Giriş


REFORMTÜRK 17. YIL


3 sonuçtan 1 ile 3 arası
  1. #1
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart Islam´ın Iktisat Siyaseti

    Bugün İslâmî âlemin tamamı, çok kötü bir iktisadî buhran içerisinde yaşamaktadır.
    Bunun yegâne sebebini, Müslümanlar üzerine hükmedilen iktisadî nizamın tabiatında
    aramak gerekir. Bu iktisadî nizamı zorla, zorbalıkla, dolandırıcılıkla ve alavere
    dalavere yoluyla doğrudan uygulayan Müslümanların yöneticileridirler. Sömürgeciler,
    istediği iktisat nizamına bakış açısını dikta etmek amacıyla onları bir maşa olarak
    kullanmaktadırlar. Hedefleri, İslâmî âlemi, nüfuzları, hegemonyaları ve tasallutları
    altında bırakmaktır. Nihayet Amerika ve benzeri sömürgeci devletler, İslâmî âlemi
    çarkları gibi kendilerine bağlamışlar ve oraları ürettikleri sanayi mallar ve
    tamahları için bir pazar ve hammadde kaynağı olarak devamını sağlamaya
    çalışmaktadırlar. Bunun alt yapısını da hazırlamak için iktisadî kalkınma ve
    iktisadî planlama hakkında bir kamuoyu icat etmeye koyulmuşlardır. Komünizmin etkin
    olduğu yıllarda ilk önce sosyal adalet ve devlet sosyalizmi gibi fikirlere, son
    yıllarda da gayri safi milli hâsılayı artırmak, özelleştirme ve serbest Pazar
    ekonomisi gibi düşüncelere terviç etmişler ve onları desteklemişlerdir. Nitekim
    Müslümanları, sanayi ilerlemeye ve gelişmeye ulaşmaları için bir takım merhalelerde
    seyretmelerinin kaçınılmaz olduğuna inandırmak için iktisadi kalkınma ve iktisat
    hakkında piyasaya batı tarafından kitaplar sürülmüştür.
    Gayri safi milli hâsılayı artırmayı iktisadi nizamın esası kılmak fikri yanlıştır.
    Sosyal adalet, liberalizm, serbest piyasa gibi düşünceler de hatalı ve vakıaya
    muhaliftir. Ayrıca kalkınmak için yapılan iktisadi reform fikirleri de sırf
    kapitalizm sisteminin ömrünü uzatmaya veya ümmetin malını kâfirlere peşkeş çekmeye
    yöneliktir. Yoksa insanların gayri safi milli hâsıladan daha çok pay almaları için
    yapılmış reformlar değillerdir.
    Müslümanların beldelerinde uygulanan siyasetin bozukluğunu anlamak için
    Batı’daki iktisat siyasetinde ve hayatında mevcut olan bozukluğun temelini ve
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/36388-islam%B4-iktisat-siyaseti.html#post77967
    bu nizamın üzerine kurulu olduğu esası bilmek gerekir. O esası da iktisadi maddeye
    bakış, maddenin kıymetlendirilmesine bakış ve o maddenin topluma dağıtılmasına bakış
    olarak özetlemek mümkündür. İşte onların bu bakışları bozuk ve yanlıştır. Yanlışlığı
    şuradan kaynaklanmaktadır:
    1) İktisadı maddenin üretilmesinde ve dağıtım metodunda meydana gelen karışıklık.
    Öyle ki onlar, iktisadi problemin çözüm metodunu ele almadan önce iktisadi problemin
    çözümü ve iktisadi probleminin kendisini ele almaları, eksiklik ve ziyade açısından
    maddeyi göreceli kabul etmeleridir. Yani iktisadi problem batılılara göre nispi
    azlıktır, yani mal ve hizmetlerin her gün çeşitlenen, yenilenen ihtiyaçları
    karşılayamamasıdır. Bu bakış onları üretimi artırmaya sevk etti. Bununla birlikte
    problem eksileceği yerde daha da fazlalaştı, fakirler daha fakir zenginler daha da
    zenginleşti. Problemi çözmek yerine iyice karıştırdılar.
    2) Batılıların iktisadi maddeye bakışları. Yani iktisadi maddeye tanımlamaları.
    Kıymeti olan şeyi anlamaya çalıştılar. Neticede saptılar ve koydukları, inandıkları
    esasta reformlara gittiler. Meselâ onların bakışlarına göre talep edilen her şey
    faydalıdır ve iktisadi bir değeri vardır. O iktisadi maddenin toplum üzerinde
    bıraktığı etkiyi hiç dikkate almadılar. Bu bağlamda içkilerin, uyuşturucuların ve
    kadın tüccarlığının onlara göre bir değeri vardır ve iktisadi bir maddedir. Çünkü
    talep görmektedir ve ihtiyaçları doyurmaktadır. Bu yanlış bakış, batılıların
    hayatları üzerinde helak edici izler bıraktı. Bunun için bu işlere bir dur demek
    gerektiğini söylemeye başladılar. Sonra reformlar ve esastan dışarı çıkan kanunlar
    geldi. Meselâ uyuşturucu tacirlerini cezalandırmak ve onu elde etme yollarını
    yasaklamak gibi... Bu yanlış bakıştan doğan bir başka neticede batılların, uğrunda
    kurban olma ve gayret sarf edilmesi gereken ruhi ve ahlaki kıymetleri ihmal
    etmeleridir. Bu gibi kıymetler iktisadi maddeyi tahakkuk ettirmediğinden dolayı,
    başka bir anlamda maddi ihtiyaçları doyuran menfaatler olmadıklarından gereken
    önemi.
    3) Fiyata bakışları. Batılılar nazarında fiyat, üretim ve dağıtım aracıdır. Bir
    diğer ifadeyle “ Üretimi haczeden ve dağıtımı düzenleyendir.” Üretenin
    maddi mükâfatı vardır. Üretmeyen ise, ihtiyaçlara sahip olamaz veya hizmetleri elde
    edemez. Bu bozuk bakışın hem üretim hem de dağıtım üzerinde tehlikeli etkileri
    vardır. Bu bakıştan hareketle kişi sadece maddi mükâfat gerçekleştirmek için bir işe
    koyulur. Fiyata sahip olmayan tüketici isteklerini doyuramaz. İşte insanı, üretime
    iten ahlaki kıymeti ihmal etmelerinin sonucu, fiyata sahip olmayan insanların ölmesi
    veya maddi hizmetlerden mahrum bırakılmaları gerektiğine hükmettiler. Herbert
    Spencer ve ardılı William Graham Summer “devlet müdahalesi, en güçlünün, en
    yeteneklinin, en beceriklinin yaşamasını öngören doğal evrim kanununa aykırıdır.
    Yoksulluk; becerisizlik, güçsüzlük ve karakter zayıflığı yüzünden ortaya çıkar.
    Devlet yoksulların, mutsuzların durumunu düzeltmek için müdahale ettiği zaman,
    insanları hatalarından sorumlu tutan, zayıfların bertaraf edilmesini sağlayan doğal
    evrim kanununa karşı gelmektedir” derler.
    Bu, batı iktisadinin üzerine kaim olduğu esasa ve ondan doğan neticelere kısaca bir
    bakıştı. Bu izahattan sonra şimdi İslam’ın iktisadi bakışına ve ondan doğan
    neticelere bakalım.
    Herhangi bir ülkenin, mesela İslâmî âlem gibi, sabit iktisat siyaseti mutlaka insan,
    hayat, kâinat ve bunların hepsinin dünya hayatının öncesi ve sonrası ile olan
    münasebetleri hakkındaki külli fikirden fışkırmış olması gerekir. İslâmî ülkeler
    için sabit olmayan ve İslâm’dan fışkırmayan iktisat siyaseti resmetmek akıl
    işi değildir. Bilakis iktisat siyasetleri İslâmî akide esası üzerine bina
    edilmelidir, yani başka bir ifadeyle “İslâmî âlemin iktisat siyaseti, Kitap,
    sünnet, Kitap ve sünnetin irşat ettiği hususlardan istinbat edilmiş şer’i
    hükümler olmalıdır”
    İslâm’daki iktisat siyasetindeki esas, şu dört hususa bakış üzerine kaimdir.

  2. #2
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: Islam´ın Iktisat Siyaseti

    Bunlar:
    a) Her bir ferde bakış. Dolayısıyla ihtiyaçları doyurmak noktasında o ferdidir.
    b) Esasî ihtiyaçları külli bir şekilde doyurmaya bakış. Böylece her ferdin hayatı
    korunmuş olsun.
    c) Rızk için çalışmanın mubah oluşu ve tebaanın bütün fertleri arasındaki mubahtaki
    eşitliğe bakış. Çünkü bu, her bir kimseye servetten dilediğini alma imkânı verir ve
    onu refaha doğru seyrettirir.
    d) Yüksek değerlerin, bütün fertler arasında kaim olan alakalar üzerine egemen
    olmasına bir bakış.
    Buradan hareketle İslâm’daki iktisat siyaseti, her bir ferdin insan olması
    itibariyle esasi problemlerini çözmek ve her bir ferdin de fert olması itibariyle
    kendi refahını gerçekleştirmek ve yaşam seviyesini yükseltmeye imkân vermek içindir.
    Böylece her ferde refaha ulaşma ve bu refahtan bilfiil dilediği nasibi alma olanağı
    verir. Yine İslâm’daki iktisat siyaseti, fertler arasında kaim olan alakalar
    üzerine yüce değerleri egemen kılmak içindir.
    Buna binaen İslâmî âleme konması gereken iktisat siyaseti gayri safi milli hâsılayı
    artırmak veya sosyal adalet veya serbest piyasa v.s icat etmek olmamalıdır. Aksine
    iktisat siyaseti, ümmetin bütün fertlerine ülkenin dâhili ve harici servetlerini
    dağıtmayı garanti etmesi gerekir. Şöyle ki, tebaanın bütün fertlerinin esasi bütün
    ihtiyaçlarını külli bir şekilde doyurmayı garanti etmeli ve bütün lüks ihtiyaçlarını
    doyuracak şekilde her bir ferde en azami olanağı sunmalıdır. Mademki servetlerin
    dağıtımından maksat, onların kaynaklarına haiz olma keyfiyetini beyan etmektir.
    Öyleyse servetleri geliştirmek, tâbi olarak bu haiz olma keyfiyetinden gelmelidir.
    Meselâ kendisiyle toprağa sahip olma keyfiyeti doğal olarak ondan faydalanmaya ve
    üretimini artırmaya sevk eder... Bu yüzden İslâmî ülkelerdeki iktisat konusunun
    çözümü birbirinden kopuk ve birinin diğeriyle alakası olmamak üzere iki kısımda
    toplanmalıdır.
    Birincisi: İktisat siyaseti
    İkincisi: Servetleri artırmak yani iktisadi gelişme.
    İktisat siyasetinin çözümü şu iki hususta gizlidir:
    A. İktisat kaynakları için genel hatlar.
    B. Esasi ihtiyaçları garanti etmek için genel hatlar.
    Servetleri artırmanın çözümü ise, başka bir konudur. O, servetleri çoğaltmak
    içindir. Yoksa insanın iktisadi problemlerini çözmek için değildir. Dolayısıyla o,
    bir ülkeden başka bir ülkeye göre değişir... İslâmî ülkelerdeki servetleri artırmak,
    sanayi üretimdeki bir devrime bitişik olarak ziraî üretimdeki artırmayı icat etme
    esası üzerine çözümlenir. Ta ki sanayi, iktisadi gelişmede köşe taşı olsun. Bu da
    dört bahiste çözümlenir. Bunlar:
    1) Ziraat siyaseti,
    2) Sanayi siyaseti,
    3) Projeleri sübvanse etmek,
    4) Dış Pazar icat etmek,
    1) Ziraat siyaseti; o, aslında ziraî üretimi artırma üzerine kuruludur ve bunun için
    âdeten şu iki yol takip edilir:
    Birincisi: AR-GE yoluyla toprağın üretimini artırmak.
    İkincisi: Ziraat alanlarını genişletme çalışması,
    AR-GE yoluyla toprağın üretimini artırma hususu, ziraatçılar arasında modern
    üslupları yaymak, kimyevî maddeler kullanmak, tohumları artırmaya ve geliştirmeye
    önem vermekle hâsıl olur. Devlet, aciz kimselere üretimi artırmak amacıyla
    kendilerine lazım olan mekanik parçaları, tohumu ve kimyevi maddeleri satın almaları
    için borç olarak değil, hibe olarak parasal yardımda bulunur. Sonra bunları satın
    almaya muktedir olanları da etkin bir şekilde teşvik eder.
    a) Ziraat alanlarını genişletme çalışması ise, ölü arazileri ihya etmeye ve onları
    parsellemeye teşvik etmekle ve devletin ziraata muktedir olup ta toprağa sahip
    olmayanlara veya az ekim alanlarına sahip olanlara arazi ikta etmesiyle hâsıl olur.
    Bu sadece devletin eli altındaki arazilerden ve üç sene peş peşe arazisini ihmal
    eden her kimseden derhal ve cebren araziyi almasıyla olur. İşte bu iki hususla:
    Geliştirme ve genişletme ile ziraî üretimin artırımı hedeflenir ve ziraat
    siyasetindeki asıl gerçekleşir. Fakat burada ziraat siyasetinin furuatı konumunda
    olan hususlar vardır. Bunlar üretimi artırma düşüncesinden sonra gelirler. Bunlar da
    bir üretim türüdür. Aynı şekilde bunun yanında ziraat siyasetindeki serveti artırma
    siyaseti maddi ilerleme esası üzerine kurulu olmalıdır. İlerlemede sanayi, köşe taşı
    olması şartıyla ziraat devriminin yanında sanayi devrimde yapılır. Bütün bunlardan
    dolayı, ziraat siyaseti şu üç hususta üretimi artırmayı hedeflemesi gerekir:
    b) Yiyecek maddelerinde üretimi artırmak. Çünkü bu maddeler halkın yiyeceğini
    artırmak, kıtlık veya kuraklık veya ekonomik ambargo halinde ülkeden açlık
    tehlikesini uzaklaştırmak için zaruri ihtiyacı maddelerdir. Buradan hareketle ister
    ziraî servette ister hayvanî servette olsun gıda maddeleri alanında üretimi artırma
    amacıyla bütün gayretin harcanması zorunludur.
    c) Yün, ipek ve keten gibi giyim için lazım olan maddelerde üretimi artırmak. Zira
    dışarı bağımlı olmamamız, insanları çıplak bırakmamak ve ekonomik ambargo halinde
    giyeceğe ihtiyaç bırakmamak nedeniyle bunlar olmazsa olmaz esasi
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/36388-islam%B4-iktisat-siyaseti.html#post77968
    ihtiyaçlardandırlar.
    d) İster gıda maddeleri türünden olsun isterse giyim maddeleri türünden olsun veya
    isterse turuncugiller, hurmalar, meyveler, konserve yiyecekleri gibi v.s...
    türlerden olsun ülke dışında pazarı olan maddelerde üretimi artırmak.
    Yapılan bu açıklama üretimi artırma bakımındandı. Mimari ve medeni projelere
    gelince; meselâ barajlar, kanallar, kuyular, artezyen kuyuları ve benzeri hususlar,
    bunlardan zaruri olanların yapılması kaçınılmazdır ve bunlar olmazsa olmaz
    türlerindendirler. Çünkü maksat sadece, ziraat serveti kurmak değildir. Aksine hedef
    sanayi servet kurmaktır. Ziraat servetine önem vermek, üretimi artırmak için
    yeterlidir. Zira gaye maddi ilerleme meydana getirmektir. Bu da ancak sanayi
    devrimle olur.
    İslamî ülkeler, maddi olarak geri kalmış ülkelerdir. Oraların serveti genelde
    ziraata dayalıdır. Nerdeyse sanayi yok denecek kadar azdır. Bunun içindir ki, sanayi
    devrimi yapmak ve sömürgeci devletlerin, İslamî ülkeleri sürekli batıya muhtaç
    bırakmak nedeniyle sanayi ilerlemelerine engel olup, ziraata yönlendirme planlarına
    muhalefet etmek amacıyla bütün gayretler sarf edilmelidir. Bu hususla ilgili
    şer’i hükmü gözetmek gerekir. Şer’i hüküm diyor ki: “Parasal
    harcama karşılıksız olarak maslahat ve menfaat tahakkuk ettiriyor ve ümmette onun
    yokluğundan zarar görmüyorsa parasal harcama yokluk halinde değil, varlık haliyle
    mukayyettir.”

  3. #3
    yoLcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05 Aralık 2006
    Yer
    bartın
    Yaş
    50
    Mesajlar
    1,756
    Tecrübe Puanı
    67

    Standart --->: Islam´ın Iktisat Siyaseti

    1) Sanayi siyaseti: ülkeleri sanayi ülkeler kılma temeline kurulmalıdır. Bunun için
    tek yol takip edilir. O da, ilk önce mekanik parçalar sanatı icat etmektir. Mekanik
    parçalardan sonra diğer sanatlar icat edilir. Yani her şeyden önce mekanik parçalar
    yapan fabrikalar kurmak gerekir. Ondan sonra bu mekanik parçalar alınarak diğer
    fabrikalar yapılır. Ülkeleri, sanayi ülkeler kapasitesine getirmek için ilk önce
    mekanik parçalar sanatından başlamanın dışında başka hiç bir yol takip edilmez.
    Kurulacak herhangi bir fabrika, ülkede yapılan mekanik parçalara dayalı olmalıdır.
    Fakat mekanik parçalar sanatının kurulmasının uzun zamana ihtiyacı vardır, bu yüzden
    ilk önce esasî ihtiyaçlardan işe başlamamız gerekir denirse, deriz ki, böyle
    söylemek veya düşünmek saçmalıktır, aldatmacadır, mekanik parçalar sanatına engel
    olmak ve ülkeyi tüketim mallarına yönlendirmek amacıyla söylenmiş sözlerdir veya
    düşüncelerdir. Böyle düşüncelerin veya sözlerin arkasında yatan gerçek, İslâmi
    ülkeleri Batı’nın ve Doğu’nun pazarı olarak devam etmelerini
    sağlamaktır. Ayrıca yine mekanik parçalar sanatı, mühendisler, işçiler ve
    sanatkârlar v.s gibi sanayi ortamın icat edilmesine muhtaçtırlar sözü de mugalâtadır
    ve saptırmadır. Sanayi devletlerin fazlalık mühendisleri ve sanatkârları vardır.
    Derhal onlardan yüzlercesini getirmek, hatta yüzlerce Müslüman çocuklarını, ağır
    mühendislik sanatını öğrenmeleri amacıyla oralara göndermek çok kolay ve imkân
    dâhilindedir. Bunun da ötesinde bugün mühendislik ve teknoloji alanlarında binlerce
    Müslümanların çocuklarının Batı’ya veya Amerika’ya göç ettiklerine şahit
    olmaktayız. Onları göç etmeye sevk eden hususların başında devletlerin takip etmiş
    olduğu siyaset ve hizmet edecekleri istihdam alanlarının olmamasıdır.
    Öyleyse sadece tüketim mallarına yönelmek doğru değildir. Bu yönde bir adım atmak
    ümmetin sürekli sömürülmesi için atılmış bir adım sayılır. O halde meseleyi, mekanik
    parçalar sanatı icat etmeye münhasır kılmalıdır. Belirlenmiş iktisat siyasetini
    gerçekleştirmek ülkeyi, ancak sanayi ülke kılmakla mümkündür. Başka değil. İşte bu
    yüzden, meseleye ilk önce mekanik parçalar sanatından başlanmalıdır. Başlangıç,
    sanayi devrimle ve inkılabî bir şekilde olmalıdır. Yoksa sanayi de mesafe kat etmek
    veya seyrimizle alakası olmayan hayali merhaleler şeklinde çizilen planları tedricî
    veya bekleme yoluyla uygulamakla değil. Bu yolu takip etmek, sanayi devrim yapmamıza
    engeldir.
    Şuanda Müslümanlarda sahip oldukları tüketim mallarına gelince; geliştirilmelerine
    ve bulundukları hal üzere devam ederler. Daha büyük mesafe kat etmek amacıyla
    adımlar atılmaz ve mevcut olanların dışında yenileri inşa edilmez. Var olanlarla
    yetinmek ve hemen köklü bir şekilde yol değiştirilerek, mekanik parçalar sanatı inşa
    etmeye yönelinir. Bunun yanında İslam’daki iktisat siyaseti gereği ithalat
    kapısı da açık bırakılır ki, ürettiğimiz mekanik parçaları satma olanağımız olsun.
    Hatta iktisat siyaseti sanatı, demir v.s ihraç etmek gibi hususların devletin
    mülkiyetinde olmasını zorunlu kılar. Çünkü devlet, bu maddeleri ihraç etmek için
    fabrikalar satın almaz. Çünkü bu husus, onu, mekanik parçalar fabrikası kurmaktan
    alı kor ve sanayi devrimine mani olur. Aksine devlet, ilk önce mekanik parçalar
    fabrikası kurmak için hammadde satın alır, sonra petrol, demir v.s ihraç edecek
    fabrikalar kurar. Bunun yanında mekanik parçalar kurmak için ülkedeki mevcut
    fabrikalar genişletilmeksizin olduğu gibi bırakılırlar.
    2) Projeler sübvanse etmek: Şüphesiz, İslam’daki iktisat siyaseti devletin ve
    fertlerin yükleneceği projeleri sınırlandırmıştır... Ziraat siyaseti, özel sektör
    alanındadır ve fertler yüklenirler. Üretim projeleri değil de, medeni projeler inşa
    etmek ve ziraatçıların hibe ettiği yardımlar hariç ziraat siyasetinde kamu sektörüne
    yer yoktur. Sanayi siyasetindeki kamu sektörü boyutu kamu mülkiyetine dâhil işleri
    yapan sanatlarla sınırlıdır. Bunların dışında kalanlar özel sektör alanıdır.
    Bu projeler, ister kamu sektöründe olsun ister özel sektörde olsun icra
    edilebilmeleri için paraya muhtaçtırlar. Öyleyse bu projeleri sübvanse etmek nasıl
    olacaktır? Buna şöyle cevap verilir: Özel sektörle ilgili olanlar, her ferdin veya
    şirketin veya grupların inisiyatifine bırakılırlar. Uygun gördükleri üsluplarla
    onları sübvanse ederler. Bu, borçlanma veya meşru olan diğer yollar olabilir. Kamu
    sektörüyle ilgili olanlarda ise; Yabancı borçlanma yoluyla projeleri sübvanse etmek
    doğru değildir. Çünkü bu durum, sömürgeciliğe, hegemonya kurmaya, nüfuzunu yaymaya
    ve fakirliğin artmasına yol açar. Üstelik borçlanma ancak faizle alınır ki, buda
    haramdır. Dolayısıyla kamu sektörü projeleri, zorla ümmet üzerine vergi koymak ve
    sanayi devrimi ihdas etmeye yeterli miktarda vergi koymak şeklinde de olsa ülkenin
    kendisi tarafından sübvanse edilir. Şer’i hüküm vergilendirmede bunları
    açıklamıştır. Bu projeleri güvene dayalı yolla sübvanse etmekte mümkündür. Zira bu
    dış ticaretten sayılır. Yalnız mekanik parçalar, mevcut fiyattan kat kat fazla
    fiyata olsa da taksitle alınması gerekir. Söylendiği gibi bu alış veriş faiz
    yöntemiyle değil, alış-veriş usulüyle yapılmış olmalıdır.
    3) Dış pazarlar icat etmek: Ülkenin servetini artıran en önemli hususlardan üretimin
    sarf edilmesidir. Önceden ve günümüzde devletler üretimleri için pazarlar icat
    etmeye önem göstermişlerdir. Hatta devletlerin birbiriyle savaşmalarının
    nedenlerinden birisi, ürettikleri malları pazarlamak veya pazarların, kendi
    mallarına açılmasını sağlamaktır. Bugün bazı büyük devletlerin, dış ticaretini
    korumak ve ürettikleri mallar için pazarlar icat etmek amacıyla siyasi manevralar
    yaptıklarını görmekteyiz. O halde İslamî âlemin ürettikleri için dış pazarlar icat
    etmeye çalışılmalıdır. Ancak şurası bilinmelidir ki, üretimleri satmak için pazarlar
    icat etmek tek başına gaye olmamalıdır. Hedeflerden bir hedef olmalıdır. Meselâ
    sanayi devrimine lazım olan mallar elde etmek veya Müslümanların çocuklarını
    mühendislik, tıp ve diğer ilimlerden gerekli olanları öğrenmeleri amacıyla göndermek
    gibi...
    İşte buna binaen dış Pazar icat etme siyaseti, sadece ticarî esas üzerine değil
    sanayi esas üzerine kurulmalıdır. Herhangi bir ülkeyle olan ticarî bütçeye çok fazla
    önem gösterilmez veya bütün ülkelerle olan umumi ticarî bütçeye o kadar ehemmiyet
    verilmez. Bilakis dış siyasetin tahakkuku şartıyla ihracatımızın, ithalatımızdan
    daha fazla veya eşit veya daha az olması caizdir. Sanayi ticaret, ister ticari bütçe
    bizim yararımıza olsun isterse yararımıza olmasın, İslâm Risaletini taşımayı ve
    hidayeti insanlar arasında yaymayı kolaylaştırma çalışmasına dayalı olmalıdır. Fakat
    şu husus göz önünde bulundurulmalıdır. Bizim ticaretimizde üzerinde seyrettiğimiz
    esas, diğer bütün devletlerin üzerinde seyrettikleri esastan farklıdır. Bütün
    devletler şuanda tacirin yurdu esası üzerine değil, malların menşei esasına göre
    seyretmektedirler. Milton Friedman “Kapitalizm ve Özgürlük” adlı
    kitabında şöyle der: “Ekmek satın alan için, ekmeğin yapıldığı buğdayın
    üreticisinin beyaz mı, zenci mi, Hıristiyan mı, Yahudi mi, olduğu hiç önemli
    değildir”. Biz ise, malların menşei esası üzerine değil, malın ve tacirin
    tebaa esası üzerine göre seyretmekteyiz. Yani biz, ekmek satan kimsenin, ekmeğin
    yapıldığı buğdayın üreticisinin tebaamız olup olmadığı esasına göre hareket
    etmekteyiz. Bu yüzden ticari antlaşmalar yaparken bu hususu göz önünde bulundururuz.

    Tebaamızdan olan tacirler, mutlak mubahlık esasına göre ve şeran kıymeti olan
    maddelerde diğerleriyle ticaret yaparlar. Lakin diğer ülkelerin tacirleriyle,
    devletin dış siyasetine göre alış-veriş yapılır. Böyle yapmakla servetin
    geliştirilmesi amellerinden önemli bir amel icra edilmiş olur.
    İşte bu güzide ve ender nizam Nebi (sav)’in Medine’yi Münevver’de
    İslâm devletini ikame etmesinin ardından uzun zaman uygulana gelmiştir. Hatta
    Osmanlı Hilafet devletinin sonlarına doğru dahi bu iktisat nizamı tatbik edilmiştir.
    O dönemlerde Müslümanlar İslam nizamı ve hükümleri dışında başka hükümler
    bilmiyorlardı. Müslümanlar, uzun zaman İslamî iktisadi nizamın gölgesi altında, bazı
    kötü tatbik veya kusurlu uygulamaya bakmaksızın, refah, huzur ve ferah içerisinde
    yaşamışlardır. Bu nizam toplumun her tarafına adaleti, emniyeti ve hayrı yaymıştır.
    Buna en güzel örnek, bırakmış oldukları eserlerin hâlâ günümüze kadar mevcudiyetini
    sürdürmüş olmalarıdır. Yetimhanelere, Darülacezelere, Ana yollar üzerine kurulmuş
    konaklara, hanlara, hamamlara ve fakirhanelere her şehirde rastlamak mümkündür.
    Bu iktisat siyasetini biz sırf çözümlerde İslam’ın metodundan sapma olduğundan
    dolayı ve eğri hattın yanında doğru hattı resmetmek amacıyla beyan ettik. Bu konuda
    örneğimiz Allah’ın Resulü’dür. Rivayet edilen bir hadiste O eline bir
    çubuk alarak toprağa eğri hatlar ve yanında da dosdoğru hattı çizdi ve: “Bu
    dosdoğru Allah’ın yoludur. Bu da diğer yollardır. O yolların her birinin
    başında Şeytan vardır ve onlara davet eder.” Dedi sonra şu ayeti okudu:
    “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın.
    Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/islami-bilgiler/36388-islam%B4-iktisat-siyaseti.html#post77969
    Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları
    emretti.” (Enam 153)
    Bugün bu sapmadan ötürü zulümleri, haksızlıkları ve fakru zarureti görmekteyiz.
    İnşallah bu genel olarak bütün Müslümanlara, özel olarak daveti yüklenenlere Allah-u
    Teâla’nın istediği mevkie, sahih bu nizamı koymaya koşmaları için bir çağrı
    mesabesinde olur.
    "…İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar" (Mutaffifin 26)

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 27.Aralık.2010, 11:59
  2. Türkiye'nin Dış Siyaseti
    By haberal in forum Sosyal Bilgiler Dersi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 09.Nisan.2008, 22:07
  3. Fatih'in Fetih Siyaseti
    By şehzade in forum Lise Tarih Dersi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.Mayıs.2007, 20:45

Bu Konudaki Etiketler


Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0 PL2 ©2011, Crawlability, Inc.