Körü körüne: Düşünüp taşınmadan, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden."Bu işe öyle körü körüne giremem, anladın mı?"
Köşe bucak: Göze çarpmayan, önemsiz yer.
Kötüye kullanmak: Suiistimal etmek, yetkisini yanlış bir yolda kullanmak, istenilmeyen yolda yararlanmak."Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı."
Kraldan çok kralcı olmak: Birinin davasını ondan daha çok savunur olmak.
Kucak açmak: İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek, onu korumak."Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir."
Kumkumav gibi: Yapayalnız, tek başına.
Kulağı delik: Olup bitenleri çabuk haber alan, hemen her şeyden haberi olan."Hasan mı, ne kulağı delik adamdır o, ne öğreneceksen ona sor."
Kulağı kirişte (olmak): Söylenecek sözü, gelecek haberi dikkatlice (beklemek)."Kulağınız kirişte olsun, ne duyarsanız iletin hemen."
Kulağına çalınmak: Bir söz, bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak. o"Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı, ne diyorsun?"
Kulağına kar suyu kaçmak: Rahatını bozan bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek.
Kulağına küpe olmak: Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak."Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin."
Kulağını açmak: Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek."Kulağını aç da beni iyi dinle!"
Kulağını bükmek: Dikkatli olması için uyarıda bulanmak.
Kulağını çekmek: 1. Uyarmak için hafif bir ceza vermek. 2. Ceza olarak kulağını büküp çekmek."Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!"
Kulak asmamak: Aldırıp önemsememek, dinlememek."Kulak asma sen onun söylediklerine."
Kulak dolgunluğu: Duya duya elde edinilen yarı buçuk bilgi.
Kulak kabartmak: Çaktırmadan, belli etmemeye çalışarak dinlemek."Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı."
Kulak kesilmek: Çok iyi, bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak."Ne konuştuklarını merak ediyordum, yanlarına yaklaşarak kulak kesildim."
Kulaklarını çınlatmak: Birini iyi duygularla anmak.
Kul hakkı: İslâm dinine göre, insanların birbirleri üzerindeki hakları."Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah."
Kul köle (veya kurban) olmak: Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak, bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak.
Kulp takmak: Bir kusur, bir bahane bulmak.
Kumpas kurmak: Birini aldatmak için tuzak kurmak, gizli bir iş düzenlemek.
Kundak sokmak: 1. Yangın çıkarmak için bir yere tutuşmuş yağlı bez parçası koymak. 2. Ara bozacak bir söz ya da davranışta bulunmak.
Kurban olayım: 1. Aşırı sevgi ve hayranlık anlatmak için kullanılır. 2. Yalvarmak için söylenir."Kurban olayım yavruma dokunmayın!"
Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını askerî bir birliğin attığı kurşunlarla yerine getirmek, sıkılan kurşunlarla öldürmek."Bütün köy halkını kurşuna dizdiler!"
Kurtlarını dökmek: Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak."Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim, ne dersin?"
Kurt masalı okumak: İnandırıcı, gereksiz, asılsız sözler (söylemek).
Kuru iftira: Hiçbir kanıtı olmayan suçlama."Allah kuru iftiradan korusun hepimizi!"
Kuru kalabalık: 1. Yararsız kırık dökük eşya. 2. Hiçbir işe yaramayan insan topluluğu."Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma."
Kuru kuruya: Boşuna, boş yere.
Kuru sıkı: 1. Korkutmak amacıyla söylenen sözler, blöf. 2. Yalnız barutla sıkılanmış tüfek veya fişek dolgusu.
Kuş beyinli: Akılsız, aptal, ahmak.
Kuş kadar canı olmak: Küçük, cılız, zayıf, çelimsiz bir vücuda sahip olmak.
Kuş sütüyle beslemek: En pahalı, değerli az bulunur besinlerle yiyip içirmek.
Kuş uçmaz, kervan geçmez: Çok ıssız, sapa, kır, insanın uğramadığı yer."Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti."
Kuş uçurmamak: Hiç kimsenin geçmesine, kaçmasına izin vermemek; imkân tanımamak, bunun için çok dikkatli davranmak."Sıkı gözcülerdir, kuş uçurtmazlar, merak etme!"
Kuvvetten düşmek (kesilmek): Gücü iyice azalmak.
Kuyruğuna basmak: Birini tahrik etmek, incitip saldırmasına yol açmak.
Kuyruklu yalan: İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan."İnanmayın ona, söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!"
Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak, birisine yaranmak için yapmacık davranışlarda bulunup şirin görünmeye çalışmak."Bütün gece boyunca şirket müdürüne kuyruk sallayıp durdu."
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=97659
Kuyusunu kazmak: Birinin kötü duruma düşmesi, felâkete uğraması, zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak, tuzak kurmak."Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek."
Küçük dilini yutmak: Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek."Ne o dostum, küçük dilini mi yuttun?"
Küçük düşürmek: Onurunu kırmak, birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek."Dikkatli ol, bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın."
Küçük görmek: Önemsememek, değer vermemek."Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!"
Külâhıma anlat: "Söylediklerin hiç de inandırıcı değil, sana inanmıyorum" anlamında kullanılır.
Külâhını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek, kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek.
Külâhları değişmek: "Araları bozulmak, bozuşmak" anlamında tehdit olarak kullanılır."Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!"
Kül kedisi: 1. Çok üşüyen, ateşin yanından ayrılmayan (kimse). 2. Uyuşuk, miskin, rahatına düşkün, tembel.
Kül kesilmek: Heyecan ve korkudan yüzünün rengi atmak, solmak."Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi."
Kül olmak: 1. Bir şey bütünüyle yanmak. 2. Varını yoğunu yitirmek, elinde bulunanlar yok olmak. 3. Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek.
Külünü (göğe) savurmak: Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek, harcayıp tüketmek, telef edip bir şey bırakmamak.
Kül yutmamak: Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, kurnazca yapılan bir hileye aldanmamak."Bana kül yutturamazsınız diyemem ama yeterince dikkatli olduğumu söyleyebilirim."
Künyesi bozuk: Eskiden kötü durumları görülmüş olan, kötü işlere girmiş bulunan."Künyesi bozuk diye, bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?"
Küplere binmek: Haddinden fazla öfkelenme, kızmak, sağa sola ateş saçmak."Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi."
Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para biriktirmek."Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç."
Kürek kadar (pabuç kadar) dili olmak: Hemen her söze cevap yetiştirmek, büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak.