Köyün birinde yaşlı bir adam
varmış. Çok fakir... Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan
bir beyaz atı varmış ki... Kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin
tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış...
- "Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?"
dermiş hep...
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok... Köylü ihtiyarın başına toplanmış;
- "Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.
Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran
var, ne de atın" demişler.
İhtiyar;
- "Karar vermek için acele etmeyin. Sadece At kayıp deyin. Çünkü gerçek
bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması,
bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu
Kaynak: ReformTürk http://www.reformturk.com/showthread.php?p=2808
olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler.
Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış,
dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine
takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür
dilemişler.
- "Babalık, Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil
adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var."
İhtiyar;
- "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü
söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz
bilmiyoruz. Bu daha başlangıç...
Köylüler bu defa açıktan ihtiyarla dalga geçmemişler ama, içlerinden;
- "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu
attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun
zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara;
- Bir kez daha haklı çıktın, Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun
süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden
daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar;
- "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz,O kadar acele etmeyin.
Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. tesi sizin verdiğiniz karar... Ama acaba
ne kadar doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra
neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral
son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen
görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere
almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş,
giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes
biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler;
- Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse
yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının
kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer."
İhtiyar;
- Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez.
Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama
bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah
biliyor."