Velveleye vermek: Gereksiz bir heyecana, telâşa düşürmek."Bir anda ortalığı velveleye verdiler; bağırmaya, sağa sola koşmaya başladılar."
Verip veriştirmek: Ağır sözler söylemek, ağzına ne gelirse söylemek."Yüzüne karşı verip veriştirdi ama o tek kelime bile söylemedi."
Veryansın etmek: Hiç insaf göstermeden, acımadan saldırmak; ağzına geleni söylemek.
Vıcık vıcık: Sulu ve gevşek olmak, basıldığında ses çıkarmak."Etraf vıcık vıcık çamurdu, yürüyemiyorduk."
Vıdı vıdı etmek: Söylenip durmak, hemen her şeyi eleştirip beğenmediğini söyleyerek durmadan konuşmak, etrafındakileri rahatsız etmek."Sus artık, vıdı vıdı edip kafamı şişirdiğin yeter."
Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek."Onun sözleri vız gelir bana, önce kendine söz geçirsin."
Viraneye çevirmek: Yakıp yıkmak, yıkıntı durumuna getirmek, harap etmek."Beş gün geçmeden viraneye çevirdiler evi."
Voli vurmak: Haksız olarak kazanç elde etmek, vurgun vurmak.
Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak, gidip gelmek."Canımız sıkıldıkça avluda volta atıp dururduk."
Vur abalıya: Bütün yükün yumuşak huylu kişiye yüklenmesi; sessiz, güçsüz kimsenin hırpalanması, hakkının çiğnenmesi durumunda karşıdaki kişiye sitem yollu söylenir.
Vur dedikse öldür demedik ya!: Bir isteği, dileği yerine getirirken aşırılığa kaçıp da işi berbat edene karış söylenir.
Vurduğu yerden ses getirmek: Eli ağır olmak, çok kuvvetli vurmak.
Vurdumduymaz Kör Ayvaz: Umursamaz, aldırmaz, duygusuz ve kayıtsız kimse.
Vur patlasın çal oynasın: Aşırı zevk ve eğlence; aşırı zevk ve eğlenceye düşkün kimsenin parasını bu yolda harcamasını anlatır."Vur patlasın çal oynasın sabaha kadar tepinip durdular."
Vurucu güç: Çok etkin silâhlarla donatılmış, özel eğitim görmüş askerî birlik."Ordu içinde vurucu bir gücün oluşturulması konusunda fikir birliğine vardılar."
Vücuda getirmek: Oluşturmak, meydana getirmek, var etmek."Bütün bu canlıları Yüce Allah`tan başka kim var edebilir ki?"
Vücudunu ortadan kaldırmak: Öldürmek."Sabaha kadar adamın vücudunu ortadan kaldırın, yoksa başımıza çok iş açacak."
Y
Ya Allah deyip (atılmak): Cenab-ı Hak`a sığınarak (atılmak)."Ya Allah deyip düşmanın üzerine atıldı."
Yabana atmak: Önem vermemek, önemsiz görüp dikkate almamak, üzerinde durmamak."Babanın sözlerini sakın yabana atayım deme."
Yabancılık çekmek: Bir iş ya da çevrede yabancı olmaktan dolayı ortaya çıkan zorlukların etkisinde kalmak."Ona hiç yabancılık çektirmedi."
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: "Bu işi mutlaka yapmalısın, başka yolu yok, aksi taktirde burada kalamazsın." anlamında kullanılır.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: "Giriştiğim iş beni ya büyük bir varlığa ve mevkiye ulaştıracak ya da mahvedecek, batıracak" anlamında söylenir.
Yad eller: 1. Baba ocağından uzak yerler, gurbet. 2. Yabancı kimseler, yabancılar."Yiğidim yad ellerde kalmasın, dönsün geri Rabbim."
Yâd etmek: Anmak, hatırlamak."Seni her gün yad ederiz buralarda."
Yağ bağlamak: Semirmek, üzerine biriken yağ katılaşmak.
Yağ bal olsun: "Yediğin, içtiğin helâl ve afiyet olsun" anlamında söylenir.
Yağcılık etmek: Dalkavukluk etmek, övmek, pohpohlamak."Öğrenci öğretmenine yağ çekiyor, gözünün içine bakıyor, bu şekilde iyi not alacağını sanıyordu."
Yağlı ballı olmak: Araları çok iyi, içli dışlı, samimi olmak."Öyle yağlı ballı olmuşlardı ki birbirlerine her şeylerini anlatıyorlardı."
Yağlı kapı: Çalıştırdığı kimselere bol kazanç sağlayan kimse, kuruluş, aile ya da yer."Herkese nasip olmaz öyle yağlı kapı."