Almanlarda etnik yapılanma üstüne durulmasada, geldikleri çoğrafyaya ve şiveye göre adlandılırlar. Bunların başında Bayuvarlar, Franklar, Badenseler, Hanseatlar (Hamburg, Bremerhaven), Frizeler, Hessenliler. Ama esas iki ana unsura bölünürler. Aşağı Almanya, Bavyerada Bavyeralılarla, diğer Almanları tabir eden Prusyalılar. Bunun dışında yurtdışında yaşayan Kazakstan-Almanları, Romanyada Siebenbürgen’lerle, Çek Cumh. yaşayan Sorbenleride katabiliriz. Amerikada’da eski almanca konuşmalarına rağmen halen halen değişik hıristiyan mezheblerine ait olan gurublar vardır. Herrenhuter, Amish sayılabilir. Yahudilerde bir nevi Almanca yahudice karışımı yidiş’i konuşurlar.

Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası’nın 4. maddesi şöyledir: “Din ve vicdan özgürlüğü ile din ve dünyevi inanç özgürlüğüne dokunulamaz”. Almanya’da halkın %34’ü Protestan, %34’ü Katolik, %3,7’si Müslüman, %28,3’ü ise diğerler dinlere mensuptur. Almanya’da 160 kadar değişik dini cemaat vardır. Müslümanların, Yahudilerin ve diğer dini cemaatlerin bayram günleri resmi tatil günlerinden sayılmaz.
İslam Almanya’da resmi din statüsünde değildir. Bu yüzden din hürriyeti ve kanunları altında açılamayan camiiler, ancak dernek sıfatı ile açılabilmektedirler.

2001 WTC olayının hemen arkasından, islami girişimler ve teşebüsler Anayasayı Koruma Teşkilatı (Verfassungsschutz; MİT’e eş) ve özellikle Federal Kriminal Teşkilatı (Bundeskriminalamt) tarafından daha da sıkı gözetlenmektedirler.

AB dışı vatandaşların yerel belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakları yoktur. Ancak Yabancılar Kurultay’ları (Ausländerbeirat) belediye yönetimlerine danışmancı ve tavsiyeci sıfatları ile katılırlar. Bu konuda Hollanda gibi diğer ülkeler belediye yerel seçimlerine seçmne ve seçilme haklarını tanımışlardır.
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/ulkeleri-taniyalim/48084-almanya-genel-bilgiler-post97900.html
Sosyal ve Demografik Gelişme

İlk resmi sayımlara göre, Almanya’nın Aralık 2004’teki nüfusu 82,3 milyondur. 2003 yılında doğu Almanya 13,6 milyon kişi iken, batıdaki eyaletler ve Berlin nüfusun geri kalanını oluşturmaktadır. 2003 yılının sonunda Almanya’da 7,3 milyon yabancı (nüfusun %8,9) yaşamakta olup bunlardan yaklaşık 2,5 milyonu Türk vatandaşıdır. Federal İstatistik Ofisinin tahminlerine göre 2013 yılından itibaren nüfus azalmaya başlayacak olup, 2050 yılında 75 milyon rakamına düşecektir.
Bu tahminler göçmenlerin ülkelerine dönüş hızı ile artabilir ya da azalabilir. Avrupa’nın en fazla göçmen alan ülkesi durumunda iken, 1990 yılların başında alınan tedbirler ve başarısız entegrasyon politikası sonucu bu ülkede ciddi sosyal sorunlar ortaya çıktı. 2000 yılında değiştirilen vatandaşlık yasası bunu dahada pekiştirmişdir. Bundan dolayı nufüsta alman vatandaşı olmayanların sayısı yüksek doğurganlığa rağmen geriye gitmektedir. Wiesbaden’de bulunan Fedeal İstatislikler Dairesi hersene bu konuda bulgularını bültenle bildirmektedir.

Yaşlı nüfusun (60 yaş ve üstü) 2001 ve 2011 yılları arasında çalışan nüfusa (20-59 yaş) oranı yavaş yavaş yükselmesi beklenmektedir. Bu oranın 2050 yılında %78’e kadar çıkacağı tahmin edilmektedir. “Yaşlı” tanımı 65 yaş ve üstü olarak alınsa bile 2050 yılında bu oranın %55 olması, sosyal güvenlik sistemini ciddi olarak zorlayacağı anlamına gelmektedir.[2] 2005 yılı net göç oranı tahmini 2,18 göçmen / 1.000 kişi’dir. Her 1.000 yaşayan bebeğe karşılık, 4,16 bebek ölümü gerçekleşmektedir.

2005 yılı tahminlerine göre doğurganlık oranı 1,39 bebek / kadın’dır. 2001 yılında 43.000 kişi HIV/AIDS ile yaşamakta olduğu tahmin edilmektedir. AIDS’den ölümlerin 2003 yılında 1.000’in altında olduğu tahmin edilmektedir.
İki Almanya’nın birleşiminden sonra doğu eyaletlerden batıya göç beklenmiş, ama bu göç beklenenin çok altında kalmışdır. Eski Doğu Almanya, bugün ise yeni eyaleletler diye adlandırılan bölgelerin sosyo-ekonomisi zayıf, çökmüş veya atıl durumda olduğu için yüzmilyarlarca Euro ya varan bir kalkındırma programı uygulanmaktadır. Bunun kaynağı içinse batıda çalışanlardan dayanışma vergisi kesilmektedir. Bu da halen kafalarda varsayılan duvarı pekiştimekte, doğulu (Ossi) ve batılı (Wessi) şeklinde tabirlenmektedir. İki Almanya’nın barışcı bir ayaklanma sonucunda 1990′da birleşmesinin mimarları o zamanın Şansölyesi Dr. Helmut Kohl, Dışişleri Bakani D. Genscher ve eski Sovyetler genel sekreteri Gorbaçov’dur.

1989′a kadar ekonomik durumdan son derece mutsuz olan Demokratik Alman C. vatandaşları Dresden ve diğer şehirlerinde her gece kilisenin önderliğinde “duvarlar insin (Mauer muss weg), halk biziz” (Wir sind das Volk) sloganları ile sakince protesto ederek yürüdüler. Diğer demir perde ülkelerindeki (Macaristan, Çek vs.) Batı Almanya temsilciliklerine toplu kaçış ve iltica girişimleri zamanın hükümetin değişmesine sebep oldu. Sosyalist Partinin (SED) rejim değişikliğini kabul etmek zorunda kalması sonucu sınırlar açıldı ve tam 40 yıllık hasret 1989′da bir gecede sona erdi. Batı Almanya, Doğu Almanya’da bulunan Varşova Paktının özellikle Rus ordusunun tekrar Rusya’ya geriye çekilmesini kolaylaştırmak ve bir tür geriye bırakılan taşınmaz mallar için 10 milyar Alman Markı’ndan fazla ödeme yaptı. Bugün taşınmaz mallara dahil arazi vb. lerin arındırılması ve çevre sağlığı için temizlenmesine devlet şimdiye kadar 60 milyar DM üzerinde harcamada bulundu.

Alman devletinin borçlanmasını, Wiesbaden şehrinde bulunan dijital saat bunun 1 490 000 milyar (arkasına daha 9 sıfır katın) olarak göstermektedır. Bu kişi başına 18.077 € düşmekte. Saat borçlanmayı faizin faizinin saniyedeki artışını 1056 € olarak (Şubat 2007′de tahmini değer) göstermekte.
Almanya’nın insan hakları ihlalleri

Demokratik yapısı tartışılmaz sayılan Alman’yada gün ve gün çeşitli insan haklarına tecavüz olayları olmaktadır. Bunun sistematik olmadığı, sadece mezbut olaylar olduğu iddia edilsede bunların ardı kesilmektedir. Tabii ki suçlular yakalanıp mahkemeye çıkartılmatadırlar. Aldıkları cezalar nispeten hafif kalmaktadır. En çok işlenen insan hakları ihlalleri, emniyet görevlilerin yabancılara karşı kullandıkları fena muamelle ve fiili saldırıdır. Mahkemelerde yabancılara verilen cezaların genelde daha sert veya adaletsiz olması ve mültecilere yapılan insanlık dışı yaptırımlardır. Bu yaptırımlar sonucu ölümlerde (msl. bir Afrikalı mültecinin uçakta fena muamelle sonucu boğularak öldürülmesi) oldu.

Bu arada İslam terrörü diye adlandırılan terrör saldırıları sonucu, yeniden düzenlenen yabancılar yasasının bir çok maddesi insan haklarına ihlal şüphesini getirmektedir. Din hürriyetini savunan Almanya, İslam dinini resmen tanınmamakta ısrar etmekte, bunu devletin muhabatı olacak bir merkezi temssilcisin olmadığına bahane etmektedir (Bir kaç binlik cemaatli Yezidilik bir din olarak tanınıyor). Laik sıfatınıda tartışmayan Almanya’da rahibeler üstlerindeki rahibelikleri ve duvardaki haç’lara rağmen İslam inancı gereği başı kapalı ve türbanlı eğitmenleri derslerden men etmektedir. Bu konu Anayasa mahkemesinde görüşülmüş ve bunun kişisel bir hak olmakla beraber karar hakkını eyalet yönetimlerine bırakmışdır.

Bu arada terrör bahanesi ile bir çok hür haberleşme ve gezi gibi temel insan haklarını zedeleyen (email, telefon ve faks gözeti, elektronik denetlenebilen kimlik, video kamera kontrolu) yönetmelikler faaliyete geçirilmeye çalışılarak vayantaşların hürriyetlerini kısıtlama amacındadır.
Birleşmiş Milletler raporcusu Vernor Munoz, 10 günlük Almanya ziyaretinden sonra, Almanya’nin eğitim politikasını ağır eleştirmişdir. Bir sene durum incelemesinden sonra İnsan Hakları Komisyonuna rapor edeceğini bildirdi. Özellikle Almanya’daki göçmen topluluğunun eğitim eşitsizliğinden çok olumsuzluğa uğradığından şikayet etmektedir.