Devlet vatandaşa ve vatandaş da devlete olan görevini yerine getirmelidir. Atatürkçü düşüncenin ve buna bağlı uygulamaların esası bu olmalıdır. Bu düşünce en azından bunu ister.

Atatürkçü düşünce sisteminin öngördüğü ulusal iradeye dayalı egemenliğin kayıtsız şartsız millette olması şeklindeki yönetim biçimi demokrasinin özürüdür. Bu şekildeki demokratik anlayış sınıf ayrımı kabul etmez. Yönetimde hiç kimseye öncelik tanınmaz. Toplumsal yaşantıda herkesin eşit olacağı, eşit olarak yararlanacağı ve eşit fırsatların sağlanacağı bir düzen öngörür. Böyle bir demokratik ortamda ve ulusal egemenliğin esas alındığı devlet düzeninde, Atatürkçü düşünce yol göstericilik yapmaktadır. Türk toplumunu oluşturan çalışma grupları arasındaki uyumu kuvvetlendirir.

Böylece Atatürkçü düşünce sisteminde esas olan, ulusal irade ve buna bağlı olarak işleyen demokrasidir. Bu doğrultudaki esaslar Batı demokrasilerinden alınmıştır.Daha iyi ve güzele yöneliktir. Ulusal iradenin üstünde herhangi bir gücün olmaması istenir.

3. İnkılapçı Olma

Atatürkçü düşünce sistemi, inkılapçı olmayı gerekli görür. İnkılaplar veya devrimlere bağlılıkla onları korumayı esas alır. Atatürkçülükte inkılapçılık anlayışı, zamana göre geri kalmış olan kurumları ortadan kaldırıp, yerine ilerlemeyi, gelişmeyi kolaylaştıracak olanların konulması esasına dayanır. Bu şekildeki inkılapçılık anlayışı, iyiye, doğruya ve daha güzele yöneliktir. Dolayısı ile inkılapçılık, geri kalmışlıkla en başarılı mücadele yöntemidir.

Atatürk’ün bu konuda bir çok özlü sözü ve anlatımı vardır. 1925’de Atatürk; “İnkılap, kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilal anlamından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade etmektedir.... Büyük milletimizin hayatının seyrinde vücuda getirdiği bu değişiklikler, herhangi bir ihtilalden çok fazla, çok yüksek olan en büyük inkılaplardandır” demiştir.

Atatürkçü düşünce sisteminde çok önem verilen inkılapçılık, çağdaş uygarlık düzeyine çıkma yol ve yöntemi olarak kabul edilir. Çağdaş uygarlık yolundaki başarı, yenileşmeye ve değişime bağlanmıştır. Toplumsal, ekonomik hayat ve teknolojik alanda gelişme buna bağlanmıştır. Gelişme ve ilerlemenin yolu burada görülmüştür. O nedenle inkılapçılık, yapılan tüm değişikliklerin yoludur. Eskimiş, zamanını doldurmuş ve yeni ihtiyaçları karşılayamayanların yerine, yeniler bu yolla getirilmiştir. Bu, dünya genelinde böyledir. Her türlü değişikliği yapanlar, köklü değişiklik için bu yolu izlemek durumundadırlar.

Türk inkılabı, Atatürk ve kadrosunun elinde, en iyi şekilde uygulanmıştır. Türk halkının istekleri doğrultusunda değişimlere gidilmiştir. Halkın benimsemediği yönde zorlama olmamıştır. Atatürk, milletin isteklerini iyi belirleyerek, yine milletin temsilcisi olarak TBMM kanalıyla değişimleri sağlamıştır. Nitekim her bir değişimde TBMM’nin oybirliği kararı vardır.

Atatürkçü düşünce sistemi içinde yer alıp şekillenen tüm değişimlere halkın eğilimleri dikkate alınmıştır. İdeolojik veya rejim değişikliği gibi yanları yoktur. Herhangi bir ülke kopya edilmemiştir. O nedenle Atatürkçü düşüncedeki inkılapçılık anlayışı, samimi ve gerçekçi değişimleri öngörmüştür. Çağa göre kurumların yenilenmesini istemektedir. Anayasadan çeşitli kurumlara kadar, güne göre kaldırıp değiştirmeyi ve daha yenisini getirmeyi gerekli görür. Bu, günümüz içinde geçerlidir.

Batılı çağdaş demokratik devletlerde değişimleri inceleyip onların gelişme nedenlerini gören Atatürk, yenileşmeyenlerin geri kalmaya ve hatta çökmeye mahkum olduklarını anlamıştır. Osmanlı dönemindeki çabaları ve başarısızlık nedenlerini incelemiştir. Ona göre yol ve yöntemler saptanmıştır. Osmanlı dönemindekinden daha geniş boyutta ve köklü değişimler planlanmıştır.

İşte böylece Atatürkçü düşünce içinde şekillenen ve uygulanan Türk İnkılabı içindeki değişimler, mevcut ihtiyaçların zorunlu sonucu idiler. Yapılan ve yapılacak tüm değişimler bu düşüncede, birbirine bağlı, birbirleriyle uyum içinde ve birbirini destekleyecek şekilde gerçekleştirilir. Her bir yenilik bir diğerine yol açacak şekilde uygulama alanına konulur. Hatta bu düşüncede, fikir hayatı, siyasal ve ekonomik hayat arasında da çok iyi bir uyum sağlanmıştır. Nitekim Atatürk; “ Devlet, fikir ve ekonomi alanlarındaki çalışma ve başarılar, sonuçlarının ürünleri ile ölçülür” diyerek sözünü ettiğimiz uyumu vurgulamıştır.

Kısaca Atatürkçü düşünce sistemi, inkılapçı olmayı ve inkılaplar yada devrimlerin korunmasını istemektedir. İnkılapçı anlayış içinde olarak, çağa ve güne göre daha yenilerini getirmeyi öngörür. Milletin kalkınmasını ve devletin güçlenmesini çağdaş gelişmelere ayak uydurmada görür.

4. Devletin Dinamik İdeali

Atatürkçü düşünce sistemi, devlet hayatında dinamizm i ideal almıştır. Bu anlayış, devletimizi toplumu ile kurumları ile ve büyük bir dinamizmle çağdaş uygarlığın üzeri olarak adlandırılan hedefe çıkarmayı amaçlar. Toplumsal, siyasal, ekonomik vb. açılardan milletin refahını esas alır. O nedenle bu düşüncede sürekli gelişme ve ilerlemeye yönelme vardır.

Atatürkçü düşüncede, kuruluşlar, siyasal partiler, hükümetler vb. sürekli olarak itici bir rol oynamalıdır. Devleti ve toplumu daha iyiye götürmek için zorlayıcı olmalıdır. Toplumlar, sürekli olarak gelişme durumunda olduğuna göre,Türk toplumu da geri kalmamalıdır. O nedenle devlet örgütünde bir canlılık, halka öncülük etme ve gelişmeyi hızlandırıcı çabalar olmalıdır. İyi yönetim, bilgili kadrolar ve dürüst çalışma ile devlet güçlü hale getirilmelidir.

Böylece Atatürkçü düşünce sistemi, durağan, tutucu, hantal vb. değil, hareketli ve çalışkan bir devlet yapısını istemektedir. Gelişmelere ayak uyduran, gelişen ve dünya genelinde güçlü bir devleti benimsemiştir. Büyük potansiyel olan ve dinamik yapıda ilerleyen bir Türk devletini ön görmektedir.


5. Gerçekçilik

Atatürkçü düşünce sistemi, iç ve dış politikada gerçekçi yaklaşımları ön görmüştür. Gerçekleşmeyecek hayaller peşinde olmamıştır. Hedefleri iyi belirlemiş ve o hedefler varmayı bilmiştir. Maceralar peşinde koşmamıştır. Devlet yönetiminde, yanıltıcılığa, yalan ve yolsuzluğa yer vermemiştir. Nitekim herhangi bir olaya adı karışan derhal çekilmiştir. O nedenle çok güzel bir devlet disiplini uygulanmıştır.

Atatürk Milli Mücadele yıllarından itibaren, dürüst, olayları ve gelişmeleri iyi değerlendiren bir anlayışla başarı kazanmıştır. O nedenle tüm yaşamı boyunca, devlet yönetiminde buna dikkat etmiş ve ona göre yöneticiler seçmiştir.

Bütün bunların yanında Atatürkçü düşünce, ayrıca laik devlet düzeni, ülke işlerinde birlik ve bütünlük, millilik, eşitlik, barışçılık, adalet, akılcılık, bilimsellik, iyi eğitim vb. ister.

Atatürkçü düşünce sistemini oluşturan Atatürk’ün söylev ve demeçleri, fikir ve yaptıkları hep bilimin öncülüğündeki çağdaş gerçeklerdir. Hepside milletimizin mutluluğu ve geleceği için istenmektedir. Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi için yolların eğitim-öğretimden geçmekte olduğu anlatılmıştır. Başarı, eğitimin başarılı olmasına bağlanmıştır. Eğitimin milliliği yanında laik oluşu istenmektedir. Atatürkçü anlayışta, fikirler mutlaka harekete dönüşmelidir. Gerçek ve ciddi hedefler belirlenmeli ve ona ulaşılmalıdır.

İşte tüm bunların ışığı altında belirlenmiş olan Türk Devleti’nin ana nitelikleri Atatürkçü düşünceden kaynaklanmış ve milli devlet – tam bağımsızlık – ulusal egemenlik gibi esaslar üzerine kurulmuştur. Bu yaklaşımla devrimlere yön verilmiş ve çağdaşlaşmanın hedefleri belirlenmiştir.

Bütün bunlardan görüldüğü gibi Atatürkçülük veya Atatürkçü düşünce sistemi, ilke ve inkılaplarla bir bütündür. Bu düşüncenin oluşumunu sağlayan elemanlarla birlikte bir ideolojinin, Atatürk ideolojisinin adıdır. Türk Milleti ve Türk Devleti için temel olan bu düşünce sistemi, bize yön vermiş ve yön vermeye devam etmektedir. Atatürkçülük ve bu düşünceyi oluşturan ilke ve inkılaplar bizim için çok önemlidir.

Bugün dünyadaki bazı ideolojiler çökmüş ve yıkılmıştır. Uygulamalar iflas etmiş ve tarihi süreçlerini tamamlamışlardır. Milletleri üzerinde rolleri bitmiştir. Ancak Türkiye’de ve dünyada Atatürk ve düşünceleri halen ayaktadır. Ayakta kalmaya ve Türk milletine daha uzun süreler devam edecektir. Bunda yerli-yabancı herkes birleşmekte ve fikirlerine saygı gösterilmektedir.

Bu yaklaşımla bugün, güçlü bir Türkiye’yi ayakta tutabilmenin yolu, kişi ve millet olarak Atatürkçülüğün benimsenmesinden geçer. Atatürkçü çizgide birleşme, Devletimizin gelişmesini, güçlenmesini ve geleceğinin güvencesidir.Bunun iyi anlaşılması ve özellikle genç kuşaklara iyi anlatılması gerekir. Böylece yanlış anlamalar da ortadan kalkacaktır.


Sonuç:

Atatürkçü düşünce sisteminin benimsediği ve uyguladığı esaslar en iyi şeklini, oluşturulan ilkelerle bulmuştur. Zaman geçtikçe ve incelendikçe, Atatürk inkılabının belli ilkelere dayanmış olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Bu ilkeler Türk toplumunun ihtiyaç ve eğilimlerinden oluşmuş ve birbirini bütünleyici bir nitelik kazanmıştır. Atatürk ilkelerinin her biri birer amacı belirlemekle birlikte bir bütünü oluştururlar. Birbirini tamamlarlar. İlkeler arasında hassas bir denge vardır. Bir bütün olarak ele alındığında daha büyük bir anlam taşır.