ASR-I SAADET ANILARI 5

Büyük resmi görmek için resmin üzerine tıklayın...
“Ömer Bin Abdülaziz’i seven ve O’nun iyiliklerinden bahsedip de, bu iyilikleri yaymak için çalışan birini gördün mü, bil ki bu işin sonunda bir hayır vardır inşallah.” Ahmed Bin Hanbel



ÖMER BİN ABDÜLAZİZLER BÖYLE KAYNAKLARDAN YETİŞİR



Tarihen sabittir ki, büyük insanları büyük anneler yetiştirir. Kendisinden sonra asırların bir benzerini göstermeye zorlandığı baş yücelerden Ömer Bin Abdülaziz için de bu durum geçerlidir. Onun nasıl temiz bir kaynaktan beslendiğine dair tarihler bize şu hadiseyi haber vermekteler:



Hz. Ömer bin Hattap (R.A) hilafeti döneminde, bir gün sabaha karşı Medine sokaklarında dolaşırken, evin birinden bir anne ve kızın tartışmalarını duyar. Halife hazretleri kapı önünde durur ve dinler. Anne, kızına; “Şu süte biraz su karıştır” demesi üzerine, kız annesine; “Müminlerin emiri süte su karıştırmayı yasakladı” diye cevap verir. Annesi; “O şimdi nereden duyacak?” deyince, kız; “Görünüşte ona itaat edip, arkasından ona isyan mı edelim? Ömer’in kendisi görmese, onun Rabbi görüyor” der.



Hz. Ömer, o evi iyice beller ve eve döndüğünde oğlu Asım’a bu evi tarif eder. Sonra, şayet bu kız kimse değilse, onunla evlenmesini, belki ondan hayırlı bir evladının olacağını tavsiye eder. İşte bu evlilikten Ömer Bin Abdülaziz’in annesi Ümmü Asım doğar.



Ümmetin mulhemunundan(ilhama mazhar kılınanlarından) olan Hz. Ömer şöyle diyerek bu torununu müjdelemişti; “Benim evladımdan, yüzünde bir işaret(bir yara izi) olan birisi bu işi(Hilafeti) yüklenecek ve yeryüzünü adaletiyle dolduracak.”



ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’İN ALLAH KORKUSU



Ömer Bin Abdülaziz, hocaları tarafından çok iyi yetiştirilmiş ve küçük yaşta kalbine Allah mehafeti yerleşmiş bir kutlu idi. Hatta mürebbilerinden Salih İbni Keysan onun için şöyle demişti; “Kalbinde Allah korkusunun bu kadar yerleştiğini gördüğüm kimse yoktur.”



Hanımı Fatıma şöyle demiştir; “Ömer kadar namaz kılan ve bol oruç tutanı görmedim. Onun kadar Rabbinden ayrı durmaktan hasret duyanı da görmedim.”



PEYGAMBERİN NAMAZINA EN ÇOK BENZEYEN NAMAZ



Ömer Bin Abdülaziz, Efendimizin hizmetkârı Enes bin Malik’e(RA) yetişmiş ve ondan çok istifade etmişti. Hz. Enes onun hakkında şöyle demişti; “Arkasında namaz kıldığım bütün yöneticiler arasında namazı Hz. Peygamberin(SAV) namazına benzeyen tek kişi varsa, o da şu genç adamdır.” Gerçekten de o, tadil-i erkâna tam olarak uyardı. Hatta sahih bir rivayete göre rüku ve secdesinde tespihleri on defa söylerdi..



ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’DE ÖLÜM TEFEKKÜRÜ



Ömer Bin Abdülaziz, ölümü en çok hatırlayanlardandı. Bir gün bir dostuna şöyle demişti; “Dün geceyi hep uyanık geçirdim” Adam; “Neden ey emirel müminin?” diye sorunca, şöyle cevap verdi; “Kabir ve içinde yatanı düşünüp durdum da ondan. Ölen kimseyi ölümden üç gün sonra kabrinde görsen ve başına gelenleri bir bilsen yanına yaklaşmakta ürperirdin. Bu kişi dünyada sevdiğin ve bol bol sohbet ettiğin bir kişi bile olsa, ondan kaçardın. Rahat bir ev ve güzel bir mesken iken, onun yerinde yıkık ve harabe olmuş, her tarafından içeri rüzgâr giren, güzelliğini yitirmiş, viraneye dönmüş bir mezbelelik görürdün.”



Bir gün bir kabir ziyaretinde ağlayarak şöyle buyurmuştu; “Şu toprağın bana ne dediğini biliyor musunuz? Der ki; “Ey Ömer! Dostlarına ne yaptığımı biliyor musun? Önce kefenlerini yırtıp, parçaladım, etlerini yedim, gözlerini oydum, yanaklarını kemirdim, ellerini bileklerinden, bileklerini kollarından, kollarını omuzlarından, omuzlarını vücutlarından ayaklarını bacaklarından, bacaklarını baldırlarından, baldırlarını kalça kemiklerinden ayırıp parça parça ettim.” Kalkıp ayrılmak istediğimde, toprak bana şöyle dedi; “Sana ebediyen parçalanmayacak bir kefen söyleyeyim mi?”



“Nedir, nasıl bir şeydir?” dedim.



“Allah’tan korkup, salih amel işlemendir dedi.”



ÖMER BİN ABDÜLAZİZ’İN GÖRDÜĞÜ SADIK BİR RÜYA



Ömer hazretleri, vefatından kısa bir zaman evvel enteresan bir rüya görmüş ve onu hanımına şöyle anlatmıştı: “Kendimi yemyeşil bir yerde gördüm. O yeşil yerin ortasında zümrütten bir köşk vardı. Sanki orada bütün insanlar toplanmış gibiydi. Bir müddet bekledik, sonra o köşkten biri çıkıp;



-Nerede Abdullah oğlu Muhammed!(SAV) diye seslendi. Resulullah çıkıp o köşke girdi. Bir müddet sonra, sırayla Raşid halifeler çağrıldı. Sonra aynı adam çıkıp; “Ömer Bin Abdülaziz nerde?” diye seslendi. Ben de hemen o köşke girdim. İçeride Hz. Peygamber(SAV) oturmuş, Ebubekir sağında, Ömer solunda, Osman ve Ali önünde oturuyordu. Ben de girdim, dedem Ömer İbnül Hattap’ın yanında bana yer gösterildi. Oturdum.. Resulullah ile dedem İbn el Hattab arasında yüzü son derece güzel bir genç oturuyordu. Ömer’e sordum; “O, İsa İbn Meryem(as)’dir dedi.



Sonra bir müddet oturduk. Tek tek çıktılar, sıra bana gelince ben de çıktım ve Rabbim beni sorguya çekti. Bir çekirdeğin çukurcuğu, incecik bir iplik ve ufak taneler için dahi sorguya çekildim, kurtulamayacağım zannettim. Nihayet; “sevap işledin, tuttuğun yoluna devam et” dediler.



Yürüdüm, yol üzerinde bırakılmış bir leş gördüm. İnsanlar onu lanetlemişlerdi. Leşi ayağımla tekmeledim ve yanımdakilere; “bu kimdir” diye sordum. Bana dediler ki; “Bu leş Haccac bin Yusuf’tur.* Onu bir defa daha tekmeledim ve;

Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/peygamberler-tarihi/21953-asr-i-saadet-anilari-5-a.html#post41288


-Allah sana ne yaptı ey Haccac? Diye sordum?



-Vallahi öldürdüğüm her kişi için birer sefer öldürüldüm. Said Bin Cübeyir(**) için ise yetmiş sefer öldürüldüm. Her seferinde de ateşten bir kılıç ile öldürülüyordum.



-Peki sonunda ne oldu, burada ne bekliyorsun diye Haccac’a sordum



-Allah’ın vahdaniyetine inanan ve Muhammed’i Resul kabul eden herkes gibi ben de burada beklemekteyim.”



Dipnotlar



* Yüz bin adamı öldürmekle meşhur, Emevi valisi Haccac-ı Zalim..



** Said bin Cübeyr, tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerindeki ihatası kadar cesaret ve celadeti ile de İslam tarihine imza atmış bir tabiin âlimi. Emevilere karşı bir kıyamı desteklediği gerekçesi ile Haccac tarafından şehid edildi. Rahimehullah..



KAYNAKLAR

1-Ömer Bin Abdülaziz- Doç. Dr. Ahmed Ağırakça- Buruc Yayınları- İst–1995